Türkiye’de burjuva partiler arasında işe yaramaz tartışmalar yaşanmaya devam ededursun işçi ve emekçiler ve demokratik güçler sürekli eylemler yapıyor. Haftalık özetimize bazı işçi direnişleri ile başlıyoruz.
Öğretmenler İzmir’de, Samsun’da ve ülkenin çeşitli şehirlerinde “ÇEDES’e Hayır, Laik Eğitim, Laik Yaşam, Eşit Yurttaşlık” sloganlarıyla protesto gösterileri yapmaya devam etti.
İzmir’in Bergama ilçesinde bulunan Bayburt Grup’a bağlı Agrobay Seracılık’ta çalışan ve Tarım-Sen’e üye oldukları gerekçesiyle işten çıkarılan 40 işçinin direnişi sürüyor. Bir süre önce şirket ürünlerini boykot etme çağrısı yapmış olan işçiler, firmanın domates ihraç ettiği Rusya ve Almanya’nın İstanbul’da bulunan başkonsoloslukları önünde basın açıklaması yaptı.
Kölelik koşullarında çalıştırılan, izin ve ücret hakları gaspedilen işçiler yaşadıkları haksızlıklara karşı Tarım-Sen’de örgütlenmeye başlamalarının ardından yaklaşık bir ay önce haksız şekilde işten atıldılar. Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu sera işçileri işsizlik maaşı ve tazminat haklarını alamayacak biçimde işsiz bırakıldılar. İşçiler, haklarını aradıkları için direnişleri boyunca birçok kez darp edilerek gözaltına alındılar.
İstanbul Esenyurt’taki Trendyol Express Dağıtım Merkezi’nde çalışırken sendikal faaliyetler nedeniyle işten çıkarılan işçiler eylemlerini Maslak’ta bulunan Genel Merkez binası önüne taşıdılar. Depo, Liman, Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası (DGD-SEN) ve PTT-Sen öncülüğünde direnen Trendyol depo işçileri, eylemlerinin 24. gününde (20 Eylül) şirketin Maslak’ta bulunan Genel Merkez binası önünde bir araya geldi.
Şirket yetkilileriyle görüşme taleplerinin yanıtsız bırakıldığını belirten sendika yöneticileri ve işçiler, “Bizim artık tek bir direniş alanımız var. Orası da Genel Merkez’in önüdür. Burada gece-gündüz hiç kalkmadan direnmeye devam edeceğiz” dedi. İşçilerin Genel Merkez önünde başlattığı oturma eylemine bir süre sonra müdahale eden polis oturma eylemini sürdürme kararlılığını gösteren işçileri ve sendika yöneticilerini ters kelepçe takarak gözaltına aldı.
Belediye işçileri norm kadro talebi için Kartal Meydanı’nda toplanacak. 2018 yılında “kadro” aldatmacasıyla KHK ile belediye şirketlerine geçişi yapılan yüzbinlerce belediye emekçisi devam eden taşeronluk düzeni nedeniyle yıllar içinde sahip oldukları eski haklarından daha gerilere düştüler. Güvencesizliğin yanında taşeron çalışma koşulları da değişmedi. Sarı sendikacılık ile belediye yönetimlerinin dayattığı taşeronluk koşulları arasına sıkışan işçiler özellikle iş güvencelerinin olmayışına ve aldıkları sefalet ücretlerine isyan ediyorlar. Uzun süredir belediye işçilerinin kadro talebini yükseltmeye çalışan Taşeron Belediye İşçileri Birliği (TABİB), belediye emekçilerine 30 Eylül Cumartesi günü saat 14.30’da “norm kadro” talebiyle Kartal Meydanı’nda toplanma çağrısı yaptı.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) daha önce duyurduğu, “Boşuna mı okuduk?” kampanyasını başlattı. Alanlara çıkan mühendis, mimar ve şehir plancıları ülkenin mühendislik alt yapısı ve üretim yeteneğinin aşındırıldığına dikkat çekti. Mimar, mühendis, şehir plancısı gibi teknik elemanların iş bulabilenlerinin yüzde 60’ı asgari ücret düzeyinde çalışıyor. Kamu kesimindeki istihdam olanakları daralmış, emekli olanların büyük çoğunluğu da yoksulluk sınırında yaşıyor.
