Haftanın Özeti’nde önce Türkiye’deki gelişmeleri ve işçi direnişleri ile toplumsal mücadeleleri, ardından da dünyadaki durumu aktaracağız. Ülkemizde emek hareketi içerisindeki direnişlerin, dünyada ise ABD-İsrail ve Batı’nın kışkırttığı savaş tehlikesinin geliştiğini görüyoruz.
Önce birkaç haftadır Türkiye’nin gündemi olan 8 yaşındaki Narin Güran cinayeti ile başlayalım. Narin’in otopsi raporundan, küçük kızımızın boğularak öldürüldüğünü öğrendik. Son olarak gözaltına alınan aile üyeleri arasından yengesi Hediye Güran tutuklanmış, iki kuzeni ise serbest bırakılmıştı. Ailenin gerici güçler ve AKP ile bağlantıları toplumda cinayete olan ilgiyi artırıyor. Toplum, cinayetin AKP iktidarının ülkemizi sürüklediği karanlık durumun bir sonucu olduğunu biliyor ve buna tepki gösteriyor. 15 Eylül Pazar günü İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri Beşiktaş’ta bir açıklama düzenleyerek “Narin’e ne oldu?” dedi.
Hatırlanacağı üzere AKP’li Milletvekili Galip Ensarioğlu daha Narin’in cansız bedenine rastlanmamış, arama çalışmaları devam ediyorken aileyle dostluk bağlarının olduğunu belirtmiş, bu nedenle her şeyi anlatamadıklarını ifade etmişti. Ensarioğlu daha sonradan bu ifadelerini çevirmeye çalışsa da, geçtiğimiz günlerde sosyal medyada yayılan bir fotoğrafta kendisinin Narin’in katil zanlısı amcası Salim Güran’ı Meclis’te ağırladığı fotoğraflar yayıldı ve haliyle bu da tepkilerin artmasına yol açtı. Fotoğrafı hatırlamadığını ifade eden Ensarioğlu, “Basın, sosyal medya, kafayı yemiş bir sürü adam ne yapmaya çalışıyor?” ifadesinde bulundu.
Batı Şeria’da İsrailli keskin nişancılar tarafından hedef alınarak başından vurulup katledilen Türkiye kökenli ABD vatandaşı Ayşenur Ezgi Eygi, Didim’de toprağa verildi. Sosyalist dünya görüşüne sahip olduğu ortaya çıkan Eygi’nin cenaze töreninde Filistin bayrakları taşındı ve “Kahrolsun İsrail” sloganları atıldı. Törene AKP adına katılan Numan Kurtulmuş yaptığı konuşmada durumu manipüle etmeye çalıştı ve konuşmayı AKP propagandasına dönüştürdü. Katılım sağlayan bir diğer isim ise CHP Genel Başkanı Özgür Özel oldu. Cenazede bulunan din görevlisi ile AKP’liler bir oldu-bitti yaparak Özel’in konuşmasını engellemişti. Özel bu duruma tepki göstererek, “Din görevlilerini bu işlere alet etmek, olmadı” dedi.
CHP’li belediyelerin ilkin İstanbul’da başlattığı ve ardından Türkiye geneline yaymaya çalıştığı, yurttaşların ucuz ve sağlıklı yemeğe erişimini sağlayan Kent Lokantaları projesi bir yandan AKP’nin saldırısına uğrarken, CHP lideri Özgür Özel yakında buralarda “askıda yemek” uygulamasının başlayacağını duyurdu. Özel, Bandırma’daki yeni lokantanın açılışında ülke genelinde 49’uncu Kent Lokantası’nı açtıklarını ve bu projeyi yaymak istediklerini belirtti. Sıradan restoranlarda 250-300 liraya satılan yemekler Kent Lokantaları’nda 50 liraya insanlara veriliyor. Birkaç ay önce AKP MKYK toplantısında bir milletvekilinin Kent Lokantaları sayesinde CHP’nin popülerleştiğini söylemesi üzerine toplantıda Erdoğan’ın sinirlendiği ifade edilmişti. Yapılan anketlerde gerçekten de CHP’nin Kent Lokantaları uygulamasıyla dikkat çektiği ifade ediliyor.
