Mustafa YILMAZ
2019 yılında darbe zoruyla istifa eden eski Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales ayrılmak zorunda kaldığı ülkesine geri döndü. Morales, 11 aydır siyasi sığınmacı statüsüyle Arjantin’de kalıyordu.
Arjantin’den kara yoluyla ülkesine geçen Morales, iki ülke arasında bulunan sınır şehri Villazon’da büyük bir konvoy ile karşılandı. Buradaki kutlama etkinliğinde konuşan Morales, “11 Kasım 2019’da Chimore şehrinden çıktığımızda ‘Milyonlarca kişiyle döneceğiz’ demiştik. Şimdi sadece Villazon’da milyonlarız. Bu Bolivya halkının birliğidir.” dedi.
Bolivya’da, 18 Ekim 2020’de yapılan Devlet Başkanlığı seçimini ilk turda yüzde 55.10 oy alarak, Morales’in partisi Sosyalizm Hareketi (MAS) adayı Luis Arce kazandı. Seçimlerde Yurttaş Birliği Partisi’nin (CC) adayı eski Devlet Başkanı Carlos Mesa yüzde 28.83 oy alırken, Morales’e karşı darbede rol oynayan “İnanıyoruz İttifakı”nın adayı aşırı sağcı Luis Camacho ise yüzde 14 oy alabildi. Seçimlerin ardından ülkesinde demokrasinin tekrar kazandığını ifade eden Arce, “İstikrar ve sosyal barışı yeniden sağlayacağız.” ifadelerini kullandı.
Luis Arce, Morales’in döneminde Ekonomi Bakanı olarak görev yapmıştı. Arce, bakanlığı döneminde Bolivya’nın madencilik, gaz ve telekomünikasyon endüstrilerinin kamulaştırılması programını yürüttü. Aynı zamanda altyapı ve sosyal kalkınma projeleri için bölgesel bir kalkınma fonu olan “Bank of the South”un kurulmasına da yardım etti. Yoksulluğun yarı yarıya düşürülmesi ve Bolivya ekonomisinin gelişme göstermesinde Arce’nin önemli payı olmuştu.
Metin Yeğin’in yerinde ifadesi ile Bolivya’da yaşananlar için “Bu bir örgütlenme zaferidir” diyebiliriz. Yeğin söz konusu betimlemenin geçtiği yazısında, “ABD’nin her türlü engellemesine ve Evo Morales’in sürgünde olmasına ve faşist Bolsonaro da MAS’ın aleyhine elinden geleni yapmasına rağmen” ifadelerini kullanarak, MAS’ın hangi koşullar altında seçimi kazandığını belirtmişti.
2019 yılında Evo Morales’e karşı Amerika destekli ordu darbesi ile Jeanine Anez başkanlığındaki geçici hükümet göreve getirildi. Anez’in hukuksuz bir şekilde göreve getirilmesini protesto edenler sokaklara çıktı. Uzun süre devam eden gösterilerde 30’dan fazla kişi hayatını kaybetti.
Anez’in başkanlığındaki geçici hükümet ilk iş olarak politik, sosyal ve ekonomik kazanımları yok etmeye koyuldu. Yaklaşık bir yıllık süre içerisinde ülke ekonomisi tekrardan daraldı ve işsizlik yeniden yükselişe geçti. Bu sorunlar halkın tepkisinin daha da artmasına neden oldu.
Geçici hükümet, 3 Mayıs 2020’de seçime gidileceğini açıklamıştı. Covid-19 sebebiyle 6 Eylül’e ertelenen seçim, Bolivya halkının baskısı sonucu yeni bir ertelemeye dönüşmeden 18 Ekim 2020’de yapılabildi.
Sosyalizm Hareketi ile Bolivya’nın değişen yüzü
Bizler, Bolivya’yı daha çok Che Guevara ile tanıdık. Küba Devrimi’nden birkaç yıl sonra başka gökler altında savaşmak için yola çıkan Che, Küba Devrimi’nin lideri Fidel Kastro’ya bıraktığı veda mektubunda, “Dünyanın başka ülkeleri benim mütevazı çabalarımın yardımını istiyor.” diye yazmıştı. Che 1966 yılında, Küba’nın desteği ve kendi öncülüğünde oluşturulan Bolivya Ulusal Bağımsızlık Ordusu (ELN) saflarında savaştı. 8 Ekim 1967 yılında Bolivya Ordusu ve Amerika Ordusu’na bağlı özel birliklerin düzenlediği operasyonla katledildi. Güney Amerika’yı bir bütün olarak kendi yurdu olarak gören ve sömürgeciliğe karşı savaşmış Simon Bolivar’ın ardından, devrimci enternasyonalizmin en derin ifadesinin cisim bulduğu Che’nin düşünceleri de sönmeyecek bir köz bırakmıştı kıtaya.
