Haftanın Özeti: Taraftarlarının sayısı azalırken karşıtlarının sayısı artıyor

0
702

Türkiye’de ve dünyada öne çıkan olaylara değindiğimiz haftalık özetimize önce ülkemizden gelişmelerle başlayalım.

Günden güne güç kaybeden AKP iktidarı, kendisinden yana olanları şartlandırmak için çabalarına hız veriyor. İktidar yandaşı gericiler, toplumda güç kazanmak maksadıyla kendilerini iki resmî cinsiyet dışında ifade eden ve LGBTİ+ olarak isimlendirilen toplum kesimini hedef seçtiler. Geçtiğimiz aylarda birçok konser ve festivalin iptal edilmesiyle varlıklarını iyice hissettiren gericiler, 18 Eylül’de İstanbul Saraçhane Parkı’nda “Büyük Aile Buluşması” adıyla LGBTİ+ bireylere karşı devlet destekli ‘nefret’ mitingi düzenledi. Vatan Partisi ile dinci-gerici dernek ve cemaatlerin ortak organize ettiği miting sonrası yapılan yürüyüşte sık sık tekbir sesleri duyuldu. Mitingde kadın cinayetlerine karşı uluslararası yaptırım içeren ve Türkiye’nin bir gecede çekilerek hükümsüz kıldığı İstanbul Sözleşmesi ile şiddetin önlenmesine dair 6284 sayılı yasa da hedefteydi. Miting öncesi paylaşılan ve nefret söylemi içeren duyuru videosu ise muhalif basına ceza vermekle ‘görevli’ RTÜK’ün internet sitesinin “Kamu Spotları” bölümünde yer aldı.
AKP; iktidarının ilk yarısında, Avrupa ve liberallerin desteğiyle rakiplerini tasfiye etmek için “milliyetçiliği ayağımızın altına aldık” söylemiyle Türk kimliğini bile yasaklama çabasına girmişti. AKP bu yıllarda cinsiyet baskısına karşı çıkmayı da ihmal etmiyordu. Daha sonra MHP ve Doğu Perinçek çizgisini yanına alarak kendisini “milli” ilan etti ve arızalı insanları kendisinden yana şartlandırmak için fanatik cinsiyetçi tutuma geçti. Şimdi kendisine uygun “milli ve dini” referanslarla da halkı kutuplaştırmaya hız veriyor. Çünkü ülkeyi ağır ekonomik koşullara sürükledi. Yanında olanların sayısı azalırken karşısındaki kitlenin sayısı sürekli artıyor.

Gericilerin düzenlediği ve devlet kurumlarının desteğini alan “Büyük Aile Buluşması” isimli saldırgan yürüyüşe Valilik izin verirken, birkaç gün arayla Cumartesi Anneleri’nin yapmak istediği basın açıklamasına “hassas dönem” gerekçesiyle izin verilmedi. Cumartesi Anneleri’nin 700’üncü hafta dolayısıyla Galatasaray Meydanı’nda yapmak istediği eyleme polis saldırmış, aralarında kayıp yakınlarının bulunduğu onlarca kişi kötü muamele ile gözaltına alınmıştı. Ancak bununla yetinmeyen AKP iktidarı polisin şiddet kullandığı 46 kişi hakkında dava açmıştı. Davanın beşinci duruşması öncesi mahkeme önünde basın açıklaması yapmak isteyen kayıp yakınlarına, ‘ülkenin bulunduğu hassas dönem nedeniyle’ Kağıthane Kaymakamlığı tarafından yasak getirildi. Yasağa tepki göstererek mahkeme önünde basın açıklaması yapmak isteyen onlarca kişiye polis saldırdı. Aralarında davanın avukatları ve Sol Parti PM üyesi Alper Taş’ın da olduğu 14 kişi yaka paça gözaltına alındı. Polis şiddetini görüntülemeye çalışan basın mensupları da şiddetten nasibini aldı! Demokratik haklarını kullanarak, kaybedilen yakınlarını arayan Cumartesi Anneleri’nin şiddete uğrayıp üstüne bir de yargılandığı dava yine polis şiddeti gölgesinde 3 Şubat 2023 tarihine ertelendi.

