Felaket İşini Görmelidir!

0
812

Muaz Doğan

Maurice Blanchot için felaket “her şeyle ilgilenir”, o “en küçüğe ilişkin kaygı, arızi olanın egemenliğidir.” Solculuk en azından şunu öğretmiştir; onca yoksulluğun, ezilmenin, cinayetin, cinnetin ortasında Hegelcilik yapılmamalıdır ama yine de…

Referandum olarak tayin edilen seçimde muhalefetin ve dolayısıyla memleketin ezilenlerinin, yoksullarının mutlak yenilgisi çıktı. Dönemin tanıkları böyle bir yenilginin bir de 12 Eylül’de yaşandığını dile getiriyorlar. Yenilgiye dair birçok analiz yapıldı, yapılıyor. Olgusal bir unsur olarak şehir-taşra ikiliği “ilerici muhalif seçmenin” analiz için dört elle sarıldığı en belirgin motif. Bu olgusal analiz yenilgiye yetmediği gibi mevcut siyasal rejimi veya benzerlerini yeniden üretebilecek sinik bir ayıklığın da alametidir. Adorno’nun bir vesileyle ifade ettiği gibi sinik ayıklık, muhtemelen faşist zihniyetin psikolojik sarhoşluktan daha karakteristik bir özelliğidir. Nihayetinde taşra da bir a priori değildir.

Mutlak yenilgiyi hem memleketin genel ahvali hem de muhalefetin acizliği olarak daha belirgin, daha ortada bir unsur üzerinden analiz etmek uygun olabilir. Adorno, “Anti-Semitizm ve Faşist Propaganda” başlıklı yazısında faşist propagandanın belirgin birkaç yönünün analizini yapar. Faşist propagandanın kişiselleştirilmiş propaganda olduğunu gösterir. Bu analizi teşvik eden de propagandanın bu kişiselleştirilmiş unsurudur.

Mutlak yenilgiyi tatbik eden üç seçmen kitlesi kolaylıkla ayırt edilebilir. Birincisi 50 yaş ve üzeri, 70-80’leri görmüş, propagandanın ulaşmada pek güçlük çekmediği, sabit kitle. Bu sabitliğin daha önemli işlevi “Kemalist Cumhuriyetin gadrine uğramışların” böylece kutsal mazlumluğun meşruiyetini üretmesidir. Bu meşruiyet, enerjisinin hatırı sayılır bir kısmını da muhalefetin sloganı, pratiği olarak çalışan helalleşmeden devşirmektedir. En eski olanın en muteber olduğu ideolojisi bu sabit kitlenin, ihtiyar heyetinin önemli işlevidir. İhtiyar heyetini 30-50 yaş arası kitle takip etmektedir. Propaganda asıl işlevini burada yerine getirir. Bir ideolojiden (en eski olanın muteberliği) ve bilakis muhalefetten devşirilen kutsal mazlumluk meşruiyeti şunu telkin eder; bu dönemi aldık ve kendimizin kıldık. Bunun keyfini, hazzını sürdürmek arzunuza kalmıştır, ömrünü tayin etmek de sizin sorumluluğunuzdadır. Son kitle bol bol analizi yapılan kuşaktır. Propagandanın bu kitleye ulaşma yol ve teknikleri uzmanların analizlerine kalsın. 

Muhalafet bu kişiselleştirilmiş propagandanın işlev ve amacını yanlış anladı veya hiç anlayamadı. Burada iki önemli noktaya işaret edilebilir. İlkin olduğu haliyle muhalefetin bu propagandayı savuşturacak araçlar geliştiremeyeceği ortadır. İkincisi, meşruluğunu bilakis muhalefetten (helalleşme) devşiren bu tür bir propagandaya verilmesi mümkün yegane cevap siyaset yapma biçiminin değiştirilmesini içerecektir. Bu nokta “majestelerinin sadık hizmetkarı parlamento”nun sistem içi muhalefetinden sol partilere kadar herkesi ilgilendirmektedir. Siyaset yapmanın bir biçiminin yenilgiye uğradığı açıktır. Propagandanın işlev ve amacını yanlış anlayarak “en sağcı benim” yarışına girenler ile büyük karşıtlığı (Hegel, Marx) terk ederek farka ilgi duyanların siyaset yapma biçimleri memleketin ezilenlerine ve yoksullarına mutlak bir yenilgi hazırlamıştır. Faşist propagandaya ancak onun kendi kendini yok eden sonuçlarına işaret edilerek karşı konulabilir. Bu da yeni bir siyaset yapma biçiminin kendisini gerektirir. Hal böyleyken sınıftan bahsedip yeni bir siyasete işaret edenler ucubeleştirilmektedir. Demek, felaket işini görmelidir!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.