Hamza Yalçın
AKP iktidarının Gezi Parkı’nı Topçu Kışlası ve AVM yapma inadı, bütün Türkiye’de patlamaya hazır direniş potansiyelini ateşledi. Taksim Gezi Parkı’ndaki ağaçları kesilmesine itiraz eden insanların 28 Mayıs 2013’te İstanbul Gezi Parkı’na doğru yürüyüşe geçmeleriyle başlayan olaylarla Türkiye ayağa kalktı. AKP’ye muhalif kim varsa direnişe katıldığı görüldü. 2013 yılı yazında Türkiye’de Taksim Gezi Parkı merkezli ve dünyayı sarsan kitlesel eylemlere Gezi Direnişi diyoruz. Bu yazıda Gezi Direnişi’nin nasıl geliştiğini, hangi sonuçlara yol açtığını tartışarak ondan çıkarılan bazı derslere işaret edeceğiz.
Bir ayaklanma mı, turuncu devrim mi?
Gezi Direnişi Türkiye’nin en yaygın kitlesel eylemidir. Türkiye daha öncesinden 2007 yılında İstanbul, İzmir, Ankara gibi şehirlerde milyonlarca insanın hükumeti protesto ettiği Cumhuriyet Mitingleri adlı Türkiye tarihinin en büyük kitlesel eylemlerini yaşamıştı. Gezi Direnişi toplam katılım bakımından onları aştı, alan bakımından neredeyse bütün yurdu kapladı ve haftalarca sürdü. Eyleme katılmayan il sayısı bir veya ikidir.
Gezi Direnişi solda isyan ya da ayaklanma olarak adlandırılmaktadır. Bir isyan tarafı olduğu muhakkak. Bununla birlikte direnişte barışçı hava egemendi ve meydana gelen çatışmalar küçük gruplarla sınırlı kaldı. Eylemlerde 700’e yakın polisin yaralandığı belirtiliyor. Bunların çoğunun hafif olduğuna şüphe bulunmuyor. Yaşamını kaybeden 2 polisten biri göstericileri kovalarken düşerek, diğeri ise bir gösteride kalp krizinden öldü. Direniş saflarındaki 9 ölüm ve 8 bini aşkın yaralanma ise polisin ve çetelerin saldırısısonucunda meydana geldi.
Atatürk Kültür Merkezi binasında sosyalist örgütlerin asılan pankartlarından ve Gezi Parkı’nda sosyalist örgüt çadırlarından da görüldüğü gibi sosyalist örgütler Gezi Direnişi’ine katılıp ona etki etmeye çalıştılar. Bir kısım devrimciler Gezi’yi silahlı halk ayaklanmasına dönüştürmeye çalıştı. Ayrıca Gezi Direnişi kendiliğinden kitle eylemi olarak başladı, genelde barışçı eylemlerle sürdü ve kendiliğinden eylem olarak sonuçlandı.
Gezi Direnişi’nin sorumluluğu AKP iktidarı tarafından Sorosçu bir örgütle irtibatlı olduğu belirtilen Osman Kavala’ya yıkıldı. Ancak direnişte ne Sorosçuların ne Cemaatçıların inisiyatifi gösterilemedi. Elbette ki Abdullah Gül ve Bülent Arınç gibi Erdoğan’ın yakın çalışma arkadaşlarının bu direnişten faydalanarak onu geriye itmeye ve kendi durumlarını güçlendirmeye çalıştıkları görüldü. Olaylar gelişince Cem Boyner gibi bazı liberal kapitalistler ve hatta Koç Grubu bile direnişe bir parça sempati gösterdiler. Hatta AB ülkeleri kontrolündeki büyük basının Gezi olaylarının patlamasından bir süre sonra biraz Erdoğan karşıtı yayınların da görüldü. O zamanlar devlet içinde çok örgütlü olan Gülen Cemaati’nin direnişi Erdoğan’a karşı kullanmak isteyeceği açıktı. Buna rağmen Gezi Direnişi bir turuncu devrim ya da darbe girişimi halini almadı.
Direnişin örgütlenmesinde en önemli birikim AKP’nin dinci hayat tarzını topluma dayatmasıyla oluşmuştu. Dolayısıyla direnişin en önemli dinamiği kitlelerin laiklik talebiydi. Bu talep aydın gençliğin, Alevilerin ve kadınların direnişe aktif katılımını etkiledi. Eylemlerde göz altına alınanlar arasında kadınların, eğitimli gençlerin ve özellikle Alevi kökenlilerin ağırlığı dikkat çekiyordu. İki yıl önce Suriye’de başlatılan iç savaşa AKP’nin çok aktif destek olması, dinci çetelerin Türkiye’yi üs olarak kullanmaları, iktidarın Suriye hükümetine karşı Suriye’den kitlesel göçü teşvik etmesi başta Hatay olmak üzere yurt çapında çok büyük tepki yaratmıştı. Hatay’da direnişe katılım özellikle dikkat çekiciydi. Dincilerin bilinen Atatürk düşmanlığı ve Erdoğan’ın tam da o günlerde Mustafa Kemal ve İnönü hakkında kastedildiği anlaşılan “iki sarhoş” ifadesi laiklik yanlısı Atatürkçü kesimin öfkesinin iyice yükselmesine sebep olmuştu.
