Ülkemiz İçin Umudumuz Arttı

0
2188

Çok insan seçim sonuçlarınin açıklanmasının ardından halkı suçladı. Kimileri de “Adam kazandı” dedi. Oysa ki iktidarın seçim zaferi zorbalık ve hile üzerine kurulu bir zaferdir. Ayrıca bu seçimlerde asıl olarak muhalefet içindeki  dayanışma kazandı. Dahası, seçim dönemindeki dev mitingler Gezi Direnişi potansiyelinin erimemiş hatta daha da gelişmiş olduğunu gösterdi. Halk Erdoğan’ı istemiyor, direnmek de istiyor ama direnecek örgüte sahip değil.

Zorla ve hile ile aldılar

Batılı toplumlarında bile seçimler zenginlerden yana olanları seçtirecek şekilde kurulmuşken 24 Haziran seçimi ağır diktatörlük koşullarında gündeme geldi. AKP zaten bir diktatörlük devralarak işbaşına geldikten sonra Kürt hareketini doğrudan karşısına almaktan uzak durarak ve liberalleri yanına alarak bir yandan birbirine çıkar ve dincilik yoluyla bağlanmış bir iktidar grubu olarak örgütlenirken aynı zamanda muhalefeti, ilerici güçleri ve basını adım adım susturmuştu. 2016 yılından beri devam eden OHAL vardı. Ordu, polis, istihbarat, yargı, Meclis ve muhtarlara varıncaya kadar bürokrasi, sınırsız ve denetimsiz örtülü ödenek, basın, din, mafya Erdoğan’ın elindeydi. Perinçek ile Bahçeli, milliyetçiliği de Erdoğan’ın hizmetine vermeye memur edildiler. Yakın zamanda 100 bini aşkın memur, muhalif oldukları gerekçesiyle işinden atılmıştı. Bir iç savaşa hazırlanan Erdoğan önce devlet memurlarına sonra da taraftarlarına, muhalifleri öldürme yetkisi vermişti. Silahlandırılmış taraftarlara ilaveten 100 bini sınırlarımıza binlercesi de yurt içinde yerleştirilmiş ÖSO adlı dinci çeteler vardı. Erdoğan 2015 Haziran’ında azınlığa düştüğü seçimleri geçersiz saydıktan sonra aynı yılın kasım ayında IŞİD terörü sayesinde almıştı. Sadece seçimlerde değil her konuda hile ve ahlaksızlık almış yürüyordu. Kimse oyların ne doğru sayılacağına ne de iktidarın seçimle el değiştireceğine inanmıyordu. Daha bir yıl öncesinde yapılan referandumu muhalefet kazanmış ama muhalefet dinci çetelerin saldırısından korktuğu için hakkını arayamamıştı. İktidar seçmenleri baskı altına almayı ve seçim hilelerini kolaylaştıracak şekilde hemen seçimler öncesinde yeni bir seçim yasası çıkarmıştı. Suriyeli göçmenlerden kaç yandaşın vatandaş yapıldığı bilinmiyordu. Ayrıca seçimler sürpriz bir şekilde 16 ay önceye alınmıştı. Seçim adına düpedüz zorbaca ve aşağılayıcı bir durum vardı.

Bunlara rağmen halkın diktatörlüğe engel olabilmek için giriştiği çaba çok önemlidir. İzmir ve Ankara’da dev mitingler oldu. İstanbul’da Türkiye tarihinin en büyük mitingi yapıldı. İddialara göre mitinge 6 milyonu aşkın insan katılmıştı. HDP Diyarbakır ve Bakırköy mitingleri de gayet geniş katılımlıydı.  

Dinci faşizme karşı bu direnişi biz bir yıl önceki referandumda da görmüştük. Bu yüzden halk Erdoğan’a oy vermemişti ama o seçimi yukarıda belirtildiği gibi sayım yoluyla almış yani kaybettiği seçimi kazandı ilan edilmişti. 2015 Haziran ayında kaybettiği seçimi terör yoluyla aynı yıl Kasım ayında yeniden seçim yaptırarak almıştı. Erdoğan’a hayır diyen kitleleri Gezi Direnişi’nde (2013) gördük. Daha öncesinde (2007) AKP’den tedirgin olan insanlar Cumhuriyet Mitingleri’nde toplanmışlardı. Görüldüğü gibi aslında halk teslim olmuş değil, halk Erdoğan’ı benimsemiş değil ve rejime karşı muhalefet birikmeye devam etmekte, akacak kanal aramaktadır. Milyonlarca insan Muharrem İnce’nin adaylığı sürecinde önüne çıkan kanala aktı.

Muharrrem İnce kuşku yarattı

Kılıçdaroğlu’nun bir yıl önceki düzmece referandum sonunda oylara sahip çıkmak yerine herkesi evine yollaması  CHP kitlesinde ve kamuoyunda kararlı bir lider arayışına yol açmıştı. Muharrem İnce seçimler döneminde direnebilecek lider gibi göründü. Fakat 24 Haziran akşamı ve ertesi gün yaptıklarıyla derin hayal kırıklığı hatta kuşkular yarattı. Hem palavracı çıktı, hem de Erdoğan’ın yeni sistemine erken angaje olmuş görünümü verdi.

