Haftanın gelişmelerini tartıştığımız özetimize Türkiye’den başlayacağız. Geçtiğimiz hafta liselerde başlayan eylemler bu hafta da sürdü. Basında “proje liseleri” olarak adlandırılan Maçka Lisesi, Pertevniyal Lisesi, Vefa Lisesi gibi tanınmış liseler ile çeşitli Anadolu liselerinde görev yapan 20 bini aşkın öğretmenin görev yerlerinin değiştirilmesi adı altında sürgün edilmesine öğrenciler, veliler ve ilerici öğretmen sendikaları tepki göstermeye devam etti. İyi eğitimli ve başarılı olmalarına rağmen görev yerleri değiştirilen öğretmenlerin büyük bölümünün ilerici nitelikte olması dikkat çekiciydi. İstanbul’da başlayan ve Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Bursa, Kocaeli, Eskişehir, Zonguldak, Amasya gibi illere yayılan öğrenci protestoları; ders boykotu, oturma eylemi, basın açıklaması ve yürüyüş gibi yöntemlerle sürdü. Bu eylemler yoluyla öğretmen atamalarında liyakat yerine iktidar yandaşlığının esas alınması, eleştirel düşünce yerine itaatkârlığın teşvik edilmesi ve eğitimin gericileştirilmesi protesto edildi. Öğrenci velileri ve üniversite öğrencilerinin de eylemlere destek verdiği gözlemlendi.
Devrimci örgütler hemen her yerde öğrenci eylemlerinde öğrencilerin yanında yer aldı. Öğrenci eylemlerinde TİP ile TKP arasındaki rekabet dikkat çekti. Bu örgütler birleşik bir öğrenci hareketi ihtiyacına eğilmek yerine, öğrencilerin yalnızca kendi örgütlerinin etrafında birleşmesini hedefleyen çalışmalar yürütüyor. Bu tutumun öğrenci hareketinde kalıcı kazanımlara nasıl engel olduğunu Türkiye’nin son 50 yılına baktığımızda açıkça görebiliyoruz. Birlikten yana görünen devrimci öğrenci gruplarının ise Kürt siyasal hareketi yörüngesinde sıkıştığı ve Türk halkına yabancılaştığı görülüyor.
AKP’nin yolsuzluklara karşı mücadeledeki ikiyüzlülüğü her geçen gün daha da belirginleşiyor. Gazeteci Deniz Zeyrek, AKP iktidarının rantçılık ve yağmacılıkla mücadele eden şehir plancılarını görevden alarak yolsuzlukları teşvik ettiğini ifşa etti. Kentlerin ranta açılmasına ve arazilerin yağmalanmasına karşı mücadele ettiği belirtilen İBB Genel Sekreter Yardımcısı Gürkan Akgün, Tayfun Karaman, Şişli Belediye Başkanı Emrah Şahan, İPA Başkanı Emrah Gökçe gibi şehir plancılarının yolsuzluk suçlamasıyla tutuklanmaları bu duruma örnek olarak gösterildi. Zeyrek’in araştırmasına göre, iktidar 130 inşaat projesinden 85 milyar dolar değerinde rant yarattı. Bu ranttan yandaş müteahhitler, bakanlar ve AKP milletvekilleri faydalandı. Maaşla zenginleşmesi mümkün olmayan Murat Kurum ve Fuat Oktay gibi bürokratların ve milletvekillerinin zenginleşmesi de bu duruma örnek olarak gösterildi.
AKP iktidarı, Suriye’nin cihatçı lideri ve Alevi katliamcısı Colani’yi 11 Nisan’da Antalya’da ağırladı. Antalya Diplomasi Forumu’na katılan Colani, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü. İlk protesto Hatay’ın Defne ilçesinden geldi. Ardından sol güçler Antalya, İstanbul ve Tarsus’ta “Katil Colani Türkiye’den defol” sloganlarıyla protesto eylemleri düzenledi. AKP iktidarı Colani’yi desteklediği gibi Suriye’nin yıkımında da büyük bir suç ortağı olmuştur. Forumda konuşan BM Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu Başkanı Jeffrey Sachs, Suriye’deki iç savaşın, Beşar Esad’ın devrilip yerine ABD destekli cihatçı bir grubun getirilmesi amacıyla 2011’de CIA tarafından organize edildiğini belirterek AKP’nin dış politikasını sert şekilde eleştirdi. Sachs ayrıca Lübnan, Irak, Libya, Somali ve Sudan’daki savaşlardan ABD ve İsrail’i sorumlu tuttu. Türkiye’nin bu süreçlerde emperyalist güçlere hizmet ettiğini de vurguladı. Nitekim Erbakan da son nefesine kadar AKP’yi İsrail’e hizmetle suçlamıştı.