19 Eylül Mühendis, Mimar ve Şehir Plancısı Dayanışma Günü’nde İstanbul Kadıköy İskele Meydanı’nda toplanan TMMOB üyeleri, mesleki itibarlarının da yeniden kazanılması için mücadele ettiklerini vurguladılar. TMMOB’a bağlı birçok odanın yöneticilerinin katılımının yanı sıra diğer demokratik kitle örgütü temsilcilerinin de destek verdiği etkinlikte konuşan TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, kamusal bir meslek olan mimarlık, mühendislik ve şehir plancılığının içinin boşaltılarak bu alanın ticarileştirildiğine dikkati çekti.
Mesleki anlamda ciddi hak kayıplarının bulunduğunu, ülkenin sanayisi ve kalkınması için teknik elemanların önemli bir güç olduğunu hatırlatan Koramaz, Türkiye’nin ihtiyacı dışında fazla sayıda mimar ve mühendislik fakülteleri açıldığını, bu durumun diplomalı işsizliğe yol açtığını söyledi. Kamuda daha fazla istihdam olanaklarının yaratılması gerektiğini savunan Koramaz, TMMOB’a ait birçok hakkın da siyasi iktidar tarafından ellerinden alındığını ifade etti. Etkinliğe katılanlar “Sefalete teslim olmayacağız”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz”, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” şeklindeki sloganlarla tepkilerini ortaya koydular.
İktidarın eğitimde gericiliği artıran hamleleri aratarak sürüyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitimdeki önceliği değişik formüller bularak tüm okullarda din dersi saatlerini arttırmak oldu. Özel okullar ile köklü Anadolu liselerinin seçmeli ve zorunlu din derslerinden çok yabancı dil, matematik, fizik gibi derslere ağırlık vermesinden rahatsız olan MEB, çeşitli yöntemlerle bu okullardaki din dersi sayısını artırmayı hedefliyor.
MEB’in din dersleri sayısını artırmak için haftalık ders çizelgelerinde değişiklik yapması sonrasında okullar, yabancı dil eğitimiyle ilgili olumsuzluk yaşanmaması için çareyi günlük ders saatini artırmakta buldu. Bu durumdan rahatsız olan veliler karara tepki gösterirken, eğitimci Alaattin Dinçer, 21 yıllık AKP iktidarının din eğitimini olabildiğince yoğunlaştırmayı eğitim politika stratejisinin temel yönelimi olarak belirlediğine dikkat çekti. İktidarın yüzde 11-12 düzeyinde olan din eğitimini yüzde 20-25’lik bir orana çıkarmayı hedeflediğini vurgulayan Dinçer, “Bu nedenle bu kadar imam hatip ortaokulu ve imam hatip lisesi inşa ettiler. Hatta liselerde din eğitimini 2 saate çıkardılar. Okulların tamamına mescit açtılar. İHL’nin öğrenci sayısına baktığımızda son 5 yıldır aynı kaldığını görüyoruz. Hatta düşüş bile var. Baktılar böyle olmuyor, ‘O zaman bütün okullarda din eğitimini yaygınlaştıralım’ dediler. ‘Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum’ (ÇEDES), ders çizelgeleri vb. uygulamaların tamamı esas olarak bu amaca yöneliktir” dedi.
Yakınları gözaltında kaybedilen aileler ve hastalıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya tutsak yakınları bu hafta da eylemlerdeydi.
Dıştaki gelişmelerle özetimize devam ediyoruz.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki konuşması Polonya-Ukrayna arasında gerilime neden oldu. Zelenski’nin Avrupa’da bazı ülkelerin Ukrayna tahılına ambargo uygulayarak Rusya’ya destek oldukları sözleri üzerine Ukrayna’nın Varşova Büyükelçisi Wasyl Zwarycz’ı Dışişleri Bakanlığı’na çağırdı. Polonya Dışişleri Bakan Yardımcısı Pawel Jablonski tarafından kabul edilen Zwarycz’e Zelenskiy’nin sözleri karşısında Polonya’nın güçlü protestosunun dile getirildiği kaydedildi.
