Haftanın Özeti: İktidar yalnızca tutarlı bir muhalefetin yokluğundan güç alıyor

0
209

Haftalık özetimizi önce Türkiye’deki ardından ise dünyadaki gelişmelere ayıracağız. Gidişat, devrimci muhalefetin yükselme potansiyelini artırıyorken ne yazık ki bu konuda kayda değer bir gelişme de sağlanamıyor.

Bolu Kartalkaya’da bulunan Grand Kartal otelinde meydana gelen yangınla 78 kişinin öldüğü facianın yankıları sürüyor. Otel işletmecilerinin MHP’ye yakınlıklarının ortaya çıkması ve iktidarın yangından kendini sıyırmak için muhalefeti sorumlu tutması, toplumun öfkesini daha da artırmıştı. Halkın tepkisi tahkikatın daha da genişletilmesine yol açıyor. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç yaptığı açıklamada, “Bu acıyı milletimize yaşatanlar, kimse, hangi makamdaysa, hesabını yargı huzurunda verecek. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bunun takipçisiyiz” gibi bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Ülkemizde gerçek bir adalet varmışçasına yapılan bu konuşmanın aksine, elbette kısa bir zaman sonra asıl sorumluların hayatlarına eskisi gibi devam ettiğini, olaydan sorumlu olup da tutuklanan iktidar ile bağlantılı çeşitli isimlerin ise bir bir salıverildiğini hep beraber izleyeceğiz.

Bakan Tunç, AKP’nin TBMM Grup Toplantısı öncesinde konuşmuştu ve aynı konuşmada, “Ülkemizde basın hürdür, düşünce, ifade hürriyeti alabildiğine geniştir” de diyordu… Tunç bu sözlerini, daha birkaç gün önce “Bilirkişi Soruşturması” kapsamında gözaltına alınan Halk Tv’den gazetecilere yönelik söyledi.

Geçtiğimiz günlerde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, tehditvari bir dille muhalefete, “Turpun büyüğü heybede” sözlerini sarfetmişti. İmamoğlu ise “Turpun Büyüğü” başlıklı bir basın toplantısı düzenleyerek, CHP’li belediyelere açılan davalara hep aynı bilirkişinin atandığına, bu bilirkişinin ise olmayan şeyleri yazdığına vb. dikkat çekti. “Bilirkişi, başına bir şey gelmeyeceğinden emin. 8 binden fazla bilirkişinin olduğu İstanbul’da neden hep aynı kişi bilirkişi olarak seçiliyor?” sorusunu soran İmamoğlu’na daha kürsüden indiği anda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma açıldı.

Söz konusu bilirkişi ile telefon görüşmesi yaparak ona cevap hakkı tanıyan Halk Tv’den 5 gazeteci gözaltına alındı. Seda Selek, Kürşad Oğuz, Barış Pehlivan ve Serhan Asker serbest bırakılırken, Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş ise tutuklandı. Bilirkişi ile görüşerek iddialar hakkında cevabını alan Halk Tv’nin üzerine gidilirken, aynı bilirkişiyle görüşen, hatta haberde bilirkişinin ismini dahi açıkça yazan iktidara yakın Yeni Şafak gazetesine ise dokunan olmadı… İşte Adalet Bakanı’nın belirttiği, ülkemizdeki basın özgürlüğü!

İmamoğlu, bilirkişiye yaptığı eleştiri ve daha önceden Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’e yönelik sözlerinden ötürü açılan soruşturmalar nedeniyle bugün (31 Ocak Cuma) Çağlayan Adliyesi’ne gitti. Bu sırada adliye önünde binlerce insan toplandı. Toplanan kitle, “Ekrem Başkan yalnız değildir” ve “AKP istifa” gibi sloganlar atıyor. Bu destek toplumdaki AKP’ye karşı öfke birikiminin bir açığa vurmasıdır. Diğer yandan ise dün Kılıçdaroğlu ağır saldırılara uğradığında seferber edilemeyen CHP kitlesinin bugün İmamoğlu ardında seferber edilmesi anlamlıdır.

