HAMZA YALÇIN: İSVEÇ EGEMENLERİ ERDOĞAN’IN ESKİ ORTAKLARIDIRLAR

0
1028

Hamza Yalçın’ın İsveç’in Helsingborg kentinde 16 Mart Perşembe günü yapılan toplantıda Türkiye’de durum ve gelişmeleri İsveç ile ilişkilendirerek anlattığı sunumunun son bölümünü dergimizde yayınlıyoruz. Yazı; İsveç’te kronikleşen silahlı saldırılar, İsveç’in NATO süreci, İsveç solu, ABD ve Avrupa’nın Kürt hareketine yaklaşımı, İsveç’te Türkiye solu ve AB ülkelerinin ABD’ye bağımlılığı hakkında özgün ve uyarıcı değerlendirmeler içermektedir- Odak Dergisi.

İSVEÇ EGEMENLERİ ERDOĞAN’IN ESKİ ORTAKLARIDIRLAR

Türkiye ile ilgili bu genel bilgilerden sonra İsveç ve Türkiye’yi çok ilgilendirdiğini düşündüğüm aşağıdaki konulara işaret edeceğim:

Mafya ve Uyuşturucu Ticareti: Yukarıda da belirttiğim gibi Türkiye uluslararası uyuşturucu kaçakçılığının geçiş yolu konumunda ve bu ticaretten hükümet ve devletin de nasibini aldığı iddia ediliyor. İsveç’teki silahlı saldırıların önemli bir kısmının Türkiye’de yaşayan Kürt tilkisi tarafından kontrol edildiği biliniyor. Bunları söylerken İsveç’te uyuşturucu ticaretinin ve cinayetlerin sadece Türkiye yüzünden arttığını iddia edemem. Bu küresel bir olgudur. Bir bölgedeki artış diğer bölgeleri de etkiler. İsveç basınının bu konuda sadece AKP hükümetini suçlamasını doğru bulmuyorum. İsveç gibi devletin iyi organize olduğu ve toplumun her kesimine hakim olduğu bir ülkede suçluluğun özellikle göçmen kökenli gençler arasında bir kültür haline gelmesinin, devletin bir kesiminin müsamaha göstermeden açıklanamayacağına inanıyorum. güç. Bu kriminalize etme, İsveç’te demokrasiyi ortadan kaldırmak isteyen güçlerin işine geliyor. Aksi takdirde bu kadar büyük ve kronik hale gelemezdi.

İsveç’te AKP: AKP, etnik Türkler arasında en organize güçtür. AKP, Gülen hareketi ile ittifak halinde iktidara geldiğinde Basın tarafından İsveç hakkına demokratik bir reformcu olarak sunuldu. Gülen hareketiyle kopuştan bu yana İsveç medyası Erdoğan’a artık sempati duymuyor. Bugün AKP yanlısı parti olarak bilinen Nüans Partisi’nin lideri Mikael Yüksel, Göteborg’da Merkez Partisi’nin birinci adayı oldu. Türkiye’de aşırı milliyetçi bir örgüt olan Bozkurtlar ile ilişkisi açığa çıkınca partiden ihraç edildi. Ardından İsveç’te Müslümanlara ayrımcılık yapıldığını iddia eden bir parti kurdu. İddialarının bir kısmının ne yazık ki doğru olduğuna inanıyorum. Nüans Partisi, İsveç yetkilileri tarafından hedef alındı ve Nuans’ı zayıflatmaya çalışıyor.

