Sığınmacılar sorununa devrimci bir yaklaşım

0
1588

Hamza Yalçın

Sınırın hemen ilerisinde bekleyen ve 1 milyonu aşkın sayıda olduğu iddia edilen yeni bir kitlesel göç dalgası Erdoğan-Putin görüşmesiyle ertelenmişe benziyor. Ancak hem göç olasılığı hem de içerideki sığınmacı sorunu gündemdeki önemini koruyor. ABD devletinin Suriye halkına karşı “Sezar Yaptırımları” adlı yoğun ekonomik ambargosu da Suriye’den göçü teşvik ediyor. Erdoğan’ın sığınmacıları ve göçmenleri iktidar aracı olarak kullanması halkın yaklaşımını çok etkiliyor. Afganistan’dan ve diğer ülkelerden gelen göçler de tabloya uyuyor. Biz burada Suriye’den gerçekleşen göç hadisesi üzerinde tartışacağız. 

Erdoğan sığınmacıları cömertçe konuk etmekle övünüyor. Suriyeli sığınmacılar arasında, Kürtler hariç, Erdoğan’ı onaylarcasına övmeyene rastlamak zordur. Sığınmacılar Erdoğan’ın Esad’a karşı kendilerini koruduğunu ve onun mazlumların, Müslümanların savunucusu olduğunu ileri sürmektedirler. Türkiyeli devrimciler ve yurtseverler ise Erdoğan’ı Suriye halkına karşı çok ağır suçlar işlemiş biri olarak tanıyor. Suriyeli insanların Türkiye’de nasıl kötü şartlarda yaşadıkları haberlerine tanık oluyoruz. Ailesi Bodrum’dan Kos’a geçmeye çalışırken ölen Suriyeli Aylan Bebek’in (Aylan Kürdi) fotoğrafı hafızalardadır. McDonalds’tan artık patatesleri yediği gerekçesiyle şefin dövdüğü çocuk, tecavüze uğrayan sığınmacı kadınlar; satılan kadınlar, istismar edilen çocuklar, çok ucuza çalıştırılan ve işsizliğin, ucuz emek sömürüsünün, kriminalleşmenin vb. kötülüklerin sebebi görülen Suriyeliler…

Diğer tarafta ise, “Onlara 40 milyar dolar harcandı”, “Vergilerimizle besliyoruz” diye düşünen insan da az değil. 

Kapitalistler sessizler. Çünkü bu işten çok kazanıyorlar: Türkiye’ye ne kadar çok göç, sömürücülere o kadar ucuz ve kölece emek! Erdoğan’ın danışmanı söyledi: Suriyelileri evlerine gönderirsek sanayi çöker. Bunun anlamı, Suriyelilerin çok yaygın olarak ve çok ucuza çalıştırıldıklarıdır. Zaten Türkiye işçi sınıfının önemli bir kısmı işsiz ve ücretler düşüktür. Avrupalı sermayedarlar taşıma maliyetlerinin yükselmesi gerekçesiyle tekstil sanayisini Asya’dan Avrupa’ya yakın ülkelere, haliyle Türkiye’ye, taşımaya başlıyor. Türkiye zaten Avrupa kapitalizminin ucuz imalat merkezidir. 

Türkiye işçi sınıfı çok kızgın. Kabahati haliyle Suriyelilerde görüyor. Genel fiyat artışlarının sebebinin bakkal, kasap, manav görülmesi gibi(1). Gerçekte ise vatandaşlar vergileriyle Suriyelileri değil kapitalistleri besliyorlar. Hem Suriye’den gelen sığınmacılar hem de Türkiye emekçileri ve halkı hep birlikte kapitalistlere çalışıyor. 

Türk insanı yabancı düşmanı mıdır?

Halkın büyük çoğunluğunun sığınmacılardan rahatsız olması ve bu konuda yaşanan sorunlar Türk halkının ırkçı olduğu iddialarını artırdı. Suriyeli sığınmacılara tepkiyi inceleyen bir araştırmaya göre AKP ve MHP taraftarlarının sığınmacılar konusunda en ılımlı yaklaşıma sahip oldukları görülmektedir. Araştırma en olumsuz tutumdakiler olarak ise CHP taraftarlarını işaret ediyor.

Araştırma sonuçları üzerinde düşünülmelidir. Mesela Suriyelilerin ülkesine geri gönderilmesini en az MHP ve AKP seçmeninin istediği görülüyor. Buradan bu kesimin sığınmacılara karşı daha insancıl ve “enternasyonalist” tutumda olduğu sonucunu belki Orhan Pamuk gibi liberaller çıkarabilirler. Bir kısım sol, CHP seçmeninin Suriyelilere karşı olumsuz tutumlarını “Kemalizm faşizmdir”, “Türkler ırkçıdır” yargılarıyla açıklamaktadır. Bu anlayışa göre Suriyeli göçmenlere karşı yükselen tepkiler ırkçılığın ürünüdür ve Türkiye’de zaten çok güçlü olan ırkçılık Suriyeli göçmenler karşısında gelişme olanağı bulmuştur. 

