Haftanın Özeti

0
874

Kılıçdaroğlu’nun SADAT binası önüne giderek paramiliter güçlerin seçimlere müdahelesi ihtimalini gündeme getirmesiyle birlikte SADAT hakkındaki tartışma alevlendi. Adam kaçırma, suikast, pusu gibi garip konularda eğitim veren; silah alıp silah satan SADAT bir ara Erdoğan’ın başdanışmanlığını yapmış ve MGK toplantısına katılmış olan emekli dinci general Adnan Tanrıverdi liderliğinde 2012 yılında kuruldu. Tanrıverdi TC Devleti yerine resmî dili Arapça, başkenti İstanbul ve sistemi halifelik olan bir İslam Konfederasyonu kurmayı amaçladıklarını açıklamıştır. Tanrıverdi bu açıklamaya tepkilerden sonra SADAT Başkanlığı ve Erdoğan’ın başdanışmanlığı görevlerinden ayrıldı; şirket, oğlu tarafından yürütülmektedir.

Dinci kontra örgütü SADAT’ın ayrıca hem anayasanın değiştirilmesinde hem de ordunun yeniden yapılandırılmasında önemli rol oynadığı bilinmektedir. Canan Kaftancıoğlu ve muhalifler sıradan sosyal medya paylaşımları nedeniyle hapis cezalarına çarptırılırken SADAT şahsında Türkiye’de şeriat devleti kuracağını söyleyerek kontr-gerilla faaliyetleri yapan bir örgüt hakkında bir soruşturma bile açılmamıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın SADAT hakkında kamuoyundaki yoğun tartışmalar karşısında bu kurumla uzaktan yakından ilişkisi olmadığını söylemesi SADAT’ın gözden çıkarılmasına yorumlandı. Türkiye’de SADAT gibi başkaca şirketlerin olduğu da biliniyor. İlerici basında yapılan cesurca tartışmalar zihinleri aydınlatması bakımından olumlu rol oynamakla birlikte bu konuda sözlü tartışmalarla yetinilmesi, önemli bir sorun olacaktır.

Dur durak bilmeyen zamlar nedeniyle halkın geçimi günden güne zorlaşırken TÜİK’te hileli enflasyon hesapları yapan daire başkanı Cem Baş, sağlık sorunlarını gerekçe göstererek “görevden affını” istedi. Bilindiği gibi hükümet kontrolündeki TÜİK’in enflasyon hesapları, sivil bir kurum olan ENAGRUP’un enflasyon hesaplarından 2-3 kat daha az olabiliyor. TÜİK’in nisan ayı enflasyon hesabı yaklaşık yüzde 70, ENAG hesabına göre ise gene yaklaşık yüzde 157 idi. İstifa eden Baş’ın yerine Furkan Metin atandı.

Erdoğan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle yaşadıkları şiddetli ağız kavgaları hakkında “aile içindeki patırtı kütürtü” dedi. Erdoğan bu ülkeleri kendisine karşı 2016 askeri darbe teşebbüsü dahil çok çeşitli tertiplerin arkasında bulunmakla suçlamıştı. Ayrıca Suudi Arabistan’ın İstanbul’daki elçilik binasında 2 Ekim 2018 tarİhinde Cemal Kaşıkçı adlı Amerika’da yaşayan gazeteci boğularak öldürülmüş, vücudu parçalanıp asitle eritilmiş, kafası ise elçilik binasından çıkarıldıktan sonra Suudi Arabistan Veliaht Prensi Salman’a götürülmüştü. Erdoğan bu cinayetin bütün detaylarını elde etmiş olduklarını basına vermişti. Bütün yaşananlardan sonra Erdoğan’ın bu açıklaması akıllarda “Bunlar nasıl aile?!” sorusu uyandırdı. Erdoğan’ın Mısır ve İsrail dahil Ortadoğu’da kavgalı olduğu ülkelerle barışırken Suriye ile barışmamakta ısrar etmesi de çok dikkat çekicidir. Bu politika ülkemizin geleceğini derinden etkilemektedir. Göç sorunu, Türkiye’nin dincileştirilmesi, Türkiye’de ücretlerin ve işçilerin çalışma koşullarının gerilemesi bu politikayla gayet yakından ilgilidir.

