Haftanın Özeti: Emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesi İvme Kazanıyor

0
443

Haftanın özetine, Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta basına ve kamuoyuna iletilen açıklamasıyla başlıyoruz. Öcalan, Diyarbakır’da okunan mesajıyla PKK’ya feshetme çağrısı yaptı. Bu çağrı, 40 yılı aşkın bir süredir devam eden kardeş savaşına bir son verilmesini ve Kürt gerçekliğinin tanınmasını talep etmesi açısından olumlu bir adım olarak değerlendirilebilir. Ancak, ABD ve İsrail’in halkları birbirine kışkırtarak bölge ülkelerini bölme ve kendilerine bağlı devletler kurma politikası göz önünde bulundurulduğunda, önümüzdeki dönemde bizi bekleyen riskler büyümektedir.

Öcalan’ın mesajında, PKK’nın geçmişte aşırı milliyetçi bir çizgide ilerlediğini ifade etmesi dikkat çekici. Kürt ulusal hareketinin milliyetçi kutuplaşma üzerinden örgütlendiği eleştirisini yaparken, bunu Türk milliyetçiliği olarak algılayanların kendilerini gözden geçirmesi gerektiğini vurgulamak isteriz.

Bu mesaj, AKP-MHP ittifakının başlattığı süreçte gündeme geldi. Hükümetin teşvikiyle oluşturulan İmralı Heyeti, bu açıklamadan önce iki kez İmralı’ya giderek Öcalan ile görüştü. Heyet, Öcalan’ın isteği üzerine TBMM’deki partilerle görüşmeler yaptı ve ardından Irak Kürdistanı’na giderek Barzani ve Talabani ile de görüştü. Öcalan’ın açıklamasının içeriği, Kandil’deki ve Avrupa’daki PKK temsilcilerine de ulaştırıldı. Suriye’deki SDG de mesajı öğrenmiş ve tartışmıştı.

Cumhur İttifakı yanlıları, Öcalan hakkında hala “teröristbaşı” sıfatını kullanmaya devam etse de, bu açıklamayla birlikte ilan edilen süreç, Öcalan’ın Kürt siyasal hareketi üzerindeki liderliğini fiilen onaylamaktadır. Erdoğan, her ne kadar açıkça söylemese de, Öcalan’ın açıklamasının AKP’nin kontrolünde ve onayıyla yazıldığı, aynı zamanda ABD ve İsrail ile bir mutabakatın ürünü olduğu ortadadır. Hatta Öcalan, açıklamasında Batılı güçlerin hoşuna gidecek şekilde reel-sosyalizmi eleştirmiş ve hem Batılı güçlerin hem de AKP iktidarının itiraz etmeyeceği şekilde “demokrasi”yi savunmayı ihmal etmemiştir.

Öcalan’ın örgüte Türkiye’de silah bırakma ve kendisini feshetme çağrısında ifade edilmeyen fakat beklenen karşılık, devletin Suriye’deki YPG ve SDG’ye dokunmamasıdır. ABD emperyalistleri ve AKP hükümetinin Suriye’de birlikte gerçekleştirdiği bugünkü koşullarda, YPG’nin silahsızlandırılmasını istemek, “Cihatçılara teslim olun” anlamına gelmektedir. Kürt milli hareketi artık emperyalizmin yörüngesindedir. Dün IŞİD saldırıları, Kürt hareketinin ABD ile ittifak halinde Suriye’nin en elverişli bölgesinde otonomi kurmasına ve ordulaşmasına yardımcı olduysa, 8 Aralık 2024’te Esad iktidarının cihatçılar tarafından yıkılması da YPG ve SDG’ye meşruiyet kazandırdı. YPG’nin silah bırakmasını istemek, boyunlarını HTŞ (İŞİD-El Kaide) iktidarının bıçağı altına yatırmak anlamına gelecektir. Yeni koşullar, Kürt hareketini ve hatta Suriye Alevilerini de İsrail ile yakınlaşmaya zorlamaktadır. İsrail taraftarlığı Türkiye’de de gelişiyor. Sol çevrelerde gezdirilen Filistin, Lübnan Hizbullah’ı ve İran aleyhtarlığı, alttan alta buna hizmet ediyor.

