Hamza Yalçın: Türkiye solunun acı tecrübesi İsveç soluna da ders olabilir

0
575

15 Mart Cumartesi günü Göteborg’da “Ortadoğu’da Son Gelişmeler” başlıklı panele konuşmacı olarak katılan Hamza Yalçın’ın toplantıda yaptığı sunumunu sizlerle paylaşıyoruz:

Türkiye ve İsveç denilince benim aklıma devrimciler ve bu ülkelerin güzel insanları geliyor. Ancak burjuvazi, halkları öyle etkisizleştirdi ki artık sosyalistler bile Türkiye denilince Erdoğan’ı, İsveç denilince Wallenberg’i ve NATO’cu politikacıları anlıyor. Halbuki İsveç ve Türkiye denilince akla ulusal çapta etkili devrimci gençlik ve emekçiler gelmelidir. Bunu sağlamak için politik mücadelede etkili olmalıyız.

Türkiye egemenleri, bölgede yaşanan bütün kötü gelişmelerin içinde yer alıyor. Avrupa’da yaşanan saldırıların faili olan IŞİD eylemcileri bile Türkiye üzerinden geldi. Türkiye, milyonlarca mülteciye politik ve ekonomik istismar amacıyla ev sahipliği yapıyor. Türkiye egemenleri, Suriye’de bugünkü cihatçı iktidara ve Alevi katliamına sebep oldu. Türkiye egemenlerinin ayrıca Kuzey Kıbrıs’ta, Somali’de, Çad’da, Katar’da, Irak’ta, Libya’da, Suriye’de, Balkanlar’da vb. üsleri, askeri faaliyetleri ile 60 binin üzerinde askeri bulunuyor. Karşılaştırma bakımından söylüyoruz: İsveç devletinin 20 bini yedek olmak üzere toplam 40 bin askeri var.

Türkiye egemenleri, yayılmacı amaçlarla Sünni İslam’ın yanı sıra Türkçülüğü de istismar ediyor. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla birlikte Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan gibi Türk devletleri bağımsızlık kazandı. Türkiye egemenleri, bu devletlerle şimdi Türk Devletleri Topluluğu adıyla bir birlik kurmaya çalışıyor.

Peki, Türkiye egemenleri ABD veya Rusya gibi büyük bir güç müdür? Hayır, Türkiye aslında emperyalizme bağımlı ve sömürülen bir ülkedir; egemenler de emperyalistlerin işbirlikçileridir. Türk işçileri, Avrupalı işçilerden 3-4 kat daha az ücret alıyor. Ancak Türkiye’de gıda fiyatları Avrupa’daki fiyatlar seviyesinde. Gençler ve eğitimli kesimler, Avrupa’ya göç etme çabasındalar. Dahası, Türkiye stratejik coğrafi konumu, tarihsel kökenleri ve büyük bir Kürt nüfusu barındırması nedeniyle ABD emperyalizminin operasyon alanıdır.

Öyle ki, Batılı emperyalistler Ortadoğu’da yeni bir düzen kurmak için işe Türkiye’yi dizayn ederek başladılar. AKP, 22 yıl önce bu amaçla iktidara getirildi ve işbaşında tutuldu. Hâlâ işbaşında olmasında, onun kullanılır olmasının önemli payı bulunuyor.

AKP iktidarı, Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da ve Balkanlar’da ABD ve Batılı emperyalist güçler adına alt emperyalist bir hegemonya kurma iddiası taşıyor. AKP iktidarı, Afganistan’ın işgaline, Irak’ın ve Libya’nın yıkılmasına yardımcı oldu. Özellikle Suriye’de ABD ve İsrail’in önünün açılmasında çok etkili bir rol oynadı.

Peki, Erdoğan İsrail ile tartışmıyor mu? Elbette tartışıyor, ancak AKP hükümetinin Ortadoğu’da İsrail ile çatışması esasen propagandadır. Filistin’de soykırım devam ederken, AKP hükümeti ülkede etkili protestolar olana kadar İsrail ile ticareti askıya almadı. AKP hükümetinin en büyük sorunu, İsrail ve Batı’nın gözünde haydut bir devlet olan İran’dır. Şimdiye kadar İran ve Türkiye arasındaki rekabetin asıl kazananı ise İsrail oldu.