Anayasa tartışması da bu haftadaki yerini korudu. Cumhur İttifakı’nın ortaklarından, halk düşmanı Hizbullah örgütü ile organik bağları bulunan HÜDA-PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun Anayasa’nın 4. maddesinin değiştirilmesi gerektiği açıklaması oldukça tepki çekti, çekiyor. Yapıcıoğlu, “Ahmağa anlatır gibi anlatıyorum” diyerek insanlara hakaret etti ve Anayasa’nın ilk 4 maddesinin değil, 4’üncü maddenin kaldırılması gerektiğini vurguladıklarını ifade etti. Bilindiği üzere 4. madde, ilk 3 maddenin değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif edilemeyeceği hükmünü ortaya koymakta. HÜDA-PAR’ın, devamcısı olduğu Hizbullah örgütü gibi kökten dinci olduğu, Kürdistan coğrafyasında İslamcı bir Kürt devleti amacını güttüğü herkes tarafından bilinen bir gerçek. Erdoğan ise iki gün önce yaptığı konuşmada Anayasa’nın ilk 4 maddesiyle ilgili tutumlarının açık olduğunu ifade etmekle birlikte ortakları HÜDA-PAR’a herhangi bir sert ifadede bulunmadı.
AKP, Anayasa’nın ilk 4 maddesi ile ilgili herhangi bir sorunumuz yok, dese de onların Türkiye’nin mevcut laik ve cumhuriyetçi birikimi ile dahi sorunlarının olduğu açıktır. “Dahi”, ifadesini bilerek kullanıyoruz çünkü hem AKP’nin ülkemizi getirdiği durumda laikliğin ve Cumhuriyet’in oldukça aşındığını görebiliyoruz hem de AKP öncesi Türkiye’de de soldan bir eleştiri yapacak olursak sorunlar olduğunu hatırlıyoruz. Kara Harp Okulu’nun mezuniyet töreni sonrasında teğmenlerin kılıçlarını çekerek “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganıyla ettikleri yemin, AKP’nin neredeyse payandası haline gelmiş orduda AKP dinciliğiyle bağdaşmayan en ufak bir potansiyele bile tahammülün olmadığını gösterdi. Görüntüler sonrası eski AKP Milletvekili Said Yüce, “Kemalist darbeci askerler yetiştirme” riskine (!) dikkat çekmişti. Hulusi Akar da eğitimin dinselleşmesi gerektiği uyarısını (!) yapmıştı. AKP MYK toplantısında konuyu gündeme taşıyan Erdoğan’ın ise askeri okullardaki müfredatın ve askeri okullara öğrenci alım sürecinin yeniden masaya yatırılacağını belirttiği aktarıldı.
Şimdi de ülkemizde emek hareketinde yaşanan direnişlere ve toplumsal mücadelelere değinelim. Bir yandan hakları ve onurları için direnen işçilerin kararlı duruşlarına, öbür yandan ise patron yanında onlara saldıran kolluk güçlerine rastlıyoruz. Bu denklem aslında devletin kimin devleti olduğu sorusunun cevabını bir kez daha ortaya koyuyor. 60 günden fazladır yalnızca sendikaya üye oldukları için işlerinden edilen Polonez fabrikasındaki direniş ile 20 günden fazladır süren AKP’li milletvekilinin patronu olduğu Fernas Madencilik direnişi bunun en açık örnekleri arasında. Polonez işçileri yaka paça, ters kelepçe uygulaması ile şiddet uygulanarak gözaltına alınıyor, işçileri döven polis ise onlara “oh olsun” diyor! Yine AKP milletvekili Ferhat Nasıroğlu’nun sahibi olduğu Fernas Madencilik’te işçiler sendikaya üye oldukları için işten çıkarılıyor, haklarını aramak istediklerinde ise karşılarında kendilerini şiddetle bastıran polisi-jandarmayı buluyor! Mersen Grevi’nin 150, Akcanlar Tekstil emekçilerinin 30, Sarar işçilerinin 20, Menemen Belediyesi emekçilerinin 110 günden fazladır direndiklerini biliyoruz. Şişli Belediyesi emekçileri Kakil Yazar ve Turan Aktaş direnmeye ve gasp edilen haklarını aramaya devam ediyor. Belediye emekçileri ise her hafta Salı günü Kadıköy Rıhtım Meydanı’nda akşam saat 19.00’da ismi değiştirilerek allanıp pullanan taşeron sömürüsüne karşı “norm kadro” taleplerini haykırıyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, son 1 yılda en az 66 çocuk işçinin iş cinayetlerine kurban gittiğini açıkladı. Geçtiğimiz günlerde Sakarya’da bulunan Oba Makarna fabrikasında ise yaşanan patlamada 1 işçi öldü, birisi çocuk olmak üzere 30 kişi de yaralandı. TMMOB Yönetim Kurulu yaptığı açıklamada, “Ülkemizin işçi mezarlığına dönüşmesin kabul etmiyoruz” dedi.
Haftalık özetimizde şimdi de gençliğin sorunlarını ve mücadelesini aktarıyoruz. Üniversitelerin açılmasıyla birlikte gençliğin barınma, beslenme ve yurt sorunları ve hatta can güvenliği sorunları tekrar akla geliyor. Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz sene KYK yurtlarında çok sayıda zehirlenme ve ölüm vakasına rastlamıştık.
