16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde Abdullah Aysu ile söyleşi: “Çiftçi ve tarım işçisi mücadelesinde yer almayan hiçbir yapı siyasi iddiasını sürdüremez”

0
512

ODAK: 16 Ekim Dünya Gıda Günü vesilesiyle sizinle Türkiye’deki tarımın ve tarımla uğraşan çiftçilerin-işçilerin durumuyla ilgili söyleşi yapmak istiyoruz.  AKP iktidarıyla birlikte her alanda olduğu gibi tarım alanında da günden güne gerilemelerin yaşandığını hep beraber gözlemliyoruz. Öncelikle şunu sormak isteriz: Son 22 senedir, Türkiye’nin tarım konusunda geldiği durumu bize kısaca özetleyebilir misiniz?

    Abdullah Aysu: Türkiye tarımında tahribat AKP ile birlikte başlamadı. Süreç 1980 24 Ocak kararları ile başladı. Uygulanan sinsi bir planla tahribat aşamalı bir biçimde gerçekleştirildi. Plan küçük çiftçiliği ortadan kaldıran, onun yerine şirket tarımcılığını ikame eden bir plandı. Bunun için ilk önce tarım serbest piyasa içine alındı. Uygulanan neoliberal politikalarla Türkiye tarımı tahrip edildi. 

    Süreç şöyle işledi:

    • Türkiye’de 1980 yılında 24 Ocak Kararları alındı. IMF ve Dünya Bankası marifetiyle bu kararlar kabul ettirildi. IMF ve Dünya Bankası Türkiye tarımının direksiyonuna geçti. Onlar söyledi, hükümetler söylenenleri harfiyen uyguladı. 

    IMF ve Dünya Bankası ne istedi?

    • Tarımsal kamu yönetimini dağıtın.
    • Çiftçilerin ürününü pazarlama ve fiyat garantisi sağlayan, girdi desteği veren Tarımsal Kamu İktisadi Teşekülleri-KİT’leri özelleştirin. 
    • Tarımsal Kredi faizlerinin yükseltilmesi, piyasa düzeyine çekin.
    • Desteklemeleri azaltın.
    • TSKB’lerini A.Ş’lere dönüştürerek özelleştirin. 

    Türkiye tarımında IMF ve Dünya Bankası’nın istediği serbest piyasaya geçmek yani neoliberal politikaları uygulamak için dört aşamalı bir plan yapıldı ve uygulandı.

    Bunlar şöyleydi:

                1- Devletin çiftçiler ile bağının koparılması,

                2- Çiftçilerin örgütleri ile bağının koparılması,

                3- Çiftçilerin çiftçilik ile bağının koparılması,

                4- Türkiye’nin tarım ve gıdasının küresel şirketlerin kontrolüne verilmesi.  

    Devletin çiftçiler ile bağının koparılması

    1. Ziraat İşleri Genel Müdürlüğü,
    2. Veterinerlik İşleri Genel Müdürlüğü,
    3. Su Ürünleri Genel Müdürlüğü,
    4. Gıda İşleri Genel Müdürlüğü,
    5. Toprak-Su Genel Müdürlüğü,
    6. Zirai Mücadele ve Karantina Genel Müdürlüğü.

    Bu genel müdürlükler kapatılarak çiftçilerin kamu-(devlet) ile olan bağının bir bölümü koparıldı. Ve Türkiye gıda, ekoloji, ürünlerden kaynaklı sağlık sorunları yumağına büründü.  