Geride bıraktığımız hafta görülen önemli birkaç davaya daha değinelim: İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Yüksek Seçim Kurulu (YSK) başkan ve üyelerine hakaret ettiği iddiasıyla 4 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı davanın duruşması görüldü. Dava öncesi destek için halkın sokağa çıkmasından korkanlar, duruşma nedeniyle ‘toplanma, basın açıklaması ve gösteri yürüyüşü’ yapmayı yasakladılar. Mahkemeden yine karar çıkmazken, İstanbul yenilgisini yediremeyen iktidarın, İmamoğlu’na siyaset yasağı için elinden geleni yapacağı görülüyor. İmamoğlu’na bir yıl ya da üzeri hapis cezası çıkması ve bu kararın kesinleşmesi durumunda siyasi yasak kararı getirilmesi ihtimali söz konusu. Gazeteci-yazar, Kürt halkının “Ape Musa”sı Musa Anter’in 20 Eylül 1992’de Diyarbakır’da katledilmesine ilişkin görülen davanın bu hafta görülen 37. duruşmasında da şaşırtmayan bir karar çıktı. Davanın devam ettiği yıllar boyunca ortaya çıkan itirafçıların cinayetin JİTEM eliyle işlendiğini açıklamasına, Susurluk Raporu’nda “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın olayın planlayıcısı olduğunun açıkça yer almasına rağmen 30 yıl boyunca bir arpa boyu yol alınmasına izin verilmeyen davada gelinen son nokta zaman aşımı ile davanın düşürülmesi oldu. Bir “zaman aşımı” ihtimali de Sivas Katliamı davasında söz konusu. Sivas Katliamı davasının firari sanıkları yönünden devam eden 29’uncu duruşması da yine bu hafta görüldü. 29 yıldır etkin bir soruşturma yürütülmeden savuşturulan dava sürecinde zaman aşımına gidileceği ihtimali güçleniyor. Davada dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in tanık olarak dinlenmesi talebi reddedilirken, duruşma Ocak ayına ertelendi.

Erdoğan’ın müjde diye duyurduğu TOKi eliyle yapılacak “Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut projesi”ne başvurulara bu hafta da yoğun ilginin sürdüğü iddia edildi. 31 Ekim’e kadar başvuruların devam edeceği belirtilirken, şimdiye kadar 4 milyona yakın başvurunun yapıldığı açıklandı. 240 aylık (20 yıl) ödeme planı ve 6 ayda bir memur zammı artışına tabi tutulacağı belirtilen proje yandaş basında geniş yer tuttu. Projeye ilişkin planları yayınlayarak güzellemeyi sürdüren yandaş basına gericiler de katıldı. Hafta boyunca sosyal medyada gericiler tarafından projeyle ev sahibi olmanın “caiz” olduğuna ilişkin videolar paylaşıldı. Emlak sitelerinde yer alan bilgilere göre, ülkemizde başta İstanbul ve Ankara’da yeterli konut stokunun var olduğu, esas sorunun bu konutlara ulaşacak maddi gücü olmayan yoksul halk sorunu olduğu belirtilirken, AKP, seçim yatırımı olarak ortaya koyduğu sözde “sosyal” konut projesiyle milyonlarca yoksul yurttaşı en temel haklardan biri olan barınma hakkı üzerinden kendine bağımlı kılmayı planlıyor. Diğer yandan da yoksul vatandaşların 20 yılını da sadece başını sokacağı bir ev için ipotek altına alma hayalleri kuruyor.

Dünyada ise 7. ayını geride bırakan Ukrayna-Rusya savaşında gerilimi arttıracak gelişmeler yaşanıyor. Rusya Devlet Başkanı Putin kısmi seferberlik ilan edildiğini açıklayarak, Batı’ya rest çekti. “Batı ülkemizi yok etmek istiyor.” diyen Putin, “‘Cevap vereceğimiz birçok silahımız var’ ve bu bir blöf değil. İnsanımızı savunmak için tüm kaynaklarımızı kullanacağız” açıklamasını yaptı. Seferberlik kapsamında 300 bin ek askerin göreve başlayacağı bildirildi. Ayrıca Ukrayna’dan bağımsızlığını ilan eden Luhansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetleri ile Rus ordusunun kontrolündeki Herson bölgesinin de Rusya’ya katılmak için referanduma gideceği açıklandı. Rusya cephesinden kararın tanınacağına ilişkin haberler gelirken, 23-27 Eylül tarihlerinde yapılacağı belirtilen referandum sonucunda söz konusu bölgelerin Rusya topraklarına katılmasına kesin gözüyle bakılıyor. Rusya’nın toprak kazanma ihtimaline ise başta Ukrayna olmak üzere ABD ve güdümündeki Batı’dan tepkiler gecikmedi. Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba karara tepki göstererek “Sahte referandumlar hiçbir şeyi değiştirmeyecek” dedi. Almanya Başbakanı Olaf Scholz, planlanan referandumların uluslararası hukuka aykırı olduğunu açıklarken, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan da referandumu tanımayacaklarını ifade etti. Rusya’nın referandum kararı Ukrayna savaşının en kışkırtıcısı durumundaki İngiltere’ye gayrı resmî özel bir uyarı ile birlikte verildi.