En çok yerli nüfusa sahip beş Latin Amerika ülkesinden biridir Bolivya. Nüfusun yüzde 40’ından fazlasını yerli halk oluşturur. Diğerleri Ekvator, Guatemala, Meksika ve Peru’dur.
Bolivya, Aymaraların ve diğer yerli grupların yurdudur. Aymaralar, Güney Amerika’nın bilinen en eski yerli topluluklarındandır. İspanyol sömürgeciliği öncesinde de bölgede İnka İmparatorluğu hüküm sürmüştür. Bolivya halkı, 1809 yılında İspanya’ya karşı bağımsızlığını ilan etmiş ve 1825 yılında da sömürgecileri yurdundan kovmuştur.
Sömürgecilik döneminde “Yukarı Peru” olarak adlandırılan bölgenin adı değiştirilerek Bolivya (Bolivar’ın ülkesi) ismi verilmiştir. Sınır komşuları Şili ve Paraguay ile sorunlar yaşayan Bolivya, 1879 yılında sınır anlaşmazlıkları yaşadığı Şili ile savaşarak yenilgi yaşaması sonrası Pasifik Okyanusu bölgesindeki kıyı şeridini Şili’ye bırakmak zorunda kalmış ve bir kara devletine dönüşmüştür.
Diğer Güney Amerika ülkelerinde olduğu gibi Bolivya da sıklıkla darbelerin yapıldığı bir ülke olmuştur. Amerika, kendisi için uygun görmediği sol, sosyalist, sosyal demokrat ve halkçı yönetimlere karşı, işbirliği içinde olduğu kesimlerle ve orduyla birlikte darbe tezgahlamayı kıtanın bütünü için bir yöntem haline getirmiştir.
1982 yılındaki askeri yönetimin sona ermesi ile birlikte Bolivya’da neoliberal politikalar uygulamaya konulmuş, 90’lı yılların ikinci yarısında Hugo Banzer’in Devlet Başkanlığı döneminde (1997/2001) Dünya Bankası’nın talimatları hızlı bir şekilde uygulanmıştır. 1999 yılında başlatılan özelleştirmeler sonrasında ülkede işsizlik ve yoksulluk artmış, suyun özelleştirilmesine gösterilen tepkiler, yoksullaşma ve işsizliğe olan tepkileri de kapsayarak büyümüştür.
Bolivyalı emekçilerin en başta gelen talepleri su hakkının yanında, işsizliğin son bulması ve düşük ücretlerin yükseltilmesiydi. Sosyalizm Hareketi (MAS), Morales’in adaylığında bu taleplerin çözümü vaadinde bulundu ancak 2003 yılındaki seçimi az bir farkla kaybetti. Aralık 2005’teki Devlet Başkanlığı seçimini ise yeniden MAS’ın adayı olan Morales’in kazanması ülkede yeni bir süreci de başlatmış oldu.
Bolivya yerli halkından olan Morales, toplumun yoksul kesimlerinin içinde bulunduğu kötü şartlardan kurtulması yolunda önemli adımlar attı. Halka temel sağlık ve eğitim hizmetleri sunuldu. Eğitim seferberliği başlatıldı ve kısa sürede ülkede okuma yazma bilmeyen kalmadı. Ülke ekonomisinde belirgin artış olurken, yoksulluk oranı yarı yarıya düşürüldü. Morales, partisi adına yaptığı seçim vaatlerini yerine getirmekte başarılı olmuştu.
Evo Morales, başkanlık görevinin ilk aylarında Havana’yı ziyaret etti. Küba Devlet Başkanı Fidel Castro ve Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez ile görüşmeler yaptı. ABD ile imzaladığı Serbest Ticaret Anlaşması’nı iptal eden Morales, Hugo Chavez’in kurduğu “Latin Amerika için Bolivarcı Alternatif”e (ALBA) katıldı.
İşsizlik ve yoksulluktaki belirgin azalma, sosyal ve ekonomik alanlarda yaşanan olumlu değişmeler hem Morales’e olan desteği arttırdı hem de toplumu daha örgütlü hale getirdi. 2009 ve 2014’te gerçekleşen seçimleri de Morales rahatlıkla kazandı.
2009 yılında yeni bir anayasa hazırlandı ve ülke Çokuluslu Bolivya Devleti olarak tanımlandı. Yeni ‘‘çoğulcu devlet’’ anlayışı ile temel hakların ötekileştirilmeden garanti altına alındığı belirtiliyordu.(*)
2014 yılında yapılan seçimlerde, sağcı muhalefetin Morales’in adaylığına yaptığı itiraz ile başlayan tartışma süreci, 2019 yılındaki seçimlerde oy sayımında şaibe yapıldığı iddiasıyla sokak gösterilerine dönüştü. Protestoların ardından ordu ve polis teşkilatı Morales’e istifa etmesi çağrısı yaptı. Morales, kışkırtıcı tutumların halka daha fazla zarar vermemesi için 10 Kasım 2019’da istifa ettiğini açıkladı. İstifa sonrası önce Meksika’ya, ardından Arjantin’e geçti.
