Haftanın Özeti: Ülkeyi mahvetmeden gidecekleri yok

0
410

AKP’nin ülkeyi cehenneme çevirme konusundaki kararlılığı şeytanın aklına gelmeyecek yöntemlerle devam ediyor. Geçen hafta ülkenin gündemine oturan, aynı zamanda nükleer denemelerde de kullanılan, Güney Yarım Küre’nin en büyük uçak gemisi NAe Sao Paulo’nun Aliağa Tersanesi’nde sökümüne yönelik tepkiler çığ gibi büyüyor. Bakanlık, gemi yanaşmadan önce radyasyon ölçümü yapacakmış. Asbest miktarı da 900 falon değil 9 tonmuş. 9 ton rakamının gerçeği yansıtmadığı görüldüğü gibi; 9 ton bile tüm Ege’yi bitirecek bir rakam. Yapacakları radyasyon ölçümüne de güven olmaz da, hadi güvendik diyelim; asbestle radyasyon ne alaka sayın Bakan? Aklımızla resmen dalga geçiyorlar.

Tunç Soyer ise AKP’nin hık deyicisi yargı yoluyla gemiyi İzmir’e sokmayacakmış. Allahtan yargıya güvenmeyip özgücüne güvenenler de var. Aliağa’da çevreciler ve yurttaşlar, protesto eylemi yaptı. Bilim dünyası ve STK’lar her gün tehlikenin boyutları hakkında açıklamalarını yapmaya devam ediyor. Ancak geminin yanaşmasını engelleyecek büyük çaplı protestoların gerçekleştirilmesi gerekiyor. Yoksa yaratacağı yıkımı zaten bilen iktidar lafla, sözle ikna olacak gibi değil.

Nisan’da yangınlar için “inşallah ormanların kalanını da bu yıl bitirmezler” demiştik. Sanki bitirmek istiyor gibiler. Halen THK uçaklarını tam randıman kullandırtmadıkları gibi THK hesaplarına da SGK blokaj koydu. Eski yönetim kayyıma derhâl istifa çağrısı yaptı. Ancak istifa hak getire. İlla THK’yı da bitirecekler.

Yangınların biri bitiyor biri başlıyor. Hatta çoğu zaman biri bitmeden birkaçı başlıyor. İçişleri Bakanlığı’nın 31 Ağustos’a kadar ormanlara girişi yasaklaması olumlu olmakla beraber iktidarın aldığı her karara şüpheyle bakmak lazım. Geçen yıl yangına bariyer yapacağız kandırmacasıyla maden için ağaç kesimi yapan kafadan, toplum yararına bir karar çıkması mümkün değildir. Ormanların halk tarafından takibi önemlidir.

Geçen hafta Kemel Kılıçdaroğlu KYK borcu olan öğrencilere borçların faizini ödememeleri çağrısı yaptı. Kime, neye göre, ne kadar faiz işlediği meçhul olan borçlar için öğrenciler seslerini duyuramıyordu. Kılıçdaroğlu’nun peşinden AKP üzerinde çalıştıklarını söyleyerek KYK borçlarından faizlerin alınmayacağını açıkladı. Öğrencilerin bir kısmı, sistemde “güncelleme yapıldığı” gerekçesiyle borçlarını göremezken; bir kısmı ise faizin silinerek ana paraya eklendiğini ifade etmekte. KYK borçalrının durumu önümüzdeki günlerde netleşecektir. Bir takım Ali Cengiz oyunları mı oynanacak yoksa gerçekten faizler silinecek mi hep birlikte göreceğiz.

Mezunlar boyunlarına yığılan borçlar ve işsizlikle boğuşurken, alttan yeni işsizler ordusu üniversite önlerine yığılmak için maratona başladı. 2 milyondan fazla öğrenci AYT sınavına girdi. AKP’nin eğitim politikası her geçen gün toplumu biraz daha dibe çekiyor. Başarı ortalaması yerlerde. Özelinden kamusuna kadar tüm üniversitelerin toplam kontenjanı 1 milyon. Sonuçlar açıklandı, 27 Temmuz’da da tercihler başlayacak. Bir milyon öğrenci ya sokakların işsiz gençlerini ya da sanayinin ucuz emek gücünü oluşturacak. Bir üniversiteye kapağı atabilenler bir milyon ise bir yandan ekonomik sıkıntılarla, bir yandan gerici kadrolarla bir yandan da cemaatlerle boğuşarak yaşama tutunmaya çalışacak.