Başlayan sürecin nereye gideceği henüz belli değildir. Kürt hareketine yapılan operasyonlar, Kürt ulusal güçlerinin sürece zorla ikna edilmesi amacıyla uyumludur. Ancak sürecin devam etmesi önünde zorluklar var. Ümit Özdağ, şovenist çıkışlarla etkileyebildiği için hapsedildi. CHP içinden Mansur Yavaş da mesajın okunduğu gün Ankara’ya bayraklar astırarak sürece itiraz mesajı verdi. İYİ Parti de aynı yönde davranarak halktan destek alıyor. Zaten Erdoğan, kamuoyunun süreci reddetme ihtimaline hazır olmak, yani her an yan çizebilmek için hala görüş açıklamaktan uzak duruyor.

ABD ve İsrail ile anlaşma halinde atılan adımların gerçek bir barış ve kardeşlik yönünde devam etmesi çok zordur. İsrail ve emperyalistler, bölge halklarını birbirine düşürme gayretleriyle bu süreci kendi inisiyatiflerinde bir Kürt devletine dönüştürmeye çalışacaktır. Türk şovenistleri ise bölünmeye engel olma adına bölücülüğü körüklemeye devam edeceklerdir. Kürt hareketinin anti-emperyalist bir devrimci hareketinin gelişmesini engelleyecek şekilde Türkiye işçi sınıfını, emekçileri, gençliği ve aydınları milliyetçi temelde örgütleme politikası da emperyalizmin ve İsrail’in işini kolaylaştıracaktır.

Bu konuya yazımızın sonunda tekrar döneceğiz. Yazımıza Sevim Belli ile devam ediyoruz. Mücadeleyle dolu bir hayatın, mücadele uğruna büyük bedeller verilmiş bir hayatın “boşuna çiğnenmemiş bir hayat” olduğunu bizlere vurgulayan Sevim Belli, 24 Şubat günü 99 yaşında aramızdan ayrıldı.

Sevim ve Mihri Belli çifti, hepimizin ortak geçmişi olan tarihsel TKP’nin Mustafa Suphi, Şefik Hüsnü, Reşat Fuat gibi sağlam kadrolarındaki direnişçiliği Denizlere, Mahirlere, İbrahimlere taşıyan liderleri oldu. Sevim Belli, ülkemizdeki Marksist aydınlanmanın ve devrimci yükselişin mimarlarındandı. Onlar, anti-emperyalist bir yurtseverliğin, halk sevgisinin, insana olan umudun, mücadeleye inancın ve direnişçiliğin sembolleriydiler. Sevim ve Mihri Belli çiftinin içlerini yakan özlemi, solun birliğiydi. Ne yazık ki bunu başaramadık ve atılmış onca adıma rağmen hala yolun başındayız. Sevim Belli’nin mücadelesi ve özlemi, moral kaynağımız, ilham kaynağımız ve yol göstericimizdir.

Özetimizi mücadele haberleriyle sürdürüyoruz. İşçi haberleriyle başlayacağız. Ağır sömürü koşullarına ve açlığa mahkûm edilen işçiler, iş kazalarında can vermeye devam ediyor. İSİG verileri, işçi cinayetlerinin azalmadığını, tersine giderek arttığını gösteriyor. Ocak ayında en az 177 işçi, “iş kazası” olarak adlandırılan cinayetlerde hayatını kaybetti. Yine İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin genç işçilerle ilgili paylaştığı verilere göre, 2013-2024 yılları arasında en az 2664 genç işçi, iş kazalarında hayatını kaybetti.

Antep’te binlerce işçinin kölece ve açlık ücretleriyle çalışmasını engellemek için bölge işçileriyle birlikte direniş başlatan BİRTEK-SEN’in Başkanı Mehmet Türkmen’in tutukluluğu devam ediyor. Tutuklama, tehdit ve gözaltılarla birlikte baskı altına alınmak istenen işçiler, hakları için sendikalarıyla birlikte mücadele etmeyi sürdürüyor. Mücadeleci güçler ise çeşitli eylem ve etkinliklerle Mehmet Türkmen ile dayanışmaya devam ediyor.

Belediye işçileri, işten atmalara ve haklarının gaspedilmesine karşı çeşitli il ve ilçelerde mücadelelerini sürdürüyor. İzmir Bayraklı Belediyesi’nde Pınar Özkan, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde Barış Aras, işsiz bırakılan Çiğli Belediyesi işçileri, Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi işçileri ve İstanbul’da, Uşak’ta, Aydın’da, Adana’da, Ankara’da işsiz bırakılan, maaşları ödenmeyen, baskıya uğrayan ve insanca yaşama talepleri reddedilen belediye emekçileri, haklarını savunmaya devam ediyor. Her hafta Kadıköy Rıhtım’da bir araya gelen belediye çalışanları, kadrolu ve güvenceli çalışma hakkını savunmayı sürdürüyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde modüler tuvalet işçisi olarak çalışan belediye emekçilerinin taşeronluğu reddederek belediye bünyesine geçirilmeleriyle ilgili verdikleri mücadele, güzel bir gelişme olarak kazanımla sonuçlandı.