24 Haziran akşamı iktidarın borazanı Anadolu Ajansı sonuçları açıklarken AKP lehine gene yüksekten başlamıştı. AKP yüzde 60 civarı görünüyordu. Ardından Erdoğan’ın yüzde 52,5 oyla kazandığı ilan edildi ki bu sonuç daha dört gün öncesinden Anadolu Ajansı tarafından kazara veya başka sebepten yayınlanmıştı. Sonuçlar açıklanırken YSK bilgisayarları iki saatlik bir mola verdi ki bu molanın, sonuçlara dijital müdahele olarak yorumlanması normaldi.

Erdoğan daha YSK’nın sonuçları bildirmesinden önce zaferini açıklayınca aslında seçimlerin ikinci tura kaldığını düşünen muhalefet öfkeliydi. Ama Erdoğan’ın güvenlik güçleri ve taraftarları YSK önü ve Saray’ın çevresini tutmuşlardı, Dinci çeteler, mafya ve MHP sokaklarda saldırıya hazırdı. Seçim öncesinden taraftarlara cesaret vermeye çalışan Muharrem İnce, daha durum netleşmemişken ortadan kayboldu ve ortaya gazeteci İsmail Küçükkaya’ya attığı bir Whatsapp mesajı ile Erdoğan’ın zaferini kabul ettiğini duyurdu. Böylece muhalefete “Direniş yok, evinize gidin yatın” denmiş oldu. Kısa süre önce uyduruk bir insani gerekçeyle balkon konuşması yapmayacağını açıklamış olan Erdoğan İnce’den gelen mesaj üzerine karar değiştirdi ve balkon konuşması yaptı. Ardından da Erdoğan taraftarları sokakları işgal ederek gece yarılarına kadar silah sıkıp terör estirdiler. Ertesi gün kameralar karşısına çıkan İnce Whatsapp mesajının yayınlanmasının sorumluluğunu gazeteciye, seçimlerin kaybedilmesinin sebebini ise ortaklarına yıktı. İnce‘nin bu Cumhur İttifakı adayı Erdoğan’ın on milyon oy fark attığını söylemesi çok yadırgatıcıydı. Çünkü YSK bile Erdoğan’ın yüzde 2 buçuk arayla kazandığını belirtmişti. Muhalefet ile Erdoğan arasındaki açıklanan farkın 1,3 milyon gibi olduğu hesaplanmaktadır. İnce’nin konuşmasını yazılı metni okuyarak yapmış olması ortada bir dil sürçmesi olmadığını gösteriyordu. İnce Türkiye’deki yeni sistem içinde kalınarak başarılı olunacağı mesajı da vererek Erdoğan’ın yeni sistemini, muhalefetin meşru sınırları olarak göstermiş bulundu. Hatta İnce 24 Haziran seçimlerine katılımın yüzde 80’lerde olmasına işaret ederek diğer ülkelerden gelen eleştirilere karşı Erdoğan’ı ve sistemi savunmuş duruma düştü. Bir süre sonra da AKP sözcüsü Mahir Ünal, İnce’nin CHP’de doğal lider haline gelmiş olduğunu ifade edecekti. Bütün bunlar “işin içinde iş mi var?” kuşkusu uyandıracaktı.

Bu seçimde Erdoğan, Bahçeli ve İnce arasında ilginç bir kader birliği yaşandı. Erdoğan’a başkanlık düştü. Bahçeli beklenmedik bir başarı sağladı. Hem Akşener’den kurtulma olanağı buldu hem de partisi, kurulacak koalisyon hükümetinin kilit ortağı oldu. İnce ise çok istediği CHP başkanlığını kazanma olanağına kavuştu. Bütün bunlar sanki Erdoğan ile Bahçeli arasında önceden planlanmış gibi gerçekleşti. İktidar yanlısı medyanın İnce’ye yer vermesi muhalif kitlelerde İnce’nin öne çıkmasını desteklemişti. Akşener kurduğu partinin oylarının altında oy aldı. Böylece hem Bahçeli hem de Erdoğan rahatladı. Popülaritesi yüksek liderlerden Demirtaş da partisinden daha az oy aldı. Demirtaş’ın “Seni başkan yaptırmayacağız” sözünün arkasında durmasının bedeliydi bu. Hatta Erdoğan seçim öncesinde, Demirtaş’a verilen oyların boşa gidebileceği haberini kasten yaymıştı. İnce önde göründüğü için muhalif seçmenler Akşener’e ve Demirtaş’a oy vermekte tereddüt etmişti. Erdoğan’ın yıkarak gelmiş olduğu yuvada ayakta kalmaya çalışan Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu da ezildi.