    • 1982 yılında 2929 Sayılı Kanun ile Kurum “Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü” adı altında bir kamu iktisadi kuruluşa (KİT) dönüştürüldü. Bu kanun 233 sayılı KHK ile tashih edildi. Kamuya ait çay tekeli 44 yıl sonra, 4 Aralık 1984 tarih ve 3092 sayılı kanunla kaldırıldı. Çay tarımı, işlenmesi ve satışı serbest bırakıldı. 
    • TİGEM’ler damızlık hayvan, fide, fidan üretim ve dağıtımı ile çiftçilere öncülük, önderlik yapan bir kuruluş idi. TİGEM, yurt sathına yayılmış, 38 bağlı işletmesi, 386 bin hektar arazisi ile yukarıda anılan görevleri yerine getiriyordu. Yarıdan fazlası YAP-İŞLET- PAY ver yöntemiyle özelleştirildi. Kalanlar şimdi damızlık hayvan, fide, fidan üretim ve dağıtımı nerdeyse sıfırlandı. Tohum olarak da sadece sertifikalı buğday dağıtımı yapabilmektedir.
    • Özelleştirme: EBK, 22.03.1993 tarih ve 93/2 sayılı Yüksek Planlama Kurulu’nun kararı ile “Et ve Balık Kurumu A.Ş” ismiyle özelleştirildi. Özelleştirmeleri, 1993-1994-1995’de DYP-SHP yaptı. SEK, çiftçilerin ürettiği sütü satın alıyor, EBK etin alımını yapıyor piyasayı üretici ve tüketici lehine düzenliyordu. O dönemde hayvansal ürünler sağlıklılığı tartışılmıyordu. YEM-SAN hayvan yetiştiriciliğinde maliyetin yüzde 70’ine denk gelen yemi üretip çiftçilere satarak yem piyasasını düzenliyordu. SEK, EBK ve YEMSAN özelleştirilmeden önce canlı hayvan ve hayvansal ürün ihracatçısıyken, özelleştirildikten sonra Türkiye dünyada canlı hayvan ve hayvansal ürün ithalinde ilk sıralara yerleşti.  Bu özelleştirmeleri DYP-SHP- Çiller- Murat Karayalçın koalisyonu gerçekleştirildi. Bu özelleştirmeler sonrası Türkiye hayvancılığı çöktü.
    • DSP-MHP-ANAP döneminde TEKEL’in ve şeker fabrikalarının özelleştirilmesi kanunlarını çıkarttı. AKP döneminde özelleştirildi.
    • AKP döneminde gübre fabrikaları özelleştirildi. Toprak Mahsulleri Ofisi işlevsizleştirildi. DSP-MHP-ANAP ile başlayan AKP ile devam eden Ziraat Bankası’nın tarımsal kredileri sübvanse etmesi kaldırıldı. 

    Çiftçilerin örgütleri ile bağının koparılması

    Bu amaçla DSP-MHP-ANAP koalisyonu Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri -TSKB ile ilgili yasa çıkardı. Çıkarılan yasa ile çiftçilere ait olan kooperatiflerin fabrikaları ve ürünlerini pazarlayan birimleri kooperatif bünyesinden ayırarak anonim şirketlere dönüştürerek özelleştirildi. Çiftçilerin örgütleri ile bağı koparıldı.

    Çiftçilerin çiftçilikle bağının koparılması

    Bunun için AKP yönetimi çıkardığı Tohumculuk Kanunu ile çiftçilerin ürettiği ürünlerinin içindeki tohumunu ayırıp satmasına engel getirildi. Kendi ürettiği ürününden tohumunu ayıranlar çiftçidir. Bu da engellenince çiftçilerin meslekleri olan çiftçilikle bağı koparılmış oldu.

    Türkiye’nin tarım ve gıdasının küresel şirketlerin kontrolüne verilmesi

    AKP ayrıca küresel tarım, gıda ve ecza şirketlerini Türkiye tarım ve gıdasını kontrol edebilsin diye daha bir dizi kanun çıkardı. 

    Kanunlar şunlardı:

    • Tarımsal Üretici Birlikleri Yasası
    • Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Yasası 
    • Organik Tarım Yasası 
    • Tarım Sigortası Yasası
    • Tarım Kanunu
    • Ziraat Odaları Kanunu
    • Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu
    • Hal Yasası 
    • Ulusal Biyogüvenlik Yasası 
    • Büyükşehir-Bütünşehir Kanunu
    • Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun

    Yani Türkiye tarımının tahribatında 1980’den bu yana hükümet olan tüm siyasi partiler el birliği ile tahribat gerçekleşti. 

