Marx, 5 Mayıs 1818 yılında bugün Almanya’nın batısı olarak bilinen Ren Prusya’sının Trier kentinde dünyaya geldi. Babasının da avukat olmasından dolayı, ailesinin etkisi ile ilkin Bonn’da hukuk eğitimi aldı fakat ilgisi farklı yöndeydi.
1841 yılında Jena Üniversitesinde felsefe doktorası yaptı. Bu sıralarda daha ileriki yıllarda onun görüşlerini eleştireceği Hegel’den etkileniyor, Genç Hegel’ciler veya Sol Hegel’ciler olarak bilinen akımın içerisinde yer alıyordu.
1836’da Jenny ile nişanlandı, 1843 yılında ise evlendi. Karl ve Jenny çiftinin yedi çocuğu dünyaya gelmiş olsa da, yoksulluk ve bakımsızlıktan ötürü bunların yalnızca üçünün uzun süre yaşadığı biliniyor.
Marx’ın görüşleri bu sıralar akademi tarafından radikal görüldüğü için kabul edilmiyordu. Bunun üzerine 1843 yılında Paris’e gazetecilik yapmak üzere ailesiyle taşındı. Kalan hayatı boyunca onunla yoldaşlık yapacak olan Engels ile burada tanışacaktı.
Fransa’dan sınır dışı edilince iki yıl Brüksel’de yaşadı. Bu sıralarda, 1845’de Feuerbach Üzerine Tezler’i yazdı. Daha önce Feuerbach’tan faydalanarak Hegel’i eleştirel bir bakışa tabi tutan Marx, bu tezlerde de Feuerbach’ın görüşlerini ele alıyordu. Burada meşhur “11. Tez” olarak da bilinen “Filozoflar şimdiye kadar dünyayı çeşitli biçimlerde yorumladılar, aslonan onu değiştirmektir” görüşü ile devrimci praksise (teori ile pratik arasındaki kopmaz birlik) verdiği önemi vurguladı.
1848’de “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor” diyerek başladığı meşhur Komünist Manifesto adlı eserini bitirdi. Eseri tam o günlerde Avrupa’da gelişmekte olan devrimci hareketlere destek olmak amacıyla Engels ile birlikte çalışarak yazmıştı. Kararı o günlerde kuruluşuna katıldıkları Komünistler Birliği adlı örgütle birlikte almışlardı. Manifesto tüm toplumların tarihini sınıf savaşımlarının tarihi olarak görüyor ve özgürlük mücadelesinde işçi sınıfı hareketini temel alıyordu.
1848 devrimlerinin ardından devrimci akımları finanse ettiği suçlamasıyla gözaltına alındı. Daha sonra ise Brüksel’den sürgün edildi.
1849’da ömrünün geri kalanını geçireceği Londra’ya taşındı. Burada büyük yoksulluklar ve sıkıntılar ile boğuşmak zorunda kalacaktı.
Bu sıralarda büyüyen işçi sınıfı hareketleri ile birlikte, Birinci Enternasyonal olarak da bilinen Uluslararası Emekçiler Birliği kongresi yapılacaktı. Marx, bu çalışmaların içerisinde aktif şekilde yer aldı. Enternasyonal’in açılış konuşmasını yaptı.
Aynı zamanda ölümsüz eseri Kapital’in çalışmalarına da devam ediyordu. Kendi deyimi ile “ekonomi politiğin eleştirisi” olarak gördüğü Kapital’de yazılanlar için, Horatius’un ünlü “De te fabula narratur-Anlatılan senin hikayendir” deyişini kullandı. Kapital’in 1. cildi 1867 yılında yayınlandı.
Londra’da iken tüm dünyada gelişen devrimci akımları ve hareketleri takip etmeye çalışıyordu. 1871 yılında Paris Komünü gerçekleşmişti. Komün’ün özel mülkiyeti kaldırmayı, o güne kadar kendi üretimlerine el koyan burjuva sınıfının varlıklarına el koymayı hedeflediğini, komünde ilk defa işçilerin kendilerini yönettiğini yazarken, “İşçilerin Paris’i, Komün’üyle birlikte, yeni toplumun müjdecileri olarak sonsuza kadar anılacak. Paris şehitleri, işçi sınıfının yüce kalbine kazındı” diye ekleyecekti.
Marx, inandığı değerler için yaşarken durmaksızın çalıştı. Onun için görüşlerini büyütmek, her şeyden önce geldi. Londra’da sağlıksız yaşam koşulları içerisinde oldular. Eşi Jane 1881’de, Marx ise 14 Mart 1883’de yaşama gözlerini yumdu. Yine aynı şehirde bulunan Highgate Mezarlığı’na gömüldü.
Yaşamı boyunca komünizmin olanakları üzerine uğraştı. Marx için değişim kendiliğinden değil, bilinçli bir öncülük ile gerçekleşecekti. Bu olanağı 1845 yılında Engels ile birlikte yazdığı Alman İdeolojisi’nde şöyle ifade ediyordu: “Bize göre komünizm, ne yaratılması gereken bir durum, ne de gerçeğin ona uydurulmak zorunda olacağı bir ülküdür. Biz, bugünkü duruma son verecek gerçek harekete komünizm diyoruz. Bu hareketin koşulları, şu anda var olan öncüllerden doğarlar.”
