Haftanın Özeti: Çözüm umut ile başlar

0
357

Gelişmelere Türkiye’den başlayalım. Türkiye’de arkadaşların buluşup birlikte güzel zaman geçirmesi; insanların işinde, okulunda ve yaşamında başarılar sağlaması ve hele ki ezilenlerin hak ve özgürlük mücadelesinde ilerlemeler gerçekleştirmesi gibi güzelliklerin yaşandığı oluyor. Gönlümüz sevindirici ve umutlandırıcı haberlerden yanadır. Aşağıda seçtiğimiz olaylar ise ne yazık ki biraz değişik.

Mücadeleci, canlı ve umutlu insanların yaşadığı ülkemiz aynı zamanda kadın cinayetlerinin, işçi ölümlerinin; tacizlerin, tecavüzlerin, çocuk istismarlarının; yoksulluğun ve bundan ileri gelen intiharların; uyuşturucunun ve her türden yozlaşmanın normalleştiği bir ülke haline geldi. Her gün bu kötü haberlerle sarsılıyoruz. Bunların baş sorumlusu ise AKP iktidarıdır.

Yine kadınlar katlediliyor. Kadıköy’de eşi tarafından katledilen Mihriban Arduç bunun son örneklerinden birisidir. Kadınlar katlediliyor çünkü onları katledenler biliyor ki, iktidar kadını ezen erkeği koruyor. Yine işçiler katlediliyor. Yalova’da tersanede çalışırken yüksekten düşüp ölen işçi Yasin Demirdağ, Esenyurt’ta çalıştığı forkliftin altında kalarak ölen Emre Karakuş, Düzce’de kamyonun altında kalarak can veren mevsimlik fındık işçisi Gülhan Yıldırım bunun son örneklerinden oldu. İşçiler katlediliyor çünkü patronlar biliyor ki, iktidar yine onları koruyor…

Yaşananlar, din kisvesiyle yatıştırılmaya, toplum dinci değerler ön plana çıkarılarak gericileştirilmeye ve sorgulamadan uzak bir noktaya getirilmeye çalışılıyor. AKP ve onun benzeri gerici iktidarların tek dayanak noktası da budur. Diyanet, cemaatler, tarikatlar toplumu şükürcü bir hale getirmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyor. İktidara yakınlığı ile bilinen İsmailağa Cemaati’nin “hocalarından” Ahmet Polat’ın yayınlanan videosu, bunun örneklerinden oldu. Polat videosunda, yoksulluğun sebebini, “günahlarımız ve Allah’a isyan” olarak açıkladı.

Tarikatlar bir yandan topluma çektikleri sıkıntıları “sınanma” olarak anlatırken; her türden eşitsizliği, sefaleti, yoksulluğu kanıksatmaya çalışırken, kendileri ise ne hikmetse ülkemizin “nimetlerinden” yararlanıyor, bolluk ve huzur içerisinde yaşayabiliyor. İktidar, tarikat liderlerini zengin ediyor, onların kadrolarını devletin en önemli yerlerine yerleştiriyor. Son KPSS skandalı bunu bir kez daha gözler önüne serdi. Şimdi bu skandalda iki tarikatın ismi geçiyor: Hakyolcular ve İlim Yaymacılar. Sınav iptal edilmiş ve soruşturma devam ediyorken, bu iki tarikatın kamuoyunda birbirini suçladığı konuşuluyor. Daha KPSS skandalının tartışmaları devam ediyorken, bir skandalın da polislik sınavlarında ortaya çıktığı ifade edildi. Halktv’de yer alan habere göre polislik sınavlarında çıkan soruların da 32’sinden 14’ünün Misyon Koruma Deneme kitapçığındaki soruların aynısı olduğu, 18’inin de benzer çıktığı kaydedildi.

Üniversite sınav sonuçlarının açıklanmasının ardından öğrencilerin tercih süreci de sonuçlandı. İki aşamalı sınavın ilk aşamasına yaklaşık 3 milyon kişinin, ikinci aşamasına ise yaklaşık 2 milyon kişinin girdiği açıklanmıştı. Yerleştirme sonuçlarına göre bu sene 1 milyon 5 bin kişi üniversitelerin lisans ve ön lisans bölümlerine yerleşti. Eğitimde geliştirilen piyasacı, neo-liberal politikalarla birlikte üniversitelerin içinin günden güne boşaltılması; oraların bilim yuvaları olmaktan ziyade ticarethanelere dönüştürülmesi; pıtırak çiçeği gibi açılan apartmandan bozma özel üniversiteler ve bunun benzeri eğitim politikaları gençlerin geleceğini bir bir ellerinden alıyor. Eurostat verilerine göre Türkiye’de üniversite mezunu işsiz sayısı yüzde 12.7 seviyesinde. Bu oran, Avrupa ülkelerinin 3 katından fazla seviyede. Ayrıca gençlerin üniversite okurken çektikleri geçim sıkıntıları, barınma ve beslenme sorunları da cabası. Odak daha önce de bu sorunları dile getirirken, sisteme alternatif, solun ve ilericilerin ortak çabasıyla geliştirilecek bir öğrenci yurdu projesi ile, bu sorunların daha temelli bir biçimde eleştirilebileceğini, kendi çabamızla çözüm yolları geliştirebileceğimizi yazmış ve öneriler sunmuştu. Önümüzdeki süreçte alternatif öğrenci yurdu önerimizin daha derinlikli bir şekilde incelenmesine, üzerinde çalışmamıza ihtiyaç duyulduğu görülüyor.