İmamoğlu’nun son süreçte hakkında gelişen dava ve soruşturmaları muhalefetin cumhurbaşkanı adayı olmak için açıkça değerlendirdiği görülebiliyor ve kulislerde aday isminin erken açıklanmasını istediği bilgisi de dolaşıyor. Bu sırada CHP lideri Özgür Özel, adayın CHP içinde kurulacak sandıklarda, 1,6 milyon parti üyesinin vereceği oy ile belirleneceğini ifade etti ve CHP’ye üyelik çağrısında bulundu. İmamoğlu ve CHP bu süreçte “Kurtuluş Yok Tek Başına: Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz” gibi direniş sloganlarını ön plana çıkarsa da onların yine de batılı emperyalistleri ve sermayedarlara dayanmaya çalıştıkları, muhalefete AKP “ölümünü” gösterip onu hayli sağcılaştırılmış bir CHP “sıtmasına” razı etmeye çalıştıkları görülmektedir. Halkın AKP-MHP iktidarından kurtulma isteği anlaşılmakla birlikte, özellikle de solun herhangi bir burjuva muhalefetin yedeğine düşmeyecek bir uyanıklıkta davranması ve kendi birliği ile toplumda güç oluşturmaya çalışması gerekmektedir.

Yapılan anketlerde iktidarın oy oranının gün geçtikçe düştüğü belirtiliyor. CHP de zaten buradan güç alarak “erken seçim” çağrılarını yineliyor. AKP ise toplumu baskı ve yasakları artırarak etki altına almaya çalışıyor. Geride bıraktığımız haftada “Gezi Parkı eylemlerinin planlayıcısı olduğu suçlaması” iddiasıyla menajer Ayşe Barım tutuklandı. Barım hakkında “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüse yardım etme” iddiası ileri sürüldü! Barım’ın ardından Halit Ergenç, Bergüzar Korel, Mehmet Günsür, Ceyda Düvenci, Nejat İşler, Rıza Kocaoğlu ve Nehir Erdoğan gibi isimlerin “tanık” sıfatıyla ifadeleri alınsa da söz konusu sanatçıların “gözaltına alındıkları” algısı yaratılmaya çalışıldı. Barım’ın tutuklanması ve sanatçıların ifadeye çağrılması, son dönemde gelişen tutuklama ve soruşturmalarla birlikte bir biçimde ele alınarak, “AKP’nin toplumu sindirme, muhalefeti yıldırma çabası” olarak yorumlanıyor.

Geçtiğimiz hafta Öcalan ile yapılan ikinci görüşmenin ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında bir kez daha bu görüşmeye değinerek, “Terörsüz Türkiye’ye ön şartsız destek olması ve beklenen çağrının bir an evvel açıklanması samimi dileğimdir” ifadesini kullandı. Kamuoyunda “Öcalan Şubat’ta açıklama yapacak”, “Öcalan Kandil’e mektup gönderecek” gibi iddialar yer almaya devam ediyor. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, ikinci görüşmede Öcalan’ın, “Bahçeli’nin yaklaşımı devlet aklıyla buluşması halinde barışa hizmet edecek tarihsel bir çıkışa vesile olacaktır” ifadelerini ilettiğini belirtti. Gelişen çözüm sürecinin Trump’ın iktidara gelişi ve Orta Doğu’daki gelişmelerle yakından alakalı olduğu açıktır.

Bir yandan çözüm tartışması sürerken öte yandan AKP belediyelere kayyum atamaya devam ediyor. Daha önce basın mensubu olduğu dönemde hakkında dava açılan Siirt Belediye Başkanı Sofya Alağaş’a “terör örgütüne üye olmak” iddiasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezası verilince, AKP tarafından görevden alınarak yerine Siirt Valisi Kemal Kızılkaya kayyum atandı.

Geride bıraktığımız haftada gerçekleşen demokratik eylem ve etkinliklerden aktarımlarla devam edelim… Türkiye toplumu, kendisine yaşatılan zulme karşı direnmeye devam ediyor. Cumartesi Anneleri, “kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle yaptıkları eylemlerinin 1035. haftasındaydı. Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen grup, Serdar Danış ve Ebubekir Deniz’in akıbetini sordu. Bu hafta tutsakların sesini yükseltmek için eylemlere de devam edildi. İzmir ve Ankara’da gerçekleşen basın açıklamalarında, hasta mahpuslar Hamdullah Aydemir ve Mehmet Gürler’in sağlık durumlarından bahsedilerek tahliyeleri istendi.

