Fransa’da grev ve direnişler sürüyor

0
479

Erdal KUDİŞ

Fransa’da 6 Nisan günü 11’incisi düzenlenecek grev ve yürüyüşler ile Emeklilik Yasası’na karşı protestolar devam edecek. Aşağıdaki yazıda grev ve direnişlerin sebepleri ve süreci tartışılacak.

Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un hükümeti burjuvaziye verdiği sözlerden birisi olan emeklilik yasasını meclisi by-pass ederek, Anayasa’nın 49.3’ncü maddesini kullanarak geçirdi. 1962 yılında Anayasa’ya eklenen bu madde bugüne kadar 100 kere kullanılmışken Başbakan Elizabeth tarafından sadece son 2 yılda 11 kez kullanılması dikkat çekti. Macron’un 2’nci döneminde Başbakan olan Born tartışmalı bir çok maddeyi bu madde ile geçirdi. Anayasa’ya göre Başbakan Meclis oylamasından geçmeyen yasa taslaklarını bu maddeyi kullanarak yasallaştırabiliyor. Yasa buna karşılık muhalafete ise gensoru hakkı veriyor. Ancak Meclis’in muhalif iki partisinden biri solcu diğeri aşırı sağcı olduğu için birbirlerinin gensoru önerilerine destek vermiyorlar. Son gensoru oylaması teklifini Meclis’te bulunan merkez sağ partiden bir milletvekili yapınca yasaya karşı olanlar desteklediler. Macron hükümeti oylamada gensoru lehine oy verebilecek bazı merkez sağcı milletvekillerine politik rüşvet vererek lehte oy kullanmalarını engelleyince 9 oy ile gensorudan kurtuldu.

Meclis’te bunlar yaşanırken emek cephesinde uzun zamandır görülmeyen bir birlik yaşandı. Fransa’nın bütün sendikaları bir araya gelerek yasaya karşı bir platform kurdular ve yasanın onaylanmaması için ilk günden beridir ortak hareket ediyorlar. 6 Nisan’da (bugün) yapılacak eylem ile birlikte 11‘nci kez sokaklara çıkacaklar. Bunun dışında bazı iş kollarında uzun süreli grevlerde yaptılar. Yasanın geçmemesi için direnen sendikalar 49.3’ncü maddenin kullanılması ile birlikte bu seferde iptali için sokaklara doldurmaya devam ediyorlar. Başta ulaşım ve enerji sektörü olmak üzere ulusal düzeyde grevler ve eylemler devam ediyor.

Yasa neyi getiriyor ve işçiler neden karşı çıkıyor?

Fransa’da bir çalışanın emekli olabilmesi için 43 yıl çalışması gerekiyor. Ayrıca en erken de 62 yaşında emekli olabiliyorsunuz. Eğer çalışma süresini doldurmadan 62 yaşında emekli olursanız çok düşük bir ücret ile emekli oluyorsunuz. Tam emekli ücreti için ise 67 yaşına kadar çalışmak zorundasınız. Macron’un onayladığı yasa ile artık en erken 64 yaşında emekli olabiliyorsunuz. Var olan durumdan zaten rahatsız olan çalışanlar emeklilik yaşının yükseltilmesini kabul etmediler ve sokakları terk etmiyorlar.

