Mustafa Yılmaz
Pir Sultan’ı, Karacaoğlan’ı, Dadaloğlu’nu, Köroğlu’yu, Kurtuluş Savaşı’nı, Yunus Emre’yi ve Anadolu ezgilerini güzel ve güçlü sesiyle ve kendini özgü yorumuyla kalbimize ve bilincimize taşıyan Ruhi Su’yu anıyoruz. 12 Eylül faşist askeri yönetiminin yasakları yüzünden yurtdışında tedavisi engellenmiş olan halk ozanı Ruhi Su, 20 Eylül 1985’te yaşamını yitirdi.
Kendini, “Birinci Dünya Savaşı’nın ortada bıraktığı çocuklardan biri” olarak tanımlayan Ruhi Su’nun hayatı öksüz, yoksulluk ve eziyet içinde başlar. Gençlik yıllarında da sürer bu zorlu yıllar. Sosyalist düşünceleri ile içselleştirdiği ve “büyük bir zevk ve aşk” ile icra ettiği sanatçılığı yıllarında da diğer büyük sanatçılarımız gibi onun yaşamında da zorlu ve kahırlı yıllar eksik olmaz. Sosyalist düşünceleri nedeniyle Devlet Operası’ndan uzaklaştırılır, radyo yayını engellenir. İş bulması engellendiği için ekonomik sıkıntılar çeker. Cezaevi ve sürgün yılları yaşar.
Ruhi Su, sesinin güzelliği ve yeteneği fark edildiği günden hayatını kaybettiği güne kadar türkülerle dolu bir yaşam sürdürür. O, Adana Öksüzler Yurdu’nda tanıştığı müziği örnek alınması gereken bir çaba ile hayatının sonuna kadar sürdürürken, ne yaşadığı yokluk, ne çektiği zorluk ne de önüne konulan engeller onun türkülerle bağını koparamamıştır. O yalnızca bu engelleri aşmakla kalmamış; cezaevinde, sürgünde ve bulunduğu her ortamda sarsılmaz bir sevgi ve tutku ile türküleri geliştirme ve zenginleştirme uğraşısı içinde olmuştur. Batı müziği eğitimi almış ve bir Opera sanatçısı olmasına karşın “asıl sanatçı kişiliğime türkülerle ulaştım” diyen Ruhi Su, edindiği Batı müziğinin imkânlarından da faydalanarak halk türkülerinin çağdaş biçimlerde sunulmasının başarılı bir icracısı olmuştur. Kendisi de, “Benim için türkü söylemek bir aşk halidir. En güzel aşklarımı türkü söylerken yaşadım” der.
Anadolu’daki ezgilerin zenginliğinin açığa çıkarılmasında Ruhi Su’nun emeği ve alınteri ayrı bir yer tutar. O, bu zenginliğin bir derya kadar geniş olduğunu anlamış ve çağdaş bir yorumla günümüze taşımıştır. Geçmişten günümüze ve geleceğe uzanan bir köprü kuran Ruhi Su; Yunus Emre’den Mevlana’ya, Pir Sultan’dan Karacaoğlan’a, Köroğlu’ndan Dadaloğlu’na kadar bu kişilere ait çok sayıda eserleri derler ve yorumlar. Çağının ozanlarını yakından takip eden ve eserlerini yorumlayan Ruhi Su, hem Anadolu’nun saklı halk türkülerini açığa çıkarır hem de türküleri kentlere taşımada öncülük eder. Sosyalist şairlerimizin şiirlerini ve kendi yazdıklarını da besteleyerek yeni eserler yaratır.
Duyguların müzikle anlatımına büyük değer veren Ruhi Su’nun tüm bu çalışmalarında ustalık vardır. Onun müziği halkları, ezilenleri birbirine yakınlaştıran güçlü bir ses, güçlü bir yankıdır. Halka ait olan duyguların ve düşüncelerin geliştirilerek ve derinleştirilerek daha ileri bir seviyeye taşınmasında gerçek bir usta olan Ruhi Su, “halkların türkülerini yaratanlar kanunları yapanlardan daha güçlüdür” sözüne gerçeklik kazandıranlardandır.
Ruhi Su’nun devrimci içerik kazandırdığı ve inançla söylediği türkülerin halkın geniş kesimlerine ulaşmasında ve benimsenmesinde özellikle, 68’li ve 78’li devrimci gençliğinin bu türküleri tüm eylem direniş alanlarına taşımasının etkisi olmuştur. 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbe dönemlerinde devrimci tutsakların cezaevi direnişlerinde de onun güçlü sesinin yankısı vardır.
Oğlu Ilgın Ruhi Su, “Babamın 1912’de Van’da doğması, öksüzler yurdundan gelmesi, bugüne kadar hiçbir akrabasının çıkmaması düşünüldüğünde Ermeni olma ihtimali hayli yüksek” demiştir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında uğradığı büyük katliamda yüzbinlerce insanını yitiren ve büyük yıkımlara maruz kalan Ermeni halkının üzerinde bir de ağır travma kaldı. Bu büyüklükte olmasa da Aleviler, Dersim halkı, Kürtler ve Müslüman olmayan başka halklar da uğradı bu yıkımlara. Türkler de elbette. Bu tarihsel bir gerçekliğimiz.
Ruhi Su’nun muhtemel Ermeni kökeni üzerinde düşünmediğini sanmıyoruz. O tarihsel acıları sanatında ve yaşamımda milli saplantılara ve hesaplaşmalara dönüştürme yoluna girmedi. Onda halklara dupduru dostluk vardı. O tarihsel acılara yanıtını bütün halkları yoldaş gören sosyalist harekete katılarak verdi.
Bu toprakların insanları olarak, yaşanılan kıyımları, yıkımları ve acıları birbiriyle kıyaslamadan gerçek anlamda kardeşleşmenin bir adımını, bir yolunu bulmaktan başka çaremiz yok. Bunun pratikteki karşılığı toplumun her kesimi içinde ezilenlerin sınıf temelindeki örgütlenmesi, dayanışması ve mücadelesidir.
Bir sanatçı, aydın, yazar ve gazeteci olarak Ruhi Su, Yılmaz Güney, Yaşar Kemal ve Hrant Dink’in kendi bulundukları alandan bu doğrultuda verdikleri emekler örnek alınmalıdır.
Vedat Günyol’un “Türküleriyle günü açan bir dosttu” dediği Ruhi Su anıları ve eserleri ile daima yaşayacak.