Haftanın özeti

0
1517

Geçtiğimiz Perşembe günü İranlı bilim insanı Muhsin Fahrizade Mahabadi’nin bir suikast sonucu öldürülmesi, Türkiye ve dünya gündeminde pek yer bulmasa da çok dikkat çekici bir gelişmeydi. Uzaktan kumandalı silahla yapılan suikastı kimileri Trump’ın özel çabası olarak değerledirdi. Bazı yorumcular ise İsrail’in İran, Irak, Suriye, Mısır gibi ülkelerde başta nükleer fizikçiler olmak üzere genel olarak bilim insanlarına karşı yapılan suikastların bir parçası olarak gördü ve arkasında ABD’nin bulunduğunu yazdı. Suikastın, Fahrizade’nin çalışmasını yürüttüğü Covid-19 aşısıyla ilgili olabileceği de belirtti. Özellikle son dönemde ortaya çıkan ‘’aşı pazarını’’ düşündüğümüzde, suaiskatın çalışmalarla ilgili bağlantısı uzak ihtimal olarak görünmüyor. İddiada İran’ın, Rusya eliyle açılan bu yeni pazara girmeyi planladığı belirtiliyordu.

Türkiye, Çin ile Covid-19 aşısı anlaşması yaptı. Aşı, salgınla mücadele kapsamında Aralık ayı içinde uygulanacak. Aşı uygulaması henüz başlamadı ama virüs sebebiyle sağlık emekçileri, yaşamlarını kaybetmeye devam ediyor. Haftaiçi Türk Tabipler Birliği ve Türk Eczacıları Birliği’nin yaptığı açıklamalar, durumun aciliyetini bir kez daha gözler önüne serdi. Covid-19’un meslek hastalığı olarak kabul edilmesi ve sağlık çalışanlarına yönelik tedbirlerin artırılması, her iki meslek grubu tarafından bir kez daha vurgulandı. Sağlık çalışanlarının seslerinin duyulması noktasında Türkiye solu da elini taşın altına koymalı, bu yönde meslek odalarıyla birlikte politikalar üretmelidir. 

Sağlıkta bu gelişmeler yaşanırken, ekonomide de durum pek iç açıcı görünmüyor. Pandemi süreciyle gelen yasaklar esnafa kepenklerini indirdi. İstanbul ve Kocaeli’nde faaliyet gösteren binlerce esnaf Kadıköy’de eylem yaptı. Aileleriyle birlikte açlığa mahkum edildiğini ifade eden esnaf, iktidardan vergilerin kaldırılması ve kira yardımı talebinde bulundu. Fakat asıl çözüm, emekçilerin birliğinden gelişecek. 

Diğer yandan zamlar yüzünden hayat daha da pahalı hale geldi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı rapora göre, Kasım ayında enflasyon yüzde 2,3 artarken yıllık bazda ise bu oran yüzde 14,03 oldu. En temel ihtiyaçlarını bile karşılamayan vatandaş, giderek derinleşen yoksullukla mücadele ediyor. Halk ağır ekonomik krizle karşı karşıya iken,  AKP iktidarı Varlık Fonu’na bağlı Borsa İstanbul’un yüzde onluk hissesini Katarlılara sattı. Erdoğan’ın Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Varlık Fonu, Kamu İhale Kanunu’na dahil olmadığı için yapılan bu anlaşma herhangi bir kurum tarafından denetlenemiyor. Anlaşmayı ‘’Para paradır. Çünkü bunun rengi, dini yoktur’’sözleriyle ifade eden Erdoğan, iktidarının ‘’milli ve yerli’’ durumunu bir kez daha ortaya koydu. 

Geçen hafta açıklanan Dünya Bankası raporuna göre Türkiye, 440.9 milyar dolarlık toplam borcu ile dünyada dış borcu en yüksek olan 6. ülke oldu. Borcun milli gelire oranı hesaplarına göre ise Türkiye, dünyada borcu en üst düzeyde bulunan ülkeler arasında ikinci ülke oldu.

Borsa İstanbul’un Katarlılara satılması, Tank-Palet Fabrikası’nı yeniden gündeme taşıdı. Mersin CHP milletvekili Ali Mahir Başarır’ın 25 yıllığına yine Katarlılara satılan Tank-Palet Fabrikası’na yönelik sözlerine, Erdoğan sert tepki gösterdi. Grup toplanstısında Kılıçdaroğlu’nu hedef alan Erdoğan, ‘’Buradan sesleniyorum, Ey bu CHP’nin başındaki zat, Senin milletvekilin kalkacak benim silahlı kuvvetlerine bu denli hakaret edecek, edepsizce alçakça hakaret edecek, sen bunu kapıya koyamayacaksın. Bunun hesabını Mehmetçiğine, askerine bu denli sahip çıkan bu millet seni asla affetmeyecektir.’’ dedi. Bunun üzerine Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a, yönelik “Ordu kim, sen kim? Sen FETÖ ile işbirliği yapıp orduya kumpas kuran başbakan mısın değil misin?’’ sözleri çok konuşuldu. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı ve Varlık Kurulu Yönetim Kurulu Üyesi Fahrettin Altun, Kılıçdaroğlu’ndan hesap soracaklarını belirtti. Aradan çok zaman geçmedi ki hem Kılıçdaroğlu hem de Ekrem İmamoğlu hakkında suikast iddaları gündeme geldi. Bu iddiaların yayılması, Erdoğan iktidarının yarattığı tehdit düzenine karşı muhalif kesimlerin laiklik ve demokrasi gibi ortak amaçlar etrafında birleşmesinin önemini gösteriyor. 

Muhalefetin birliğine öncülük edecek olan sol güçler Eğitim-Sen’in 11. Genel Kurul Toplatısı’nda kötü tablo ortaya koydu. Eğitim-Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan’ın ve Sol Parti’ye yakınlığı ile bilinen Devrimci Sendikal Dayanışma Grubu’nun kongreyi terk etti. Böyle bir dönemde Acun Karadağ ve Nuriye Gülmen gibi isimlerin sendikadan ihraç edilmesi tartışmalara sebep oldu. Bu konuda karşılıklı hataların olduğu açıktır. Sosyalistlerin işçi sendikalarını grupçu siyasetlerine araç haline getirme çabası, hem sosyalist harekete hem de işçi hareketine yıllardır zarar veriyor. Birbirini imkan değil de engel gören grupçu ve rekabetçi anlayış, hem devrimci örgütleri hem de emek mücadelesini zayıflatıyor. Solda ve işçi hareketinde dayanışmacı bir tutumun hakim olması, mücadeledeki potansiyeli ortaya çıkaracaktır. 

Türkiye halkı 1980 yılından bu yana neredeyse kesintisiz sürdürülen örgütsüzleştirilmenin acısını yaşıyor. Örgütlenmek için öncülük yapması beklenen Türkiye solunun, rekabetçiliği ve grupçuluğu dayanışmacı bir anlayışla sorgulayıp aşması gerekir. Odak Dergisi olarak hem endişeli hem de umutluyuz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.