Macron hükümetinin ilk döneminde de söz konusu yasa çıkarılmak istenmişti ancak yine grevler olunca yasa beklemeye alınmıştı. Macron’un en çok oyunu aldığı memurlar ve Fransa orta sınıfı bu yasaya karşı çıkıyordu. Macron 2’nci kez seçimi kazanabilmek için yasayı tepkiler karşısında askıya almıştı. Ancak 2’nci döneminde kaybedecek bir şeyi yoktu ve yasayı geçirebilmek için ne gerekiyorsa yaptı. Meclis’i pas geçerek özel maddeyi kullandırttı. İşçilerin grevlerine karşı ise sert polis şiddetinden geri durmadı. Grevcilere her türlü polis şiddetini kullandı. İnsanları eyleme giderken bile gözaltına aldı. Oysa Fransa anayasasına göre bir insanın eyleme katılma özgürlüğü vardır. Ancak polis olay çıkartacak diye eyleme katılmadan gözaltı uygulaması yaptı. Polis eylemlere katılan insanlara, cinsel tacizden tecavüze, polis motorları ile göstericilerin üstünden geçmeye kadar birçok uygulamayı yaparak kitleleri korkutmaya çalıştı. Polisin attığı gaz bombası ile bir demiryolu işçisi gözünü kaybetti. Gözaltında küçücük hücrelere onlarca insanı hapsedilmesi gibi insanlık dışı uygulamalar da geri kalmadı. Ancak kitleler bu uygulamalar karşısında korkmak yerine “madem demokrasi yok, biz de artık sadece demokratik yoldan sokaklara çıkmayacağız, bizde farklı yolları tercih ederiz” diyerek cevap verdiler. Sonuçta eylemlerde sadece Paris değil Fransa’nın birçok şehrinde sokaklar alev alev yanmaya başladı. Eylemler sadece sokaklarda kalmadı, otobanların bloke edilmesi, sanayi ve okullarda blokaj eylemleri ile çeşitlendirildi.

Yürüyüşlerin olduğu günlerde başta Paris toplu ulaşımı olmak üzere Fransa’da ulaşım durma noktasına geldi. Paris’te çöpçüler greve gittiği için Paris sokaklarında çöp dağları oluştu. Eylem günleri bu çöp dağları eylemciler tarafından ateşe verildi. Rafinerilerde çalışan işçiler grevlerini uzatınca Fransa’da yakıt krizi yaşanmaya başladı ve benzin istasyonlarında kuyruklar oluştu.

Yürüyüşlere sadece çalışanlar değil öğrenciler ve emekililer de destek verdi. Bu yasadan en çok etkilenecek olan gençler yürüyüşlerde en ön saflarda olurken, polis ile karşı karşıya gelmekten geri durmadılar. Emekliler ise gelecek kuşakları için sokaklardaydı. Eylemlerde polisin şiddetine karşı çoğunluğu gençler olmak üzere bu şiddete şiddet ile karşılık verenler de krimanilize edilmeye çalışıldı. Polisin şiddetinde baş rolü ise tartışmalı bir polis birimi olan BRAV-M oldu. Bu grup, motorlu ve yüzü kar maskelidir. Üniformalarında herhangi bir numara olmadığı için şikayet de edemiyorsunuz. Bu birimin son eylemlerde kullandığı orantısız şiddete yönelik ciddi eleştiriler olurken BM İnsan Hakları Araştırma Komisyonu’na da başvuru oldu. Yandaş kanallarda sadece şiddet görüntüleri gösterilerek insanlara eylemlerin güvensiz bir ortamda olduğu imajı verildi ve halk korkutulmaya çalışıldı. Ancak bunda pek başarılı olunmadı. Her eyleme Fransa çapında milyonlarca insan katılmaya devam ediyor. Eyleme katılan gençler de serseri, çalışmayan ve şiddet yanlısı gibi gösterilmeye çalışıldı. Oysa bu gençlerin büyük çoğunluğunun ekonomik durumu iyi ailelerden, öğrenci ya da iyi bir işi olanlar olduğu ortaya çıktı. Onlar demokratik olmayan bu düzenin baskı ve terörüne karşı, zorunlu gördükleri metotlarla cevap veriyorlar.

Eyleme katılan bir göstericinin verdiği röportaj Avrupa’nın ve Fransa hükümetinin ne kadar iki yüzlü olduğunu açığa vuruyordu. Röportajda ‘’Eğer bu yasayı Putin çıkarsaydı ve sokaklarda bu olaylar yaşansaydı başta Fransa olmak üzere bütün Avrupa ve Amerika ayağa kalkardı. Putin’in nasıl bir diktatör olduğunu ve halka karşı şiddet kullanmasını kınayan bildiriler yayınlarlardı. Ancak bu olaylar Fransa’da oluyor ve kimse sesini çıkartmıyor.’’ diyordu. Avrupa Konseyi kısa bir bildiri yayınlayarak yaşanan polis şiddeti karşısında hükümete kaygılarını bildirdi. Polis şiddetini kınayan ülkeler de vardı. İran ve Çin, Fransa hükümetini kınayan ülkeler arasındaydı.

