Haftanın Özeti: Ortadoğu’da soykırımcı sistemin pekiştirilmesi yolunda adımlar atılıyor

0
319

Bu haftaki özetimizde PKK’nin kendini fesh etmesi ile ilgili devam eden tartışmaları, Rusya-Ukrayna arasında İstanbul’da yapılan görüşmeleri, Trump’ın Körfez turunu; Türkiye’de işçi, gençlik ve demokratik mücadele haberlerini ve diğer gelişmeleri ele alacağız.

PKK’nin 1984 yılında Eruh ve Şemdinli baskınları ile başlattığı silahlı mücadelesinin Öcalan’ın çağrısı ile toplanan 12’nci PKK kongresinde sona erdirilmesi kararı kamuoyuna açıklandı. Kongre’de silahlı mücadeleye ve PKK adıyla yürütülen diğer çalışmalara son verileceği ilan edilirken mücadelenin gene Öcalan liderliğinde ve örgütlü şekilde sürdürüleceği vurgulandı. PKK’nin çıkış nedenleri ve 1924 Anayasası’na yönelik açtığı yeni tartışma ise silah bırakma tartışmalarının önüne geçmiş durumda. PKK’nin 1924 Anayasası’na yönelik söylemleri ve Lozan Antlaşması’nı bir nevi hedef göstermesi nedeniyle AKP-MHP ittifakı ulusalcı kesimden sert eleştiriler aldı.

AKP iktidarının kontrolünde ve bilgisi dahilinde toplanan kongreden çıkan bu metnin Öcalan’ın ve AKP’nin bilgisi dışında olmadığı bir gerçektir. Lozan ve 1924 Anayasası’na yönelik söylemlerden bile bile rahatsız görünmemeye çalıştı. AKP iktidarının Lozan’a ve Cumhuriyet’in ilerici ve aydınlanmacı yönlerine yönelik tepkileri zaten biliniyor. Ancak yeni durum halkın geniş kesimleri tarafından Türkiye’nin bağımsızlığı ve varlığının AKP-MHP-Kürt ulusal hareketi eliyle emperyalistlere peşkeş çekilmesi girişimi olarak algılanılıyor. AKP-MHP’nin bu konuda ülkede gelişen huzursuzluğu yatıştıracak bir hazırlığının olduğunu tahmin ediyoruz.

Kırk yıldan fazla süren savaşın sonucunda her iki halkın da demokratik talepler etrafında bir barış ile sonuçlanması Türkiye solunun özlemiydi. Ancak görünen bunun gerçekleşmeyeceği yönünde. PKK’nin silah bırakması ve sonuçları üzerinde dergimizde 13 Mayıs 2025’te çıkan yazı konuyu detaylı ele aldığı için burada daha fazla detaya girmeyeceğiz. Merak edenler konu ile ilgili düşüncelerimizi bu yazıdan okuyabilir.

Rusya yönetimi tarafından Ukrayna’nın NATO’ya katılmasının önlenmesi ve Nazizmden arındırılması hedefleriyle Özel Askeri Operasyon olarak adlandırılan işgal harekatı devam ederken İstanbul’da barış görüşmeleri gündeme geldi. ABD ile Avrupa 1 aylık ateşkes istiyorken, Putin Batılı güçlerin Zelenski yönetimini silahlandırmak maksadıyla ateşkesi kötüye kullanacağını ileri sürdü ve tarafların İstanbul’da buluşup barış için konuşmasını teklif etti. Zelenski ve ABD liderler görüşmesi isterken, Rusya onun yerine heyetler görüşmesini tercih etti. Görüşmeler henüz savaşın sona erdirilmesi umudu yaratamadı. Batılı emperyalistler gerçekten de Ukrayna’da Banderacı faşistleri desteklerken Putin’in Ukrayna işgalini haklı göstermek amacıyla Nazizme karşı mücadele argümanını kullanması çelişkilidir. Ukrayna’da faşistlere karşı savaşan Rusya Avrupa’da kendileriyle dost olmaya çalışan aşırı sağcı ve faşist hareketlerle ise iyi ilişkiler kurma çabasındadır. Ukrayna’yı mahveden ve Avrupa ülkelerindeki militarizm yanlısı güçlerin inisiyatiflerini geliştiren bu savaşın yakın zamanda biteceği görünmüyor. Savaşın sürmesi Avrupa emperyalistlerinin silahlanması için fırsat olarak kullanılırken gidişin sıkıntısı emekçilerin sırtına yıkılıyor.