Bu olayların ardından açıklamada bulunan Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki, ülkesinin artık Ukrayna’ya silah göndermeyeceğini söyledi. Özel televizyon kanalı Polsat News’e konuşan Morawiecki, Polonya’nın Rusya’ya karşı kazanılacak zafere yardımcı olduğunu ancak Ukrayna’dan yapılan tahıl ithalatının Polonya pazarını tahribini kabul edemeyeceğini ifade etti.
Bilindiği gibi, Polonya, Macaristan, Bulgaristan, Slovakya ve Romanya ile birlikte kendi çiftçilerinin çıkarlarını korumak amacıyla geçtiğimiz mayıs ayından itibaren Ukrayna’dan tahıl ürünleri başta olmak üzere çok sayıda gıda ve tarım ürününün ithaline yasak getirmişti. AB Komisyonu tarafından da kabul gören kısıtlamalar 15 Eylül tarihine kadar uzatılmıştı. AB Komisyonu bu tarihten sonra kısıtlamaları uzatmama kararı alsa da Polonya, Macaristan, Slovakya Ukrayna’ya yönelik olarak kendi kısıtlamalarını uygulayacaklarını açıklamıştı. Bunun üzerine Ukrayna geçtiğimiz pazartesi günü söz konusu üç ülkeyi Dünya Ticaret Örgütü’ne şikayet etmişti.
“Transatlantik ilişkileri” teşvik eden bir sivil toplum kuruluşu olan “Atlantic Council” tarafından verilen “Küresel Vatandaş Ödülü”nü Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ve Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodymyr Zelensky aldı. “Uluslararası iş birliğine verdikleri hizmetlerden” ötürü takdim edilen ödülü New York’ta düzenlenen gala yemeğinde kabul eden Scholz, ödülü Zelensky ile birlikte almaktan onur duyduğunu ifade etti ve Zelensky’e Rusya’ya karşı gerekli olduğu sürece savaşa destek vereceklerini ekledi. Scholz konuşmasında ayrıca transatlantik ilişkilerin Ukrayna krizinin ardından daha da güçlendiğini vurguladı ve “Bugün şunu söyleyebilmekten gurur duyuyorum: Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerimiz her zamankinden daha güçlü” dedi. Çok zengin bir insan olan Zelensky’nin Ukrayna’ya yollanan paraların bir kısmını da cebe indirdiği iddia edilmektedir.
New York Times, Ukrayna’nın kendi şehrini yanlışlıkla bombalamış olabileceğini yazdı. 6 Eylül’de Ukrayna’nın Kostiantynivka şehrine füzeyle saldırı düzenlenmiş ve bu saldırıda Ukrayna ve Rusya birbirlerini sorumlu tutmuşlardı. Ancak New York Times, şarapnel hasarının ve diğer bulguların etrafında füzenin Ukrayna tarafından ateşlenmiş olabileceğine işaret etti. Olayla ilgili bölgede bir patlayıcı uzmanının yardımıyla inceleme yapan NYT muhabirleri, füzenin kuzeybatıdan vurulduğunu ve dolayısıyla Ukrayna kontrolündeki bölgeden fırlatılmış olabileceğini belirttiler. Bununla birlikte NYT, gazetenin muhabirleri olay yerinde yeni askeri faaliyet izleri ve yerde hava savunma sistemlerinden kaynaklanmış olabilecek yanık izleri de bulduğunu yazdı.
Güney Kafkasya’daki iki komşu ülke olan Ermenistan ve Azerbaycan arasında yeniden yükselen gerilim çatışmaya vardı. Aralarında diplomatik ilişki bulunmayan iki ülkenin Karabağ bölgesi üzerinde otuz yılı aşkındır devam eden anlaşmazlık nedeniyle yaşanan çatışmalar bir iki yıl önce uzun bir aradan sonra yeniden savaşa dönüşmüş, savaş Azerbaycan’ın üstünlüğü ile sonuçlansa da bölgede çatışmalar ara ara devam etmişti. Son süreçte sınır bölgelerinde Ermenistan’ın kışkırtmalarını artırdığı gerekçesiyle Azerbaycan Karabağ’a yönelik kapsamlı bir “terörle mücadele operasyonu” başlattığını duyurdu. Operasyonun başlamasından bir gün sonra, 20 Eylül’de, Rusya’nın arabuluculuğunda, “çatışmaların tamamen durdurulmasına” yönelik bir anlaşmaya varıldı. Anlaşma şartlarına göre Karabağ’daki yönetim silahsızlanmayı, mevzileri terk etmeyi ve bölgenin Azerbaycan hükümetine entegrasyonu konusunda görüşmelere başlamayı kabul etti. Görülen o ki, bu anlaşmada nihai olmak yerine hem kırılgan hem de geçici bir nitelik taşıyor.
