Dilara Ayas, Eylül Kalkan, Şevval Özdemir
Her 8 Mart günü olduğu gibi bu yıl da 8 Mart’ı bir emek mücadelesinden koparmaya çalışan kapitalist sistem, kadınlara özel indirimler ve eğlence programları düzenlemeye devam ediyor. 8 Mart’ı kadın ve işçi mücadelesinden kopararak bir tüketim aracı haline getirmeye çalışıyor. Sistem, “Emekçi Kadınlar” vurgusunun üstünü kapatarak içini boşaltma çabası içinde. Ancak biz devrinci kadınlar biliyoruz ki bu gün, bir emek mücadelesinin ürünüdür.
8 Mart’ın tarihsel kökenleri, 1857 yılına kadar uzanır. O yıl, New York’ta tekstil işçisi kadınlar, daha iyi çalışma koşulları, eşit ücret ve çalışma saatlerinin kısaltılması talepleriyle greve gittiler. Ancak bu grev, dönemin kapitalist sisteminin emekçileri susturmak için aldığı sert önlemlerle, fabrikada çıkan bir yangın sonucu trajik bir şekilde son buldu. 129 kadın işçi yaşamını yitirdi. Ancak bu olay, kadınların mücadeleye olan kararlılığını ve direncini simgeleyen bir dönüm noktası haline geldi.
Bu olaydan bir yıl sonra, 8 Mart Amerika Sosyalist Partisi tarafından “Ulusal Kadın Günü” olarak ilan edildi. 1910 yılında Kopenhag’da düzenlenen 2. Enternasyonal Kadınlar Konferansı’nda, komünist lider ve kadın hakları savunucusu Clara Zetkin, bu günün “Uluslararası Kadınlar Günü” ilan edilmesini önerdi. Zetkin’in önerisi oybirliğiyle kabul edildi.
Ancak bugün, 8 Mart, “Emekçi Kadınlar Günü”nden ziyade “Kadınlar Günü” adı altında cinsiyet meselesiymiş gibi kutlanıyor. Özellikle ülkemizde, 8 Mart yavaş yavaş içi boşaltılmış bir gün halini alıyor. 8 Mart için yapılan indirimler, alınan çiçekler ve tüketim odaklı yaklaşımlar, bu günün tarihsel ve sınıfsal anlamını gölgeliyor. Oysa 8 Mart, sadece bir kutlama günü değil, aynı zamanda bir direniş çağrısıdır.
Kadın emeği, tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de göz ardı edilmekte, değerinin çok altında bir biçimde sömürülmektedir. Kadınların yalnızca evde, çocuk bakımı ve ev işlerinde değil, iş gücünde, fabrikalarda, tarlalarda ve her alanda üretimin temel taşlarını oluşturduğu gerçeği, hâlâ çoğu zaman yok sayılmaktadır. Kadınlar, düşük ücretler, güvencesiz işlerde çalışma, iş yerlerinde taciz ve ayrımcılıkla karşı karşıya kalmaktadır. Bunun yanında, ev içindeki görünmeyen emeğin toplumun ekonomisini ayakta tutan temel unsurlardan biri olduğu gerçeği de göz ardı edilmektedir. Kadınların evde verdikleri emek, toplumun temel yapı taşlarını oluştursa da, karşılığında maddi hakları yok sayılmakta ve çoğu zaman bu emek “doğal” bir yük olarak kabul edilmektedir.
Kadınlar ve erkekler, toplumsal yapılar tarafından farklı biçimlerde ezilseler de, ezilenlerin aynı sisteme karşı birleşik bir mücadelesi gerektiği bir gerçektir. Kapitalizmin ve patriyarkal yapının yarattığı eşitsizliklere karşı verilen mücadelede, kadınların ve erkeklerin yan yana durması, birlikte örgütlenmesi ve birlikte mücadele etmesi şarttır. Erkek egemen düzenin dayattığı toplumsal cinsiyet rollerine karşı hep birlikte dur demeli, emek sömürüsüne, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve her türlü ayrımcılığa karşı sesimizi yükseltmeliyiz.
Bu noktada, yalnızca kadınların değil, tüm ezilen sınıfların bir araya gelerek ortak bir mücadele hattı kurması büyük bir önem taşır. Kadınların eşitlik ve özgürlük talepleri, aynı zamanda tüm işçi sınıfının haklarıyla, tüm toplumun özgürlüğüyle yakından ilgilidir. Kadınların eşit işe eşit ücret talebi, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, şiddete karşı alınacak önlemler, bedenin ve emeğin sömürülmesine karşı mücadelesi, toplumda eşitliği savunan herkesin talebidir. Kadınların mücadelesi, sadece kadınların değil, tüm toplumun mücadelesidir.
8 Mart, sadece bir kutlama günü değil, aynı zamanda bir direniş çağrısıdır. Kadınların, eşitlik ve özgürlük taleplerini yükseltme ve bu taleplerin hayata geçmesi için birleşik bir şekilde harekete geçme zamanıdır. Bugün, kadınların emeğini ve mücadelesini görünür kılmak, eşitlik, adalet ve özgürlük için hep birlikte güçlü bir duruş sergilemek gerekiyor. Her birimiz, emeğimizin ve haklarımızın savunucusu olmak için bir araya gelmeli, bu eşitsiz dünyayı değiştirmek için birlikte mücadele etmeliyiz.
Tarih boyunca kadınlar, her zaman örgütlenme ve direnişin en güçlü unsurlarından biri olmuştur. Bugün de, 8 Mart’ta ve her gün, kadınları bu mücadeleye çağırıyoruz. Hep birlikte, yan yana, omuz omuza, sömürüsüz, eşit ve özgür bir dünya kurma yolunda adım atmalıyız.