İsveç’i sırtından hançerlediler 

1
542

HAMZA YALÇIN

Aşağıdaki yazıyı okuyacak kimi insanlar İsveç’teki gelişmeleri sanki ön yargılarla ve Türkiye’deki bir sol kalıba uydurarak yorumladığımızı düşünebilirler. Bazı benzerliklere biz de şaşırıyor ve samimi değerlendirmelerimizi yazıyoruz. 

İsveç’in iradesi kafeslendiği halde hükümet, ana muhalefet partisi ve İsveç silah şirketleri 7 Mart’ı adeta ulusal bağımsızlık ve özgürlük bayramı ilan ediyorlar. On yıllardır “Tehdit altındasın”, diyerek halkı korkutuyorlardı. Ukrayna savaşını kullanarak bu korkuyu hakı direnemez hale getirecek şekilde körüklediler. Hükümet, muhalefet partileri, ordu ve elbette basın İsveç’te seferberlik havası yaratmaya çalışıyorlar. Barış, güvenlik ve demokrasi adına İsveç’in egemenlik hakları ABD’ye ve NATO’ya satıldı. Rusya’dan hiçbir gerçek saldırı tehdidiyle karşı karşıya gelmeyecek olan İsveç artık Rusya ile nükleer bir çatışmanın hem üssü hem de hedefi durumuna sokuldu.  

ABD ve NATO İsveç’e adeta işgalci gibi girdi

İsveç hükümeti 5 Aralık 2023’te ABD ile Savanma İşbirliği Anlaşması (Defence Cooperation Agreement, İsveç’te DCA-avtalet da deniliyor) imzaladı. İsveç devrimcileri tarafından bir vatana ihanet belgesi görülen bu anlaşma muhalefet partisi Sosyal Demokratlar tarafından desteklendi. Anlaşmaya göre ABD, İsveç’in kritik askeri tesisleri, alanları ve limanlarını silah, cephane ve asker bulundurmak için neredeyse istediği gibi kullanabilecek. İsveç’te bulunan ABD askerleri eğer bir suç işlerlerse yargılanmaları İsveç tarafından değil ABD tarafından yapılacak. Bu madde mesela ABD emriyle Rusya’ya ateş açtıklarında yargılanmadan kurtulmalarına bile olanak sağlayabilir. Anlaşmada ABD askerlerinin silah ve cephane niyetine ne taşıdıklarının denetleneceğine rastlamadık. ABD bu tarzdaki ikili anlaşmaları Bulgaristan, Çekya, Slovenya, Polonya, Estonya, Letonya ve Litvanya dışında Norveç, İsveç, Finlandiya ve en son da Danimarka ile imzaladı. İsveç hükümetinin yaptığı anlaşma İsveç sınırlarına nükleer silahlar yerleştirilmesine kapalı değil. Finlandiya ve Norveç bu konuda biraz önlem aldılar. İsveç hükümeti onu da yapmadı. Ayrıca Danimarka Grönland adası ile Faroe adalarını anlaşmanın dışında tuttu. Adına İskandinavya da denilen Kuzey ülkeleri içinde en kötü koşullardaki anlaşmayı İsveç yapmış oldu. 

NATO İsveç’ten neler bekliyor? 

NATO yerine ABD-İngiltere demek belki daha iyi olur. İsveç’ten her şeyden önce Rusya ve Çin’den uzak durması ve hatta onlara düşman tutumda olması ve ABD’ye sadakat bekleniyor. Bunu İsveç’in polis ve askeri istihbarat teşkilatları SÄPO ve MUST yayınladıkları 2023-24 güvenlik raporu ile ifade ediyorlar. Raporlarda Rusya, Çin ve İran; İsveç için en büyük tehlike gösteriliyor. “Hadi Rusya komşu ülkedir; Çin ve İran neden en büyük düşmandır?”, sorusuna yanıt ararken Çin’in kuzeyde Arktik bölgesinde aktif olmaya çalışması cevabıyla karşılaşıyoruz. ABD İsveç’in ciğerlerine kadar gözetler ve hem ülke politikasına hem ekonomisine hem de sosyal-kültürel hayatına müdahale ederken istihbarat teşkilatları Rusya, Çin ve İran’dan rahatsız oluyorlar. 

İstihbarat raporlarının yayınlanması ardından Stockholm banliyo işletmesi Çinli şirketten alındı. Şirketle anlaşma, uzatılmadığı gibi, iki yıl öncesinden sonlandırıldı

Maden ve enerji bakımından zengin Arktik bölgesinde ve Baltık bölgesinde İsveç’in Rusya ve Çin’e karşı ABD ve NATO güçleri ile aktif tutumda olması bekleniyor. Aynı bölgede Norveç ile Finlandiya Rusya’ya sınır teşkil ediyorlar. Baltık ve İskandinavya ülkelerini ve Polonya’yı kendine katan NATO Baltık Denizi’nde Rusya’yı tecrit etme yolunda önemli olanaklara kavuştu. NATO İsveç topraklarını, karasularını, kritik limanlarını ve hava sahasını istiyordu. NATO İsveç’ten uranyum gibi kritik madenlerini istiyor. İsveç özellikle denizaltı ve uçak ve hassas askeri silahların yapımında dünya çapında gelişmiş askeri sanayiye sahip olduğundan bunlardan daha iyi yararlanmak istiyorlar. İsveç’ten ilk olarak Letonya’da oluşturulacak NATO gücüne katılmasını istiyorlar. Tabii ki milli gelirinin yüzde 2’sini de istiyorlar. Bu süreçte İsveç’in askeri sanayisi NATO tarafından merkezi olarak yapılandırılacaktır. 

