Sorularla Gezi İsyanının Kısa Bir Değerlendirmesi

0
674

Mehmet Güzel

Gezi İsyanı Hangi Koşullarda Ortaya Çıktı ve Gelişti?

Gezi isyanı AKP hükümetinin yönetim süreciyle ilgili olarak gelişen olaylardır. AKP’nin 10 yıllık hükümetiyle birlikte yükselen Siyasal İslam’ın topluma dayatılmasıyla doğrudan ilgili bir durumdur.

2002-2012 sürecinde AKP hükümeti toplumsal mühendislik yoluyla toplumu yeniden şekillendirmeye başlamıştır. İnsanların nasıl giyineceklerine, hangi saatler arasında alkollü içecek satın alabileceklerine, nerede içip içemeyeceklerine, kadınların kahkaha atıp atamayacaklarına, hamile kadınların sokakta dolaşıp dolaşamayacaklarına, kaç çocuk doğuracaklarına, sezeryanla mı, normal doğumla mı doğuracaklarına… varıncaya kadar karışmaya başlamışlardı.

Bu yollarla AKP hükümeti Siyasal İslam yaşam tarzını hakim kılarak seküler yaşam şekline sahip olan toplumun diğer kesimi üzerinde artan oranda bir baskı kurmaya başlamıştır.

Kapitalizmin yapısal sorunları olan yoksulluk, işsizlik, geçim sıkıntısı, alım gücünün düşük olması gibi sorunlar zaten varlığını devam ettiriyordu. AKP’nin on yıllık süreci var olan bu sorunları çözmek bir yana daha da çoğaltmıştır. Kendi kitle tabanını kemikleştirmek için devlet olanaklarını taraftarlarına sunmuş, geri kalan toplumsal kesimleri ise bu imkanlardan yoksun kılmıştır. Bir bakıma taraftarı olmayan kesimden alıp taraftarı olan kesime destek sağlamıştır. Bu durum, AKP taraftarı olmayan toplumsal kesimin daha da yoksullaşmasına neden olmuştur.

Yaşamın her alanında -iktidarın en üst tepesinden toplumsal yaşamın en alt noktasına kadar partizanlık yaygınlaştırılmıştır. Bu partizanlık AKP taraftarı olmayan bütün toplumsal kesimleri yoksulluğa sürüklemiştir.

2012’de başlayan “Çözüm Süreci”nden rahatsızlık duyan kimi milliyetçi kesimler bu tepkilerini AKP karşıtlığında birleştirmişlerdi.

AKP’nin on yıllık süreci içerisinde Cumhuriyet ilkelerine yönelik uygulamaları, bu taşları yerinden oynatma gayretleri ve İslami sisteme doğru yol almaya başlaması Cumhuriyetçi tüm kesimlerde de büyük bir öfke yaratmıştı. Ordudan Kemalist güçlerin tasfiye edilmesi, yargının adım adım kontrol altına alınarak ele geçirilmesi, basının kontrol altına alınması… Ve bunun gibi örneklerle devletin bir bütün olarak Siyasal İslamcıların eline geçiyor olması AKP destekçileri dışında kalan bütün toplum kesimlerini rahatsız etmiştir.

AKP’nin Yeni-Osmanlıcı, yayılmacı ve işgalci dış politikası, etrafında dost olduğu hiçbir ülke bırakmamıştır. Afrika’dan Ortadoğu’ya ve Batıdaki komşu ülkelerine kadar bütün ülkelerle kavgalı bir Türkiye sonucunu yaratmıştır. Bunun uzantısı olarak Suriye’ye emperyalist müdahale ve katliamlar toplumda ayrı bir tepki doğmasına neden olmuştur.

Gezi isyanı bütün bu toplumsal sorunların yarattığı tepkilerin toplamıdır. Birikmiş ve patlama noktasına gelmiş olan bu tepkiler İstanbul Gezi Parkı’nda uygulanan çevre tahribatına karşı tepkide somutlaşmıştır. Gezi Parkı’ndaki çevre tahribatı girişimi bütün bu tepkilerin patlama noktası oldu.