Üniversitelerin, geçtiğimiz 1 Mayıs’ta Taksim’e yürümek isteyen öğrencilere de soruşturma açmaya başladığını öğreniyoruz. Galatasaray Üniversitesi, Medeniyet Üniversitesi; İstanbul, Yıldız Teknik ve Mimar Sinan üniversiteleri bunlar arasında. Öğrencilerin yasal, demokratik hakları için mücadele etmesini ne okul yönetimleri, ne rektörler engelleyebilir!
İzmir’de ise öğrencilerin ne yazık ki okullarını bırakmak zorunda kaldığını öğreniyoruz. Yüksek Öğretim Kalite Kurulu’nun raporunda, İzmir’de son beş yılda 73 bin öğrencinin okullarını bıraktığını gördük. Bu durum yurt bulamayan, yeterli beslenme sağlayamayan, fahiş ev kiralarıyla baş edemeyen, kısacası geçim sıkıntısı çeken gençliğin ortak sorunudur.
Üniversiteler açılırken öğrenci yurtlarının yüksek düzeyde zamlandığını öğreniyoruz. Boğaziçi Üniversitesi’nde yurt ücretlerine yüzde 60 zam yapıldı. 15 kişilik odaların aylık ücreti bile 1200 liradan başlarken, 2 bin liralık KYK bursunun/kredisinin öğrencinin hangi ihtiyacını karşılamaya yeteceği ise muamma! Bu parayla gençlik, balık istifi odalarda bile zor kalıyor.
Kadıköy’de bulunan özel bir yurtta 25 yaşındaki bir öğrencinin cansız bedeni yurt bahçesinde bulundu. Öğrenci ölümleri ve intiharları yaşadığımız bu sistemin sonucudur.
Genç/çocuk işçi ölümlerine kurban edilen, ucuz iş gücü olarak sömürülen, geleceksiz bırakılan gençliğin bu vahşi kapitalist düzene karşı örgütlenmekten, güzel yurdumuzu ve kendi geleceklerini sahiplenmekten başka bir seçeneği yoktur. Sistemin bize ezberletmeye çalıştığının aksine, birliğimiz, dayanışmamız ve mücadelemiz sayesinde kendimizi kurtarabiliriz.
Ukrayna savaşı, daha doğrusu NATO ile Rusya arasındaki savaş, her iki taraftan binlerce insanın hayatını kaybetmesiyle sürdü. Ukrayna savaşın gidişini kendi lehine değiştirmek için Rusya’nın Kursk bölgesine saldırmak maksadıyla Dombas bölgesinden asker kaydırınca Rusya Dombas bölgesindeki ilerlemesini hızlandırdı. Ukrayna Rusya’nın Moskova yakınlarındaki büyük bir cephaneliğini imha etti fakat Rusya Ukrayna’da ağır ağır ilerlemeye devam ediyor. Rusya’nın büyük cephaneliğinin imha edilmesiyle sonuçlanan saldırının Baltık ülkeleri sınırından yapıldığı tahmin ediliyor ve bunu NATO’nun bilerek tercih etmiş olduğu düşünülüyor. Rusya Ukrayna’nın işgal ettiği Kursk bölgesinde de ilerliyor. Ukrayna’yı ABD ve İngiltere’nin hizmetinde savaştıran Zelenski BM toplantısına katılmak için ABD’ye gitmişken 26 Eylül’de Rusya’ya karşı “Zafer Planı”nı konuşmak maksadıyla Biden ve Harris ile görüşecek. Ukrayna savaşı Rusya içlerindeki askeri ve ekonomik tesislere yönelik çok büyük saldırılara gebedir. Bu saldırılar gerçekleşirse ABD-İngiltere, Çin’in ve AB ülkelerinin ekonomisi ağır darbeler vurmuş olacaktır. Ancak İsrail’in Lübnan’a başlattığı saldırısı sert bir savaşa dönüşürse o zaman ABD’nin Ukrayna’ya desteği azalabilir.
ABD’de seçimler yaklaşırken Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump’a bir saldırı girişiminin daha yapılmaya çalışıldığı belirtildi. İddiaya göre Trump, Florida’da golf oynarken yakınında silahlı bir adam tespit edildi ve gözaltına alındı. İfade edilenlere göre Ryan Routh isimli bu kişi, Trump’ı 12 saat boyunca golf sahası yakınlarında bulunan ağaçlık bir bölgede saklanarak beklemiş. Saldırı gerçekleştirme girişiminde bulunan Routh’un Ukrayna destekçisi olduğu ve daha önce Kiev’e gittiği kaydedildi. Bilindiği üzere Trump Ukrayna-Rusya savaşına karşı olduğunu belirtiyordu. Saldırıyı girişiminde bulunan şüphelinin saklandığı çalılıkta dürbünlü bir AK-47 tüfek (Kaleşnikof), iki adet sırt çantası ve GoPro tipi kamera bulundu. Konuyla ilgili açıklama yapan Trump, “Asla teslim olmayacağım” dedi. ABD’de seçimler 5 Kasım’da yapılacak. İşçilere, emekçilere, göçmenlere düşman olan Trump İsrail’in aşırı destekçilerinden biridir. Buna rağmen o Ukrayna savaşına karşı olduğu için adeta umut haline gelmektedir, ABD halkının seçimlerde savaş yanlısı Kamala Harris ve Trump dışında başka bir alternatifi bulunmuyor.
