TARİH, TÜRKİYE DEVRİMCİ HAREKETİNİ GÖREVE ÇAĞIRIYOR

0
1810

Hamza Yalçın

2013 yılı Gezi Direnişi’nden bu yana rejimin günlerini sayıyoruz. Rejim ise günden güne daha fazla çirkinleşerek, kendisiyle birlikte Türkiye’yi ve bölgeyi de çirkinleştirerek egemenliğini sürdürüyor. Erdoğan ayakta durmakta bile zorlanırken, onu gönderecek bir inisiyatif çıkamıyor. 

AKP eriyor ama devam ediyor

2013 yılı Gezi Direnişi AKP’ye yolun sonunu gösterdi. AKP ise kendisine ara yollar açarak ve dayanaklar yaratarak iktidarını sürdürüyor. Şimdi dinci rejimin en önemli dayanaklarından birisi sahte milliyetçiliktir. Erdoğan MHP’yi, Vatan Partisi’ni ve ulusalcı kesimin önemli bir kısmını kendi hizmetine aldı. Bir yandan Türkiye’nin nesi var nesi yok yağma ederken diğer yandan ise hizmetindekilerle birlikte anti-emperyalizm ve milli beka demagojisi yapıyor. 

Erdoğan, iktidarını sürdürmek amacıyla bir yandan yasama-yürütme-yargı bütün gücü elinde toplarken diğer yandan ise Türk milliyetçisi kesilmeye başladı. Erdoğan Kürt hareketi ve liberallerle ittifak halinde duruma tam hakim görünürken Gezi Direnişi ona hem zeminin hem de ayağının kaydığını, din istismarının artık tek başına kazandırmadığını, ulusun ona kaşı birleşmekte olduğunu, dahası, ortağı Gülen Cemaati’nin ve hatta en yakın eski arkadaşlarının onun ipini çekmeye hazırlandıklarını gördü. Gezi Direnişi, Türk bayrağını Erdoğan’a karşı yükseltmişti. Erdoğan önce Kürt hareketiyle ittifakından faydalanarak kendisine karşı dalgalandırılan o bayrağı indirtti. Sonra bayrağı kendi eline alarak hem muhalefetin hem de Kürt hareketinin üzerine yürüyecekti.

Daha önce Mustafa Kemal’i ve Türk milliyetçiliğini karşısına almış olan AKP için artık MHP, Vatan Partisi ve ulusalcılar çok önemli dostlar olacaktı. Türk milliyetçiliği ve vatanseverlik adına örgütlenmiş güçlerin önemli bir kısmını politik rüşvetler ile ele geçirdi. Kürt hareketiyle ittifakı kısa zaman sonra Kürtlere karşı savaşın tırmandırılmasana dönüştü. 

Muhalefetin yerel seçimlerde birlik oluşturarak büyük şehirlerde başarı sağlaması AKP’ye darbe olduysa bile AKP iktidarı sürüyor. Kürt illerinde neredeyse seçilmiş bütün belediye başkanlarının yerine kayyım atandı. Kayyım atamaları gösterdi ki, Erdoğan iktidarını seçimle teslim etmeyecek. Bunu, ancak kendisini garantiye alarak yapacaktır.

Dinci rejim ikinci olarak da emperyalist güçler arasındaki bölünmeden kendisine güç yaratıyor. ABD emperyalizmi, Çin ve Rusya Bloku lehine geriliyor. Rusya politik, Çin ise ekonomik etkisini sürekli artırıyor. AB ülkeleri ABD’yi eskisi gibi izlememeye başlıyorlar. Özellikle Almanya ile Rusya arasındaki yakınlaşma dikkati çekiyor. ABD’ye karşılıksız para basıp dağıtarak bedelini dünyaya ödetmesine olanak veren Petro-dolara dayalı dünya mali sistemi çöküyor.  