İktidar toplum üzerinde baskısını artırmaya çalışıyor. Basın emekçileri, gençlik ve mücadele eden güçler sindirilmek için gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Geride bıraktığımız hafta tutuklanan SGDF, SKM ve ESP’li 34 devrimci için İstanbul, İzmir ve Ankara’da basın açıklamaları gerçekleştirildi. Gerçekleşen açıklamalarda baskılara karşı birliğin ve ortak mücadelenin altı çizilirken, bizler de ESP’li devrimcilere sahip çıkmak amacıyla eylemlerde yerimizi aldık.

Suriye’de Alevilere karşı katliam sürerken, İzmir’de Demokratik Alevi Dernekleri ve Dersim Kültür ve Dayanışma Derneği’nin çağrısıyla Karşıyaka’da protesto gösterisi düzenlendi. Açıklamada HTŞ isimli cihatçı örgütün eliyle düzenlenen saldırılar lanetlendi. Alevilere karşı gerçekleşen saldırılara daha fazla ses yükseltilmesi gerektiği vurgulandı. 79 kişinin Bolu’daki otelde denetimsizlik ve ihmaller sonucu katledildiği facia, yine İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri tarafından protesto edildi. Bizler bu her iki eyleme de katılım gösterdik.

Emek haberleriyle devam edelim. Türkiye’nin çeşitli belediyelerinde işçiler işten çıkarılıyor, ücret alacakları ve özlük hakları konusunda ise haksızlıklara uğruyor. Yakın zamanda Tekirdağ Belediyesi’nde 90’a yakın işçi işten atılmıştı. Bu hafta ise İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde 148 işçi işten atıldı. Belediye işçileri, birçok belediyede işten atmalara karşı direniş ve mücadelelerini sürdürüyor.

İzmir Kemalpaşa’da sendikal haklarına saygı duyulmasını isteyen ve insanca yaşayabilecekleri toplu sözleşme talep eden Temel Conta işçileri 52 gündür direniyor. Telus Dijital şirketinde ise Çağrı-İş Sendikası’nın örgütlenmesinin engellenmesi ve işçilerin işten atılmasıyla başlayan direniş 21 gündür devam ediyor. Telus şirketi işçilere baskı altında ağır çalışma koşulları dayatıyor. Tuzla’da bulunan Hollanda sermayeli Tkis Blinds isimli perde fabrikasında işçiler işten atmalara ve sendikal yetki itirazına karşı, insanca yaşama talepleri için 100 gündür direniyorlar.

Develi’de Çiftay Maden işçileri insanca koşullarda çalışmak ve yaşam şartlarının iyileştirilmesi için bu hafta iş bırakarak şirketi çalışanların sorunlarını çözmesi konusunda uyardı. Tarket işçileri 136 gündür direniyor. Lezita işçileri 331 gündür direnişlerini sürdürüyor. Belediye işçileri, inşaat işçileri, öğretmenler, sağlıkçılar, metal işçileri, motor kuryeler, fabrikalarda ve atölyelerde haksızlığa uğrayan işçiler güçleri oranında seslerini yükseltiyor ve haklarını aramayı sürdürüyorlar.

Dünyadan gelişmelerle devam edelim. DeepSeek isimli şirket, “ABD’nin teknoloji ve yapay zekâ dünyasındaki ‘sarsılmaz’ sayılan gücü, Çin tarafından altüst mü ediliyor?” sorusunu akıllara getirdi. Henüz 1,5 yıllık bir geçmişi olan DeepSeek isimli şirket yayınladıkları yapay zekâ modeli R1 ile ABD’li teknoloji tekeli Nvidia isimli şirketin hisselerini çökerterek ona yaklaşık 600 milyar dolarlık kayıp yaşattı. DeepSeek, R1’i adeta “bedavaya” (5,6 milyon dolara) mal ettiklerini açıkladı. Ayrıca şirket, OpenAI’nin yüzlerce dolara sattığı yapay zekâ üyeliğini bedavaya veriyor ve öteki yapay zekâ araçlarının aksine, açık kaynak kodlu. Hemen ardından başka bir Çin şirketi Alibaba’nın “Qwen 2.5-Max” adlı bir yapay zeka uygulaması DeepSeek’i geride bırakan, OpenAI’nin GPT-4 ve Meta’nın (META) Llama-3.1-405B’sinden de daha iyi performans gösterebilen bir yapay zeka uygulaması geliştirdiğini ileri sürdü. Gelişmeler önümüzdeki süreçte bu alanda ABD ve Çin arasında daha büyük rekabetlerin yaşanacağını gösteriyor. ABD’nin teknolojiyi hegemonya, savaşlar ve zenginlerin servetlerine servet kattığı bir araç olarak kullanmasına karşılık eğer Çin onu toplumsal çıkarlar ve dünya barışı için kullanırsa işte o zaman dünyada büyük bir değişimin yolu açılacaktır.