Şimdi mücadele haberlerine geçiyoruz. İşçi haberleriyle başlayacağız. Her biri ülkenin ayağa kalkmasını gerektiren iş cinayetleri yaşandı. İş cinayetlerinde hayatını kaybeden çocuk işçilerin sayısı her geçen gün artıyor. Niğde’de 14 yaşındaki Abdurrahman Özkul, çalıştırıldığı geri dönüşüm tesisinde kolunu omuz hizasından makineye kaptırarak hayatını kaybetti. Yine 14 yaşındaki Suriye kökenli Yusuf Mısri ise Konya’da su kuyusu sondajında çalışırken, sondaj makinesi borusunun fırlayarak yüzüne çarpması fırlayarak yüzüne çarpması sonucu hayatını kaybetti. İSİG verilerine göre nisan ayının ilk haftasında ikisi 14 yaşında diğer üçü 17 yaşında olan 5 çocuk işçi, iş cinayetlerinde katledildiler. AKP’nin iktidar olduğu dönem boyunca en az 978 çocuk iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
Zonguldak’ta bir maden ocağında kaçak olarak çalıştırılan Afganistanlı Mohammad Nourtani’nin cesedi, maden sahipleri tarafından ormanlık alanda yakıldı. Açılan davada cinayeti işleyen iki kişiye hapis cezası verilmedi. Bu olay, iş cinayetlerinin en vahşi örneklerinden biri olarak kayıtlara geçti. İşçiler – çocuk, genç, yetişkin fark etmeksizin – her gün katlediliyor. Ne yazık ki işçi sınıfı, aydınlar ve halk bu cinayetlere karşı yeterince ses çıkaramıyor.
Birleşik Metal-İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi’nin Mart ayı araştırmasına göre, 4 kişilik bir ailenin yalnızca beslenme ihtiyacını karşılayabilmesi için gerekli olan açlık sınırı 23 bin TL’yi geçti. Yoksulluk sınırı ise 80 bin TL’ye ulaştı.
DİSK, KESK, TTB ve TMMOB, 1 Mayıs’ta Kadıköy İskele Meydanı’nda toplanmak için İstanbul Valiliği’ne başvuruda bulundu. Bazı mücadeleci sendikalar ise 1 Mayıs alanının Taksim olduğunu belirterek o gün Taksim’de olacaklarını açıkladılar.
Sakarya Şehir Hastanesi şantiyesinde çalışan işçiler, haklarını gasbetmeye çalışan ATR Yapı adlı firmaya karşı sendikaları İnşaat-İş ile birlikte eyleme geçtiler. İşçiler, haklarını alana kadar kararlılıkla direneceklerini ifade ettiler.
İstanbul Finans Merkezi’nde Limak Holding’in yüklenici olduğu Merkez Bankası inşaatında, İnşaat-İş ve Dev Yapı-İş sendikalarında örgütlü olan işçiler maaşları ödenmediği için iş bıraktı. Direniş kazanımla sonuçlandı.
Milli Eğitim Bakanlığı önünde mülakat zorbalığına karşı oturma eylemi yapan öğretmenler, birçok kez polis şiddetine uğrayarak gözaltına alındı.
İzmir Çiğli Belediyesi’nde işçiler, toplu sözleşme görüşmelerinde dayatılan sefalet ücretlerine karşı çarşamba günü greve çıktılar. Narlıdere Belediyesi’nde ise toplu sözleşmede uzlaşı sağlanamaması üzerine işçiler belediye binasına yürüdüler. Anlaşma sağlanamazsa 6 Mayıs’ta greve çıkacaklar. Konak Belediyesi işçileri de, süren toplu sözleşme görüşmelerinden bir sonuç alınmazsa 7 Mayıs’ta greve başlayacaklarını açıkladılar. Öte yandan, işten atılan belediye emekçileri Esenyurt, Çiğli, Bayraklı, Dersim’de, Şişli’de direnmeye ve işini istemeye devam ediyor.