Ülkesini ve dünyayı bir devlet adamı gibi değil de özel sermayedar gibi yönetmeye çalışan Trump, Batılı emperyalistlerin Ortadoğu adını verdikleri bölgemizde Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne bir ziyarette bulundu. Trump iktidara geldiği zaman ABD’yi eski ekonomik gücüne kavuşturcağını ilan etmişti. Bu çerçevede de Ukrayna’ya verdiği ekonomik destekleri azalttı ve başta Çin olmak üzere ticaret yaptığı ülkelere yüksek gümrükler koydu. Bundan ABD’li kapitalistlerin tepkileri üzerine geri adım atmak zorunda kalsa da bağımlı ve sömürülen ülkeler gümrük duvarlarından ciddi etkilendi.

Diğer taraftan Trump eski müttefiklerinin Rusya ve Çin’e doğru kaymasını engellemek için Körfez ülkelerine ziyarete çıktı. Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne ziyaretlerde bulundu. Her bir ülke ile yüz milyarlarca doları bulan anlaşmalar yaptı. Özelikle Suudi Arabistan’da görkemli bir şekilde karşılandı. Suudi Arabistan’la 140 milyar dolarlık silah anlaşması yaptı ve Suudi Krallığından 1 trilyon dolara çıkarılacak şekilde 600 milyar dolar yatırım sözü aldı. Trump Katar ile 1,2 trilyon ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile de 200 milyar dolarlık anlaşmalar imzaladı. Bilindiği üzere Suudi Arabistan son yıllarda Rusya ve Çin’in önderliğini yaptığı ve sürekli gelişen BRICS’e yaklaşmış, Birleşik Arap Emirlikleri ise birliğe üye olmuştu. Trump ABD hegemonyası karşısında çok önemli bir kamp olduğu dile getirilen BRICS’i parçalamak istiyor.

Trump aynı zamanda Suudi lider Salman ve Colani ile buluştu. Buluşmaya Erdoğan telefonla katılınca bir dörtlü görüşme oldu. Trump görüşmede Suriye’nin İsrail ile İbrahim Ablaşması yapmasını, İsrail’e düşman güçleri ülkesinden çıkarmasını teklif etti. Karşılığında Suriye’ye ekonomik ambargonun kaldırılması sözünü verdi. Artık Suriye tamamıyla ABD ve İsrail güdümüne girmiş oluyor. Colani yan çizerse ambargo kaldırılmayacak ve El Kaide ve IŞİD geçmişi dolayısıyla kolaylıkla tasfiye edilecektir.

ABD’nin Suriye’ye yönelik ambargosunun kaldırılması Türkiye ve Avrupa devletlerinin de talebiydi. Bilindiği gibi Suriye Dışişleri Bakanı bir süre Avrupalı liderler ile görüşmeler yaptı ve sonrasında Ahmet el Şara yani Colani Fransa’ya giderek Fransa Cumhurbaşkanı Emmanule Macron ile görüşme yapmıştı. Görüşme Fransa’nın Suriye’nin en büyük Uluslararası limanı olan Lazikiye Limanı’nın tekrar Fransız şirketine verilmesi sonrasında oldu. Türkiye egemenleri, Körfez ülkeleri, Avrupa ve ABD yıkılıp yakılan Suriye’de tekrar iş yapabilmek için ABD ambargosunun kalkmasını bekliyordu.

Demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerden bahseden ve yaptıkları işgallere, darbelere hep bunları gerekçe gösteren Suriye’de Alevileri katleden, Alevi kadınları kaçırıp satan katil Ahmet el Şara’nın yaptıklarını görmezden gelip onunla çalışma sırasına girmesi Batılı emperyalist güçlerin ikiyüzlülüğünün yeni bir örneği oldu. Suriye’nin eski lider Beşar Esad’ı diktatör ve katil diye lanse edip iktidardan indiren emperyalist devletler yerine Ahmet el Şara’yı getirdiler.

İsrail ise bölgede ABD sayesinde egemenliğini artırmaya devam ediyor. Suriye İsrail’in kuruluşundan bugüne kadar onu tanımayıp ona karşı savaşta her zaman en önde olan son ülkeydi ve artık o da İsrail’in ve ABD’nin kontolüne girmiş oldu. İsrail’in artık Gazze’yi tamamen boşaltıp istediği gibi yeniden dizayn etme olanakları arttı. Gazze’de ölen insanların sayısı 53 bini geçerken kalanlara ya ölürsünüz ya da burayı terk edin dayatması yapılıyor.

Hafta boyunca Hindistan ile Pakistan gerginliği sürerken emperyalistlerin Erdoğan’ın böldüğü Libya’da çatışmalar yeniden başladı.

Özetimize ülkemizden işçi, öğrenci eylemleri ile devam ediyoruz.