Geçen yıl yaşadıkları barınma sorunları nedeniyle yurdun dört bir yanında eylemler düzenleyen gençlere yönelik bu yıl da bir çaba sarfedilmedi. Öğrenciler yine AKP’nin rant kapılarından biri olan kendi yurtlarına ve cemaatlerin yurtlarına mahkum edilecek. Üstelik öğrenci başına bu yurtlara bütçeden ciddi miktarlarda para aktarılacak.

Eğitimden devam edelim. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer “velilerin kayıt parası vermeyeceğini, isterlerse bağış yapabileceklerini, okullarının ihtiyaçlarını karşılayacak bütçeleri olduğunu” söyleyiverdi. Kastettiği yandaş özel okullar ve imam hatipler olmalıdır. Çünkü diğer okulların kaynak yüzü gördüğü yok. Bu açıklamayla müdürlere bağış adı altında kayıt parası almaları mesajı verdiği açık. Her zaman yaptıkları gibi nalına da vuruyorlar, mıhına da.

Yine MEB’den devam edersek; 81 il müdüründen 77 sinin erkek olduğu MEB’de, yeni rant ve torpil kapısı için yeni sistem hazırlıkları son hız devam ediyor. 2006’dan beri hayata geçirmeye çalıştıkları performans sistemi için son sürat çalışmalar devam ediyor. Önce öğretmenleri farklı statülere ayıracaklar, sonra da performansı dayatacaklar. Bu kapsamda bu yıl 531 bin 885’i uzman öğretmenlik, 70 bin 437’si de baş öğretmenlik olmak üzere toplam 602 bin 322 kişi, eğitim programlarına alındı. Uzman öğretmen olacaklara zehiri rahat yutsunlar diye biraz bal vermişler. Uzman öğretmenlerin maaşında 600 liralık fark olacakmış. Öğretmenler akşama kadar eğitim videoları izleyerek sınava hazırlanıyor. Engin Altay’ın “iktidara geldiğimizde uzman öğermenlik, baş öğretmenlik uygulamasına son vereceğiz” şeklindeki açıklaması pek etkili olmuşa benzemiyor.

Her birinin açıklaması birbirinden özel. Özel hastane patronu Sağlık Bakanı Covid vakalarının 40 kat arttığını söyledi. 40 kat artıncaya kadar uyuyor muymuş belli değil. 40 kat artışa bir çözüm önerisi var mı? “Biz bundan sonra tedbirlere devam ederek Covid’le birlikte nasıl yaşamamız gerektiğini biliyoruz” demesinden anlıyoruz ki yine biz kaderimizle başbaşayız. Türk Yoğun Bakım Derneği Başkanı Prof. Dr. Oktay Demirkıran ise, birkaç ay önce neredeyse tüm hastanelerde kapanan covid-19 yoğun bakım servislerinin yeniden açılmaya başlandığını, hatta bazı hastanelerde şimdiden yüzde 100 doluluk oranına ulaşıldığını söyledi.

İktidarın bunca yalanın, yıkımın, talanın en büyük desteğini “yargı”dan alıyor tabii. Muhalif hiç bir söylemi, eylemi cezasız bırakmamaya çalışan, sıra iktidara gelince kılını kıpırdatmayan yargı uygulamalarına alışmıştık. Fakat tüm iç hukuk mevzuatının üstünde olan uluslararası sözleşmelerin bir kişinin kararıyla “iptal” edileceğine sessiz kalınmasını beklemiyorduk. Bu hafta Danıştay Erdoğan’ın İstanbul Sözleşmesini “kaldırdım” demesini “hukuka uygun” buldu. İç hukukta güvencemizin kalmadığını biliyorduk. AİHM güvencesinin kalmadığını Demirtaş ve Kavala kararlarıyla öğrenmiştik. Uluslararsı sözleşmelerden kaynaklı güvencemizin de kalmadığını İstanbul Sözleşmesi hakkında verilen kararla öğrenmiş olduk. Artık hiç bir uluslararsı sözleşmenin bir gecede kaldırılmayacağının güvencesi kalmadı. Onlar iptal ededursun bizler savunmaktan vazgeçmeyeceğiz. Danıştay kararına yönelik protestolar da bu haftanın gündemindeydi. Fakat toplumsal alanda güçlü birlik yaratılamayınca ne yazık ki protestolar da kolayca bertaraf ediliyor. Bir yandan gazetelerin üçüncü sayfalarını neredeyse sadece kadına şiddet haberleri dolduruyor. Artık önüne gelen, yoldan geçerken bile gördüğü kadını tekmeleyip, darp edebiliyor.