ABD’nin başkenti Washington’da bulunan Ronald Reagan Havalimanı’na iniş yapan bir uçak, Sikorsky tipi askeri bir helikopterle çarpıştı. Kazada askeri helikopterin 67 insanın yaşamına mal olması, akıllara komplo ihtimalini getirdi. Daha önce 1 Ocak tarihinde bir asker New Orleans şehrinde kalabalığın üzerine araba sürerek 15 kişiyi öldürmüştü. 2 Ocak’ta ise Trump’ın yakın ittifakı Elon Musk’ın Tesla şirketinin ürettiği bir araba Las Vegas’ta Trump’ın işyeri önünde patlatılmıştı. Bu olaylar eski hükümetin dayandığı güçlerin Trump iktidarına komploları olarak yorumlanıyor. Ukrayna’daki savaşın Rusya lehine hızlanan gidişi, Trump’ın gümrük uygulaması tehditlerine karşı Kolombiya başta olmak üzere AB ülkeleri dahil bir çok ülkeden tepkiler gelmesi, BRICS ülkelerine ilginin artması önümüzdeki süreçte ABD emperyalizminin gerilemesinin hızlanabileceğini gösteriyor. Almanya ile Fransa’da yaşanan ekonomik daralma da bu yöndeki işaretler olarak görülebilir.

Rusya-Ukrayna savaşını bitireceği söylemi ile iktidara gelen ABD Başkanı Donald Trump, Davos’ta OPEC ülkelerine seslenerek, “Petrol fiyatlarının düşmesiyle Ukrayna Savaşı’nın sona ereceğini” savundu. Putin’e seslenen Trump, “Başkan Putin ile bu savaşı bitirmek için görüşebilmeyi isterim. Bunun sebebi ekonomik ya da başka bir şey değil, milyonlarca canın kaybedilmesi” ifadelerini kullandı. Trump’ın açıklamaları üzerine Rus Devlet Kanalı’na konuşan Putin ise diyalog çağrısını kastederek görüşme çağrısına açık olduklarını ve bunun öncelikle ABD yönetiminin kararına ve seçimine bağlı olduğunu söyleyerek topu ABD’ye attı. Putin ayrıca 2022’de ABD’nin başında Trump’ın olması durumunda Ukrayna’daki krizin de olmayabileceğini ekledi.

Bir yandan ABD-Rusya arasında bu gelişmeler yaşanırken öte yandan da Rusya’nın çevresindeki etkisini kırmak için “dış müdahaleler” olduğu görülüyor. Sırbistan’ta 15 kişinin öldüğü tren kazasının ardından başlayan protestolar, Başbakan Milos Vucevic’in istifasına yol açtı. BBC, Guardian gibi Batı merkezli propaganda ve manipülasyonlarla bilinen basın kuruluşlarının yaşananları “baskıcı sisteme karşı halk ayaklanmaları” şeklinde sunuşu, akıllara hızlıca “Renkli Devrim”leri getiriyor. Bilindiği gibi uzun süredir Batı blokuna dahil olmayan ülkelerdeki halkın kendi iktidarlarından rahatsızlıklarını kaşıyan AB ve ABD, oradaki “muhalif” güçleri bir biçimde fonlayarak ve parlatarak o ülkelerdeki iktidarları devirip, yeni sistemlere ise “devrim” diyordu. Sırbistan’da Vucevic, Rusya’ya yakınlığı ile biliniyordu.