Kocaeli’nde bulunan Erlau Metal fabrikasında, Birleşik Metal-İş Sendikası’na üye bir işçinin işten atılmasıyla başlayan sendikal baskılara karşı eylemler sürüyor. Eylemler, sendika öncülüğünde devam ediyor.
Gaziantep’te AKP milletvekili Mehmet Eyüp Özkeçeci’ye ait Ünal Sentetik Çuval fabrikasında, tazminatsız şekilde işten atılan 5 işçi, sendikaları BİRTEK-SEN ile birlikte mücadelelerine devam ediyor. İşçiler, haksız işten çıkarıldıkları “Kod-46” kaydının kaldırılmasını ve tazminatlarının ödenmesini talep ediyor.
İnsanca bir ücret isteyen ve sendikalaşma hakkını kullanan Digel Tekstil işçileri, işten atmalara karşı 92 gündür direniyor. TKİS Perde işçilerinin direnişi 170 günü, Temel Conta işçilerinin direnişi ise 130 günü aşmış durumda.
Üniversite öğrencilerinin ardından bu kez de liseliler ses yükseltti. Protestolara katıldıkları gerekçesiyle açığa alınan ya da sürgün edilen öğretmenlerine destek olmak isteyen liseliler, okullarında eylemler düzenlediler. Bu eylemlere mezun öğrenciler ve veliler de katılarak dayanışma gösterdi.
Ankara ve İstanbul’da birçok öğrenci, kendi okullarında eylem yapmak istedikleri için güvenlik güçlerinin şiddetine maruz kaldı. Hacettepe Üniversitesi’nde rektörlük binası önünde basın açıklaması yapmak isteyen öğrenciler, üniversite güvenliği tarafından tekmelendi. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde ise rektörlüğe yürümek isteyen öğrencilerle özel güvenlik görevlileri arasında arbede yaşandı.
KYK yurtlarında kalan bazı öğrencilerin eylemlere katıldıkları gerekçesiyle, yurt idaresi tarafından usulsüz şekilde ifadeye çağrıldıkları ve yurttan atılmakla tehdit edildikleri bildirildi.
Geçtiğimiz hafta hasta tutsakların sesi olmak için de eylemler düzenlendi. İHD İstanbul Şubesi önünde gerçekleşen basın açıklamasında, cezasını tamamlamasına rağmen serbest bırakılmayan 32 yıllık mahpus Soydan Akay’ın salıverilmesi talep edildi.
Cumartesi Anneleri, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle Galatasaray Meydanı’nda 1046. haftalarında yine toplandılar. Bu hafta gözaltında kaybedilen Ömer Ölker için adalet talep edildi.
Görevden alınan öğretmenler için İzmir’de, Veli-Der İzmir Şubeleri ve İzmir Atatürk Lisesi öğrenci velilerinin çağrısıyla basın açıklaması yapıldı.
8 yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilen dayanışmacı avukat Selçuk Kozağaçlı, tahliyesinden sadece 24 saat sonra yeniden tutuklandı. Bu karara karşı Çağdaş Hukukçular Derneği, İstanbul ve İzmir Barosu önünde basın açıklamaları düzenledi. “Savunma susmadı, susmayacak” sloganları atıldı.
Dış haberlere geçiyoruz. AKP hükümeti Suriye Fatihi gibi davranırken, İsrail Gazze ve Suriye’yi işgal etmeye devam ediyor. İsrail, işgal ettiği bölgelerden ve Lübnan’dan çekilmeyeceğini duyurdu. Aynı zamanda, dinci iktidar tehdidini ve AKP’nin Suriye’ye müdahalesini fırsata çevirerek Kürtleri, Alevileri ve Dürzileri yedeğine alıp tüm Suriye’ye egemen olmayı hedefliyor. Basında çıkan haberlere göre İsrail, Mayıs ortasında İran’a saldırı planlıyor.
Trump yönetimi ise bu saldırı hazırlığını İran’la sürdürülen görüşmelerde bir tehdit unsuru olarak kullanmak istiyor. Trump çizgisi Batılı müttefiklerinden uzaklaşırken, Putin ile yakınlaşmayı sürdürüyor. ABD yetkilileri, NATO ve BM’ye yapılan harcamaları yarıya indirmek istediklerini açıkladı. Trump, Rusya’nın Sumi kentindeki bir ödül törenini bombalaması sonucu sivil can kayıplarına tepki göstermedi. Rusya, o saldırıda Ukrayna komuta kademesinden 60 kişiyi öldürdüğünü iddia ediyor.