Tarım ve Kredi Kooperatiflerinde, “Erdoğan’ın talimatı ile” çeşitli ürünlerde indirime gidileceği ifadeleri, yoksul halkın buralara akın etmesine yol açarken, karşılaştıkları durum ise deyim yerinde ise “ağlanacak halimize gülünecek” cinstendi. İnsanlar, indirim beklerken zamla karşılaştı. Sosyal medyada yapılan paylaşımlarda, ürünlerin birkaç gün öncesine göre zamlandığı fotoğraflar yer aldı. AKP’nin sanki halka ucuz gıda ve tüketim malzemeleri sunduğu görünümü veren Tarım ve Kredi Kooperatifleri hakkında bir gerçek de CHP Milletvekili Mustafa Adıgüzel’den geldi. Adıgüzel, Erdoğan’ın işbaşına geldiğinde Türkiye’de 3 bin 500 kooperatifin olduğunu, onun iktidara gelmesinden bu güne ise bu sayının 700’e düştüğünü belirtti.

CHP’nin çıkışlarının yerinde ve olumlu olması ile birlikte AKP’ye muhalefet eden CHP’nin bir yandan da AKP’leşmesi ayrı bir tezatlık oluşturmaktadır. “Hak, hukuk, adalet” mottosuyla muhalefeti büyütmeye çalışan CHP, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Kod-42 ile 50’ye yakın işçiyi işten çıkarmıştı. Bu işçiler arasında daha önce “barış akademisyeni” olduğu için görevlerinden edilen insanlar da var. İBB’nin bunları işten çıkarmasının sebebi ise, AKP’nin onlara hukuksuzca “terörist” yaftasında bulunması. Konu hakkında “açıklama” yapan İBB İnsan Kaynaklarından Sorumlu Başkan Danışmanı Yiğit Oğuz Duman, garip bir açıklama yaparak, işten çıkarılarak mağdur edilen insanlar hakkında, “Mevzuat bizi mecbur etti” ifadelerini kullandı. Yapılması gereken, AKP’nin hukuksuzluğu ile mağdur edilen bu insanlara sahip çıkmak, AKP’nin politikalarına cesaretli bir şekilde karşı koymaktır. CHP’nin bu “ürkek” tavrı sonucunda belediyelere saldırılar daha da artacaktır. Daha şimdiden iktidarın A Haber’i, Ataşehir Belediyesini de hedefine aldı.

92 Aydın ve sanatçı, adil yargılanma talebi’ ile açlık grevinde bulunan devrimci tutsaklar Sibel Balaç, Gökhan Yıldırım ve İleri Kızılaltun’a destek açıklaması yaptı. Devrimci tutsakların taleplerini Odak olarak bizler de destekliyoruz. Devrimci hareket içinde büyük kayıplara yol açan açlık grevlerine ve ölüm oruçlarına gidilmesi, sadece faşist sistemin değil ona karşı daha etkili direnişler yapamayan herkesin sorumluluğudur.

Şimdi de dünyadan olaylarla devam edelim. Geçtiğimiz günlerde bıçaklı saldırıya uğrayan yazar Salman Rüşdi, saldırıdan ağır yaralanmış, ölümden dönmüştü. Rüşdi’nin konuşmaya başladığı ifade ediliyor. Saldırıyı gerçekleştiren Hadi Matar isimli saldırganın, “Humeyni’nin hayranıyım” ifadeleri gazetelerde gündem oluşturdu. “Şeytan Ayetleri” isimli kitabı yazdığı için 1989 yılında İran lideri Ayetullah Humeyni tarafından hakkında ölüm fermanı verilen Rüşdi’nin, bu ferman doğrultusunda saldırıya uğradığı açıktı. Saldırgan, Rüşdi’nin İslam’a düşman olduğunu da düşündüğünü açıkladı. Yaşanan saldırı, gericiliğin akıl almaz boyutlarını bir kez daha ortaya koymaktadır. Çünkü Humeyni’nin verdiği ölüm fermanı daha sonradan kaldırılmak istenmiş, fakat Humeyni hayatta olmadığı için, fermanın İslami kurallara göre ancak bu emri veren tarafından kaldırılabileceği ifade edilmişti.

