Artvin’in Hopa ilçesinde AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başbakan olduğu 31 Mayıs 2011’de kente yaptığı ziyaret sırasında gerçekleşen protestolarda polisin orantısız biber gazı kullanımı nedeniyle yaşamını yitiren Metin Lokumcu’nun süren davası, 13 yılın ardından tüm sanıkların beraat etmesiyle sonuçlandı.
Çevre tahribatına tepki gösteren Lokumcu’nun ölümü sonrasında Artvin İl ve Hopa İlçe Emniyet müdürleri hakkında “taksirle ölüme neden olmak” suçundan Asliye Ceza Mahkemesi’ne dava açıldı. Davada 28 Haziran 2021’deki duruşmada “görevsizlik” kararı verilerek dosya Trabzon 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi.
Görülen duruşmalarda Metin Lokumcu’nun sağlık geçmişine dair hastanelerden istenen bilgilerde de herhangi bir kalp rahatsızlığı olmamasına rağmen mahkeme heyeti, biber gazı ile ölüm arasında bir bağ olmadığı gerekçesiyle tüm sanıklar hakkında beraat kararı verdi.
Mezopotamya Ajansı’ndan Tolga Güney’in haberine göre Lokumcu’nun oğlu Ulaş Lokumcu karara tepki gösterdi.
Davanın zaten bekledikleri gibi sonlandığını belirten oğul Ulaş Lokumcu, ancak bu kadar vicdansız bir gerekçenin de sunulmasını beklemediğini ekledi. Konuyla ilgili açıklama yapan Lokumcu, “Hakimin bizi dinlediğini ve anladığını düşünüyorduk. Ama meğerse dinliyormuş gibi yapıp kafasındaki sonucu vermiş. Hukuk kurallarına uygun bir şekilde insanların ölüm fermanını vermiş oldu. Beni yıkan bu oldu. Zaten o polislerle bir işim yoktu, baştan beri emri veren insanı yargılatmak istiyorduk. Benim şahsen hukuka inancım kalmadı. Hukuk güçlüden yana. Aynı gün Engin Polat tahliye oldu, babam devletin sıktığı gazla öldürüldüğü halde bunu yargıya kabul ettiremedik” ifadelerini kullandı.
AİHM’e kadar gideceğiz
Bu dava ile biber gazının ölümlere neden olduğunu bilimsel olarak kanıtlayabilmenin de bir başarı olduğunu vurgulayan Lokumcu, davayı asliye cezadan ağır cezaya taşıyabildiklerini, halka gerçekleri anlatabildiklerini ifade etti. Babasının gayet sağlıklı bir insan olduğunu ifade eden Lokumcu, “Babam biber gazının yoğun sıkılmasından kaynaklı kalp krizi geçirdi. Hatta solunum yetersizliği bile yaşadı. Hakim de ‘bağı yoktur’ diyemedi. Ama ‘Raporda kesin bir sonuç olmadığından’ dolayı babamın hasta olduğunu kabul etmiş oldu. ‘Babanız daha önce kalp krizi geçirmiş, ilaç kullanmıyormuş. Siz bilmiyordunuz’ dediler. Zaman aşımı durumu da var, ama biz elimizden geleni yapacağız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gideceğiz” diye konuştu.
İnsanlara cesaret verecekti
Babasının ölümüne neden olanlarına ceza verilmesi gibi bir olumlu sonucun ekoloji mücadelesine umut ışığı olacağını dile getiren Lokumcu, “Bu olumlu sonuç insanlara ‘Bana bir şey olursa, devlet arkamızda durur’ güveni verebilirdi. Borçka’da 5 gün önce Reşit ağabeyimiz bir tetikçinin kurşunu ile öldü. Reşit ağabey, hemen ormana sınırı olan bir evde yaşıyor. Kendi yaşam alanını koruyordu. Proje alanını ben de gördüm. Gerçekten doğası harika bir yer. Orada mesire alanı hikaye, orada amaç maden sahası açmak. Turizmden kar edemediğini ve bölgede maden ruhsatı olduğunu, ‘Nasıl olsa ormanlar kesildi maden açalım’ diyecekler. Herkes burada buna inanıyor. Tetikçiye ceza verecekler, arkasındaki güçlere ceza vermeyecekler. Tetikçiler de cesaretlenecek. Bir kaç sene yatıp çıkacak, çıktığında da kendi cenahında kahraman olacak. Yaşam alanlarını savunan insanlar ölecek, onlar milyarlarına milyar katacaklar” şeklinde konuştu.
Halk kendi adaletini sağlamaya çalışacak
Mevcut sistemin insanları sindirmek ve haklarını aramaması üzerine kurulu olduğunu vurgulayan Lokumcu, şunları söyledi: “5 gün önce Reşit ağabeyim öldüyse, 1 ay sonra karşı taraftan birileri de ölebilir. Çünkü halk bu kadar hukuksuzlukta kendi adaletini sağlamaya çalışacak. Arhavi’de de 10 köyü kapsayan bölgede maden ruhsatı verildi. Halk ‘Reşit ağabey öldürüldü, bir daha aynı durum olacak’ diye düşünebilir ve kendi adaletini sağlamak isteyebilir. Hukuk devletinde bunlar olabilir mi? Devletin üç beş kuruş rant için şirketleri değil bölgede yaşayan halkı koruman lazım. Umarım ölümlerin sonu olur.”