Haftanın özeti: Milli ve dinsel boğazlaşma tehlikesi tam karşımızda!

0
293

Suriye’de cihatçı saldırılar ile birlikte bölgemizde her şey altüst oldu. Hızla tırmanan bu sürecin tam olarak nereye varacağı henüz belirsizliğini koruyor olsa da emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin tertipleri ve saldırıları milli ve dinsel boğazlaşama tehlikesini giderek artırıyor.
ABD’nin bile kabullenmek durumunda kaldığı ve Esad’ın kazandığını ifade ettiği süreç nasıl oldu da Suriye yönetiminin meşru talepleri olan çetecilerin ve yabancı askerlerin ülke topraklarından çıkarılması yolunda değil tam tersi yönde ilerledi? Burada çetecilerle, ABD, İsrail ve AKP’nin işbirliğini görüyoruz.

ABD öncülüğündeki Batılı emperyalistlerin desteklediği İsrail’in bölgede katliam ve soykırıma dönüşen saldırılarıyla ateş hattının yayılması, Suriye’deki cihatçı saldırıların tetiklenmesine yol açan bir süreç oldu. Başından beri Suriye’deki hesaplarını bu yönde yapanlar, silahlandırdıkları ve donattıkları
gerici güruhun durumdan istifade ederek başlattığı saldırının önünün alınmaması halinde açacağı yıkım Suriye ile sınırlı kalmayacağı bilinmelidir. Mezhepleri, dinleri ve milletleri birbirine kırdırmayı amaçlayan bu saldırıların İran, Irak ve Türkiye’yi etkilemesi kaçınılmazdır. Sürecin, onu tetikleyen AKP’yi de yakacağı görülüyor. Dİnci HTŞ’nin şimdilerde hedefe IŞİD gibi değil daha kurnazca gitmeye çalışıyor olduğu görülüyor. Hedefe ılımlı görünerek ilerleme taktiğini HTŞ de öğreniyor. Ancak Türkiye soluna büyük zararlar veren sürecin bir benzerinin Suriye’de yaşanmasını hiç istemeyiz. Öcalan “AKP’ye iktidarı altın tepside sunduk” demişti. HTŞ’nin dinci yolunda yürürken Suriye’deki liberal solu yedeğine almasını ve Kürt hareketi ile ittifak yapmasını beklemiyoruz.

AKP iktidarı ve yandaş medya gerçeği ters yüz eden yaklaşımlarını sürdürüyor. Hatta bir süre önce sönümlenen Emevi Camii’nde namaz kılma neo- Osmanlıcılık hevesleri şimdi her zamankinden daha hayasızca açığa çıkmış durumda.

Suriye’de yaşanan cihatçı saldırıların memnuniyetle karşılandığı bir diğer ülke Rusya’nın ilerleyişini sürdürdüğü Ukrayna oldu. Suriye’deki silahlı gruplara yardım ettiği iddiaları gündemde de olan Ukrayna’nın hesabının Beşşar Esad’ın kaybetmesiyle birlikte Rusya’nın da kaybetmiş olacağı, uluslararası alanda ağırlığının azalacağı, barış masasında da elini epey zayıflayacağı varsayılıyor. ABD’de Trump’ın yeniden başkan seçilmesinin Zelenski’nin açıklamalarına yansıdığı görülüyor. Ukrayna’nın işgal altındaki topraklarının geri alınması konusunu ertelemeye hazır olduklarını söyleyen Zelenski, kendileri için en önemli hususun NATO üyeliği olduğunu vurguladı.

Yine, Rusya ile Batı bloğunun bir diğer çatışma alanı olan Gürcistan’da hükümetin geçtiğimiz hafta Avrupa Birliği’ne (AB) katılım müzakerelerini 2028’e kadar askıya alma kararının ardından Batı yanlısı gruplar protesto gösterileri düzenledi. Seçim sonuçlarına itiraz eden ve seçimlerin yenilenmesi için zayıf da olsa gösterilerini sürdüren bu gruplar hükümetin aldığı bu yeni kararla birlikte yeniden hareketlendi. Gösterilerde protestocular ile güvenlik güçleri arasında zaman zaman arbede yaşandığı haberlere yansıdı. Gürcistan’daki protestoların perde arkasında Ukrayna’daki gibi bir tertibin uygulanmaya çalışıldığı görülüyor.
Gürcistan’da 27 Ekim’de yapılan parlamento seçimlerinde, yüzde 53,93 oy ile seçimi kazanan iktidardaki Gürcü Hayali Partisi, Avrupa ile daha yakın bir entegrasyon isteyen muhalefetin Gürcistan’ı Ukrayna’daki gibi bir savaşa sürükleyeceği yönünde uyarıları dikkat çekmişti.

