FOKURDAYAN DÜNYA VE “AKSA TUFANI”

0
1159

Mehmet Güzel    

Hamas’ın askeri kanadı “İzzeddin El Kassam Tugayları” Filistin’in Gazze Şeridi’nden işgalci İsrail’e yönelik 5000 olduğu söylenen füze saldırılarıyla “Aksa Tufanı” harekâtını başlattığını duyurdu. Atılan füzelerin yoğunluğu ile İsrail’in o çok güvendiği “Demir Kubbe” savunma sistemi çökertilmiş oldu. Füzelerin önemli bir bölümü savunma sistemini delerek hedefine ulaştı. Gazze Şeridi’nden işgal altındaki topraklara giren Filistinli gerillalar, işgalci İsrail güçleriyle çatışmaya girdi ve Sderot kentinde başta polis merkezi olmak üzere birçok alanı kontrol altına aldı. Şu anda bilinen sayıya göre 300 ölü, 1500 yaralı ve daha da önemlisi çok önemli sayıda esir olduğu ifade ediliyor. Filistinli savaşçılar ayrıca işgalci İsrail ordusuna ait tank ve diğer çeşitli askeri araçlar ele geçirdiler. 

İsrail, kurulduğu günden bu yana Filistinlilere ve komşu diğer ülke halklarına devamlı olarak yaşattığı ama kendisinin yaşamaya alışık olmadığı cehennem gibi bir güne uyanmış oldu. Filistinli güçlerin bu saldırısını Filistin dostları olan güçler destekliyor. İran Hamas’ın bu saldırısını desteklediğini açıkladı. Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas İsrail’in terörist saldırılarına karşı bu saldırıların meşru müdafaa olduğunu ve desteklediğini açıkladı. Filistinli İslami Cihat örgütü Hamas’a katılma kararı aldığını açıkladı. FHKC, her alanda İsrail’e karşı direnişi yükseltme çağrısı yaptı.

İşgalci İsrail terör devleti; kurulduğu 1948 yılından bugüne kadar Filistin halkı üzerinde tarihin tanık olduğu en kapsamlı terör ve işgal hareketini uygulayan, bu terör ve işgali Ortadoğu’daki birçok ülkeye yönelik olarak uygulamaktan çekinmeyen, başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin Ortadoğu’ya dayattığı bir terör çıbanıdır. Bölgenin dokusuna aykırı ve işgal edilmiş topraklar üzerine kurulmuş bir terör devletidir. Zulmü, terörü, devamlı işgalleri ve yayılmayı temel almaktadır. ABD-İngiltere blokunun dünya barışına tehdit olduğu gibi İsrail de Ortadoğu’da barışın en temel engellerinden biridir. Ortadoğu’da barışın temel engelleri arasında Türkiye’yi de mutlaka saymak gerekir ancak şimdi konumuz İsrail olduğu için bunu es geçebiliriz. İsrail devletinin varlık şartları askeri güce dayanıyor. Dışarıdan bölgeye zorla monte edilmiş ve bölgenin dokusuna aykırı olan haliyle varlığını aşırı askeri güce, devamlı yayılma ve saldırganlık içinde bulunma esaslarına dayandırmaktadır. Bu haliyle varlığı gayrı meşrudur ve bölgedeki bütün önemli sorunların ana müsebbibidir.

Bu koşullarda Filistin dinamiklerinin işgalci İsrail’e karşı her zaman, her yerde ve her araçla savaşması bir meşru müdafaa hakkıdır. Bu, İsrail işgaline ve terörüne karşı bir insani direniştir ve İsrail var oldukça bu direnişin sürmesi kaçınılmazdır. 

Ortadoğu tarihinde önemli bir anı yaşadığımız belli. İsrail’e karşı böylesine kapsamlı bir saldırıya tanık olmak nadir görülen bir şeydir. Bu başlangıcın beraberinde çok önemli sonuçlar getireceğini tahmin etmek hiç zor değil.

Öncelikle bir ihtiyatlı yaklaşımımı ifade etmeliyim ki Hamas, bağlantıları, ideolojisi, bölge güçler dengesi içerisindeki duruşu itibariyle hiç güven vermeyen, istikrarsız bir İslami siyasal yapılanmadır. Suriye’ye karşı yapılan emperyalist saldırılarda ABD ve İsrail’in safında Suriye’ye karşı düşmanlık içerisinde yer aldı. Hem de Suriye, tarihi boyunca Filistin mücadelesine en fazla destek vermiş; İsrail ile çatışmalarda 17 bin askerini kaybetmiş ve hatta kendi topraklarında Hamas’ın kendisine de kamp alanı vermiş olduğu halde. Yani Hamas, misafir olarak bulunduğu Suriye’yi sırtından bıçaklamış bir ihanet sergilemişti. Hamas IŞİD’e binlerce militan vermiş, Şam’da Suriye devletine karşı fiilen savaşa girişmiş bir örgüttür. Bu haliyle İsrail ve bütün saldırgan emperyalist ülkelere hizmet etmiştir.  Hamas’ın bu yapısı dikkate alındığında bu siyasal yapının güvenilmez olduğu ve her an her türlü emperyalist komplonun rol üstlenicisi olabileceği ihtimalini göz ardı etmemek gerektiğini ifade etmek istiyorum. Ama bu ihtiyata rağmen bu direnişin yanında ve İsrail’in karşısında etkin olarak durulması gerekir.

