Özetimize bu hafta Türkiye’deki gelişmelerden başlayarak emek hareketini, toplumsal mücadeleleri aktarıp dünya gündemiyle devam edeceğiz. Hafta boyunca kadın mücadeleleri, gençlik hareketleri dikkat çekti. İsrail saldırılarını sürdürürken anti-emperyalist barış hareketi doğrultusunda eylemler de yapıldı.
Ülkemizde kadınlara ve çocuklara yönelik karanlık saldırılar sürüyor. Cinayetler, şiddet, taciz ve baskılar geliştikçe bir yandan da cezasızlık politikası ve düzenin yaratmış olduğu yozlaşmışlık gözler önüne seriliyor. Kimi zaman “intihar etti” denilerek kadın ölümleri meşrulaştırılıyor, kimi zamansa failler neredeyse aklanıyor! Ne mutlu ki direnen kadınlar az değil.
Neredeyse her gün kadın cinayetlerine uyanıyoruz. 4 Ekim günü İstanbul’da Semih Çelik isimli 19 yaşındaki gencin, iki kadını canice öldürmesi ve sonrasında da Edirnekapı’da bulunan surlardan atlaması infial yarattı. Katledilen İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil’in ardından kadınlar öncülüğünde Türkiye’nin birçok kentinde eylemler düzenleniyor. Katilin, psikolojik rahatsızlıklara sahip olduğu da söyleniyor. Türkiye’de gençlik, sosyal medya platformlarının yanlış şekillerde kullanılması sonucunda her geçen gün yozlaşmış bir yere sürükleniyor. Çeteleşme ve gençlerin günden güne çürümesi, genel tabloyu ortaya koyuyor. Son açıklanan verilere göre geride bıraktığımız 9 ayda 295 kadın öldürülmüş. Erdoğan ise sanki 22 yıldır kendileri iktidarda değilmiş gibi, “Karanlık dehlizlerin içinde gençlerimizin yitip gitmesine izin vermemeliyiz” diyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, bu yıl öldürülen 31 kadının faillerinin daha önce adli sicil kaydına sahip olduklarını açıkladı.
Gezi Davası’nda, haklarında verilen 18’er yıl hapis cezası kararı Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından bozulduktan sonra serbest bırakılan Mücella Yapıcı, Ali Hakan Altınay ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin yeniden yargılandıkları davanın üçüncü duruşması İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mahkeme, esasa ilişkin mütalaasını hazırlaması için dosyanın duruşma savcısına gönderilmesine karar vererek davayı 10 Aralık’a erteledi.
Bir önemli konu da TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen Öğretmenlik Meslek Kanunu idi. Teklifin kabul edilmesiyle beraber, eğitim fakültelerinin devre dışı bırakılmasına yol açacak olan Milli Eğitim Akademisi kurulacak, öğretmenler arasında ücret ve statü ayrımcılığına neden olacak unvan sistemi hayata geçecek. Dinci gericiliğin eğitim sistemi içerisinde yaygınlaştırılmasının hamleleri genişletiliyor. Medrese müfredatından, öğretmenlerin haklarının gerilemesine kadar iktidar eğitim üzerindeki baskısını devam ettiriyor. Bu alandaki tüm kurumlarda siyasi bir kadrolaşmanın kurumsallaşması dikkat çekiyor.