Kabul edilse de edilmese de artık ülkede Diyanetin ve dinci örgütlerin çalışmaları meyvelerini vermiş, toplum iyiden iyiye dincileştirilmiştir. İslami İlimler Merkezi adlı dini vakıf Sultanahmet Camisi avlusuna “Darul İlim-İslami İlimler Merkezi” adı altında medrese kurmuş ve 22 binden fazla öğrenciye ders vermiş. Sosyal medya üzerinden de ders vermiş. Ödev sitelerinde öğrencilere sordukları soruların en büyük oranını din dersleri oluşturuyor. Tüm kurumlara psikolog yerine “manevi danışman” adı altında imamlar atanıyor. Okullarda dini içerikli dersler başı çekiyor. Artık şeriatçı grupların iktidar kavgalarını izliyoruz. Aralarındaki kavgalara tanık olduğumuzda bu noktaya geldiğini sorgulamak yerine birbirlerini yiyorlar diye seviniyoruz. İsmailağa Cemaati’ndeki kavga bunlardan birisiydi.

Cemaat içindeki çıkar çatışmalarını geçelim. Bu haftanın gündemine damga vuran olaylardan birisi de Cübbeli’nin iç savaş tehdidi hakkındaki uyarısıydı. Biz muhalefet cephesini oluşturanlar uzun süredir iç savaş çıkartma olasılığını dillendiriyoruz. Ancak içerden birisinin şu ya da bu nedenle bu gerçeği dillendirmesi önemli. Kız çocukların okumasına dahi karşı olan cübbe, sarık, çarşafla yaşayan radikal dinci örgüt İsmailağa Cemaati bile köktenci, radikal Selefilerin iç savaş çıkaracağı konusunda uyarı yapıyor, Diyanet’i göreve çağırıyorsa herkes farketmeli ki durum çok tehlikelidir. Hatırlayalım daha önce de bazı derneklerin (2 bin kadar dernekten bahsetmişti, revize ederek bu sayıyı üç bin beş yüzlere kadar çıkardı) iç savaş için silahlandığını açıklamıştı. Cübbeli Ahmet bu amaçla bazı yabancıların gelip camilerde vaaz verdiğini iddia edip “Diyanet’i uyarıyoruz; hangi ırktan ve milletten olursa olsun eğer camilerde bu adamlara konuşma izni verirseniz, Selefiliğe Vehhabiliğe hizmet edip, iç savaşı körüklemiş olacaksınız” dedi.

Kendisini umut olarak lanse eden Millet İttifakı, her şeyi daha yapılıp yapılmayacağı bile belli olmayan seçimlerin sonuna erteleyerek vaadlerini sıralayadursun iktidar muhaliflere nefes aldırmıyor.

21 Temmuz Suruç katliamının yıldönümüydü. Suruç’ta 33 genci katleden dinci örgütlerin baştacı yapıldığı ülkemizde Suruç anması yapanlara polis saldırdı, İzmir’de 19 kişi, İstanbul’da en az 80 kişi, Ankara’da ise en az 50 kişi gözaltına alındı.

Valilerin her biri bulunduğu ilin tek karar vericisi. Her türlü gerici etkinlik devlet teşvikleriyle pohpohlanıyor ama siz bir konser bile yaptıramıyorsunuz. Grup Yorum ve İsyan Ateşi’ne, gel konser ver, diyemiyorsunuz, vali yasaklıyor Tunceli’de olduğu gibi.