Trump yönetimi ülkede Filistin düşmanlığını da körüklüyor. Filistin yanlısı eylemler nedeniyle Harvard Üniversitesi’ni mali olarak cezalandırma, üniversitelerin yabancı öğrenci alım hakkını kaldırma gibi tehditlerde bulunuyor. Kolombiya Üniversitesi’nde okuyan yabancı kökenli bir öğrenci, Filistin yanlısı bir eylem düzenlediği gerekçesiyle gözaltına alınıp sınır dışı edilmekle tehdit edildi.
Dış haberleri bir düzeltme ile tamamlıyoruz. Basında Türk Devletleri Topluluğu üyeleri Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’ın Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye’ye ihanet ettiği haberleri yayınlanıyordu. Biz de bu haberi eksik bilgiyle vermiş olduk. Emekli diplomat Engin Solakoğlu Sol Haber’de yazdığı yazıda konuya açıklık getirdi. Açıklamaya göre Rum yönetimi tarafından temsil edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Kırgızistan 20 Şubat 1992, Kazakistan 2 Nisan 1992, Özbekistan ise 30 Mayıs 1997’de yani 25-30 yıldan fazla önceden tanımış bulunuyor. Son yapılan ise söz konusu üç ülkenin Güney Lefkoşe’de büyükelçilik açmasıdır. Engin Solakoğlu yazısında Türkiye egemenlerinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması için herhangi bir çaba göstermediklerine de dikkat çekiyor. İktidarların sözde Türk milliyetçiliğinin Kıbrıs Türklerine zarar verdiğini hatırlatıyor. Ayrıca halkının iradesi hiçe sayılan KKTC’nin bir yandan fuhuş, kumarhane, insan kaçakçılığı ve mafyacılık merkezi haline getirilmesine diğer yandan ise oraya dincilik dayatılmasına işaret ediyor.
Toparlayacak olursak, gelişmeler 19 Mart’ta başlayan büyük kitlesel eylem dalgasının geri çekilmekte olduğuna işaret ediyor. Eylemlerin ortaya çıkışı gençlik içerisinde büyük bir isyan potansiyelinin bulunduğunu ortaya koydu. Halkın isyan potansiyeli her an her yerde ortaya çıkabilir. Devrimci hareket buna hazır olmalıdır. Ortaya çıkan en önemli gerçeklerden biri de halkın büyük kitlesel eylemler için Kürt ulusal hareketini beklemediğidir. Türkiye’de büyük kitlesel eylemler Cumhuriyet Mitingleri ve Gezi Direnişi’nde de görüldüğü gibi Kürt ulusal hareketi dışında gelişiyor. Hatta Kürt ulusal hareketinin Türkiye’deki demokrasi ve sosyalizm mücadelesine öncülük etme potansiyeli bulunmuyor. Dolayısıyla Türkiye solunun her gittiği yere Kürt siyasal hareketini taşımaya çalışan, kendi ülkesine ve halkına Kürt siyasal hareketinin gözüyle bakan bağımlı tutumdaki grupları ve kişileri kendilerini gözden geçirmelidirler. Kürt siyasal hareketinin devrimci ve demokratik potansiyeli ancak bağımsız ve güçlü bir Türkiye solu varsa açığa çıkabilir. Aksi halde Kürt siyasal hareketi ortaya çıkan dinamikleri kendi milliyetçi hedefleri ve politikaları doğrultusunda yedeğine almaya çalışacaktır ki bu tutumun sola en azından faydası olmadığı tecrübeyle sabittir.
Türkiye’de Kürt hareketinden bağımsız davranan sol ise grupçuluk tarafından etkisizleştirilmektedir. Komünist Manifesto’da belirtildiği gibi devrimciler kitle hareketinin bilinçli unsurları olarak hareketin genel ve uzun vadeli çıkarlarını savunurlar. Ne var ki grupçuluk mücadelenin uzun vadeli ve genel çıkarları değil dar ve kısa vadeli çıkarlar peşinde koşuyor. Tuttukları yolun onlara kısa vadeli kazanımlar sağlıyor olmasından memnun görünüyorlar. Devrimci hareketin genel ve uzun vadeli çıkarları ise solda bağımsız temelde, kalıcı bir iletişim ve koordinasyonu gerektiriyor.