KFC ve Pizza Hut işçilerinin işten atılması ve alacaklarının gaspedilmesiyle sonuçlanan konkordato aldatmacasına karşı çalışanlar, çeşitli şehirlerde eylemlerini sürdürüyor. İlkem Şahin isimli şirket patronu, 7 bine yakın çalışanın haklarını gaspederek işçilerin uzun yılları bulan emeklerine zorba yollarla el koymuş durumda.

Tek Gıda-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu İzmir Bornova’da bulunan Oryantal Tütün Fabrikası’nda işçiler, sefalet ücreti ve kötü çalışma koşullarına karşı grev pankartını dün astılar. Tek Gıda-İş Sendikası’na üye olan işçilerin örgütlenme çalışması yapmaları nedeniyle onları işten atan ve sendika düşmanlığı yapan Eker Süt’e karşı fabrika önünde başlayan direniş, kararlılıkla devam ediyor.

İstanbul Esenyurt’ta bulunan HepsiJet deposunda çalışan 4 kadın emekçi, taciz, mobbing ve kötü çalışma koşullarına karşı haklı fesih yapma yolu izleyerek başlattıkları direnişi 12 gündür sürdürüyor. İşçiler, bugün yapılacak arabulucu görüşmeleri nedeniyle Esenyurt depo önünde olmayacaklarını açıkladılar.

DİSK/Enerji-Sen İstanbul 1 Nolu Şube, İstanbul Büyükşehir Belediyesi şirketi olan İSPER A.Ş bünyesinde bulunan İSKİ ve İGDAŞ’ta çalışan işçilerin insanca yaşayabilecekleri bir toplu sözleşme hakkı için iş yeri birimlerinde başlattıkları eylemlerini sürdürüyor.

Söz Konfeksiyon Patronu Mehmet Fatih Akın tarafından alacakları gaspedilen inşaat işçileri, sendikaları Yapı Yol-İş ile birlikte Şehrizar Konakları önünde emekleri ve alacakları için direnmeye devam ediyor.

Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi işçilerin Kocaeli’nde bulunan Kaynak Tekniği (Lincoln Electric) grevi 29 gündür devam ediyor.

Nakliyat-İş Sendikası’nın Konya’da Atlas Nakliyat/Aliye Kıbıcı’daki direnişi devam ediyor.

Çağrı-İş Sendikası’nın Telus Dijital şirketinin işçi ve sendika düşmanı tutumuna karşı başlattığı direniş devam ediyor.

İzmir Kemalpaşa’da bulunan ve insanlık dışı ücretlerle, baskılara ve kötü çalışma koşullarına karşı greve çıkan Temel Conta işçilerinin direnişi 81 gündür kararlılıkla devam ediyor.

Gençlik haberlerine geldik. Üniversite yemekhanelerine zam haberleri bu hafta da gelmeye devam ediyor. Ancak gençler, zamları kabul etmiyor ve krizin faturasının öğrenciye kesilmesini eylemlerle protesto ediyor. Geçtiğimiz hafta yemekhanelerine zam yapılan ve bunun için eylem yapan İstanbul Üniversitesi öğrencileri, 25 TL olan yemek ücretinin 35 TL’ye çıkarılmasını protesto etmek amacıyla dayanışma sofrası kurdular. Yemekleriyle yemekhaneye gelen öğrenciler, “Yemek Hakkımız Gasp Edilemez!” yazılı  pankartlarını astılar.

MSGSÜ kayyumluğu, yemekhane ücretine üçüncü kez zam yaparak 40 TL’ye çıkardı. Yemekhaneye %33 zam yaparak yemek ücretini 30 liradan 40 liraya çıkarmak zorunda kalan öğrenciler, “günlük 100 TL KYK ile geçinemiyoruz, yemekhane zamları geri çekilsin!” demek için bir araya geldiler.

Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyum rektör, öğrencilere dört bir yandan saldırmaya devam ediyor. Üniversitede ders çalışılan Y3 binasını, “öğrencilerin uygunsuz yakınlaştığını” iddia ederek mesai saati dışında kullanıma kapattı ve benzer durumların devam etmesi halinde güvenlik kameralarının inceleneceği ve tespit edilen öğrenciler hakkında disiplin soruşturması başlatılacağını ifade etti. Ardından, Boğaziçi Üniversitesi yönetimi, TCK 154’ü gerekçe göstererek “İşgal Kafe” hakkında yazılan bir metne imzacı olan 28 kulüp ve 6 topluluğun etkinliklerini 28 Mart 2025 tarihine kadar dondurmaya karar verdi. Kulüp yönetim kurullarını da görevden aldı.

Özetimizi çok önemli genel demokratik mücadelelerle sürdürdükten sonra dünya haberlerine kısaca değinip sonuca varacağız. Geride bıraktığımız hafta, çeşitli hak ve özgürlük mücadelelerinin yanı sıra üzüntüleri de içerisinde barındırdı. Sosyalist hareketin önemli isimlerinden olan Sevim Belli’nin uğurlanma töreni için Şişli Camii’nde toplanan kitle, Feriköy Mezarlığı’na yürüyüş gerçekleştirdi. Sevim Belli’nin cenazesi, mücadele arkadaşı Mihri Belli’nin yanına gömüldü. Ardından çeşitli devrimci grupların ve siyasi partilerin temsilcileri açıklamalarda bulundu. Türkiye devrimci hareketinin liderlerinden Sevim Belli’yi saygı ve özlemle anıyoruz.

Cumartesi Anneleri, “kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle yaptıkları eylemlerinin 1039. haftasını gerçekleştirdi. Galatasaray Meydanı’nda toplanan grup, 23 Şubat 1995’te gözaltında kaybedilen Murat Yıldız’ın durumunu sordu.

Bu hafta hasta tutsakların sesini yükseltmek için yapılan eylemlere de devam edildi. İstanbul, Ankara ve İzmir’de düzenlenen eylemlerde, Sabri Yavuz, İsa Özğan ve Mehdi Boz’un tahliye edilmesi talep edildi.

AKP yönetimindeki Altındağ Belediyesi’nin sokak köpeklerini toplama operasyonuna karşı gelmesiyle tanınan Necla Teyze, kaldığı barakada çıkan yangın sebebiyle yaşamını yitirdi. Necla Teyze için hayvanseverler, İstanbul ve Ankara’da protesto gösterisi düzenledi.

Haberlerimize Avrupa’da yaşanan hak ve özgürlük mücadeleleriyle devam ediyoruz. Almanya Hanau’da 5 yıl önce meydana gelen ırkçı terör saldırısı, bu yıl da Almanya’nın birçok şehrinde düzenlenen eylemler ve yürüyüşler ile protesto edildi. Saldırıda 4’ü Türk kökenli 9 insan hayatını kaybetmişti. Münster şehrinde Odak Kültür Merkezi ve ırkçılık karşıtı güçler tarafından düzenlenen eyleme yüzlerce anti-faşist katıldı.

Türkiyeli Göçmen İşçiler Kültür Derneği (ACTIT), Fransız faşist “KOB WEILLE” grubu tarafından saldırıya uğradı. Saldırıda “CGT” üyesi bir genç ağır yaralandı. Oluşan bu saldırılara karşı Fransa’da eylemler düzenlendi. Geçtiğimiz günlerde ise başkent Paris’te anti-faşist buluşma gerçekleşti. Toplanan kitlenin yaklaşık 20 bin kişiyi bulduğu beyan ediliyor.

Özetimize dünyadan gelişmelerle devam ediyoruz. ABD Başkanı Trump, AB’ye adeta ekonomik savaş açarken, Rusya ile ilişkilerini geliştirmeyi sürdürüyor. Ukrayna egemenlerini Rusya ile savaştıran ABD, Rusya’yı yenemeyince bu kez Ukrayna’yı desteklemeyi bırakarak, hatta Avrupa ülkelerini bile karşısına alarak Rusya ile ittifaka giriyor. ABD emperyalistleri dün Ukraynalılara “Son ferdinize varıncaya kadar Rusya ile savaşın” diyordu. Bugün ise “madenlerinizi bana verin” diyor. ABD emperyalizmi, Rusya ile yakınlaşarak onu Çin’den ayırmaya çalışıyor. Bu politikanın başarılı olması çok zordur ancak imkansız değildir.