Hamas’ın İsrail’e gerçekleştirdiği “Aksa Tufanı” harekatının ardından İsrail’in bu saldırıyı bahane ederek Gazze’de başlattığı soykırımcı katliamın birinci yılında, saldırılar hem Türkiye’de hem de dünyada protesto edildi. 6 Ekim’de Ankara Filistin Dayanışma Platformu’nun çağrısıyla Kurtuluş Metro’da bir araya gelen kitle, Anadolu Meydanı’na yürüyüş gerçekleştirdi. Yine aynı gün İstanbul Taksim’de bulunan Atatürk Kültür Merkezi önünde toplanan büyük kitle, Dolmabahçe’ye yürüyüş gerçekleştirdi. “Her yer Filistin, her yer direniş”, “Soykırımcı İsrail hesap verecek!” gibi sloganların atıldığı eylemde, kısa bir süre önce Batı Şeria’da katıldığı protesto gösterisinde İsrailli keskin nişancılar tarafından hedef alınarak katledilen Ayşenur Ezgi Eygi’nin de fotoğrafları taşındı. Yürüyüş gerçekleştiren kitle, yürüyüş kolu üzerinde bulunan Almanya Konsolosluğu önünde de durarak bu ülkeyi protesto etti. Filistin Eylem Platformu, İzmir’de de “Nehirden Denize Özgür Filistin – Soykırıma Hayır” yazılı bir pankartla gösteri düzenledi. Düzenlenen gösteriye çok sayıda grup katıldı. Eylemler Düzce, Sakarya, Zonguldak, Adana, Konya gibi illerde de gerçekleşti.
Bundan 9 sene önce Ankara’da 104 insanın ölümüne neden olan IŞİD saldırısı, saldırının yıl dönümü olan 10 Ekim’de Ankara’da düzenlenen gösteriyle yeniden protesto edildi ve öldürülen insanlarımız bir kez daha anıldı. Tren garı önünde bir araya gelen kitle, üzerinde “10 Ekim Katliamını Unutturmayacağız” yazan ve ölen insanlarımızın resimlerinin olduğu pankart taşıdı. Gar önünde yapılan açıklamada, “9 senedir hangi kapıyı çalarsak, hangi talebimizi söylesek gözleri kör oldu, kulakları sağır oldu. Arkadaşlarımızın kanında onların da payı var, arkadaşlarımızın katledilmesinde onların da suçu var. En az o IŞİD’li katiller kadar suçlular. Ama bilsinler ki biz bu mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz. Gerçek katilleri o saklandıkları perdelerin ardından çekip alacağız” ifadelerine yer verildi. 10 Ekim’den bir gün önce, 9 Ekim’de CHP’nin gar önünde düzenlediği “10 Ekim Anıtı’nın açılış töreni” oldukça tartışıldı. CHP ve Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği açılışa 10 Ekim Barış Derneği, kendilerinin CHP tarafından muhatap alınmadığını belirterek katılmadı. Aileler, “misafir” olarak dahil edilmeye çalışıldıkları etkinliğe haklı olarak katılmadılar. Anıtın heykeltraşı Metin Yurdanur da yaptığı açıklamada, “10 Ekim ailelerinin razı olmadığı bir ortamda olmam mümkün değil” diyerek törende yer almadı.
Özetimize gençlik haberleriyle devam ediyoruz. Geride bıraktığımız haftada öğrenci gençlik İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil için ülkenin dört bir yanında eylemdeydi. İstanbul’da Edirnekapı’nın ardından Taksim’de protesto gösterileri düzenlendi ve eylemler üniversitelere yayıldı. Ayşenur Halil’in okuduğu Medipol Üniversitesi’nde gençler sıra arkadaşları için gösteri düzenlemek isterken, AKP’ye yakınlığı ile bilinen bu üniversite ise öğrencilere sansür uygulayarak eyleme pankart ve slogan yasağı getirdi. Marmara Üniversitesi’nde eylem yapan kitle içerisinden 5 kadın gözaltına alındıktan sonra serbest bırakıldı. Ege Üniversitesi, 9 Eylül, ODTÜ, İstanbul Üniversitesi gibi birçok üniversitede protesto gösterileri düzenlendi.
Mersin Kız KYK Yurdu’nun önünde iki kadına tecavüz girişiminde bulunulmasıyla yurtta kalan kadınlar eyleme çıktı. Yetersiz ışıklandırma ve güvenlik önlemlerinin düşüklüğü protesto edildi. Munzur Üniversitesi Erkek KYK Yurdu’ndaki öğrenciler yemekhane koşullarına, bozuk ve kalitesiz yemeklere karşı ses çıkarma eylemi düzenledi. Yukarıda aktardığımız 7 Ekim protestolarında gençlerin oluşturduğu çoğunluk ve coşku da dikkat çekiciydi. Devrimci gençler 10 Ekim Gar Katliamı’nın 9. yılı protestolarına da katıldı. Gençlik, devrimcilere yapılan saldırıları unutmuyor; ölenleri anmaya ve yaşatmaya, saldırıları lanetlemeye özen gösteriyor. Genç Direnişçi üyesi arkadaşlarımız da bu hafta eylemlere daha örgütlü şekilde katılmaya; İstanbul, İzmir ve Ankara’da toplumsal muhalefet hareketleri içerisinde bulunmaya özen gösterdiler.