Slovakya Başbakanı Fico da ülkesinin istihbarat teşkilatı SIS’nin raporuna dayanarak Slovakya’da “Renkli Devrim” planlandığını belirtti. Yeni bir darbe planının devreye sokulduğunu belirten Fico, “Hazırlanan model çok basit ve birçok ülkede denendi. Gürcistan’daki olaylara katılan ve Ukrayna’daki Maydan’da aktif olarak yer alan bir grup uzmanın Slovakya’da bulunduğunu teyit edebilirim. Bu grup, çeşitli kaynaklardan fonlanıyor” ifadelerini kullandı. Çoğu Avrupa ülkesinin aksine Macaristan Başbakanı Orban gibi Fico da “AB’den uzaklaşmak” ve “Rusya’ya yakın politika geliştirmek” ile eleştiriliyor.

Bu arada Belarus’ta gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimlerini oyların yüzde 86,82’sini alarak, yeniden Aleksandr Lukaşenko kazandı. Lukaşenko “Rusya’ya yakın politika” geliştirmesiyle biliniyor. Bu nedenle AB ülkeleri tarafından sıklıkla eleştiriliyor. Seçim günü akşamından itibaren “seçimlere hile karıştırıldığı” iddiasıyla “muhalifler” sokaklara çıksa da gösteriler kısa sürede sönümlendi. Daha birkaç ay önce yapılan cumhurbaşkanı seçimlerinin birinci turunda sırf Avrupa Birliği ve NATO yanlısı olmayan aday Calin Georgescu kazandı diye seçimlerin iptal edildiği ülke olan Romanya, Lukaşenko’nun kazandığı bu seçimleri “anti demokratik” bulduğunu ilan etti!

Suriye’deki gelişmelerle özetimizi sonlandıracağız. Suriye Anayasası iptal edildi ve Ahmet el Şara ismiyle sahneye çıkan Colani “geçici cumhurbaşkanı” ilan edildi. Bir süre öncesine kadar dünyada “terörist” olarak kabul edilen HTŞ’nin Esad iktidarını devirip iktidara gelmesinin ardından Suriye’de Alevilerin katledildiği haberleri yayılıyor. Sosyal medyada pek çok video, Alevilerin bulunduğu bölgelerde katliam ve işkencelere dair kanıtlar oluşturuyor. Öte yandan katliamlara karşı bir direniş geliştirildiği bilgileri de yayılıyor.

ANHA’ya verdiği röportajda, “Esad rejiminin devrilmesinden mutluluk duyuyoruz”, “2011’den bu yana Esad’a karşı herkesten önce mücadeleyi biz yürüttük” ifadelerini kullanan SDG (Suriye Demokratik Güçleri) komutanı Mazlum Abdi, Şam’da Golani ile görüşmesini aktardı. Abdi, nasıl ve hangi koşullarda olacağına dair henüz belirsizliklerin sürdüğünü belirtse de Suriye’de tek bir ordunun kurulması ve SDG’nin bu ordunun bir parçası olması konusunda Golani ile anlaştıklarını da ekledi. Röportajdan görüldüğü kadarıyla Abdi, AKP’nin desteklediği SMO’yu (eski ismi ÖSO) HTŞ ile dengeleme planında. Ayrıca HTŞ’nin Esad’a operasyonu öncesinde Abdi’ye de bilgi verildiği anlaşılıyor. Abdi, kendilerine karşı geliştirilen saldırılara engel olmak amacıyla ABD ile çalıştıklarını belirtiyor ve “Uluslararası koalisyon ve öteki güçler Türkiye’ye daha çok baskı yapmalı” ifadelerini kullanıyorken, ifade edilen Alevi katliamına karşı ise bir cümle dahi etmiyor… Batı’nın ve onun güdümünde geliştirilmeye çalışan “sol muhalefet”in ve hatta Türkiye solunun dahi Suriye’deki laik kesime dönük saldırılara karşı sesini yükseltmemesinin sebepleri iyi sorgulanmalıdır.

Türkiye ve dünyada devrimci bir muhalefetin yokluğu onca baskı ve zulmün pervasızca işlemesine sebep oluyor. İşçiler eziliyor, yoksullar karanlığın diplerine itiliyor, halklar katlediliyor, doğamız yok ediliyor… Devrimci sürecin yalnızca iktidarla sınırlı olmadığını; devrimin muhalefette de devrim olduğunu bildiğimiz ve devrimci muhalefetin büyümesinin gerekliliğini her zamankinden daha çok hissettiğimiz zamanlardayız. Egemenler bugün bu zulmü yalnızca tutarlı devrimci bir muhalefetin yokluğundan güç alarak sürdürüyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.