Reel-sosyalizmin çökmesi ardından Rusya egemenleri, ABD emperyalistleriyle aynı karede görünmeye can atıyordu. ABD ve Avrupa egemenleri Rusya’yı paylaşmak amaçlarından vazgeçmeyince, Rusya da ayakta kalmak için Çin’e yanaştı. Trump liderliğindeki ABD’nin Rusya ile yakınlaşma politikasının ne kadar süreceği belli olmadığından, Rusya egemenleri ihtiyatlı davranacaktır. Yoksa Putin’in ve Rusya egemenlerinin Batılı emperyalist güçlerle bütünleşme hayalleri ortadan kalkmış değildir.

ABD; AB’yi Ukrayna savaşına katarak ekonomik bakımdan zayıflattıktan sonra, şimdi de AB ürünlerine yüzde 25 vergi getirmekten söz ediyor. ABD’nin amacı, Avrupa ülkelerini zayıflatmak, güçten düşürmek ve kendisine bağlamaktır. Trump açıkça “AB, bize zarar vermek için kuruldu” diyor. Rusya’dan aldığı ucuz enerjiden ve Çin pazarından olan AB ülkeleri, ağırlaşan ekonomik sorunlarla baş etme çabasında. Avrupa’nın en güçlü ülkesi olan Almanya’nın egemenleri, bir yandan da Ukrayna savaşını silahlanma yolunda kullanma peşinde. Alman emperyalizmi, var gücüyle silahlanmak ve tüm Avrupa’yı kendi etrafında birleştirmek amacıyla Rus tehdidini kullanmaya devam ediyor. Silahlanmanın bedelini elbette halk, yoksullaşarak ödüyor. Burjuvazi, ırkçılığı körükleyerek halkın yoksullaştırılmasının sorumluluğunu yabancılara yüklüyor, halkı yedekliyor.

Dünyada keskinleşen emperyalist rekabet, Avrupa ülkeleri ve ABD başta olmak üzere tüm kapitalist dünyada faşist partilerin gelişmesini hızlandırıyor. Geçtiğimiz hafta sonu Almanya’da yapılan seçimlerde, ırkçı parti AfD oylarını artırdı. Irkçı partinin oylarının yükselişi, Almanya egemenlerinin Rusya’ya karşı savaş politikalarına karşı olması kadar, Alman emperyalizminin tarihsel iddialarına özlemlerin de ürünüdür. Rusya’ya karşı savaşı ve küresel emperyalizmin politikalarını el altından destekleyen sosyal demokrat çizgideki Sol Parti, seçimlerde başarı kazandı (yüzde 8,8). Rusya ve Çin’e düşmanlığa karşı çıkan gene sosyal demokrat çizgideki diğer sol parti BSW ise çok oy yüzde 5’lik barajın altında (yüzde 4,97) kaldı. Sosyalizm iddialı iki sosyal demokrat partinin oylarının toplamı, Almanya’daki direniş potansiyeli hakkında bir fikir veriyor. Yani ülkede sadece sağcılık değil, sola ilgi de gelişiyor.

Özetimizi bölgemizde ve ülkemizde büyük tehlikeye tekrar işaret ederek bitireceğiz. Bilindiği gibi İsrail’in önünde engel görünen Irak, Libya ve Suriye’deki iktidarlar yıkıldı. Sıra İran’a geldi. Emperyalist güçler başarılı olursa, sırada Türkiye bulunuyor. Ayrıca İran’a karşı bir saldırı, Türkiye egemenlerini İran’a karşı saf tutmaya zorlayacaktır. AKP’nin derdi iktidar olduğundan, Batılı güçlerin baskıları karşısında direnmesi zordur. MHP zaten emperyalizmin partisidir. On yıllardır kişiliksizleştirilen ve şimdi İmamoğlu’nun iktidarı için uğraşan CHP’nin halkımızı ve ülkemizi savunması mümkün değildir. DEM Parti’nin yönü zaten belli. Zafer Partisi ve İyi Parti ise bildiğimiz Kürt düşmanı, bölücü ve şovenist partilerdir. Emekçileri, gençliği, kadınları, halkımızı savunabilecek tek sağlıklı yurtsever potansiyel, Türkiye solunda bulunuyor. Türkiye solunun etkili olması ise güçlerini anti-emperyalist çizgide koordine etmesiyle mümkündür. Sorumluluk, bütün devrimcilerin omuzlarındadır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.