İsrail, dinci ve ırkçı bir ideolojiye sahiptir ve bölgedeki devletleri bölmek için azınlıkları ve ezilen ulusal ve dini grupları çevresinde örgütleyerek “Büyük İsrail”i inşa etmeye çalışmaktadır. Batılı emperyalistler, Suriye’deki Kürtleri İsrail’in en yakın müttefiki haline getirmektedir. Netanyahu, İran halkına “Sizi özgürleştireceğim” mesajı gönderiyor. Türkiye’de kendilerini tehdit altında hisseden Aleviler, Kürtler ve laikler arasında yoğun bir İsrail propagandası yapılıyor. Bu propaganda, anti-emperyalist bilinçten yoksun, örgütsüz ve koordinasyonsuz Türk solunu da etkiliyor.

Türkiye egemenleri, Rusya ile ittifak içinde gibi görünüyorlar. Aslında Afrika, Kafkasya, Ukrayna, Balkanlar, Ortadoğu ve Orta Asya’da Rusya ile rekabet halindeler.

ABD emperyalistleri, Müslüman kitlenin önemli bir kısmını daha baştan sosyalist sola karşı şekillendirmişlerdi. Şimdi sosyalist solu Kürtlerden, Alevilerden ve laiklikten yana olan milyonlardan da dışlamaya çalışıyorlar.

PKK’nin kendini lağvetmesi sürecine de değinelim. AKP iktidarı, ABD emperyalizmi ile uyumlu davranarak dinci diktatörlüğü kurumlaştırmak, Erdoğan’ı ömür boyu başkan yapmak istiyor. PKK’nın tasfiyesi adlı gelişmenin arkasında, AKP iktidarı ile Öcalan arasında kalıcı bir ittifak amacı var. Plan işlerse, Öcalan da ortak iktidar adına Kürtlerin resmi lideri olarak tanınacak. Türkiye solu da Kürt hareketi vasıtasıyla bu ittifakın kontrolünde olacak.

Türkiye solunun üzüntü verici sürecinden İsveç solu açısından bazı dersler çıkarılabileceğine inanıyoruz. 1960’lı ve 70’li yıllarda Türkiye’de iktidarlara meydan okuyabilecek potansiyele sahip bir sosyalist sol, işçi ve gençlik hareketi vardı. Emperyalizm ve onun yerli işbirlikçileri, solu birbirine karşıt gruplara bölmeyi ve sol içinde bölünmeci ve rekabetçi bir kültür yaratmayı başardılar. Emperyalistler, Türk solunun anti-emperyalist bilincini de felç ettiler. Liberaller ve ezilen ulus sol milliyetçileri, bu operasyona destek oldukları için emperyalizmin bu manipülasyonu solda enternasyonalist bir gelişme gibi göründü. Bunu sorgulamaya kalkışana şovenist damgası vuruyorlar.

Türkiye solu, kendi içinde bir dayanışmacı koordinasyon kuramadığı için bugüne kadarki gelişmelerde etkili olamadı. Bu yüzden 2013 yılında spontane bir şekilde ortaya çıkan büyük Gezi Ayaklanması bile boşa gitti. Artan sosyal çelişkiler nedeniyle Türkiye’de devrimci mücadelenin gelişme olanakları çok yüksek, ancak Türkiye solunun halka yardımcı olabilmesi için koordineli bir anti-emperyalist sosyalist harekete ihtiyacı var.

Anti-emperyalist sosyalizm, İsveç halkı için de büyük bir ihtiyaçtır. İsveç’te de işçi hareketi, gençlik hareketi, kadın ve LGBT hareketi ve sivil toplum örgütleri büyük ölçüde emperyalizmin güdümündedir. Bu yüzden sınıf çelişkileri alabildiğine keskinleştiği halde kapitalizme karşı mücadele gelişemiyor. Bunun yerine, bireycilik, uyuşturucu bağımlılığı, suçluluk ve yabancı düşmanlığı, derin devletin de desteğiyle yayılmaktadır. Eğer anti-emperyalist sol güçlenirse ve anti-emperyalist sol güçler arasında, devrimci partilerden derneklere ve bireylere kadar dayanışmacı bir koordinasyon kurulabilirse, halk hareketinin yolu açılacak ve mevcut umutsuzluk, umuda ve mücadele azmine dönüşecektir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.