Yazının yazıldığı gün yani 5 Nisan günü Başbakan Elizabeth Born sendika temsilcileri ile toplantı yaptı. Sadece 1 saat süren toplantı sonrasında sendika temsilcileri yaptıkları açıklamada bir tartışma ortamı olmadığı, kendilerini ve önerilerinin dikkate alınmadığı ve yok sayıldıkları için toplantıyı bitirdiklerini açıkladılar ve herkese, bugün yani 6 Nisan günü yapılacak greve ve yürüyüşe katılım çağrısı yaptılar. Hükümet ise “Biz çağırdık, onlara yasayı anlattık ama onlar bizi anlamadılar” açıklaması yaptı.

Arka cephede yaşananlar

Polis şiddetinden sorumlu olan İçişleri Bakanı Gérald Darmanin hakkında Senato ve Meclis tarafından bir araştırma komisyonu kuruldu. Komisyon eylemde gözaltına alınan gençleri de dinledi. Rapora yansıyanlar arasında haksız gözaltılar ilk sırada yer alırken, gözaltı süreleri ve gözaltı şartları da raporda yer aldı. Son mitingde gözaltına alınan 118 kişiden sadece 20’si hakim karşısına çıkartılırken, onlar da serbest bırakıldı. Gözaltında çok sayıda insanın küçük ve kirli hücrelerde 19 saat aynı yerde tutularak korkutulması hedeflendi. Dermanin’in polis şiddetini politik amaçları için kullandığı iddia ediliyor. Hatta son yasada Başbakan’a bu maddeyi kullanmasını da onun salık verdiği iddia ediliyor. Amacının Başbakan Born’u yıpratarak onun yerine geçmek ve sonraki seçimlerde de cumhurbaşkanlığına adaylığını koymak olduğu belirtiliyor. Aşırı polis şiddeti ve sağcı politikaların da yükselen sağın önünü kesmek ve seçimlerde sağ oyları alabilmek amacıyla gündeme getirildiği belirtiliyor. Dermanin mitinge katılanları ve özelikle gözaltına alınanları “aşırı solcu” diye sürekli lanse ediyor ve onları polise molotof kokteyli ile saldıran teröristler olarak tanımlıyor. Dermanin bu çerçevede 2 derneği de kapatmaya çalışıyor.

Son söz

Fransa halkının uzun mücadeleler sonrası kazanılan haklarının bu şekilde gasp edilmesine karşı vazgeçmek gibi bir niyeti yok. Hükümet ise geri adım atmayıp süreci uzatarak olayların kendiliğinden sönmesini umuyor. Eylemlere katlımda zaman zaman düşmeler olsa da, göstericiler kararlı bir şekilde devam ediyorlar. Greve katılmanın bir günlük ücreti kaybetmek anlamına gelmesi greve katılımın zaman düşmesine neden oluyor. Ayda 10 kere katıldığınız zaman bu ortalama 700 ile 1000 euro arasında bir ücretten yoksun kalmak anlamına geliyor. Ekonomik krizin yoğun hissedildiği Fransa’da bu çok yüksek bir rakam ve bu yüzden herkes bütün grevlere katılamıyor. Halkın yüzde 80’e yakını bu yasaya karşı. Paris temizlik işçileri her şeye karşın 13 Nisan’da tekrar süresiz greve çıkmaya hazırlanıyorlar. Bu da Paris’te tekrar çöp dağları oluşacağı anlamına geliyor. Hükümet dayatsa da işçiler de kararlı ve kazanana kadar direnecekler.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.