600 bin kamu işçisini etkileyen Kamu Çerçeve Protokolü aylardır iktidarın sessizliği ile geçiştiriliyor. Kamu işçileri adına sendikaların sunduğu tekliflere yaklaşık 3 aydır hiç bir karşı teklif yapılmadı. Yüzbinlerce işçi yüksek enflasyon karşısında aylardır giderek eriyen ücretlerle çalışıyor. Emekçileri baskı altında tutmaya çalışan iktidar işçileri kötü olabilecek tekliflere razı etmeye çalışıyor. Emekçileri sokakta tepki göstermeye çağırmayan Türk-İş ve Hak-İş sendikaları birkaç sözlü itirazın dışında hiçbir adım atmıyorlar. İktidara karşı tepkisizliklerini koruyorlar.

Ülkemizin en büyük işçi katliamı olarak bilinen Soma katliamı bu hafta 11. yılında çeşitli şehirlerde yapılan eylemlerle hatırlandı ve Türkiye’nin karanlık yüzü olan iş cinayetlerine dikkat çekildi.

Mülakat zorbalığına uğrayan öğretmenler adalet talebiyle Milli Eğitim Bakanlığı önünde direnmeye ve haklarını istemeye devam ediyor. İzmir’de rüzgâr türbini için kanat üreten Amerikalı TPI Compozit fabrikası işçileri Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde yüzde 30’luk sefalet ücretini reddederek başlattıkları direnişlerine kararlılıkla devam ediyor.

Petrol İş-Sendikası Gebze Şubesi’nin örgütlü olduğu Portakal Kimya ve Porvil grevi kararlılıkla devam ediyor. Toplam 153 işçiyi kapsayan ve Ocak ayından itibaren yaklaşık 10 toplu sözleşme oturumunda sonuç alınmaması üzerine işçiler taleplerinin kabul edilmesi için sendikalarıyla birlikte grev çıktılar.

İzmir Çiğli Belediyesi’nden haksız şekilde işten atılan belediye emekçisi kadınlar Ankara’da CHP Genel Merkezi önündeki nöbetlerine devam ediyorlar. İşçiler haksızlığa son verilmesini ve bir an önce işlerine iade edilmelerini istiyor.

Beşiktaş Belediyesi işçileri, Ankara Altındağ işçileri, Şişli işçileri, Esenyurt, Bayraklı Belediyesi işçileri işlerine dönebilmek için mücadeleyi sürdürüyor.

Kadrolu ve güvenceli çalışma hakkını savunan belediye emekçileri önümüzdeki hafta çeşitli şehirlerde eylemler düzenleyerek taleplerinin görünür olmasını sağlayacaklar.

İnşaat işçileri ücret alacakları, kötü çalışma koşulları ve kölece dayatmalara karşı çıkarak bu hafta çeşitli eylemler gerçekleştirdiler. Başakşehir’de bulunan İhsan Okulları inşaatında çalışan işçiler ücret alacakları için Yapı Yol-İş Sendikası öncülüğünde eylemler gerçekleştirdiler. Emlak Konut GYO’nun Acıbadem’de bulunan Banesta şantiyesinde çalışan inşaat işçileri kötü çalışma koşullarına karşı İnşaat-İş ve Dev Yapı-İş sendikaları ile birlikte iş bıraktılar. Eylemlerinin etkili olması nedeniyle şirket patronları işçilerinin sorunlarının çözüleceği sözü vermek zorunda kaldı. İşçiler tahta kurusu olan yataklarda yatmak zorunda kalırken, duş alacak sıcak su dahi bulamıyordu ve kirli yemekhanelerde yemek yemek zorunda kalıyordu.

Hrant Dink Vakfı’ndan 2024 yılında kod 42 ile işten çıkartılan Caner Gönder vakıf ile yapılan görüşmeler sonucu uzlaşma olanağı olabileceği düşüncesiyle eylemlerine bir süre ara verdi. Digel Tekstil işçileri hakları için direnmeye devam ediyor.

Sendikalaşma haklarını savunan ve işçi düşmanlığı nedeniyle işten çıkartılan Tkis Blinds Perde işçileri direnmeye devam ediyor. Petrol-İş Sendikası Aliağa Şubesi’nde örgütlü olan Temel Conta işçileri insanca yaşama talepleri için direnişlerini sürdürüyor.

Eker Süt’te Tek Gıda-İş Sendikası’nın örgütlenmesi sonrası işten atmalarla başlayan direniş kararlılıkla devam ediyor. Birleşik Metal-İş Sendikası’na üye işçiler tarafından sürdürülen ERLAU direnişi ise 33 gündür devam ediyor.