    ODAK: Tarım aynı zamanda gıda demek. Bir yandan çiftçilere konulan kotalardan, giderek artan maliyetten; öte yandansa bu politikalar neticesinde ürüne yüksek fiyatlardan ulaşan, hatta fiyatların yüksekliği nedeniyle hiç ulaşamayan tüketiciden söz edebiliyoruz. Sağlıklı besine ulaşabilmek dahi sınıfsal bir ayrımı gözler önüne seriyor. Tarım sektörü başından sonuna kadar kapitalist eşitsizliğin görünür olduğu bir yer gibi. Siz ne demek istersiniz? 

    Abdullah Aysu: Sorunuzu şöyle özetlemek mümkün; 

    a) Küçük ve orta ölçekli çiftçilik yapan üreticiler mutsuz! 

    b) Tüketiciler ise umutsuz ve endişeli!

    Çiftçiler niye mutsuz?

    Çünkü üretim maliyetleri yüksek, ürün satış fiyatları düşük! Yani çark şirketlerden yana dönüyor, döndürülüyor.

    Nasıl?

    • Üretim için gerekli olan; mazot, tohum, ilaç, gübre, su, elektrik, traktör pahalı ve her yıl fiyatları artıyor!
    • Bu üretim girdilerini üreten ve satanlar ile ürünleri satın alanlar kimler? Şirketler!
    • Çiftçiler kazanamadığı ve zarar ettiği için ü-re-te-mi-yor! Topraklar boş kalıyor, MUTSUZ.

    Tüketiciler niye umutsuz ve endişeli?

    Çünkü;

    • Tüccar ve sanayici çiftçiden ürünü ucuz alıyor. Pahalı satıyor.
    •  Üstelik tüketicilerin pahalılıktan dolayı zar-zor eriştiği gıdalar da sağlıksız.
    • Ürün üretim süreci/tarzı gezegeni tahrip ediyor.

    ODAK: Biraz da üreticiler ile ilgili konuşalım. Uzun zamandır fabrikalardan, atölyelerden gelişen işçi direnişleriyle alakalı konuşuyoruz. Bir süredir ise hem dünyada hem de ülkemizdeki çiftçi eylemlerinden söz edebildik. Bu alandaki mücadele hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? 

    Abdullah Aysu: Üreticiler, insanların karnını doyuruyor, sırtını giydiriyor, yani saygıdeğer toplumsal bir iş yapıyorlar.  Fakat emeklerinin karşılığını alamıyor, hakları gasp ediliyor. Onlar da değişik mücadele biçimi örnekleri ortaya koyarak toplumun vicdanına sesleniyorlar. Çok zor şartlarda çalışıyor ve çok yoğun sömürülüyorlar. Kırsalın canı yanıyor. Dinamikler oralarda devrimciler oraya yüzlerini çevirmiyor yeterince.

    ODAK: Tarım işçilerinin talepleri nelerdir? Bu taleplerinin karşılanması için örgütlü güçleri ne durumdadır?

    Abdullah Aysu: Tarım işçileri sağlıksız ortamda çalışmaya zorlanıyor, ücretleri çok düşük belirleniyor. Örgütlenip haklarını almak için mücadele ettiklerinde ise işten atılıyor, onlar da haklı olarak direniyorlar. Ama iktidarın kulakları kapalı ve aldırmıyor, muhalefet görev savma bablı görüntüler sergiliyor.

    ODAK: Önümüzdeki süreçte, tarım alanında gelişecek mücadeleye dair ne gibi öngörülerde bulunabilirsiniz

    Abdullah Aysu: Tarım sorunları mutlaka çözülmesi gereken, çünkü insan yaşamı ile diğer canlı yaşamı beslenebildiği oranda yaşayacağı için. Mücadelenin tepelerinde yer alması gerekiyor. İlerde ne olura gelince ya tarım sorunları kendi dinamiklerini oluşturur ya da dinamiklerin oluşmasına bütün devrimciler, demokratlar, sosyalistler destek verir. Eğer tarım dinamiklerini oluşturamaz ise ülkenin bekasından söz edilemez. Çiftçi ve tarım işçisi mücadelesinde yer almayan hiçbir yapı siyasi iddiasını sürdüremez.

    CEVAP VER

    Please enter your comment!
    Please enter your name here

    Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.