Emperyalist dünya çok kutuplu duruma gelirken Türkiye’deki rejim bu bölünmeden kendisine güç devşiriyor. Türkiye’deki dinci iktidarı kurumlaştırma yolunda adımlar atılmaya devam ediliyor. Başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere ordu, bir kısım üniversiteler, AKP belediyeleri, Cemaatler, Savaş Sanayii, SADAD gibi paramiliter örgütler dinci rejimi kurumlaştırma yolunda çalışıyorlar. Türkiye’ye 4 milyonu aşkın göçmen kabul edilmesi din devletiyle ilgilidir. Suriye’nin işgali, Libya’ya askeri müdahale din devletiyle ilgilidir. İslam konferansı vb. ve uluslararası faaliyetler de din devletiyle ilgilidir. Muhalefet AKP’nin yıkılmasını beklerken Türkiye yoluna din devleti ile devam ediyor. 

Durumu ve görevlerimizi daha iyi kavramak için yakın geçmişe çok kısa bir göz atalım. 

Türkiye solu tarihsel fırsat kaçırdı

Türkiye solunun önemli bir kısmı AKP rejiminin yarattığı tehlikeyi kavrayamadı, hatta istemeyerek de olsa onun işini kolaylaştırdı. AKP iktidarına karşı yükselen tepkiler Türkiye solunun gelişmesi açısından çok önemli bir olanaktı. Ancak Türkiye solu bu olanağı değerlendiremedi. 2007 yılında Cumhuriyet mitinglerine akan milyonlar, Türkiye’yi bekleyen tehlikeleri Türkiye solundan daha iyi görmüştü. Türkiye solunun büyük bir kısmı o dönem liberaller-AKP-Cemaat ve Kürt hareketi ittifakının etkisiyle bu tehlikelere yoğunlaşmak yerine dikkatlerini askeri darbe korkutmacasına verdiler. 

Türkiye solu gelişmek için AKP iktidarına karşı yükselen laiklik talebini iyi değerlendiremedi. İktidarın sol hareket içinde körüklediği Kemalizm düşmanlığı buna engel oldu. Bir kısım devrimci sol zamansız ve hazırlıksız çıkışlar yaparak kendilerine zarar verirken büyükçe bir kısım ise AKP iktidarının muhalefeti ezmesini olumlu bir gelişme gördüler. Dinci iktidar o sayede hem gücünü pekiştirdi ve hem Türkiye’ye hem de Ortadoğu’ya ve dünyaya çok zarar verdi. Bazı örgütler Kürt siyasal hareketinin gölgesinde belli bir gelişme sağlayabildiler. Ancak Türkiye solu bir bütün olarak zemin kaybetti. 

Sol, Türkiye gerçekliğini ve hatta dünyayı liberallerin ve ezilen ulus milliyetçiliğinin gözüyle görmeye başladı. Egemen ulus milliyetçiliğine karşı tutum, Türk kimliğini ötekileştirmeye dönüşmeye başladı. Dolayısıyla sol halk gerçekliğinden uzaklaştı. Bağımsız düşünme çabalarının önü “Ergenekonculuk” ve “sosyal-şovenizm” gibi suçlamalarla kesildi. Kürt hareketi giderek yanına Alevi hareketini de alınca Türkiye solunda ezilen ulus milliyetçiliğinin ağırlığı arttı. 

Ezilen ulus milliyetçiliği etkisindeki Türkiye solu Kürt hareketinin CHP’yi hedef alarak büyüme çabasının bir parçası oldu. Öyle ki AKP bir kenara konuldu ve CHP hedef alındı. Sanki CHP daha sağa giderse bu, devrimin yararına olacakmış gibi, mücadele CHP’yi daha çok sağa itmeye yönelikti. Amaç genellikle CHP oylarını HDP’ye kanalize etmekti. HDP’ye gitmeyecek seçmene ise adres olarak faşizmin safları gösteriliyordu. Bu tam da AKP iktidarına hizmet etmekteydi. Halbu ki Türkiye solunun gelişeceği asıl zemin AKP iktidarının dinciliğine, hukuksuzluğuna ve yağmacılığına karşı Atatürkçülük adı altında gelişen muhalefetti. Türkiye solu teorik önyargılarını bir yana koyup bu muhalefetle iletişime girmeli, ondan güç alıp ona güç vermeliydi. Kürt hareketinin gelişme ihtiyaçları bu muhalefeti görmeye değil, görmemeye; onunla yakınlaşmaya değil, ondan uzaklaşmaya koşullanmıştı. Sol kesimler Kürt hareketinin ve liberallerin konseptine uydurulmaya çalışıldı. Bağımsız düşünme çabaları engellendi. 