Bugün yaşanan bu gelişme ile sürekli kaynama halinde olan bölgemiz yeni bir fokurdamaya girmiştir. Filistin ile İsrail arasında uzun süre devam edecek olan yüksek boyutlu çatışmalar yaşanması kaçınılmaz olacaktır. İsrail terör devleti, alışkın olduğu gibi Filistin halkına karşı çok kanlı katliamlara girişecektir. Hatta bunun ileri bir aşaması olarak Gazze Şeridi’nin tamamen işgal altına alınmasını da hedefleyebilir.  Hamas’ın “her türlü emperyalist komplonun rol üstlenicisi olabileceğini” ifade ederken bu olasılığı göz önünde bulunduruyorum. Ama bunun sadece bir ihtimal olarak bulunması, Filistin davasına sunulması gereken desteğin önünde engel olmamalıdır.

Filistinli güçlerin bu saldırıya çok hazırlıklı oldukları anlaşılıyor. Gerekli savunma alt yapılarını, kadro hazırlıklarını ve askeri teçhizat donanımlarını tamamlamış, strateji ve taktiklerini hazırlamış görünüyorlar. İlk saldırıda alan kontrolü ve esir elde etme hedefleri bunu gösteriyor. Önemli sayıda askeri personelin esir edilmiş olması İsrail’in orantısız katliamlarının önüne sürülebilecek en önemli barikatların başında geliyor.

Bugün yaşanan bu olay birçok gerçeği açığa çıkartmıştır. Her şeyden önce Filistin sorununun adil ve gerçekçi çözümü sağlanmadan Ortadoğu’da barışın sağlanamayacağı, İsrail’in de güven içinde olamayacağı bir kez daha tescillenmiş oldu. Diğer yandan İsrail’in, askeri güvenliğe, teröre ve yayılmaya dayalı bölgede tutunma çabasının her zaman başarıya yol açmayacağını, her an ölümcül darbelere maruz kalabileceği bir kez daha ortaya çıkmıştır.  Bu, aynı zamanda, haklı davası arkasında mücadele eden güçler olduğu sürece hiçbir haksızlığın ilelebet süremeyeceğini de bir kez daha kanıtlamıştır.

Bu olay, emperyalist ülkelerin bölgeyi dizayn etme çabaları açısından da çok önemli gerçekleri açığa çıkartmıştır. Filistin davasının en kararlı savunucularından Libya’yı parçalamış ve Suriye’yi 12 yıllık bir savaşla takatsiz düşürmüş olmalarına rağmen ABD ve müttefikleri, Ortadoğu ve Afrika’yı istedikleri duruma getirememişlerdir. Afrika’da Rusya ve Çin etkinliğini arttırmış, Fransa ve diğer emperyalist ülkeler etkinliklerini azaltmak zorunda kalmışlardır. Suriye’de 12 yıl süren ve tarihin en adaletsiz ve orantısız savaşına rağmen yönetimi devirememiş ve yenilgiye uğramışlardır. Ortadoğu bölgesinde Suriye-İran-Lübnan ilerici güçleri ve Filistin direnişinden oluşan “Direniş Ekseni” kırılamamış, tam tersine bu Direniş Ekseni büyüyerek emperyalist saldırıları yenilgiye uğratmıştır. Ortadoğu’da da Rusya, Çin ve İran’ın etkisi azaltılamamış, tam tersine bu çatışmalarla bu etki her boyutta artmıştır. Bu da emperyalist projelerin fiyaskoyla sonuçlandığının kanıtıdır. 

Dünyamız üçüncü paylaşım savaşı içerisindedir. Ama bu sefer çağın koşulları nedeniyle üçüncü dünya savaşı düşük yoğunluklu bölgesel savaşlarla icra ediliyor. Birçok alanda da vekalet savaşlarıyla yürütülüyor. Ve bu savaş bu sefer emperyalist ülkeler arasında değil, dünya hegemonyasını kaybetme yolunda olan ABD’nin Batılı emperyalist ülkeleri arkasına alarak Rusya-Çin ve müttefiklerinin oluşturduğu kampa karşı yürüttüğü bir savaştır. Dünyanın her bölgesindeki çatışmalar ve savaşlar bu iki kamp arasında süren mücadelenin yansıması olarak cereyan etmektedir. 

Dünyada yeni güçler dengesi şekilleniyor. Tabiri caizse yeni bir dünya kuruluyor. Gerek Ukrayna savaşı, gerek Kafkasya ve orta Asya’daki çatışmalar ve gerekse de Ortadoğu’daki çatışmalar iki kamp arasında süren mücadelenin bir yansıması olarak okunmalıdır. Bu çatışmalar ve dengeler içerisinde dünyanın her alanındaki halklar, saflarını, Batılı emperyalist blokun karşısında, halkların direniş ekseni etrafında belirlemelidirler. Çünkü ABD öncülüğündeki emperyalist kampın ipine yapışanların payına Libya ve Irak gibi kan ve ölüm dışında bir şey düşmeyecektir.

7 Ekim 2023

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.