Erdoğan, HDP’nin barajı geçmesini engelleseydi CHP liderleri belki o zaman HDP’den güç alarak direnmeye kalkışabilirdi. Çünkü CHP direniş başlatabilecek bir örgüt değil. Sokağa çıkmak için “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan atmak yetmiyor, direnme azmine sahip olmak ve halkın içinde örgütlenmiş olmak gerekiyor. CHP’nin liderlerinde ise kurucu Mustafa Kemal’in cesareti görülmüyor. Hatta Baykal’ın  yakın zamanda nasıl şantaj kıskacına alınmış olduğu, partisini ve halkı düşünerek hemen istifa edeceğine şantajı yıllarca gizlediği hatırlansın.

Önümüzdeki süreç

Şimdi artık Türkiye’de açık faşizm diye tarif edilen bir sistem oluştu. Yasama, yürütme ve yargı tek kişinin elinde. Bu tek insan “Saltanatım tehlikede!” diyemediği için “Vatan, millet ve din tehlikede! diyor. İnsanlar Edoğan’ın emperyalizme karşı Türkiye’yi savunduğuna inandırılıyorlar.

Oysa Erdoğan ABD müdahelesiyle işbaşına getirilmiş ve uzun süre desteklenmişti. ABD’nin Ortadoğu’ya müdahelesine yardımcı olmak için iktidara getirilmiş olan Erdoğan Suriye’deki büyük yenilgisinden sonra ABD ve AB’nin kendisini artık işe yaramaz görüp tasfiye edeceğini anladıkça, iktidardan düşmemek için bütün iktidarı kendi eline alarak rejimi buraya kadar getirdi. Egemenliği zora girdikçe giderek bütün politik güçleri tasfiye ederek daha baskıcı br iktidar oluşturdu ve süreç tek adam yönetimine vardı.

O şimdi ABD‘yi Rusya ile dengelemeye çalışıyor. Batı bir yandan ondan kurtulmak istiyor bir yandan da ona mahkum. Çünkü Suriyede birlikte yol açtıkları felaket mlyonlarca mülteci ortaya çıkardı. Erdoğan onları Türkiye’de tutarak Avrupa’ya gelmelerini önlüyor. Hatta Batı dinci terörün kendi üzerine salınmasından bile çekiniyor. Avrupa’daki IŞİD eylemlerini biliyoruz. Erdoğan ayrıca Suriye’de istikrarsızlık yarattığı için bölgeyi bölünmüş tutmak isteyen İsrail’in işine geliyor. Hatta ABD bile Kürtlerin hamisi kesilerek kendisine bağımlı bir Kürt idaresi oluşturmak istiyor. Türkiye’deki ve Ortadoğu’daki gelişmeler Batılı ülkerde de gericiliği güçlendiriyor. Batı’daki gerici güçler dinciliğin yarattığı sonuçları istismar ederek kendi ülkelerinde ırkçı, milliyetçi ve baskıcı önlemler alıyorlar. Rusya da Erdoğan’ı onun ABD‘den uzaklaşması umuduyla istiyor.

Muhalefet partileri arasında seçimler döneminde sağlanan birlik devam ettirilebilirse bu halk hareketinin çok lehine olacaktır. Yukarıda belirtildiği gibi seçimler döneminde Diyarbakır, İzmir, Ankara ve İstanbul’daki dev mitingler ülkemizde ne büyük bir muhalefet gücü olduğunu gözler önüne serdi. HDP‘nin Kürt illerinde oy kaybettiği halde (kaybedilen oylar AKP ve MHP tarafından açık zorla alınan oyladı) geneldeki oylarını artırmasının sebebi HDP’lilerin beğenmedikleri Kemalistlerin onlara oy vermeleriydi. CHP bu anlamda İyi Parti ile de dayanışma içinde oldu. Bu seçimde muhalefet saflarındaki dayanışma çok olumluydu. Erdoğan PKK ile savaşı kullanarak muhalefeti bölmeye ve gözden düşürmeye çalışırken Akşener dahil bütün partiler bu konuda sıkı durmaya gayret gösterdiler.  

İnce’nin açıklaması sonucu halkta büyük hayal kırıklığı oluştu ama ülkesi için mücadele etmek isteyenler Türkiye’de ne büyük potansiyel olduğunu gördüler. Halkın ileri kesimleri ve gençlik Erdoğan’a karşı. Muhalefetin rekabet yoluyla bölünmek yerine dayanışma yapabileceği görüldü.Diktatörlüğe karşı başarılı olmak için birlik ve cesaret gerekiyor. Kendilerini Mustafa Kemal’in askerleri olarak adlandıranlar özgürlük için sol hareket ve Kürt hareketiyle omuz omuza mücadele etmeye hazır olmalıdırlar. Kürt hareketi de Türklüğü düşman değil dost görmeli, hele hele Erdoğan’ı Türklüğün temsilcisiymiş gibi göstermekten uzak durmalıdır. Türkiye solu öncelikle kendi içinde birliği esas alarak özellikle Türk ve Kürt yurtseverliğinin özgürlük mücadelesinde birliği için çalışmalıdır. Türkiye teslim olmaz, olmayacaktır. Mücadele devam ediyor, özgürlükten ve adaletten yana halk güçleri kazanacaktır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.