Emek hareketindeki gelişmelerle devam edelim. AKP’li milletvekilinin sahibi olduğu Fernas Madencilik’te ölümle burun buruna ve köle gibi çalışan maden işçilerinin Bağımsız Maden-İş Sendikası öncülüğünde başlattığı direniş, iktidarın zorbalığına ve zorluklarına rağmen kararlılıkla devam ediyor. 47 gündür direnen işçiler, 10 gündür Ankara Kurtuluş Parkı’nda nöbet tutuyor.
Ürdünlü kraliyet ailesine ait Polonez Fabrikası’nda Tek Gıda-İş Sendikası’nda örgütlenen işçilerin direnişi devam ediyor. Kararlıca mücadele eden işçiler kamuoyunu tüm Polonez ürünlerini boykot etmeye ve direnişle dayanışmaya çağırıyor.
Tek Gıda-İş Sendikası’na üye olan Eker Süt Ürünleri çalışanları 3 işçinin işten atılmasıyla başlayan direniş ve yine aynı sendikanın Esenyurt’ta bulunan Perfetti Fabrikası’ndaki direnişi kararlıca devam ediyor. As Plastik işçilerinin, Tarkett Fabrikası’nda sefalet koşullarını reddeden işçilerin, MKB Rondo işçilerinin direnişleri sürüyor.
Çeşitli belediyelerde yürütülen toplu sözleşme görüşmelerinde çalışma koşullarını iyileştirecek bir sonuç alamayan belediye emekçileri, seslerini yükselterek üyesi oldukları sendikaları greve zorluyorlar. İşçiler Genel-İş, Hizmet-İş, Belediye-İş gibi sendikaların genel merkezlerini üyelerine ihanet etmemeleri konusunda uyarıyorlar.
Karşıyaka Belediyesi işçileri 46 gündür gasp edilen işlerine geri dönmek için direniyor. Çankaya’da, Menemen’de, Şişli Belediyesi’nde emekçiler işlerini geri alabilmek için mücadele ediyorlar. Belediye işçileri güvenceli çalışma hakları için Kadıköy’de oturma eylemlerini sürdürüyorlar.
İnşaat işçileri, çiftçiler, öğretmenler, emekliler, sağlıkçılar ve haklarını arayan tüm emekçiler insanca yaşamak için haksızlıklara karşı seslerini yükseltmeye devam ediyor.
Hafta boyunca Türkiye’de Batılı güçlerin İsrail’i destekleyerek yürüttükleri emperyalist savaşa karşı eylemler yanında hapishanelerde ölümle burun buruna yaşayan hasta tutsakları, tekeller tarafından katledilen çevreyi savunan eylemler; sosyalistlerin başta Kıvılcımlı olmak üzere devrimci değerleri anma etkinlikleri ve Kürt halkının baskılara karşı mücadelesi sürdü.
Dünyadaki gelişmelerle devam ediyoruz. 7 Ekim’in birinci yılı vesilesiyle İsrail’in saldırılarına karşı yürüyüşler dünyada da düzenlendi. Amsterdam ve Berlin’de düzenlenen gösterilere polis sert şekilde saldırdı. Almanya’nın Münster kentinde düzenlenen eyleme, Odak okurları da katıldı. Eylemde Almanca söylenilen “Nehirden Denize Özgür Filistin” sloganı bahane edilerek gözaltı yapılmak istendi. Avrupa bu savaşta çok açık bir şekilde Siyonist İsrail’in yanında saf tutuyor ancak toplumda anti-emperyalist duygular da yükseliyor.