Evo Morales “Çoğulcu Bolivya”nın kuruluşunun 9’uncu yılını Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te kalabalık bir kitleyle kutladı. Ülkesinin dışarıdan parçalanmak istendiğini belirten Morales, “Militarist yöntemlerle yağmacılık uyguluyorlar. Doğal kaynaklarımızı çalıyorlar. Komünal hareketi güçlendirmek zorundayız. Bizim iktidar programımız ekonomiyi ve kaynaklarımızın kamulaştırılmasının güçlendirilmesine dayanıyor.’’ dedi.
****
Chavez’in 21. yüzyıl sosyalizmi olarak adlandırdığı ve yeni bir kolektif toplum yaratma düşüncesi, bağımsızlık ve demokrasi mücadelesini ortak yürütmeye dayanıyordu. Chavez’in görece halkçı ve ilerici programı bir iyileşme ve gelişme ortamı yaratmıştı. Sosyal sorunların tespit ve çözümüne halkın doğrudan katılımını sağlamak, sosyal hizmetlere ayrılan bütçenin artırılması ve sosyal güvencedeki iyileştirmeler, bu halkçı anlayışın yoksul kesimler tarafından desteklenmesini sağladı.
Chavez’in, hem ülkesini hem de Güney ülkelerini tümden kapsayan alternatif çıkışları, ezilen halklar nezdinde sevgi ve sempatiye dönüştü. Bolivya’da da Morales’in bu anlayışa yakınlık göstermesi ve birlikte hareket etmesi önemli bir gelişme yarattı. Yine Ekvador’daki Rafael Correa dönemi de aynı şekilde. Bizlere düşen görev de, Latin Amerika’daki bu halkçı yönetimleri daha yakından inceleyerek onların mücadelelerinden ve örgütlenmelerinden dersler çıkarmak olmalıdır.
(*) “Morales’in Çokuluslu Yasama Meclisi’ne 2018 yılında sunduğu rapor, neoliberal politikalar ile halkçı politikalar arasındaki farkı açıkça ortaya koymaktadır:
– 2006’dan itibaren uygulanan neoliberalizm karşıtı program ile Bolivya ekonomisi yıllık ortalama yüzde 5 büyüdü. Bu oran 1951-2005 yılları arasında ise yüzde 2,8 idi.
– Hidrokarbon başta olmak üzere doğal kaynaklar kamulaştırıldı. Hidrokarbonun kamulaştırılması geçen 13 yılda ülke ekonomisine 37 milyar 484 milyon dolar katkı sağladı.
– Küba ve Venezuela’nın katkılarıyla düzenlenen okuryazarlık seferberliğinin ardından 2008 yılında Bolivya UNESCO tarafından Okuma-Yazma Bilmezlikten Azade Topraklar ilan edildi.
– 22 Ocak 2009’da Bolivyalılar Çokuluslu Bolivya Devleti’nin kuracak olan Bolivya Siyasi Anayasası’nı onayladı.
– Bolivya Güney Amerika’nın 2009, 2015, 2016, 2017 ve 2018’deki ekonomik büyümesine öncülük etti.
– 2019 yılında ülkenin GSYH’si 40 milyar 885 milyon dolara ulaştı.
– Bolivya Güney Amerika’da net uluslararası rezervleri en yüksek ülke haline geldi.
– 2005-2018 yılları arasında 1,8 milyon kişinin aşırı yoksulluktan kurtuldu.
– Her yıl Bolivya nüfusunun yüzde 31,1’i devletten teşvik ya da prim alıyor.
– Ülke genelinde 146 bin 96 kamu yatırım projesi var.
– 2018 verilerine göre ülkedeki 16 bin 733 devlet okulunda 146 bin 856 öğretmen çalışıyor.
– 1061 yeni sağlık merkezi inşa edildi ve 2018 itibariyle 6,8 milyon kişi temel sağlık hizmetlerine kavuştu.
– 2016 yılında Bolivya GSYH’sine oranla yenilenebilir enerjiye en çok yatırım yapan ülke unvanını aldı.
– Bolivya, Unasur, ALBA-TCP ve CELAC gibi örgütler aracılığıyla Latin Amerika ve Karayipler’in bütünleşmesini destekledi. Bağlantısızlar Hareketi ve G77+Çin gibi uluslararası forumlarda aktif rol aldı. (soL, 11 Kasım 2019)”