NATO’ya katılma Rusya tehdidinin değil ABD baskısının ürünüdür

İsveç’in NATO’ya katılması sürecini Odak’ta yayınlanan çeşitli yazılarımızda tartıştık. İsveç, NATO’ya Batılı medyanın etkisindeki insanların sandığı gibi Rusya tehdidi dolayısıyla değil ABD’nin on yıllarca sürdürdüğü baskısıyla girdi. 

İsveç aslında 1952 yılından sonra NATO’nun gizli üyesi sayılmaktaydı. Bununla birlikte İsveç’in barıştan yana tutumuyla özellikle Olof Palme döneminde ABD egemenlerini rahatsız edecek kadar ileri gittiği oldu. Eski başbakan Olof Palme İskandinavya’nın nükleer silahlara kapalı olmasını savunuyordu. İsveç bu dönemde Vietnam, Filistin ve Güney Afrika halklarıyla dayanışmacı bir barış güvercini olarak da ün yapmıştı. CİA İsveç halkını Sovyetler Birliği’ne karşı düşmanlaştırmak ve ABD’ye bağlamak maksadıyla Rus denizaltılarının İsveç’in karasularını gizlice ihlal etmekte olduğu yalanını yaymak için tertipler düzenledi. Zamanın Sovyetler Birliği yetkilileri İsveç medyasındaki kampanya karşısında İsveç’li yetkililere “Bize aitmiş diye bildiğiniz o denizaltılara rastladığınızda hiç çekinmeden ateş açabilirsiniz” demişti. ABD Kuzey ülkelerini nükleer üs yapmaya çalışırken Başbakan Palme nükleer silahlara kapalı İskandinavya özlemini dile getirmekteydi. İsveç’in anti-emperyalist solu, Palme’nin 1986 yılında sokak ortasında öldürülmesinin sorumlusu olarak ABD’yi gösterdi. Palme’nin öldürülmesinden sonra İsveç bağlantısızlık politikasından adım adım uzaklaştı. 

Sovyetler Birliği 1960’lı yıllarda Macaristan’ı, Çekoslovakya’yı ve 1979 yılı sonunda Afganistan’ı işgal ettiği halde İsveç’te hiç bir siyasal parti NATO’ya katılmayı programına almadı. İsveç’in NATO’ya girmesi talebi ilkin, bugünkü adı Liberalerna olmuş, Folkpartiet tarafından 1999 yılında gündeme getirildi. Tarih NATO’nun Rusya’dan hiç çekinmeden Yugoslavya’yı bombaladığı, eski Doğu Bloku ülkesi Macaristan ve Arnavutluk’u kendisine katmaya başladığı tarihtir. 

ABD İsveç’in politikacılarını ve kapitalistlerini adım adım teslim aldı. Bu süreçte İsveç’in Rusya ve Çin ile ticari ilişkileri kesildi. Bu konuda İsveç’in çok etkili tekelci kapitalist ailesi Wallenberglere sopa gösterildi. İsveç egemenleri maddi çıkarlarını savunmakta ustadır. Aynı aileye havuç da gösterilecektiBasında Ukrayna savaşı öncesinden başlatılan ve Rusya’nın askeri harekatının ardından olağanüstü yoğunlaştırılan propaganda kampanyası yöneticilerin teslim alınmasında ve halkın maniple edilmesinde çok önemli rol oynadı. İktidardaki Sosyal Demokrat Parti ve burjuva partileri 200 yıllık bağlantısızlık politikasını değiştirmeye karar verdiklerinde halkoylamasına başvurmaktan özellikle uzak durdular. 

Süreç, linkteki yazıda da anlatıldığı gibi, NATO’cu medya ve yetkililerin yalanlara dayanan psikolojik kampanyası bakımından, Türkiye’nin NATO’ya katılması sürecine çok benziyor. 