Gezi Parkı’nda başlayan tepki kısa sürede bünyesine memnuniyetsiz olan bütün toplumsal kesimleri katarak büyüdü. Ve Siyasal İslam iktidarından kurtulmayı önüne hedef olarak koyan bir isyana dönüştü.

Gezi İsyanında Hangi Toplum Kesimleri Nasıl Yer Aldı?

AKP’nin Siyasal İslam iktidarından rahatsızlık duyan, onun Yeni-Osmanlıcı yayılmacı politikasını benimsemeyen, seküler yaşam tarzına müdahale edilmesinden rahatsızlık duyan, ekonomik sorunlar ve geçim sorunları yaşayan toplumun tüm kesimleri bu isyanda yer aldı.

Bu kapsamda kadınlar ve gençler belirleyici olmak üzere, öğrenciler, işsizler, esnaf, devrimciler, ulusalcılar ve LGBT bireyleri isyanın bileşenleridirler. Bunun yanı sıra “Çözüm Süreci”ni yürüten muhataplarından bağımsız olarak Kürt halkının Batı illerinde yaşayan gençliği de isyanda yerini aldı.

Bütün sol örgütler ve partiler ile CHP kurumsal olarak bu isyanı desteklediler.

BDP “Çözüm Süreci”nden dolayı mesafeli durdu. Siyasal iradeden bağımsız olarak bu partinin taraftarı olan kimi kesimler isyana katıldılar.

ABD ve AB Gezi İsyanı Sürecinde Nasıl Bir Tavır İçinde Bulundu?

O dönemde AKP-Gülen Cemaati içinde sorunlar baş göstermeye başlayan bir süreç içinde bulunuluyordu. Bu ittifakta ABD-AB ülkeleri Gülen Cemaatini destekliyorlar ve onların iktidara hakim olmasını istiyorlardı.

Bu nedenle, patlak veren bu isyanı kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istediler. Bunun için gerek Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinden, gerekse de ABD Beyazsaray’dan Gezi İsyanında devletin kullandığı “orantısız güç” nedeniyle AKP iktidarına yönelik eleştiriler yapıldı.

Ancak bu ülkeler Gezi isyanını istedikleri gibi kullanamadılar, hatta etki bile edemediler.

Gezi İsyanı Hangi Sonuçlara Yol Açtı?

Gezi İsyanı Türkiye toplumunun önemli bir demokrasi mücadelesi deneyimi olarak tarihteki yerini almıştır. Ama yaşanan her deneyim gibi toplumsal mücadeleler sürecine çok önemli katkılar sunmuştur.

Gerici atılımlara ve kazanılmış olan Cumhuriyet değerlerinin gasp edilmesine karşı toplumun teslim olmayacağını, mücadeleyle kazanılmış olan değerleri savunacağını, bu kazanımları daha da ileriye götürme azmine sahip olduğunu göstermiştir.

Bu isyanda ’68 ve ’78 kuşağının mücadele azmi ve deneyiminin belirleyici rolü olmuştur. Mevcut dönemin mücadele yöntemleriyle bu isyan gelişmiştir.

Bu isyanda hiçbir örgüt, kurum veya parti öncülük etmemiştir. İsyanın örgütü, programı ve belirleyeni olmamıştır. İsyan toplumsal refleksle kendiliğinden başlamış ve kendiliğinden yayılmıştır. Ancak buna rağmen geçmişteki devrimci mücadele süreçlerinin deneyimlerini bağrında taşımış ve bunları geliştirmiştir.

Gezi İsyanının sistem değiştirme (Devrim yapma) potansiyeli yoktu. En fazla hükümet değiştirme potansiyeli olabilirdi -ki bu da çok önemli bir hedeftir. Ancak bunu da başaramadı. Başladığı gibi kendiliğinden sönümlendi. Mücadele tarihimize bir önemli direniş, dayanışma ve isyan kazanımı katarak bir zenginlik yarattı.