İsveç’teki Gülen hareketi: Gülen hareketi, AKP’nin eski iktidar ittifakıdır. Türkiye’deki en gerici güçlerden biridir. Mevcut rejimin yolunun açılmasında çok önemli bir rol oynadı. Lideri Fethullah Gülen, Türkiye’deki anti-komünist derneklerin kurucularından biridir. 1950’den beri solun düşmanı olarak çalışıyor. Gülen hareketi, CIA’in desteğiyle ve işbirlikçi Türk hükümetlerinin yardımıyla yıllarca dünya çapında örgütlendi. ABD’nin geliştirdiği ılımlı İslam doğrultusunda AKP’ye katıldı. AKP ile ittifak halindeyken İsveç’teki Türk nüfusu içinde örgütlendi. Birlikte Türk derneklerinde inisiyatif kazandılar. İsveç basınında Türkiye ile ilgili haberler onlar aracılığıyla verilmekteydi. Gülen hareketi AKP’ye karşı verdiği güç mücadelesini kaybedince devlet desteği geri çekildi. AKP’nin İsveç’teki Türkler üzerindeki etkisi yoluyla baskısı onları çok zayıflattı ve saklanmaya başladılar. Gülen hareketinin Türkiye’de dahil olduğu 2016 askeri darbe girişiminin ardından İsveç, Cemaat üyelerinin sığınma talebinde bulunmayı tercih ettiği ülkelerden biri oldu. Burada kendilerini İsveç halkına demokratik muhalefet olarak sunmaya çalışıyorlar. İsveç makamları onları mazlum bir grup ilan etti ve iltica almalarını kolaylaştırdı. Bu cemaat Türkiye’deki polis teşkilatı üzerindeki uzun vadeli nüfuzu döneminde ve ayrıca CIA ile işbirliği yoluyla gizli çalışma tekniklerinde ustalaştı. Diğer güçlerin yanı sıra, Türkiye’deki solu da manipüle ettiler. Cemaat bir dönem,  soldaymış görünen Taraf gazetesini çıkarmak.

İsveç’te kitlesel göç ve intihar saldırıları: yukarıda belirttiğim gibi Türkiye’deki hükümet, kitlesel göçün ana nedenlerinden biri olan Suriye’deki iç savaşın ana hazırlayıcılarından biriydi. İç savaşın gerçek mimarı ise ABD idi. Erdoğan, Irak’ın işgaline yardım etmesi için Batı tarafından iktidara getirildi. İsveç makamları, Erdoğan iktidarı kadar doğrudan olmasa da Suriye’deki iç savaşta taraf oldu. Irak’ın işgali ve Suriye’deki iç savaş ile IŞİD’in doğuşu ve yükselişi arasında doğrudan bir bağlantı var. Orta Doğu’dan gelen göçmenlerin genellikle Türkiye üzerinden geldiğini de biliyorum. Irak, Afganistan ve Suriye’den gelen birçok göçmen biraz Türkçe anlıyor. Avrupa ve İsveç’teki intihar saldırılarını gerçekleştirenlerin Türkiye’den geçtiği de belirlendi. Suriye’den gelen kitlesel göç, İsveç’te ırkçılığı körükledi.

İsveç’te Kuran’ın yakılmasının Türkiye’ye yansıması: Eylemler elbette emperyalizmin bir saldırısı olarak algılandı ve Erdoğan’ın halk arasındaki itibarını artırdı. Türkler Batı’ya ne kadar hayran olurlarsa olsularn, Batı bu tür kritik durumlarda emperyalist yanıyla görülüyor. Erdoğan, Batılı emperyalistlere karşı özellikle Avrupa’da ezilen Türklerin ve Müslümanların kahramanı rolünü oynuyor. Kur’an yakılması eylemleri bu rol için ona güçlü bir destek sağlamıştır.