Bu hafta dünyadan aktarılacak en önemli gelişme ise İsrail’in Lübnan’da gerçekleştirdiği saldırılar oldu. Lübnan Hizbullahı’nı hedef alan ilk saldırıda çağrı cihazlarının uzaktan siber saldırıyla eş zamanlı patlatılması sonucunda 12 kişinin öldüğü ve 2 bin 323 kişinin yaralandığı ifade edildi. Ölen kişiler için düzenlenen cenaze töreninde ise ikinci saldırı yapıldı. Telsizlerin aynı yöntemle uzaktan patlatıldığı saldırıda 25 kişi öldü, önemli bir kısmı ağır olmak üzere 600’den fazla insan yaralandı. Üçüncü olarak da güneş panellerinin bomba gibi patlatıldığı görüldü. Çağrı cihazlarını kullanan sivillerin de saldırılardan zarar gördüğü bildiriliyor. Mağazalarda, toplu ulaşım araçlarında vb. patlamalarla gerçekleşen bu saldırılarla İsrail terörist devlet statüsünü güncellemiş oldu. İsrail sivilleri de hedef alan bu açıktan terör saldırısının doğrudan sorumluluğunu bu kez de üstlenmedi. Bu saldırıları Lübnan’ın yoğun bir şekilde bombalanması izledi.
Konu hakkında açıklama yapan Pentagon sözcüsü saldırının “gerginliğin azaltılmasına yardımcı olmayacağı” açıklamasıyla yetindi. ABD’nin İsrail’in tam anlamıyla arkasında olduğu biliniyor. AB ülkelerinin İsrail’in sivilleri tehdit eden saldırıyı kınamaktan bile kaçınmaları bu ülkelerin saldırıların arkasında durduklarını gösteriyor. The Jerusalem Post isimli İsrail gazetesi, “Hizbullah ile topyekûn savaş şimdi her zamankinden daha yakın” yorumunda bulunuyor. İsrail Gazze Şeridi’nde bir yandan soykırım savaşına devam ederken öbür yandan da Lübnan’da Hizbullah’a odaklanmış durumda.
Irak, İran, Suriye, Mısır ve Ürdün hükumetleri kendilerinin de İsrail’in muhtemel hedefleri arasında olduklarını görüyorlar. Özellikle Suriye ve Türkiye’deki iktidarlar İsrail’in Lübnan’dan sonra Suriye’ye yönelerek orada PYD ile birlik kurmasından endişe ediyorlar. İsrail’in Lübnan’a saldırıda Lübnan’daki bir kısım halk gruplarını da kullanabileceği biliniyor. Hatırlanacağı gibi Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov “ABD sizi Afganistan’daki gibi yolda bırakır” diye Kürt hareketinin dikkatini çekmişti. Kürtlerin ulusal demokratik hakları elbette önemlidir. Ancak bu hakların ABD ve İsrail gibi dünyanın en saldırgan güçleriyle işbirliğine girişilerek kazanılması yolu yanlış bir yoldur.
ABD ve Batı’ya hatta İsrail’e sorsanız dünyada onlardan daha barış yanlısı, daha demokrat, daha özgürlükçü kimseyi bulamazsınız! Oysa bugün dünyada hangi savaşa odaklansanız, altında ABD’nin parmağını muhakkak görürsünüz. Onun Orta Doğu’daki en büyük müttefiki İsrail’in bölgesel savaş riskini artırmaya çalıştığı, halkları katlettiği ve savaş suçları işlediği de açıktır. Dünyamız bir yandan emperyalizmin sömürü politikalarına ve onun yol açtığı yoksulluğa, bir yandan da savaşın yarattığı yıkıma maruz kalıyor. Irak’ın, Suriye’nin ve Libya’nın yakılıp yıkılmasından sonra yeni ve çok daha büyük bir saldırının yakınlaştığını görüyoruz ancak öte taraftan da hem ülkemizde hem de dünyada bu emperyalist egemenliğe karşı duran büyük bir potansiyel olduğunun farkındayız. Şimdi barış için mücadele en büyük görevdir.