Batı cephesinde istikrarsızlıklar birbirini izliyor. Hükümetler düşüyor, hükümetler sarsılıyor. Fransa ve Güney Kore’den örnekler veriyoruz. Avrupa’da Almanya’nın ardından Fransa da siyasi bir krizle karşı karşıya kaldı. Fransa’da Başbakan Michel Barnier’in merkez sağ hükümeti 4 Aralık Çarşamba günü yapılan güven oylamasının ardından düşürüldü. 577 parlamenterin 331’i hükümetin düşürülmesi yönünde oy kullandı. Fransa’daki ekonomik sıkıntılar, özellikle bütçe üzerine yaşanan tartışmalarla derinleşmiş durumda. Eylül ayının başlarında başbakan olarak atanan ve önceliklerini Fransa’nın bütçe açığını azaltmak ve maliyeyi düzene sokmak olarak belirleyen Barnier’in 2025 bütçe önerisi, toplam 60 milyar euroluk bir tasarruf sağlayacak vergi artışları ve harcama kesintileri içeriyordu. Hem sol ittifak hem de Marine Le Pen’in başını çektiği aşırı sağ ayrı ayrı önergelerle bütçeye karşı çıktı. 1962’den bu yana ilk kez bir hükümetin güven oylaması ile düşürülmesi sonrası ülke yeni bir siyasi belirsizlik içine girdi. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Barnier’in istifasını sunmasının ardından hükümeti kurma görevini kime vereceği belli değil. Anayasaya göre 2025 Temmuz ayından önce seçimin yapılamaması nedeniyle Macron’un seçilmemiş teknokratlardan oluşan bir hükümet ataması yapabileceği öngörülüyor. Sol ittifakta yer alan Boyun Eğmeyenler Hareketi lideri Jean-Luc Mélenchon, hükümetin düşürülmesi sonrası X’ten yaptığı paylaşımda “Her üç ayda bir Barnier bulsa bile, Macron üç yıl görevde kalamayacak” dedi.

ABD’nin Doğu Asya’daki önemli müttefiki Güney Kore’de darbe niteliğinde bir gelişme yaşandı. ABD ve NATO’nun Rusya ve Çin karşıtı politikalarının destekçisi olan Devlet Başkanı Yoon Suk-yeol’un hafta başında ülkede sıkıyönetim ilanı halk protestoları ve milletvekillerinin müdahalesiyle boşa çıkarıldı. Nisan ayındaki genel seçimlerde partisi Halkın Gücü’nün (PPP) parlamentoda çoğunluğu kaybetmesiyle güç kaybına uğrayan Yoon, darbe niteliğindeki girişimine gerekçe olarak ise “Kuzey Kore yanlısı güçleri” ortadan kaldırmak olarak açıkladı. Yoon, Meclis’te çoğunluğu oluşturan Demokrat Parti’yi (DP) “ulusal yıkımın başlıca sorumlusu devlet karşıtı güç” ilan etti. Binlerce kişinin katıldığı halk protestoları ve milletvekillerinin müdahalesiyle darbe girişimi birkaç saat içinde boşa çıkarılan ve sıkıyönetim kararını geri almak zorunda kalan Yoon’un görevden alınması gündemde.

Yoon’un sıkıyönetim ilan etmesinde eylül ayında Savunma Bakanlığına atadığı ve daha önce orduda üst düzey görevlerde bulunmuş olan Kim Yong-hyun’un etkili olduğu öne sürüldü. Sıkıyönetimin uygulanmasında “tüm sorumluluğu üstlendiğini” söyleyen Yong-hyun istifasını sunsa da muhalefet partilerinin protestolarında öne çıkan talep Devlet Başkanı Yoon’un kendi isteğiyle istifa etmesi ya da görevden alınması yönünde. Yoon’un darbe girişiminde hedef aldığı ve son süreçte grev dalgası başlatan işçi cephesinden ise, süresiz genel greve gidileceği açıklamaları geldi. Gelişmeler ülkede siyasi krizin süreceğini gösteriyor.