Özetimize gençlik haberleri ile devam edelim; Boğaziçi Üniversitesi’nde, ilahiyatçı Nureddin Yıldız’ın konuşmacı olarak katılacağı etkinliği protesto eden öğrenciler polis müdahalesiyle karşılaştı. Öğrenciler, Yıldız’ın daha önce yaptığı açıklamaları hatırlatarak üniversitede ağırlanmasına karşı çıktı. Kampüs içindeki Kuzey Piramit önünde toplanan öğrenciler protesto düzenledi. Polis müdahalesi sonucu 97 öğrenci gece saatlerinde ters kelepçeyle gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan 6’sı tutuklandı. Tutuklamaların ardından ODTÜ, Ankara Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Marmara Üniversitesi ve Galatasaray Üniversitesi başta olmak üzere birçok üniversitede Boğaziçi öğrencileriyle dayanışma eylemleri gerçekleştirildi.

Üniversite öğrencileri, halen tutuklu bulunan arkadaşları için Maçka Parkı’nda bir araya geldi. Etkinliğe katılan 4 öğrenci, “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla evlerine düzenlenen baskınlarla gözaltına alındı. Bu öğrenciler, haftada bir gün imza verme ve yurt dışına çıkış yasağı şartıyla serbest bırakıldı. Boğaziçi’ndeki gözaltılar ve Maçka Parkı’ndaki olayların ardından öğrenciler, arkadaşlarına destek olmak amacıyla Çağlayan Adliyesi’nde bir araya gelerek basın açıklaması yaptı.

19 Mart’ta başlayan eylemler sırasında tutuklanan öğrencilere destek amacıyla Kadıköy’de düzenlenen “Gençlik Dayanışma Konseri”ne katılan Esila Ayık’ın da aralarında bulunduğu üç öğrenci, taşıdıkları pankartlar nedeniyle gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. Öğrenciler hakkında tahliye kararı verildi.

Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde 19 Mart’taki eylemlerden sonra yapılan akademik boykota destek veren bir akademisyenin görevine son verildi. Öğrenciler, hocalarına destek olmak amacıyla rektörlük binası önüne yürüyüş düzenledi.

Özetimize geride bıraktığımız hafta yaşanan hak ve özgürlük mücadeleleri ile devam ediyoruz.

Çalık Holding’in fabrikasında çalışan ve 10 yıl boyunca haklarını alamayan Erol Eğrek, holding önünde eylem yapmak isteyince Çalık Holding korumaları tarafından dövülerek katledildi. Erol Eğrek’in ölümünün ardından başta İzmir, İstanbul ve Ankara olmak üzere çeşitli illerde öğrenciler, sosyalist gruplar ve emek örgütleri basın açıklaması gerçekleştirdi.

10 Ekim 2015’te, barış hakkını savunmak için, buluşma çağrısının yapıldığı Ankara Garı’nda, iki IŞİD militanının bombalı saldırısı sonucu 104 yurttaş katledildi. Katliamın 10. yılında İzmir, Alsancak 10 Ekim Anıtı önünde buluşan kitle anma töreni gerçekleştirdi.

Geçtiğimiz hafta Cumartesi Anneleri’nin basın açıklamasına da devam edildi. Cumartesi Anneleri ” kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle yaptıkları eylemlerinin 1050. haftasında tekrardan Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Toplanan grup gözaltında kaybedilen Kasım ve Halil Alpsoy için adalet talep etti.

Bu hafta hasta mahpusların sesini yükseltmek için de eylemlere devam edildi. Ankara’nın Sakarya Caddesi’nde gerçekleşen eylemde ağır hasta mahpuslar Ekim Polat ve Emin Gurban’ın durumlarına dikkat çekilerek serbest bırakılmaları talep edildi.

AKP-MHP iktidarı ile Kürt hareketi arasındaki süreçte gündeme gelen Lozan tartışması ülkemiz açısından çok önemlidir. Lozan’ın Kürt halkının demokratik özgürlüklerinin tanınması ile tamamlanması elbette çok önemlidir. Ancak Kürt hareketinin konuyu gündeme getirme tarzının tepkiler yaratması kaçınılmaz oldu. Türkiye emperyalizme karşı ilk muzaffer kurtuluş savaşı vermiş bir ülkedir ve halkın anti-emperyalist duyarlılığı yüksektir. Eğer sol hareket anti-emperyalist yurtseverliğin öncüsü olarak davranamazsa halkı şovenist güçlere teslim etmiş olacaktır. Özellikle son 20 yıldır ne yazık ki bu yaşanıyor. Emperyalizme karşı mücadele dünya barışı açısından da can alıcı önemdedir. Emperyalist ülkelerin çılgınca silahlandığı bu dönemde barış için mücadelenin önemi artıyor. Savaşlara karşı mücadele de emperyalizme karşı mücadeledir. Ülkemizde gençliğin ve işçilerin mücadele potansiyeli ve dolayısıyla sosyalist hareketin gelişme olanakları daha da güçlenecektir. Ülkemizin geleceği buna bağlıdır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.