İsveç’te Kürt hareketi: İsveç Kürt hareketine ilgi gösteriyor. Bunu ezilenlere duyulan insani sevgi olarak açıklamaya çalışanlar olabilir. Kürtlere ilgi gösteren İsveçlilerin gerçekten de en az yüzde 99’unun insani bir sevgiyle hareket ettiğine inanıyorum. Ancak İsveç halkının nereye bakması gerektiğine büyük ölçüde devletin karar verdiğini de hesaba katmalıyız. Ukrayna’nın Odessa kentinde 2014 yılında Rusların Naziler tarafından yakılmasını ve 2014-2022 yılları arasında 10 binden fazla Rus’un öldürülmesini hiç umursamayan İsveçli yetkililerin Kürtlere insani ilgi gösterdiğini hayal etmek benim için zor. Üstelik İsveç burjuvazisi o dönemde Ukrayna ordusunu eğitmekle meşguldü.  İsveç burjuva basını, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra Batı’nın Rusya’yı feci bir şekilde yağmalamasına da insani bir ilgi göstermedi. Ukrayna ve Baltık ülkelerinde Rus dilinin yasaklanmasına kayıtsız kalan İsveç burjuvazisinin Kürtlerin dil özgürlüğünü dürüstçe savunduğuna inanmak mümkün mü? Yeni hükümet gelene kadar SVT için Suriye’de neredeyse sadece YPG vardı. Yayınladıklarında Suriye’de Suriye hükümeti yoktu. IŞİD’le savaşan laik Esad hiçbir zaman takdir edilmedi hatta sürekli kötülendi. İsveç burjuva medyası ABD’nin Suriye’ye uyguladığı yaptırımlara (CEASAR) yüz çeviriyor. İsveçli yetkililerin, ABD’nin Irak’taki savaş suçlarını ortaya çıkaran Julian Assange’a karşı nasıl komplo kurduğunu gördük. Şimdi bu yetkililer Rusya’nın savaş suçlarını arıyorlar. Bugünlerde Kürt hareketi İsveç’te ve Avrupa’da solda belirleyici bir konuma doğru ilerliyor gibi görünüyor. Avrupa istihbarat servislerinin bu süreçteki tutumunu çok merak ediyorum. ABD emperyalizmi Kürt hareketini Ortadoğu’da yeni bir Ukrayna olarak hazırlamaya çalışıyor. Umarım Kürt hareketi onların tuzağına düşmez. Bu anlamda Suriye’de Kürtlerin ABD ile işbirliği içinde silahlandırılması düşündürücüdür. 

İsveç’teki Türkiye solu: Ne yazık ki İsveç’te örgütlü devrimci bir Türk solu yok. Türkiye’de her şeye rağmen devlete karşı duran sol militanlar bu ülkeye geldiklerinde eleştiriciliklerini büyük ölçüde kaybediyorlar. Türkiye’de yasal basın özgürlüğünün ne denli kısıtlı olduğu biliniyor. Türkiye’de solun ‘kendi’ devletini eleştirme geleneği de var. Türkiye’den İsveç’e gelen sosyalist, buradaki ilerici güçlerin devlet yanlısı tutumuna bakıyor ve ona uyum sağlıyor. Dahası, çoğu sosyalist buradaki sınıf mücadelesine katılmak için yeni ülkenin dilini öğrenmeye çalışmıyor. Sonuç olarak, buraya gelen binlerce sosyalist hem Türkiye’de hem de İsveç’te mücadelede aktif yer almıyor hem de Türkiye’de aktif olmaktan vazgeçiyor.

İsveç’te NATO süreci ve Erdoğan: İsveç’in NATO’ya girme isteği aslında Rusya korkusundan kaynaklanmıyor ve İsveç’in basın özgürlüğünü ve demokratik özgürlükleri kısıtlaması da aslında Erdoğan’ı yatıştırmak için değil. Burjuvazi 30-40 yıldır uyguladığı neoliberal politikalarla İsveç’i başka bir ülkeye dönüştürdü. Şimdi devlet yapısının büyüyen sınıf çelişkileriyle başa çıkmak için yetkilendirilmesi gerekiyor gibi görünüyor. Kriminalizasyonu ve Erdoğan’ın NATO sürecine karşı çıkmasını bu amaca yönelik kullandığı bahaneler olarak görüyorum. Kriminalizasyon bir tercih gibi görünüyor.