Tayvan’a silah satışına onay veren ABD’ye tepki gösteren Çin Savunma Bakanlığı, ABD’nin bu satışla Çin’in iç işlerine müdahale ettiğini söyledi. Çin Savunma Bakanlığı Sözcüsü Vu, ABD’nin bu adımıyla ‘tek Çin’ ilkesini ve Çin ile ABD ilişkilerinin temelini oluşturan Üç Ortak Bildiri’yi ihlal ettiğini, bunun hem Çin’in egemenliği ve güvenlik çıkarlarına hem de Çin-ABD ilişkileri ve askeri bağlarına zarar verdiğine işaret etti. Tayvan sorununun Çin-ABD ilişkilerinin temeli olduğuna dikkat çeken Vu, ABD’ye Tayvan’ı herhangi şekilde silahlandırmaya son verme iki ülke ve ordu arasındaki ilişkilerin genel durumunu muhafaza etme çağrısında bulundu. Başka konularda gayet “barışçı” davranan Çin yöneticilerinin Tayvan söz konusu olduğunda çok farklı davranışları dikkat çekicidir.

Özetimize içteki gelismelerle devam ediyoruz.
AKP iktidarı, Marmara depreminden hemen sonra yürürlüğe giren ve bugüne kadar 15 kez değiştirilen, ayrıca, Uygulama Yönetmeliği’nin ise 16 yılda 20 kez değişikliğe uğratıldığı “Yapı Denetimi Hakkında Yasa”da yeniden değişiklik yapmaya hazırlanıyor. Söz konusu rant olunca AKP iktidarına dur durak yok. Büyük deprem felaketinin daha ikinci yılı dolmadan yeni rantların, denetimsizliğin kapsını açan bir yasa değişikliği Meclis’te görüşülmeye başlandı. Uzmanlar, Meclis’te görüşülen önerinin yasallaşması durumunda yüzde 95’i deprem fay hattında bulunan Türkiye’de, AKP iktidarının daha büyük felaketlere davetiye çıkaracağına dikkat çekiyor. Tam adı, “Köy Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Teklifi” olan torba teklifin denetimi zayıflatacağına dikkat çeken Yapı Denetim Kuruluşları Birliği Derneği avukatı Nurten Çağlar Yakış, “torba teklif” ile “denetlenene denetleyeni seçme, belirleme hakkı” verileceğini ifade etti. Yakış, “yapı denetimini bitiren ve müteahhidin günahlarını yapı denetim kuruluşlarının boynuna yükleyen bir teklif” olduğunu belirterek kabul edilemez olduğunu dile getirdi. Jeoloji uzmanı Naci Görür’ün irili ufaklı her deprem sonrasında yaptığı “dirençli kentler” uyarısı hepimizin üzerinde dikkatle durması ve böylesine hayati bir konuda özellikle deprem felaketinin yaşandığı ve yaşanması olası yerlerden başlayarak bu rant çıkarcılarının karşısında bir toplumsal bilinçlenme ve örgütlenme yaratmak için çalışmalıyız.