Gezi İsyanında işçi sınıfının örgütlü bir etkisinin olmadığını ifade etmek gerekir. Ne işçi sendikalarının kitlesel -kurumsal katılımları, ne iş bırakma ne de genel grev şeklinde işçi sınıfının bu isyana herhangi bir dahli olmuştur. Bunun, dünyanın değişim sürecinde işçi sınıfının niteliği bakımından özel bir önemle değerlendirilmesi gerekir.

Gezi isyanının gidişatını belirleyecek olan önemli bir etmen de “Çözüm Süreci” nedeniyle Kürt Hareketinin bu isyana mesafeli durmasıdır. Her ne kadar Selahattin Demirtaş aracılığıyla Öcalan bu isyanı selamlayan bir mesaj göndermişse de, o mesaj daha çok ihtiyatlı davranmayı ön plana çıkartıyordu. Ve Kürt Hareketinin iradesi Kürt halkını ve kitlesini bu isyandan uzak tutmuş bu da isyanın sonucunu önemli oranda etkilemiştir. Tersi olsaydı, bir ihtimal olarak isyanın AKP iktidarını yıkma sonucuna ulaşması mümkün olabilirdi.

Antakya’da Gezi İsyanı

Gezi İsyanından bir yıl önce Antakya’da toplumsal gerilim artmaya ve halk ile devlet güçleri çatışmaya başlamışlardı. Şubat 2012’de başlayan toplumsal tepkiler 1 Eylül 2012’de bir üst boyuta ulaşmıştı. Devlet ile halkın karşılıklı olarak, bilinen tüm şiddetiyle çatıştığı ve bu çatışmaların süreklilik kazandığı bir süreçtir bu. Bunun özel nedeni ise Türkiye’nin Suriye’ye yönelik olarak başlattığı terörist saldırılardı. Bu saldırıların birebir tanığı olan Antakya halkı bu nedenle bu isyanı 2012 başlarından itibaren başlattı. Bu isyan İstanbul Gezi Parkı isyanıyla bütünleşti.

Türkiye genelinde Gezi İsyanı 2013 Haziran’da sönümlendiği halde Antakya’da Eylül 2013’e kadar devam etti. 10 Eylül 2013’te Ahmet Atakan polisler tarafından vurularak öldürüldü. Türkiye genelinde Gezi İsyanında öldürülen gençlerin üçü Antakyalıdır ve bu üç kişiden ikisi Antakya’da öldürülmüştür.

Antakya’da isyanın Türkiye genelinden farklı olarak bir buçuk yıl kadar sürmüş olmasının altında iki neden yatmaktadır. Bunlar; Birincisi, Antakya halkının tarih boyunca devrimci potansiyeli diğer bölgelere kıyasla daha güçlü olarak barındırması ve ikincisi de, Türkiye’nin Suriye’ye saldırısına karşı halkın duyduğu öfkedir.

Gezi İsyanının 9. yıldönümünde bu isyanda verilebilecek en büyük bedeli canlarını vererek ödeyen Ahmet Atakan, Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük, Berkin Elvan, Zeynep Eryaşar ve Medeni Yıldırım’ı saygı ve minnetle anıyorum. Bu değerlerimizin Devrim ve Demokrasi mücadelemizde yaşamaya devam ettiklerini ifade ediyorum. Bu arada fazlaca bilinmeyen bir gerçeği daha ifade etmem gerekir ki; mücadele içerisinde öldürülen bu değerlerimiz yanı sıra, doğrudan doğruya mücadelede olmadığı halde devletin şiddetine maruz kalıp ölen İrfan Tuna (Ankara), Selim Önder (88 yaşında İstanbul-İzmir) ve Serdar Kadakal (İstanbul) isimli vatandaşlarımızı da anıyorum. Bunların da katilinin faşist devlet olduğunu tarihe not olarak düşmek gerekir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.