Ülkenin yönetimi çetelerle kolkola geziyorsa, savcısı polisi uyuşturucu baronluğu yapıyorsa diğer yaşananlara da şaşıramıyor insan.

Emek cephesinde insanlar hayatta kalacak yollar arayadururken toplumun “en mağdur” kesimini oluşturan 56 bin lira maaşlı milletvekillerinin yemeklerine büyük zam yapıldı. Mecliste en pahalı yemek artık 25 TL. Yine çok “fakirlerimizden” Koç Üniversitesi bir tıp öğrencisinden öğrenim bedeli olarak 2,5 milyon liraya yakın para alırken çalışanları bayram ikramiyesi istedi diye işçisini sürgün edebiliyor. Buna karşılık memur maaş farklarının miktarı ve ne zaman yatırılacağı belli daha olmadı bile.

Patronunun işçisine “ilkokul mezunusun sana 4300 TL çok bile” dediği Atışkan Alçı işçileri 22 gündür grevde. Soma Eynez maden ocağında ise işçiler özelleştirmeye karşı eylemde.

Kapitalizm özü gereği her yerde velinimeti olan işçiye düşman. Almanya’da liman işçileri son kırk yılın en büyük grevini yaptı. 48 saat süren grevin ardından yapılan eylemde polis işçilere saldırdı.

Dünyanın birçok bölgesinde hava sıcaklıklarındaki yükseliş değişik bölgelerde günlerce süren orman yangınlarına yol açmış durumda. 40 derece üzerine çıkan sıcaklıkların bu yılki orman yangınlarını daha da arttırdığı görülüyor. Fransa’nın güneybatısındaki Gironde bölgesinde on gündür süren yangın henüz kontrol altına alınmış değil. Yangında 21 bin hektar ormanlık alanın yok olduğu belirtiliyor.

İngiltere, İspanya, Portekiz, Yunanistan, Hırvatistan, Macaristan, Fas ve Türkiye yangınların yaşandığı bölgeler olarak öne çıkıyor. Sıcaklıkların rekor seviyelere çıktığı Avrupa’da sıcaklara bağlı ölümler yaşanıyor. İspanya ve Portekiz’de aşırı sıcaklar nedeniyle 10 günde bin 700’den fazla kişinin hayatını kaybettiği belirtiliyor.

İklim krizinin neden olduğu aşırı sıcaklık, kuraklık, aşırı yağışlar ve seller doğadaki tüm canlıların varlığını tehdit ederken, iklim krizine neden olan kapitalist sistemin egemen güçlerinin doğayı sonuna kadar tüketme arzusunda bir değişme yok. İklim zirveleri ile oyalamayı da bir kenara atmış durumda yollarına devam ediyorlar.

Emperyalistlerin paylaşım savaşı ise her geçen gün biraz daha kızışarak devam ediyor. ABD Rusya-Ukrayna Savaşı’yla bir yandan Avrupa’yı sıkıştırırken, Biden “Ortadoğu’da Rusya ve Çin’e boşluk bırakmayacağız” diyerek İsrail ve Arabistan’ı ziyaret etti. Ziyaretten başarısız döndü. Çünkü ABD gerilemeye devam ediyor. Hemen ardından yapılan Tahran Zirvesi’nde İran ve Rusya’nın Suriye ve Irak konusunda Erdoğan’ı sıkıştırdıları öğrenildi. Erdoğan’ın Suriye’deki işgali genişletmek için onay alma hayali bir darbe daha yedi. Duhok’ta 2’si bebek 9 kişinin öldüğü ve 30 kişinin yaralandığı saldırı dolayısıyla BM, AKP hükümetini kınadı. Hükümet ise saldırının sorumluluğunu kabul etmedi.

Türkiye’de AKP iktidarı gerilemeye devam ederken ülkeyi dincileştirmeye hız veriyor. İktidarın Türkiye düşmanı, halk düşmanı politikalarına karşı direniş her yerde. AKP iktidarının gücü günden güne azalırken halk muhalefetinin gelişmesini sürdüreceği açıktır. Tek tek direnişlerin birbirini destekleyecek şekilde ilişkilenmesi Türkiye’yi aydınlığa çıkaracak en etkili yol olacaktır. Bu süreçte Türkiye solunun rolü büyük önem taşıyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.