Açlık sınırının altında olan asgari ücrette 2025 yılı için ne kadarlık bir artış olacağı tartışmaları sürüyor. Çalışanların yaklaşık yüzde 50’lik bir kesiminin yaşam koşullarını belirleyecek olan asgari ücret için ilk toplantı 10 Aralık’ta yapılacak. Asgari ücret, yasal mevzuattaki birçok düzenlemede temel ölçü olarak kabul edildiğinden yalnızca bu ücretle çalışanların değil, toplumun büyük bölümünün de çalışma ve yaşam koşullarını ilgilendiriyor. Kaba bir hesaplama ile asgari ücretin satın alım gücü açısından Ocak 2024 seviyesine gelebilmesi için yaklaşık yüzde 60 bir artışa ihtiyaç duyuluyor. İktidarın ve sermaye kesiminin “hedeflenen enflasyon ile uyumlu” bir oran üzerinde yapacakları “pazarlık” milyonlarca emekçinin yine açlığa terk edileceğini gösteriyor.
Gerek MÜSİAD Başkanı Mahmut Asmalı’nın “Anadolu’da asgari ücretin üçte ikisine çalışmak isteyenler var” açıklanmasıyla yaptığı “bölgesel asgari ücret” önerisi, gerekse ucuz ve güvencesiz çalışmaya hazır milyonlarca sığınmacının varlığı asgari ücretin yine açlık sınırının altında belirleneceğine işaret ediyor.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, mevcut iktidarın ilk maliye bakanlığı görevini yürütürken bir gerçeği şöyle itiraf etmişti: “Komisyon tabii ki işçi, işveren ve devletten oluşuyor ama devlet kimin tarafına yönelirse, oy kullanırsa belirleyici oluyor.” Bu gösteriyor ki, mevcut asgari ücret uygulamasıyla yaşatılan sefalet ve emek sömürüsüne devlet destek sağlıyor. Bugüne kadar sermayenin çıkarlarına göre belirlenen bu durumu etkileyecek ve değiştirecek olan, işçilerin bilinçlenme düzeyleri, örgütlenme ve mücadele olanaklarıdır.

İşçilerin grev ve direniş haberlerine geliyoruz. İSİG Meclisi’nin iş cinayetleriyle ilgili paylaştığı Kasım ayı raporuna göre geçtiğimiz ay en az 164 kişi hayatını kaybetti. 2024 yılının ilk 11 ayında ise iş kazalarında hayatını kaybeden çalışanların sayısı en az 1708 kişiye ulaştı.
Hakları için 140 gündür Ürdün sermeyeli şirkete karşı direnen Polonez işçilerinin bugün Ankara’ya yapacakları Anayasal Hak Yürüyüşü polis barikatlarıyla engellendi. Günlerdir her türlü engele ve zorbalığa karşı mücadele eden işçiler üyesi oldukları sendikaları Tek Gıda-İş Sendikası ile birlikte mücadele etmekte kararlılar.
Metal işçileri toplu sözleşme görüşmelerinde çalışanlara sefalet dayatan MESS’e karşı ilk grevini 500 kişiyi kapsayan Hitachi’de başlattı. Metal sektöründe yaklaşık 4 büyük firmada yakın zamanda işçiler grev hazırlığı yapıyorlar.
Bu hafta Aile Sağlığı Merkezi çalışanları en az 40 şehirde çalışma ve özlük haklarını belirleyen “eziyet yönetmeliği”ne karşı 5 gün boyunca iş bıraktı.
Öğretmenler atamalardaki mülakat zorbalığına karşı bu hafta Milli Eğitim Bakanlığı önünde oturma eylemi gerçekleştirdiler. Polis müdahalesinin ve gözaltıların yaşandığı eğitim nöbetinde öğretmenler seslerini duyurmaya çalıştılar.
Karşıyaka Belediyesi’nde 93 işçinin işten atılmasıyla başlayan direniş yaklaşık 4 aydır devam ediyor. Şişli’de, Kartal’da, Sarıyer’de, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde işten atılan işçiler mücadeye devam ediyorlar. Belediye işçilerinin kadrolu ve güvenceli çalışma talebiyle Kadıköy’de her hafta gerçekleştirdikleri oturma eylemi devam ediyor.
İBB şirketi olan Ağaç AŞ’de bu hafta işçiler haftalık 40 saat çalışma haklarının gaspedilmesine karşı çeşitli şantiyelerde iş bırakarak kalabalık eylemler gerçekleştirdiler.
Gebze’de Petrol-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu Betek Boya fabrikasında iş yerine patronunun sendikayı tanımayarak işçi çıkarmasına karşı çalışanlar eylemlerini sürdürüyor.
Eker Süt’te Tek Gıda-İş Sendikası’nın iş yeri patronunun sendikalaşma engeline ve işçileri işten çıkarmasına karşı başlattığı direniş devam ediyor.
Petrol-İş Gebze Şubesi’nde örgütlü olan Tarkett işçilerinin grevi kararlılıkla devam ediyor. MKB Rondo fabrikasında çalışan işçilerinin fabrika patronuna karşı başlattığı direniş 101 gündür devam ediyor.