Türkiye’deki gelişmeler İsveç’i esas olarak Orta Doğu’dan gelen kitlesel göç yoluyla etkilemiştir. Bu göç, Suriye’deki iç savaşın ve AKP hükümetinin faaliyetlerinin bir sonucudur. AKP hükümeti belirttiğim gibi ABD ve AB tarafından iktidara getirilmiştir. ABD ve AB’nin sivil darbesi olmasaydı, AKP asla iktidara gelemezdi ve tesadüfen iktidara gelmiş olsalar bile mevcut rejimi asla kuramazlardı. ABD ve AB, demokratikleşme adına Türkiye’de yargıyı hükümetin kontrolü altına almak için AKP’yi ve Gülen hareketini destekledi. Suriye’deki iç savaşı da birlikte kışkırttılar. Bugün Ukrayna’da devam eden Batılı operasyon o dönemde Irak, Suriye ve Libya’da gerçekleşti. Erdoğan’ın iyi bir liderden kötü bir lidere dönüşmesi ABD’nin isteklerine karşı çıkmasından kaynaklanıyor. Zelenski gibi davranması bekleniyordu. ABD ve AB’nin şimdi Ortadoğu’da bir Kürt isyanı yaratmaya çalıştığını görebilirsiniz. Suriye, İran ve Türkiye’de bir iç savaş İsveç halkı için çok maliyetli olacaktır. Eğer Erdoğan iktidardan düşerse, bir sonraki hükümetin Ukrayna’daki savaşta NATO’ya daha fazla yardım etmesi bekleniyor. Bu da Ukrayna’daki savaşın uzaması anlamına gelecektir.

İsveç solu NATO sürecinde Biden’dan çok Erdoğan’ı hedef alıyor. Ama İsveç ve Avrupa üzerinde güç sahibi olan Biden yönetimidir. Bence bunu Gladio örgütü aracılığıyla yapıyorlar. İsveç NATO’ya katılma kararını Rusya’nın değil ABD’nin baskısıyla aldı. Süreci yakından takip etmeye çalıştım ve şu sonuca vardım: Ne yazık ki İsveç’in burjuva politikacıları, solcu gibi görünenler bile, Ukrayna’daki savaş sırasında Erdoğan’dan çok daha savaş yanlısı davrandılar. İsveç Ukrayna’daki savaşın bir tarafı olmamalıdır. Tarafsız bir şekilde savaşan tarafları uzlaştırmaya çalışmalıdır. ABD ve NATO’nun Ukrayna’daki savaşı kaybetmesini istiyorum, çünkü bu 1990’dan bu yana sermayenin yoğun saldırısının yenilgisi anlamına gelecektir. Bu yenilgi, Avrupa halklarını ve ne yazık ki solu da kontrol eden Amerikan emperyalizminin Gladio örgütünün parçalanmasına yol açacaktır.

İsveç’in NATO’ya katılımı İsveç’i ABD’ye daha bağımlı ve nükleer bir savaşın tarafı haline getirecektir. İsveç’in NATO’ya katılımı demokratik özgürlüklerin zayıflamasına yol açacaktır. Casusluk Yasası, Kajsa Eklund gibi Rusofobiye uygun hareket etmeyen gazetecilerin işten çıkarılması bunun bazı örnekleridir. NATO Türkiye’ye gericiliği getirmiştir.  Bu noktada, Türkiye’de gençlerin ve eğitimli insanların sosyalizme yönelmesinde ABD egemenliğine ve NATO’ya karşı direnişin çok önemli bir rol oynadığını da belirtmek isterim. İsveç’te, Avrupa’da, ABD ve AB’nin savaş çığırtkanlığı politikaları genellikle sol adına savunuluyor. Ben 1975 yılında askeri akademide öğrenciyken devrimci oldum ve ABD emperyalizmine karşı çıktım. 1960’lı ve 70’li yıllarda Türkiye’de büyük bir devrimci gençlik hareketi vardı. Ne yazık ki bu hareket Amerikan yanlısı askeri darbeler tarafından ezildi ve sonunda Türkiye dinci güçlere terk edildi. İsveç gençliği ve İsveç’teki ve Avrupa’daki ilerici güçler NATO’ya ve Gladio tahakkümüne karşı çıkmalıdır. NATO’ya karşı çıkmak için birleşebilirlerse, bu büyük bir ilerici gelişmenin önünü açabilir. Aksi takdirde İsveç’teki NATO süreci büyük bir felaketle sonuçlanabilir.

Bitirirken belirteyim, Türkiye’deki seçimleri biraz Trump ile Biden arasındaki seçime benzetiyorum. Biz gene de muhalefetin sandığa gitmesi için çalışacağız. Sosyalistler seçimi değerlendirerek aktifleşebilirlerse ve parlamentoya aktif üyeler gönderebilirlerse seçimler halk açısından kazanım sağlayacaktır. 

Teşekkür ederim.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.