Bu iddialar çoğunlukla ezilen ulus sosyalistlerinden ve Menderes-Erdoğan geleneğine yakın olmuş sol liberallerden gelmektedir. Türkiye solundaki bu kesimlerinin Suriye’den göç konusuna Avrupa Yeşilleri ve liberal sol partileri gibi yaklaşıyor olmaları da dikkat çekicidir. 

Türkiye’de Suriyelilere zaman zaman aşırı hal alan tepkileri hemen “Türk halkının faşist olmasıyla” açıklamak Türkofobik bir ön yargıdır. Türkiye birden bire çok göç almıştır. Mevcut göç iktidarı gaspetmiş bir güç tarafından gündeme getirildi. Halk göçleri Türkiye’nin nüfus yapısını gerici anlamda değiştiren bir potansiyele sahip görmektedir. 

Hatta eğer mesela Avrupa’yla karşılaştırılacak olursak Türkiye’de çeşitli milliyetlerden halkın birbiriyle yaşamaya daha alışkın ve yabancılara karşı daha az önyargılı oldukları iddia edilebilir. 

Ezilen ulus sosyalistlerinin şovenizme karşı duyarlılığı ise doğaldır. Türkiye’de sınıf mücadelesinin içinde genellikle aktif olarak yer alan bu kesimin devrimci bilincinde Türkiye’deki ulusal baskılar ve ezilmişlik özel bir yer tutmaktadır. Bu kesim kendilerini Türklerin karşı karşıya geldiği kesimlerle daha yakın hissetmeye eğilimlidir. Onlar bu sayede ulusal baskı ve eşitsizliklere karşı daha hassas olabilmektedirler. Ancak diğer yandan ise göçe tepki gösteren halkı anlamakta ne yazık ki zorlanmakta ve hatta bu kesimi anlamaya çalışan devrimci görüşleri milliyetçi ve şovenist görme eğilimi içine girmektedirler. 

Türkiye’ye göç, özgün bir sorundur

Türkiye üzerine yapılacak her tartışma Türkiye’deki dinci rejimi, Suriye’de yaşanan iç savaşı, Suriye’ye emperyalist saldırıyı ve emperyalizmin bölgeye yönelik planlarını hesaba katmak zorundadır. Suriye’de Türkiye’deki rejimin aktif taraf olduğu çok büyük bir iç savaş yaşandı ve yaşanıyor. Dincilikle laiklik savaştı ve savaşıyor. Yukarıda belirtildiği gibi, Türkiye’ye gelenler halkın geniş kesimleri tarafından dinciliğin safındakiler olarak görülmektedir. Ezilen ulus sosyalistlerinin bunu yeterince hesaba katamadıklarını görüyoruz.  

Suriye’de iç savaş emperyalistler ve Erdoğan’la işbirliği içindeki dinci güçler ile Suriye’nin yurtsever güçleri arasında yaşanıyor. Hem Suriye yurtsever güçleri saflarında yer alanlar hem de dinci gericilerin saflarında yer alanlar savaşın taraflarını oluşturuyorlar. Elbette sıradan bir IŞİD’ci bile bu savaşa bütünüyle bilinçli bir şekilde katılmamıştır ve belli koşullarda saf değiştirebilir. Ama karşı-devrim saflarında yer alanların özgün bir gerçekliğe sahip ve o gerçekliğe uygun olarak davranma eğiliminde olacakları hesaba katılmalıdır. Onları aldatılmış ve her an görüş değiştirecek insanlardan ibaret kabul etmek saflık olacaktır.

Türkiye’de kölelik şartlarında çalışırken Suriye’de Sezar Yaptırımları nedeniyle geçinemeyen ailelerine üç beş kuruş gönderen insanlar da var(2). Bunların durumu anlayışla karşılanır. 

Arada savaşa taraf olmak istemeyen, dincilere karşı olduğu halde ülkesinde kalıp dincilere karşı mücadele etmek istemeyecek insanlar da vardır. Onların zulüm görmesine ve istismar edilmesine elbette karşı çıkılacaktır. Yaşlıların, çocukların, savaşamayacak durumdakilerin ve özel durumu olanların yaşam hakkı ve güvenlikleri elbette önemlidir. 

Ulusun işgale ve dinciliğe karşı savaştığı koşullarda ülkesini savunanları yalnız bırakıp sadece başının çaresine bakma tutumundakilere muhakkak ki özel bir saygı duyulmaz. Diğer yandan onları bu konuda “Gidin ülkenize savaşın!” diye azarlayanlar, kendilerinin AKP faşizmine karşı nasıl boyun eğdiklerini de sorgulamalıdırlar. 

Kuşku yok ki göç olayı Türkiye ve Suriye halklarına yönelik karşı-devrimci politik bir saldırı olarak gündeme geldi. Suriye’den göç daha iç savaşın çatışmaları başlatılmadan tezgahlandı. Bu, Arap Baharı adında bir istihbarat operasyonunun parçasıydı. Erdoğan iktidarı Arap Baharı’nın en önemli araçlarından biri olageldi. 