Suriye’yi, İran’ı, İsrail ve onun ortağı Arap devletlerini çok yakından ilgilendiren Lübnan seçimlerinde iktidardaki Hizbullah ile ittifakları meclisteki çoğunluğu kaybettiler. Ancak Suudi destekli Hristiyan Lübnan Kuvvetleri Partisi’nin başını çektiği muhalefet de çoğunluğu elde edemedi. Seçimlere katılımın yüzde 41’e gerilemesi (2018 yılında yüzde 49 idi), bağımsız adayların ilerleme sağlaması dikkati çekti. Lübnan’da siyasetin yakın süreçte nasıl şekilleneceğini Ekim ayında süresi dolacak olan Cumhurbaşkanı Michel Avn’ın yerine parlementoda yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri belirleyecek. 

ABD Avrupa’yı kendi çevresinde birleştirmeye çalışırken, Finlandiya ve İsveç birbiriyle yarışırcasına çok hızlı bir şekilde NATO’ya katılma kararı aldılar. Bu iki ülkenin Rusya tehdidi uydurarak neden NATO’ya bu kadar hızla koştukları ve ABD için neden ülkelerini muhtemel bir nükleer savaşta hedef yaptıkları hala ortaya çıkmış değildir. Durumu değerlendiren Erdoğan bu ülkelerin müracaatına olumlu oy vermek için şartlar koştu. Bu konudaki asıl münakaşanın ABD ile yapıldığı ortadadır. Erdoğan’ın “İsveç terörist yuvasıdır” ifadesinden çok insan bu iki ülkede güçlü bir Türkiye solunun olduğunu sanabilir. Gerçekte İskandinavya ülkelerinde Türkiye solu alabildiğine güçsüzdür. Bu ülkelere gelen Türkiye solundan insanlar, çok az istisna dışında, baştan mücadeleyi bırakma kararıyla gelmektedir. Kalanlar da kısa zamanda örgütlü çalışmalardan uzaklaşarak bireyci yaşamayı seçmektedir. Erdoğan’ın itirazları aslında ABD ile pazarlık amacı taşımaktadır. Söz konusu ülkelerde Cemaat’in bir yeri vardır. Öte yandan İsveç Suriye ve Kürt sorununda ABD’nin politikalarının peşinden gitmektedir. Erdoğan ayrıca ABD’nin kendi iktidarını kösteklemek yerine desteklemesini istemektedir.

Avusturya’da yaşayan, ve AKP hükümetiyle ilişkili kriminal suçlardan ABD tarafından aranan Sezgin Baran Korkmaz’ın ABD’ye iadesi konusundaki son sözü Avusturya Adalet Bakanı’nın söylemesine karar verildi. ABD’nin üç ayrı suçtan arama kararı çıkartıp geçen yıl Avusturya’da yakalattığı Sezgin Baran Korkmaz’ın ABD’ye iade edilmemesi sürpriz bir gelişme olacaktır. ABD Sezgin Baran Korkmaz’ı AKP’ye ceza vermek amacıyla yargılamak istİyor. Halk Bankası Davası da ABD ile AKP arasındaki benzeri davalardan biridir.

Sonuç olarak Erdoğan Türkiye’de ve dünyada artan ekonomik zorluklar karşısında Ortadoğu’da politika değiştirmeye devam ederken AB ve ABD’den ise iktidarına garantiler sağlamaya çalışıyor. Rusya’yla kapışma halindeki Batılıların onu karşılarına almaktan uzak durmaya çalıştıklarını görüyor. Erdoğan Ukrayna krizinin yarattığı olanakları sonuna kadar kullanmaya çalışıyor.

Burjuva muhalefet Erdoğan’ın onları bölme çabalarına rağmen bir arada kalmayı sürdürüyor. Erdoğan’ın yakın gelecekteki seçimleri kaybedeceği görülüyor. Ancak mevcut muhalefetin de emperyalizm güdümlü ve sağcı nitelikte olması daima göz önünde bulundurulmalıdır. Dolayısıyla halk güçlerinin demokratik mücadelesi gelişmediği sürece Erdoğan gitse de inisiyatifi kendi elinde tutmak kaydıyla iktidarı burjuva muhalefet partileriyle paylaşabilir. Devrimci bir çalışma bu süreçte önemli gelişmeler sağlayacak olanaklara sahiptir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.