Sonuçta o muhalefet sola çekilemediği gibi önemli kısmı MHP, VP ve sahte ulusalcıların eline geçti. HDP çevresinde olmayan sol kesimler ise CHP’den uzaklaşanın kendisine geleceğini sandı ve onlar da CHP’nin daha sağındaki güçlere yaklaşmasına katkıda bulundular. 

Türkiye solunun en önemli eksikliği ise örgüt ve birlikti. Odak Dergisi’nin sözcülüğünü yaptığı biz Direnişçiler diğer konularda biraz daha iyi olmakla birlikte örgüt konusunda  ne yazık ki en zayıf durumdaki gruplardan birisi olduk. 

Sosyalistler devrimci anlamda örgütlü olsalardı birleşebilirlerdi. Örgüt olmadıkları için kendilerine güvenemediler. Dağıtılmaktan korktular. Haksız değillerdi. Çünkü  “Kurt kanunu” denen kural sol hareket içinde bile geçerlidir. Ayakta kalanlar düşeni parçalarlar. Sosyalist harekette Denizler, Mahirler ve İbrahimlerin başlatmış oldukları güzel dayanışma ne yazık ki sürdürülemedi. Sadece sisteme karşı mücadelede ayakta kalmak için değil, yem olmamak için de güçlü yoldaşlık ilişkilerine, güçlü kadrolara ve örgüte sahip olmak gerekiyor. Türkiye solu güçlü örgütlere sahip olamadığı için birleşememekle kalmadı, rekabetçilik içinde birbirine duvar ördü. 

Tarih bizi göreve çağırıyor 

Türkiye’de devrimci bir örgütlenmenin gelişmesi için koşullar çok elverişlidir. Türkiye’nin AKP iktidarıyla yaşadığı felakete en büyük katkıyı örgütsüzlük sağladı. Sol geçinen insanlar örgütten kaçtıkları ve örgütü özgürlüğün düşmanı gördükleri için ülkemiz, tarihimizin en berbat lekesi dinci bir diktatörlüğe teslim oldu. AKP sürekli gerilerken örgütlenme ihtiyacı kendisini daha güçlü hissettiriyor. Suriye batağını ve Libya macerasını halka onaylatmaları gitgide zorlaşıyor. Ama AKP, çetelerine güveniyor. Burjuva muhalefetin başını çeken CHP umutlarını ya AKP’nin kendiliğinden dağılmasına ya da Batılılar tarafından düşürülmesine bağlamış durumda. Kürt hareketinin yürüttüğü mücadele dünya Kürtlüğü’nün birliğine kodlanmış olduğu için Türkiye işçi sınıfına ve halka önderlik edecek yapıda değildir. En büyük sorumluluk Türkiye soluna düşüyor. AKP iktidarı Türkiye solu için çok önemli tecrübe oldu. 

Türkiye solu farklı gelenekler olarak kendi içinde birlik yolunda yürürse hem halk gerçekliğiyle buluşur hem grupçu rekabetçiliğin zararlarından korunur hem de bütün muhalefet güçleri için bir çekim merkezi durumuna gelir. Dahası sol hareket o sayede yenilenerek sisteme gerçek bir alternatif durumuna gelecektir. 

Hak ve özgürlüklerden, sosyalizmden  yana olan insanlar için örgütsüzlükten, dağınıklıktan ve grupçuluktan daha kötüsü olamaz. Tarih Türkiye devrimcilerini ve ilerici insanlarını örgütlenmeye, mücadele etmeye ve birleşmeye çağırıyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.