Direnişte yer alan güçler
Gezi Direnişi’nde, sosyalistler en istekli olmak üzere, AKP’den rahatsız bütün siyasal ve toplumsal kesimler yer aldı. Başlangıçta MHP kitlesinin de Gezi’de yer aldığı görüldü. Ancak parti örgütü, taraftarlarını direnişten çekti. CHP Gezi Direnişi’ne öncülük etmeye kalkışmaksızın aktif ve yapıcı bir şekilde yardımcı oldu. “Milliyetçi sol” olarak Gezi Direnişi’ne Aydınlık grubu özel ilgi gösterdi. Gezi direnişi sonrasında AKP ve MHP ile birlikte saflaşacak olan Aydınlık grubu barikatların aşılmasında aktif tutumda oldu. Aydınlıkçılar Kürt hareketini dıştalayan hareketlere girişince Türkiye solunun da yardımıyla Gezi Parkı’ndan atıldılar. Kıvılcımlı geleneğinden ulusalcı eğilimli Halk Kurtuluş Partisi de direnişte aktifti. Gezi Direnişi anti-emperyalist Müslümanların Yeryüzü Sofrası etkinlikleriyle kendilerini gösterdiği bir yer olacaktı. Gezi, Müslüman solun toplumda gördüğü ilgiyi artırdı. İslamın sola dost yorumuyla tanınan İhsan Eliaçık ilgi odağı haline geldiği için bir süre sonra fiziksel saldırıya uğrayacaktı. Direnişte Beşiktaş Çarşı grubu gibi futbol klübü taraftarları yer aldı. LGBT bireylerin de kendi renkleriyle direnişte yer aldıkları görüldü.
Direnişte Kürt hareketinin konumuna biraz bakılması gerekiyor. Eylem HDP milletvekili Sırrı Süreyya’nın Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesine karşı çıkmasıyla başladı fakat HDP lideri Selahattin Demirtaş eylemi Çözüm Süreci’ne tehdit niteliğinde ulusalcı bir girişim gördü ve eleştirdi. Kürt siyasal hareketi lideri Öcalan “Erdoğan’ı Gezi’den ben kurtardım” demişti. O günlerde Kürt hareketi ile AKP iktidarı arasında Çözüm Süreci yaşanıyordu. Kürt hareketi laiklik yanlılarına, laiklik yanlıları da Kürt hareketine tepkiliydi.
Direnişe baştan uzak duran Kürt siyasal hareketi daha sonra direnişe örgütlü olarak katıldığında Taksim’de kurduğu çadırda direnişin gerilla mücadelesi sonucu olduğu yolunda videolar göstermeye başladı. Kürt hareketinin Gezi yürüyüşüne Öcalan flamalarıyla katılması da direnişi geliştirici değil kitleleri direnişten uzaklaştırıcı etki yarattı.
Gezi direnişinde Atatürk posterleri ve Türk bayrağı, laiklik yanlısı kitlelerin gözünde ona meşruiyet sağlıyor ve eylemlere katılımı artırıyordu. Kitleler 16 Haziran direnişine de bayraklarla çıkmışlardı. Kürt hareketi Gezi kitlesinin bu ulusal yanını dikkate almak yerine onunla cepheden karşı karşıya gelince direnişi söndürücü bir rol oynadı. Kürt Hareketi direniş söndürüldükten sonra militan sol güçlerin önemli bir kısmını kendi etrafında topladığı gibi Türkiye solunda bir ayrışmaya da yol açtı. Örneğin Gezi sonrasında TKP içindeki bölünmelerle bir kısım sol, Kürt siyasal hareketine yakınlaşırken bir kısmı Kürt hareketiyle arasına daha çok mesafe koyacaktı.
Gezi ruhu
Gezi Parkı’ndaki kitle demokrasisi ve dayanışma çok dikkat çekiciydi. Bir çok benzeri demokratik kitlesel eylemlerdeki bu manzarayı biz öğrencilerin Göteborg’daki Filistin’le dayanışma eylemlerinde de gördük. İsteyen her grup direnişi koordine amaçlı Taksim Dayanışmasına üye oluyor, düşüncesini açıklıyor ve kararlara etki etmeye çalışıyordu. Gezi Parkı’nda bireycilik ve grupçuluk geri plana düşerken paylaşımcılık, dayanışma ve birbirine saygı ön plana çıktı. Sol gruplar direnişle birlikte ortaya çıkan birleştirici havaya uyum sağlayarak grupçuluklarını geri plana ittiler. Gezi’de kitle hareketinin sağladığı umut, paylaşımcılık ve hoşgörü ortamı dağılınca sol hareket ne yazık ki kendi grupçuluğuyla baş başa kalacaktı.