Haftanın önemli başlıklarından biri de İran’da gözaltında şüpheli şekilde yaşamını yitiren Mahsa Amini’nin ardından yaşanan protesto gösterileri oldu. İran’da, “İslami örtünme kurallarına uymadığı” gerekçesiyle ahlak polisi olarak bilinen irşad devriyeleri tarafından gözaltına alındıktan sonra komaya giren 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin yaşamını yitirmesi sonrası ülkede başta kadınlar olmak üzere pek çok kesim gericiliğe karşı sokağa çıktı. Sosyal medyada eylemlerle ilgili paylaşılan görüntülerde protestocu kadınların başörtülerini yaktıkları görülürken, bazı kadınlar ise “Saç yoksa günah da yok” diyerek saçlarını kesti. Başkent Tahran’la birlikte onlarca kente yayılan eylemlerde devlet dairelerindeki Hamaney ve Humeyni afişleri indirildi. Ülkede eylemlerin yayılmasıyla internete erişim kısıtlandı. Yapılan gösterilerde güvenlik güçlerinin sert müdahalesi sonucu ülke genelinde 20’ye yakın kişinin yaşamını yitirdiği belirtildi. Amini için İstanbul Taksim’de yapılmak istenen eyleme de polis saldırdı. Aralarında İranlı kadınların da olduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Tahran Emniyet Müdürlüğü Amini’nin kalp krizi geçirdiğini, herhangi bir fiziksel şiddetin olmadığını iddia ederken, İran dini lideri Hamaney halka “Batılı güçlerin aldatmacasına düşmemeleri” çağrısı yaptı. Amini’nin, Kürt kimliği öne çıkarılarak insan hakları savunuculuğu yapan Batı basınında geniş yer bulması; başta Irak, Afganistan ve Suriye olmak üzere Ortadoğu’yu kana bulayan, yetiştirip beslediği dinci çetelerle onlarca kadının katledilmesinin, onlarcasının tecavüze uğramasının sorumlusu ABD’nin Dışişleri Bakanı Blinken’in sosyal medyadan yaptığı “İran hükümetini kadınlara yönelik sistematik zulmü sona erdirmeye ve barışçıl protestolara izin vermeye çağırıyoruz.” paylaşımı ise emperyalizmin iki yüzlülüğünü bir kez daha ortaya koydu. ABD, on yıllardır İran’a yönelik yaptırımlara ve bölgede yaşayan çeşitli halklar üzerinden -ülkenin sorunlarını gerekçe göstererek- ayaklanma yaratmaya, ortaya çıkan tepkileri de manipüle etme girişimlerine devam ederken, Amini’nin şüpheli ölümü sonrası başörtüsü ve kadın özgürlüğü üzerinden başlayan rejim karşıtı protestoları bu bağlamda da ele almak gerekliliğini unutmamalıyız.

AKP’nin bir süredir İsrail ile yürüttüğü “normalleşme” adımlarının ardından, İsrail Dışişleri Bakanlığı Komitesi, Ankara’ya Büyükelçi atadı. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler’in (BM) 77. Genel Kurul toplantıları dolayısıyla gittiği ABD’de de yahudi lobisine yönelik temaslarda bulundu. Buradaki görüşmelere AKP’li heyetin yanında, Türkiye’deki Yahudi cemaatinin liderlerini de alarak katılan Erdoğan, 2009’da Davos’ta yaptığı konuşma sırasında dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e ‘one minute’ çıkışını yaptığı sırada kendisine en sert tepkiyi gösterenlerden biri olan Dünya Yahudi Kongresi Başkanı Ronald Lauder ve geniş bir heyet ile görüştü. Bir yandan kendisini iktidara getiren ABD’ye yalnız olmadığını göstermeye çalışan Erdoğan, diğer yandan para ve siyasal destek bulmak ümidiyle İsrail ve Yahudi lobisine yaklaşıyor.

Batılıların savaşı derinleştirmek maksadıyla Ukrayna’ya giderek artan ölçüde silah göndermesi kararı karşısında Rusya’nın Birleşik Krallık’ı özel olarak uyarması nükleer savaş tehlikesini gündemde öne çıkardı. Bir kısım savaş kışkırtıcı, Rusya’nın blöf yaptığını yazıyor. Batılı Basın Rusya’da savaşa ve İran’da gerici yasaklara karşı haklı gösterileri istismar amacıyla destekliyor. Ukrayna savaşında en büyük sorumluluk ABD-İngiltere ittifakınındır. Batı Batılı basın dün Suriye’de ve Libya’da yaşanan gerici gösterileri överek veriyordu. Batılı basın 90’lı yıllarda Türkiye’de de başörtü yasağına karşı dinci gösterileri destekliyordu. Onların derdi karşıtlarını devirmek ve kendi taraftarlarını iş başına getirmektir. Benzeri gösterilerin bir süre sonra Türkiye’de de başlaması zor bir ihtimal değildir. Bu durumda ilerici güçler ne Erdoğan iktidarının ne de Batılı güçlerin yedeği durumuna düşmemelidir. Erdoğan iktidarı destek kaybetmeye devam ediyor. Yasaklamalar o nedenle artıyor. Çalışmalar yeni ortama uygun yapılırsa gelişme sağlanır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.