İsrail Gazze’ye saldırılarını Lübnan’ı da dahil ederek genişletmiş, Hizbullah’ın lideri Nasrallah ve çok sayıda taraftarı öldürülmüştü. Saldırıların ardından Lübnan’a kara harekâtına başladığı söylenen İsrail’in öyle ifade edildiği gibi pek ilerleyemediği görülüyor ancak İsrail ağırlıkla hava saldırılarına devam ediyor. Savaş uçakları 10 Ekim günü Lübnan’ın başkenti Beyrut’a hava saldırısı düzenledi. Saldırıda 22 kişinin öldüğü, 117 kişinin yaralandığı söyleniliyor. Birleşmiş Milletler, sivillerin öldürüldüğü bu insanlık düşmanı saldırılar karşısında İsrail’i kınıyormuş gibi yaparak iki yüzlüce davranıyor olsa da, o bile İsrail’e “aşırı” geliyor! BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, İsrail yönetimi tarafından “Orta Doğu’da gerilimin acilen düşürülmesi çağrısı” yaptığı için “istenmeyen adam” ilan edildi ve ülkeye girişi yasaklandı. İsrail Dışişleri Bakanı Katz, “İran’ın İsrail’e yönelik menfur saldırısını açıkça kınamayan kimse İsrail topraklarına ayak basmayı hak etmiyor” dedi.
İsrail, Suriye ve Yemen’in askeri bölgelerine ve sivil yerleşim alanlarına bombalamalar yaparak Direniş Ekseni’ndeki ülkelerin güçlerini zayıflatmaya, onları daha yoğun bir biçimde savaşın içine çekmeye çabalamaya devam ediyor. Hizbullah tarafından yayınlanan videolarda, IDF’nin (İsrail Savunma Kuvvetleri) doğu hattından Lübnan’a sızmaya çalıştığı ve pusuya düşürüldüğü görülüyor. Yemen’deki Husiler ise iki askeri operasyon ile ABD’ye ait bir petrol tankeri ve bir gemiyi 11 balistik füze ile hedef aldıklarını ve bu gemilere büyük hasar verdiklerini duyurdu.
Filistin ve Lübnan’a saldırılar devam ederken İsrail’e her gün Türkiye limanlarından ticaret gemileri kalkmaya devam ediyor. Buna rağmen Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta Meclis’in açılış konuşmasındaki, “İsrail saldırganlığı Türkiye’yi de içine almaktadır” söylemi tepki çekmişti. Erdoğan’ın hamasi söyleminin üzerinden daha 10 gün geçmedi, medyaya çarpıcı bir iddia daha yansıdı. Gazeteci Metin Cihan, Türkiye Genel Kurmayı’nın ve çeşitli bakanlıkların siber güvenlik için İsrail menşeili firma Checkpoint Güvenlik’ten ürünler kullandığını ortaya çıkardı. Üstelik bu firma, Filistin’e yönelik saldırılardan sonra Türkiye’de boykot edilen firmalar arasında yer alıyormuş! Şirketin sahiplerinin eskiden İsrail Ordusu ve MOSSAD içinde çalıştıkları, bu bağlantılarının devam ettiği belirtiliyor.
Erdoğan’ın manipülatif çıkışları bir yana dursun, AKP Türkiye’sinin İsrail’in ticari ortaklığını yapmaya devam ettiği de bilinen gerçek. Serbest Ticaret Anlaşması kapsamında İsrail ile Türkiye arasındaki ticaretin yüzde 76’sını Türkiye’nin İsrail’e ihracatı oluşturuyor. İsrail İstatistik Enstitüsü’nün resmi dış ticaret verilerine göre Türkiye’den 2024 Haziran’da yaklaşık 60, 2024 Temmuz’da ise yaklaşık 70 milyon dolarlık ithalat yapıldığı ortaya konulmuştu. Bu yılın ilk 8 ayında İsrail’e ihraç edilen demir çeliğin geçtiğimiz yıla göre yüzde 119 bin 595 arttığı da paylaşıldı. Yakıt ve endüstriyel hammadde ihracatı ise yüzde 1124 artmış durumda.