Bu olayların hemen öncesinde Ermenistan’ın ABD’yle ortak tatbikat yapması, ABD ve AB’ye sıcak mesajlar yollanırken Rusya ile güvenlik işbirliğinin sorgulandığı bir sürecin yaşanması dikkat çekici idi. Görülen o ki Paşinyan yönetimi iki seferdir Batılı ülkelerle flörtünün bedelini çok ağır ödüyor. Erdoğan yönetimi bu süreçte İsrail ile işbirliği yapıyor. İsrail Azerbaycan’ı İran’a karşı kullanmak amacıyla destekliyor. Batılı güçler laiklik sorununu, Kürt ve Azeri sorunlarını kullanarak İran’da karışıklık yaratmaya ve Ortadoğu’da sarsılan inisiyatiflerini güçlendirmeye çalışıyorlar. Çin Ortadoğu’da giderek daha aktif davranmaya çalışıyor. Esat’ın bu hafta Çin’e ziyaretinin de Ortadoğu’da Çin’e daha çok inisiyatif sağlayacağı görülüyor.
Dışarıda NATO ile Rusya-Çin ittifakı arasındaki mücadele şiddetlenirken Ukrayna halkı ezilmeye devam ediyor. Ukrayna halkının eşitsiz savaşta ezilmesinin baş sorumlusu NATO ve onun işbirlikçisi faşist Ukrayna yönetimidir. Türkiye’de Millet İttifakı gibi sözde muhalefetin aslında AKP’nin oyuncağı olduğu net olarak görülüyor. Gerçek umut emekçilerin ve aydınların mücadelesiyle gelebilir. Bunun için de solda daha aktif mücadele ve birlik gerekiyor. Solda birlik çabalarından biri olan Demokrasi Okulu’na dikkat çekerek özetimizi tamamlayalım.
Demokrasi Okulu toplantıları yaz döneminde verilen yaklaşık iki aylık aranın ardından yeniden başladı. 15 yılı aşkın bir süredir devam eden Demokrasi Okulu, solda alternatif iletişim ve alternatif öğrenme geliştirmek amacıyla başlatılmış ve sürdürülmekte olan bir tartışma faaliyetidir. Katılımcılar söz sahibi olduğu bu faaliyet, bir siyasi çevre ile sınırlı olmayıp, solda gelenekselleşmiş propaganda ve polemik metodları yerine birbirini anlama, birbirinden esinlenme ve ortak görüşlere ulaşma amaçlı bir birlikte öğrenme çabasıyla yürütülmektedir.
Bu tartışmalar, Odak Dergisi’nde Hamza Yalçın tarafından kaleme alınan “Solda Birlik ve Demokrasi Okulu” isimli yazıda şu şekilde tanıtılmıştı: “Bunu sürdürmek ve geliştirmek istiyoruz. Katılımcıların saptanan konuları eleştirici bir yaklaşımla araştırmasının ve düşünmesinin teşvik edilmesi çok önemli bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Ayrıca varılan sonuçların sözde kalmayıp pratiğe uygulanmasının teşvik edilmesi özellikle gerekiyor. Demokrasi Okulu bu iki sorunu çözdükçe daha iyi gelişecektir. Ayrıca bu çalışmanın devrimci hareket saflarında çok sayıda benzer öğrenme ve mücadele pratikleriyle tanışması ve ilişkilenmesi, onun solda birlik amacına katkıda bulunmasına yardımcı olacaktır. Önümüzdeki dönemde kararlılıkla sürdürülecek olan Demokrasi Okulu katılımcıların özellikle bu yöndeki katkılarını bekliyor.”
Küçük küçük fakat ısrarlı çabalar Türkiye’de militan ve birleşik bir işçi hareketi geliştirebilir. Birlik yolunda mütevazı fakat asla yılmayan ve ısrarlı çabalar mutlaka olumlu sonuçlar verecektir.