Gezi direnişi solda grupçuluğun ve bireyciliğin aşılmasının nasıl bir dinamizm ortaya çıkarabildiğini gösterdi. Gezi Direnişi Türk kimliğinin mücadelede Türkofobik bir tutumla dıştalanması yerine devrimcileştirilmesi yaklaşımına çarpıcı bir destek oluşturdu. Gezi Direnişi bayrağın anti-faşist mücadelede geniş kitleleri birleştirici ve motive edici gücünü gösterdi. Ne yazık ki Türkiye solunun önemli kısmı Gezi sonrasında Türk kimliğine ve haliyle Türk halk gerçekliğine karşı tavırlı olmayı sürdürdü. AKP Gezi’de direnişçilere kaptırdığı bayrak sembolünü bir süre sonra yeniden elde edecek ve sola karşı kullanacaktı. Gezi Direnişi Kürt siyasal hareketi ile Türkiye solunun hedeflerinin uyuşmayabileceğinin ve Türkiye solunun Kürt siyasal hareketinden bağımsızlığının demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde çok önemli olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Biz gelişemeyince karşı-devrim güçlendi
Sosyalist hareketin Gezi direnişi yoluyla devrim yapma olanakları yoktu. Militan soldan Ulaş Bayraktaroğlu gibi liderlerin koordine ettiği bir kısım devrimci hareketler görüşlerini cesaret ve özveriyle pratiğe uygularken sonuç alamadılar. Hatta Bayraktaroğlu ve arkadaşları Gezi Parkı’nda göstericilere su sıkan panzerlere molotof kokteyli atarken kameralar tarafından görüntülendi. İktidar görüntüleri Gezi’yi kriminalleştirmek ve kitleleri direnişten uzaklaştırmak için istismar etti. Gezi Parkı dağıtıldıktan sonra direniş yurt çapında giderek sönümlenecekti. Sosyalist hareketlerin Gezi’de ortaya çıkan direnişi sürdürmek maksadıyla düzenledikleri forumlar da uzun sürmedi.
Sosyalist hareket ve halk hareketi bu süreçten belirgin bir şekilde güçlenerek çıkabilirdi. Ne yazık ki daha ziyade tersi oldu. Bunun için sosyalist hareketin kitlelerin ruh halini doğru değerlendiren ve Gezi’den dersler çıkaran aktif ve örgütlü çalışmalar yapması gerekiyordu. Sosyalist hareketin daha önceden bir koordinasyon kurması büyük olanaklar sağlardı. Yukarıda belirttiğimiz gibi sosyalist hareketin geneli, direnişten güç alamayıp güç kaybetti. Odak’ın temsil ettiği Direnişçiler olarak aktif ve örgütlü davranmaktaki yetersizliklerimiz sebebiyle Gezi’yi değerlendirmekte özellikle başarısız kaldık.
Gezi Direnişi iktidarı derinden sarstı. AKP iktidarı Gezi’den öğrenerek iktidarını perçinledi. Önce parti içindeki Abdullah Gül ve Bülent Arınç gibi aykırı sesleri bastırdılar. Sonra bayrağı ve Türk kimliğini ele geçirmeye çalıştılar. AKP ile Kürt hareketi arasında uzun süredir devam eden ve giderek Çözüm Süreci’ne dönüşen ittifak 1 yıl sonra bozulmaya başladı. Çok önemli bir çatışma 2016 sonrası AKP ile Gülen cemaati arasında yaşanacaktı. Ardından süreç tahmin edilen yere geldi: Bütün iktidar Erdoğan’ın elinde toplandı.
AKP 2016 sonrasında Gülen Cemaati’nin tasfiye ederken de daha önce ezdiği ulusalcılarla ittifaka girdi. Aydınlık çevresi bu ittifakı o zamandan beri canla-başla sürdürüyor. AKP biraz da onlar sayesinde orduyu (TSK) süratle toparladı. Vaktiyle Ergenekoncu ve Avrasyacı adını taktığı taktığı eski egemenlerin Türkçülük vasıtasıyla yürüttükleri büyük devlet olma ideallerine İslamcılık boyutunu kattı. Türkiye burjuvazisinin etki alanını Ortadoğu’da, Afrika’da ve Orta Asya’da hayli genişletti. Eski egemenlerin kullandığı anti-Amerikancı söylem bu kez AKP’nin diline geçti.
Sonuç
Yakın gelecekte Gezi Direnişi gibi büyük kitlesel gösterilerin yaşanması büyük sürpriz olur ancak Gezi potansiyeli, olduğu gibi, duruyor. Devletin gücünü şahsında toplamış olan Erdoğan liderliği, Rusya-Çin İttifakı ile Batılı güçler arasında gitgide büyüyen mücadelede iktidarını pekiştirmek için yeni olanaklar kazanıyor. Öte yandan ise rejim özellikle halkın olağanüstü bozulan ekonomik durumu ve dışarıda yürütülen aşırı iddialı hegemonya mücadelesi dolayısıyla daha kırılgan hale gelirken halkın tepkileri Gezi dönemindekinden daha güçlü. Yakın devrim hayalleri kurmamıza hiç gerek yok. Hangi sosyalist hareket kitleler arasında çalışıyorsa emekçilerden, gençlerden, kadınlardan, halktan ilgi görüyor ve örgütleniyor. Bu, mücadele etmek isteyenler için yeterlidir.