Erdoğan ve Orban’ın ayak sürmesi 

Erdoğan ve Orban İsveç’in NATO’ya katılımına onay vermek için tavizler istediler. Her ikisi de belli tavizler almayı başardı fakat ABD’nin her ikisini de mecbur bıraktığı görülüyor. Özellikle İsveç’in Türkiye’ye silah ambargosunu kaldırması bir taviz sayılabilir. Ancak İsveç egemenlerinin AKP hükümetiyle yapmış olduğu anlaşmalarının uzun ömürlü olacağını sanmıyoruz. Mesela İsveç egemenlerinin Kürt hareketini Batılı emperyalizmin güdümüne çekme politikasını sürdürmesi beklenir. Bu politika kurumlaşmış durumdadır. İsveç’in Gülen hareketini desteklemeye son vermesi için de kuvvetli bir sebep görünmüyor. İsveç, AKP iktidarının “terörist” dediği Türkiye soluna ise zaten uzun zamandır kapalıdır. Devrimci Sol lideri Dursun Karataş bu ülkede gizlice bulunurken tespit edilince yetkililer onu “ne sen bizi ne biz seni görmüş olalım” diye dışarı etmişlerdi. Türkiye solu son 20 yıldır İsveç’te yok denecek kadar zayıftır. Kaldı ki siyasi kimlikli sığınmacıların tamamına yakını, gördüğümüz kadarıyla çok az insan dışında, buraya aslında bireysel hesaplarla gelmektedir.

İsveç parlamentosunun “terörizm” konusunda Erdoğan’ın zoruyla anayasal değişiklik yaptığı iddiası abartıdır. İsveç uzun süredir zaten anti-demokratik yolda ilerliyordu. Grev hakkının, iş güvenliğinin (LAS), muhalif basına devlet desteğinin kısıtlanması, geniş özelleştirmeler bu sürecin bazı adımlarıdır. Haftada bir çıktığımız Düzgün TV programlarında da sık sık belirttiğimiz gibi İsveç burjuvazisi anti-demokratik önlemleri halkın gözünde meşrulaştırmak için zaten çeteleşmeyi kullanıyor. Hükümetin bu tutumu, 12 Eylül generallerinin askeri darbe koşullarının olgunlaşması ve halkın razı edilmesi için çatışmaların gelişmesini izlemelerini çok hatırlatıyor. 

Tehdidin gerçeğe dönüşme dinamiği 

Rus tehdidi masalı, “kendi kendini gerçekleştiren kehanet”e dönüşme yolundadır. Süreç İsveç’in askeri harcamalarını artırmasına ve sosyal refah politikalarından uzaklaşmasına yol açmaktadır. On yıllardır çok gelişmekte olan İsveç silah sanayisi Ukrayna savaşının başlamasıyla birlikte daha çok gelişti. JAS savaş jetlerinin de üreticisi SAAB’ın karları özellikle 2022 sonrası belirgin şekilde arttı. Palme döneminde dünyada çatışan tarafların arasını bulmaya çalışan Sosyal Demokrat Parti uzun zamandır ve özellikle son yıllarda yangına körükle gidiyor. İsveç, yazıda da belirtildiği gibi Doğu Avrupa ülkelerindeki Soros darbelerine destek verdi. Ukrayna’da 2014 yılında yapılan Meydan Darbesi sonrasında kurulan rejimi ekonomik, askeri ve politik bakımlardan gayretle destekledi. Sosyal Demokrat Parti Başkanı Magdalena Anderson şimdi Rusya’nın Batılılar tarafından el konulmuş paralarının bir an önce Ukrayna’ya silah yardımı olarak gönderilmesini talep ediyor. Ordu, sağcı Başbakan ve yetkililer zaten savaş edebiyatı sürdürüyorlar. Sol Parti (V) ve Yeşiller (MP) bile Rusya söz konusu olduğunda şahinleşiyorlar. İsveç’te en ılımlı barış örgütüne bile “Rusya yanlısı” damgası vuruluyor

İsveç halkı genelde basına, yetkililere ve politikacılarına güvenir. Ancak burjuva politikacıları ve karar makamındaki yetkililer halkın güvenini kötüye kullandılar ve ülkelerini sattılar. Devletin iradesi ABD ve NATO’ya teslim edilmiş durumda ve yetkililer Rusya’yı sürekli tehdit ve tahrik eden savaş kışkırtıcı politikalar izliyorlar. ABD nükleer bombardıman uçaklarının İsveç’in JAS jetleri eşliğinde İsveç semalarında alçaktan uçuş yapması adetten sayılmaya başladı. Ukrayna savaşına silah yardımını eleştiren barış dernekleri düşman ilan ediliyorlar. İsveç’in bağımsızlığını ve halk egemenliğini anti-emperyalist ve sosyalist güçler savunuyor. 

1 Yorum

  1. Degerli Hamza ,
    Isvecin Natoya giris surecini cok iyi analiz etmissin . Bu yazini paylasacagim. Ancak katilmamin mumkun olmadigi bazi tesbitlerinde var..
    Sovyetler birligi herhangi bir ulkeyi ” isgal ” etmemistir . Bu ifadenin kimler tyarafindan ve ne amacla kullanildigini uzerinde tekrar dusundugunde mutlaka görececeksin .. Bununla birlikte mukayese mantigini kullanmak amaciyla yazdiginda göruluyor .

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.