Rusya-Ukrayna savaşı gündemde yerini korumaya devam ediyor. Batı’nın desteklediği ve “kahraman” ilan ettiği Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, Avrupa’nın en büyük nükleer santrali olan Zaporijya Nükleer Santrali’ndeki Rus askerlerini vuracağını belirtti. Ukrayna’nın güneydoğusunda bulunan Zaporijya Nükleer Santrali, Avrupa’nın en büyük nükleer santrali olma özelliği yanında Ukrayna’daki elektriğin yüzde 20’sini de üretmektedir. Rusya, 4 Mart’ta bu santrali kontrol altına almıştı. Savaşta, kaybeden tarafın Ukrayna ve onu destekleyen ABD ile Batı’nın olduğu açıktır. Avrupa’da gelişen akaryakıt sorunu, artan enflasyon bunun en açık göstergesidir. ABD’nin Çin ile Rusya’yı sıkıştırma isteği, bu istekle geliştirdiği savaş, tutmadı. Rusya’da 30 Ağustos’ta başlayacak ve 5 Eylül’e kadar süreceği belirtilen Vostok 2022 askeri tatbikatı da, Batı’ya verilecek bir gözdağı niteliğinde olacak. Tatbikata Belarus, Hindistan, Moğolistan ve Tacikistan’ın katılacağı ifade edilirken, Çin de yaptığı açıklamada tatbikatta yerini alacağını bildirdi. Bu da Rusya’nın tecrit edilmesi planının başarısız kaldığını göstermektedir.

İsrail ile “normalleşme” politikası ile geçtiğimiz günlerde oraya büyükelçi atama kararı aldıklarını belirten ve “Hayırlısı olsun, bundan sonra isimlerin belirlenmesi süreci kalıyor” diyen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ifadeleri bir sözünün öteki bir sözüyle tutmaması sebebiyle sık sık Zübük’e benzetilen Erdoğan’ın 18 Temmuz 2014’teki boyunu aşan sözlerini akla getirdi. Erdoğan o tarihte, “Ben bu görevde olduğum sürece hiçbir zaman İsrail ile olumlu bir şeyi düşünemem” demişti.

Türkiye’nin bu adımı, Erdoğan’ın ABD ve İsrail ile Rusya’yı dengede tutma çabasıyla birleştirilmelidir. Erdoğan her ne kadar ABD ve İsrail’e temelden bağlı olsa da, tıpkı her kölenin temel amacının kendi çıkarını düşünmesinde olduğu gibi, “efendi”sini farklı “efendi”ler ile dengelemeye ve böylelikle gücünü artırmaya çalışmaktadır. ABD’ye karşı bir koz olarak Rusya ve Çin ile de temaslar kuran Erdoğan, günün sonunda ise ABD’ye yaranmanın yolunu aramaktadır. AKP’nin son Suriye saldırısı, bunun en açık göstergesidir. Çavuşoğlu’nun, geçtiğimiz günlerdeki “Suriye’nin toprak bütünlüğünü destekliyoruz” sinyali sonrasında AKP’nin desteklediği gerici çetelerin AKP’nin ifadelerine karşı Türk bayraklarını yakmasına ve ABD’nin huzursuzluğuna karşı Suriye güçlerine saldırı yapılması; hem AKP rejiminin desteklediği kökten dinci terörist çetelere hem de ABD’ye olumlu bir mesaj oldu.

Haftalık özetimizi bitirirken birkaç gün önce kaybettiğimiz Türkiye İşçi Partili Metin Çulhaoğlu’nu anmak istiyoruz. Ankara’da düzenlenen törene arkadaşlarımız da katılım sağladılar. Gelen insanların durumu ve oluşan hava Çulhaoğlu’nun Türkiye solu için önemli bir kayıp olduğunu vurguluyor. Solun, onun gibi inandıklarında ısrar eden, mücadelesini terketmeyen azimli insanlara ihtiyacı olduğu açıktır. Onu kaybetmekten üzüntü duyduğumuzu belirtip, başta TİP’li dostlarımız olmak üzere, Türkiye soluna başsağlığı diliyoruz.

Geride bırakmakta olduğumuz hafta boyunca, ABD emperyalizminin başını çektiği güçler dünyayı sadece pahalılığa, sefalete değil nükleer savaşa da sürükleyen saldırılarına devam ettiler. Erdoğan bağımsızlıkçı politika adına sırf kendi iktidarını kuvvetlendirecek şekilde ABD ile Rusya karşıt cephelerinin ikisini birden memnun etmeye çalıştı. Saldırgan Batılı emperyalistlerin başarısızlıklar yaşamaya devam edecekleri görülüyor. Batılı ülkelerde halkların artan hoşnutsuzluğunun eylemlere dönüşmesi beklenmektedir. İlerici güçlerin aktif olmaları gerekiyor. Halk özellikle hızla artan hayat pahalılığı nedeniyle Erdoğan iktidarına karşı tepki doludur. Erdoğan iktidarına asıl gücü para, pul, asker, polis, vakıflar, cemaatler, din ve dış destek değil halkın örgütsüzlüğü ve dağınıklığı sağlamaktadır. Sorunun bu teşhisi çözümü de içinde barındırıyor. Gelişmelere sorumluluk duygusu ve umutla bakanlar üzerlerine düşeni yapmalıdırlar. En büyük ihtiyacımız umuttur. Umutlu olalım mücadele ederek umut yayalım.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.