İran’ın İsrail’e gerçekleştirdiği saldırının ardından İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant yeni bir açıklama yaptı. Gallant, IDF’nin İran’a yapacağı saldırının “ölümcül ve şaşırtıcı” olacağını belirtiyor. İran’a yönelik saldırı konusunda İsrail yönetiminin hemfikir olduğunu belirten Gallant, “Tüm emir komuta zinciri aynı hizada ve bu konuya odaklanmış durumda” dedi. Gallant’ın “hiç beklemediği şekilde, şaşırtıcı olacak” ifadeleri, Hizbullah’a kısa süre önce gerçekleştirilen siber saldırıya benzer şeylerin gelişebileceği ihtimalini akıllara getiriyor. Öte yandan İsrail’in savaşı tüm Orta Doğu’ya yayma çabası da artık açıkça görülüyor. Rusya nükleer tesislere saldırmamalı konusunda İsrail’i uyardı.
Dünyaya “demokrasi” ve “insan hakları” konularında dersler veren Almanya, bilindiği gibi İsrail’in en büyük silah tedarikçilerindendir. Başbakan Olaf Scholz, 7 Ekim vesilesiyle Federal Meclis’te yapılan tartışmada, İsrail’e daha fazla silah tedarik edeceklerini belirtti. Almanya, geçtiğimiz yıl 326,5 milyon euro değerinde silah ihracatına izin vermişti. Bu sayı, bir önceki yıla göre on katlık bir artışa işaret ediyor. Almanya, İsrail’e yaptığı silah ticaretiyle katliamlara ortak olmaya devam ediyor.
5 Kasım’da yapılacak ABD Başkanlık seçimleri de savaş bölgeleri açısından büyük önem taşıyor. ABD’nin son bir senedir Filistin’de yaşanan soykırım saldırılarına ses çıkarmayıp onu koşulsuz desteklemesi ve Ukrayna-Rusya savaşındaki tutumu ile Çin-Tayvan arasındaki gerilimi tırmandırma çabası ve İran’a tavrı biliniyor. Trump, rakibi Kamala Harris’in seçilmesi halinde değişen bir şey olmayacağını, “Tek değişen, daha fazla yıkım ve ölüm olacak” ifadeleriyle belirtiyor. Harris, ABD’deki göçmenlerin oyunu kazanmak amacıyla Filistin konusunda biraz daha ılımlı davranmaya gayret ediyor. Öte yandan kendisi Siyonistleri daha azgınca savunan Trump ise bir yandan Ukrayna’daki savaşı kışkırtmaya son vereceğini açıklarken İsrail’e daha çok destek verilmesini ve hatta İran’ın vurulmasını savunuyor.
Ukrayna’daki savaş Avrupa’yı günden güne daha çok sıkıştırıyor. Rusya Ukrayna’da yavaş yavaş ilerlemesini sürdürürken ABD ve Avrupa ülkelerine nükleer bir çatışma riskini hatırlatıyor. Rusya içlerini Ukrayna’ya vurdurma konusunda AB ülkeleri arasındaki çelişkilerin hafta boyunca arttığı görüldü. Macaristan Ursula Von Layen’i sert sözlerle eleştirdi.
Gerek emek cephesinde işçilere gerekse de emperyalistlerin ezilen halklara saldırıları gittikçe artıyor ancak öte yandan da direnenlerin sesi yükseliyor.
Şu anda Batı ve ABD emperyalizmi ile onların askeri kanadı NATO’ya karşı tepkilerin büyüdüğü görülüyor. Bir yandan emek mücadelesinin, bir yandan da anti-emperyalist barış hareketi mücadelesinin birleştirilerek büyütülmesi; ülkemizi karanlığa, dünyamızı sona sürükleyen egemen güçlere karşı ezilenlerin sesinin daha güçlü şekilde çıkması mümkündür.
İşçilere, emekçilere, bulunduğumuz mahallelerde yaşayan insanlara, gençliğe, kadınlara, aydınlara ve sanatçılara bu sorumluluğumuzu anlatmalı, mücadelemizi hep beraber büyütmenin koşullarını aramalıyız. Baskı ve çelişkiler artarken mücadele olanakları da yükseliyor.