Şimdi de geride bıraktığımız haftada yaşanan hak ve özgürlükler için yapılan eylemleri aktarıyoruz. Türkiye toplumu, kendisine yaşatılan mağduriyetlere karşı direnmeye devam ediyor. Cumartesi Anneleri “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” talebiyle yaptıkları eylemleri 1027. haftasında devam etti. Eylemde 1994 yılında Batman’da gözaltında kaybolan Ahmet Yetişen’in durumunu sordu ve hak savunucusu Nimet Tanrıkulu’nun serbest bırakılması çağrısında bulunuldu.

Bu hafta hasta tutsakların sesini yükseltmek için eylemlere de devam edildi. İstanbul, Ankara ve İzmir’de hasta tutsakların tahliyesi için açıklama yapıldı. Ağır hasta tutsaklar Seyithan Akbal, Süleyman Sabri Mavi ve Suphi İsmail’in bir an önce serbest bırakılmaları istendi.

Mardin, Batman, Halfeti ve Esenyurt’a atanan kayyumların ardından Dersim ve Ovacık’a da kayyum atanmıştı. Atanan kayyumlara karşı çeşitli konferanslar ve eylemler sürmeye devam etmekte.

“Katliam Yasasına” karşı eylemler devam etmekte. Yaşam İçin Yaşa insiyatifi sokak hayvanlarının katliamına karşı Kadıköy’de eylem gerçekleştirdi. Eylemde “Hayvana, insana, yeryüzüne özgürlük” sloganları atıldı.

Geçtiğimiz hafta tutuklanan DGB’li Rohat Ayas ile Dev-Tekstil Genel Başkanı Fatma Alökmen, sendika temsilcisi Serdar Gür, Yücel Memiş ve Emine Turan için İzmir Bornova’da dayanışma amacıyla basın açıklaması gerçekleştirildi. Gençlik örgütlerinin Bornova Küçükpark’ta yapılan açıklamada “gençliğin özgürlük mücadelesi tutuklanamaz” sloganı atıldı.

Marmara Üniversitesi kayyum rektörlüğü öğrencilere soruşturma açmaya devam ediyor. Marmara Üniversitesi rektörlüğü geçtiğimiz aylarda katledilen Ayşenur ve İkbal için yapılan eylemde bir araya gelen 25 öğrenciye soruşturma açtı. Soruşturmaya gerekçe olarak “öğrenme ve öğretme hürriyetini engelleyici veya yükseköğretim kurumlarının işleyiş ve huzurunu bozucu eylemlerde bulunmak” gösterildi.

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde geçen sene inşa edilen kütüphanenin tavanı 2. kez öğrenciler çalışırken çöktü. Kütüphaneyi yapan şirkete kampüste güçlendirme çalışmaları da yaptırıldığı öğrenildi. Öğrenciler en güvenli olması gereken yerlerde bile ölüm tehlikesi atlatırken okul bütçesi nerelere harcanıyor sorularını akıllara geliyor.

Özetimizin başında belirttiğimiz gibi, İsrail ve ABD’nin Orta Doğu’da yürüttüğü saldırılar, bölge halkları arasında büyük bir milli ve dinsel boğazlaşma tehlikesini giderek yakınlaştırıyor. Suriye güçlerinin İdlip’de çevrelediği fakat, Rusya tarafından müdahale edilip ülkeden çıkarılmasına engel olunan süreç bugün tam tersine dönmüş oldu. Astana görüşmelerini başından beri fiilen işlemez hale getirmek için bir yandan Rusya ve İran ile görüşmeler sürdüren diğer yandan ABD ve Batılı devletler ile ilişkisini koruyup onlarla işbirliğini kollayan Erdoğan, “toprak bütünlüğünden” dem vurduğu Suriye’de yeni bir süreçten bahsetmeye başladı bile. Emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin saldırıları karşısında Suriye’nin böyle yalnız bırakılması halklara pahalıya mal olacaktır. Ateş bitişiğimizde yayılmaya devam ediyor. Halk desteği çok azalan AKP iktidarı varlığını sürdürme yolunda adeta kumar oynadı. Başta ülkemizde ve bölgemizde olmak üzere anti emperyalist güçlerin birliği ve mücadelesinin bu koyu karanlık gidişata karşı önemi çok artmış durumda.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.