Dolayısıyla Türkiye bir Batı Avrupa ülkesi değildir. Türkiye, emperyalizmin operasyon alanıdır. Emperyalist güçlerin iş başına getirdikleri Erdoğan Türkiye’nin kaynaklarını gerici amaçları için kullanmakta, ülkemizi gericiliğin üssü yapmaktadır. Dünyanın gericilerinin Türkiye’yi vatanları görmeleri, siyasal sistemi ve demografik yapıyı bu amaçla değiştirmeleri  kabul edilemez. Buna karşı yurtseverce tepki gösterilmesi olumludur. Bu anlamda hem Suriyeli hem de Afganistanlı kitlelere kuşkuyla yaklaşılması derhal şovenizm görülemez. Tepki olmasaydı AKP Türkiye’ye daha çok, daha fazla dinci doldururdu. Bu çok önemlidir. Tepki olmasaydı emek gücü çok daha ucuz olurdu. Tepki değil tepkisizlik tehlikelidir. Türkiye solu AKP politikalarının yedeği durumuna düşmemeye önem vermelidir. 

Halkın tepkilerinin faşizme karşı direnişe veya şovenizme ve alçaklığa dönüşmesi ülkemizin ilerici güçlerinin tutumuna bağlıdır. Eğer ilerici güçler özünde yurtsever olan tepkilerle doğru bir şekilde bağ kuramazsa o zaman olayların şoven milliyetçiliğin kanalına akması olasılığı artacaktır.

Bu konuda devrimci güçlerin İHD’den farklı yaklaşıma sahip olmaları hem normal hem de gereklidir. Yeter ki birbirimizi şovenizmle ve peşin yargılarla suçlamayalım.

İktidarın Suriyeli sığınmacılarla Türkiye’nin ilerici güçlerini birbirine düşürmek planına karşı anti-emperyalist, anti-faşist ve devrimci bir tutumla mücadele etmeliyiz. Bu anlamda: 

  1. AKP’nin Türkiye’ye doldurduğu sığınmacılar konusunda ilk görüşülmesi gerekenler Türkiye’nin rahatsız insanlarıdır. Gerektiğinde onların da karşısına çıkılır ama onları peşinen ırkçı ilan etmek doğru değildir. AKP iktidarının politikasının ürünü olan sığınmacılar ve göç konusunda öncelikle bu insanlarla bağ kurulmalı ve durum hakkında onlarla doğru ve ortak bir kavrayışa ulaşılmalıdır. AKP ve MHP kendi taraftarlarının önemli bir kısmına bile bu politikalarını kabul ettiremiyor. Bu partilerin taraftarları arasında o politikaları kabul edenlerin mi etmeyenlerin mi bize daha yakın olduğu üzerinde düşünmeliyiz. 
  2. Türkiye işçi sınıfının bu şekildeki göçler nedeniyle ücretlerinin düşürülmesine, daha çok işsiz bırakılmaya ve çalışma şartlarının kötüleştirilmesine tepkisi doğaldır. Ancak bu konuda asıl tepkiler siyasi iktidara ve kapitalistlere yönlendirilmelidir. Bu anlamda düşük ücretlerle, kötü koşullarda ve kayıtsız işçi çalıştıran kapitalistlerin cezalandırılması talep edilmelidir.
  3. Türkiye derhal Suriye’den çekilmelidir. Sığınmacı sorunu Suriye hükümeti dışlanarak çözülemez. 
  4. Türkiye gerçekten ihtiyacı olan zordaki ve ilerici insanları sığınmacı kabul etmelidir. Sığınmacıların Türkiye’deki yaşama alışmasına kadar onlara eğitim, sosyal yardım, konut vb. bakımlarından destek olunmalıdır. Aksi halde sığınmacılarla birlikte suçluluk, toplumsal çürüme gibi kötülükler artacaktır. 
  5. Sorunun en önemli çözüm adreslerinden birisi de sığınmacılar ve göçmenlerdir. Ülkemize sığınanları Türkiye’deki sınıf mücadelesi ve laiklik başta olmak üzere eşitlik özgürlük mücadelesiyle, Suriye’deki ve geldikleri ülkelerdeki anti-emperyalist ve ilerici mücadelelerle dayanışma içinde olmaya çağırmak hakkımız ve görevimizdir. Uğradıkları sömürü ve baskılara karşı onlarla bu temelde dayanışabiliriz.

Sığınmacı sorununun çözümü AKP iktidarına ve emperyalizme karşı halklarımızın omuz omuza mücadelesinden geçiyor. 

Dipnotlar:

(1) Bahçeli’nin “bölücü kebapçıları”nı saymıyoruz(!)

(2) Bilindiği gibi Sezar Yaptırımları ABD emperyalizminin Suriye’yi dize getirmek amacıyla uyguladığı ve Kerbela efsanesiyle kıyaslayabilecek olan bir ekonomik ablukadır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.