Doksanlarda ortaya çıkan dini liderlerin en ‘iddialı’ olanlarından biriydi. Arapça bilmemesine rağmen ‘Kuran meali’ yazdı. “Hz. Muhammed’den sonra gelen son Resul” olduğunu söyledi. Önceki gün Bursa’daki cenaze törenine binlerce müridi katıldı.
ABD’de hayatını kaybeden İskender Erol Evrenesoğlu Türkiye’nin yakın tarihinde ortaya çıkan ‘İslami kişilikler’ arasında en tartışmalı isimlerden biriydi. Gazeteler cenazesine üç bine yakın kişinin katılmasını şaşkınlıkla karşılayan başlıklar attılar. Bu şaşkınlık kendisini ‘guvs’, ‘şeyh’, ya da ‘evliya’ mertebesine yükselten diğer İslami tarikat liderlerinin de üstüne çıkarak “resul” yani peygamber ilan eden birinin bu kadar takipçi toplayabilmiş olmasından kaynaklanıyordu.
İskender Evrenesoğlu’nun geçmişi aslında diğer tarikat liderlerinden biraz daha farklı. Uzun yıllar Devlet Planlama Teşkilatı’nda ekonomi alanında uzman olarak çalışmıştı. Yaptığı çalışmalara, yazdığı makalelere baktığımızda böyle bir kişinin kendisini ‘mehdi’, ‘resul’, ‘peygamber’ olarak ilan edecek bir aşamaya nasıl sürüklendiğini anlamak imkansız. 1933 doğumlu İskender Erol Evrenesoğlu, ilk, orta ve lise eğitimini İznik’de yaptı. Üniversite eğitimini 1950’lerin ortalarında İstanbul Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu’nda tamamladı. Vakıflar Bankası, Kamu İktisadı Teşebbüsleri gibi kurumlarda çalıştı. 1965 sonrası Türkiye İşçi Partisi’ne üye olduğu şeklinde çeşitli kaynaklarda geçiştirilen bir bilgi de var. Ancak bu faaliyetin ne düzeyde olduğuna ilişkin bir veri yok.
PEYGAMBERLİK İLANI VE ‘MAHALLE’DE SESSİZLİK
Ama ‘İslamcı’lığının Devlet Planlama Teşkilatı ile başladığına şüphe yok. Devlet Planlama Teşkilatı’nın özellikle yetmişlerin ortalarından itibaren muhafazakar, İslamcı kişilerin çoğunlukta olduğu bir devlet kuruluşu olduğuna ilişkin o dönemin basınında da çok sayıda haber yer aldı. Bir dönem Turgut Özal’dan başlayarak onun kurduğu Anavatan Partisi’nden, Refah Partisi’ne kadar bir çok sağ siyasetçi Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalışmıştı. 1970’lerin başından, seksenlere kadar ekonomi alanında yazdığı kitaplara bakıldığında Evrenesoğlu’nu bir Turgut Özal kadar olmasa da, devlet katında önemli görevlerin beklediğini söyleyebilirdik. “Likid Mekanizma”, “Türkiye’de Orta Vadeli Krediler”, “Türkiye Bankalar Sisteminde Kaynak İsrafı”, “Türkiye, Federal Almanya, İşgücü İlişkileri”, “Türkiye Sanayisinde Finansal Problemler” bu dönemde yazdığı kitaplardan bazıları. Neoliberal sulara yelken açacak bir Türkiye’de parlak bir bürokrasi/siyaset kariyeri için iyi bir temel gibi görünüyor…
Ancak o İslamcı bir yönelime girdikten sonra yıllar süren, ‘müritlikten mürşidliğe’ giden yolun aşamalarını kısa sürede geçmeyi seçti. Başlangıçta dönemin İslamcı entelektüelleri için ‘görünmenin’ büyük başarı sayıldığı Milli Gazete’de makaleleri yayınlandı. Ancak kısa sürede, “Allah ile doğrudan ilişki kurduğunu” söylemeye başladı.
Üstelik iddiasında göre Allah ona daha sonra ‘Risalet Nurları’ adını verdiği bir kitap bile yazdırmaya başlamıştı! Aslında bu yaptığı da başlangıçta İslamcı camiada büyük gürültü koparmadı. Sonuçta kendini “mürşit” ilan eden her dini lider bu kadar iddialı olmasa da bunlara yakın şeyler söylüyordu. Bazen müritler şeyhi ‘uçuruyor’, şeyh ise bu konuda sessiz kalmayı tercih ediyordu. Ya da biraz dolaylı yolla müritlere bu tür imalarda bulunuluyordu. Örneğin, Adnan Oktar bu akımın ilginç örneklerinden birisidir.
Ama Evrenesoğlu çok mürit toplamak, büyümek gibi uzun vadeli planlara girmeden neredeyse İslamcılığının daha başlangıcında peygamberliğini ilan etti.
Bu iddiasını 1976 yılından itibaren öne sürmesine rağmen içinde bulunduğu ‘mahalle’ durumunu görmezden gelmeyi tercih etti. İddialıydı. Kuran okuyacak düzeyde bir Arapça bilgisi hiçbir zaman olmadı. Buna rağmen bir Kuran meali bile yazdı. Bugün arama motorlarında ömrünü bu işe vermiş İslam alimlerinin Kuran meallerinin yanında onun meali de üst sıralarda yer alıyor.
DİYANET’İN ‘AYKIRI’ İLANI
Evrenesoğlu peygamberlik iddiasını seksenlerin ortalarından itibaren daha da ileri götürdü. Risalet Nurları adını verdiği belki de adını Said-i Nursi’nin Risale-i Nur kitabından öykündüğü kitabındaki ‘sure’lerin Kuran gibi parçalar halinde kendisine inmeye başladığını iddia ediyordu. Müritlerine bu sürecin 1976 yılından başlayıp 1982 yılına kadar tamamlandığını anlatıyordu. Bu arada ismini “İskender Ali Mihr” olarak değiştirmiş ve Mihr Vakfı ve dergisini kurmuştu.
Peygamberlik iddiasını hiçbir zaman gizlemedi. Ama tarikatı büyümeye başlayıp bir de Devlet Planlama Teşkilatı’nda bu konuda düzenlediği toplantılar dile düşünce durum dönemin savcılarının da dikkatini çekti. 1986 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı kitabını inceleyip “Kuran’a aykırı” olduğu şeklinde bir rapor verdi.
Ardından Devlet Güvenlik Mahkemesi savcıları devreye girdi. “İrticai faaliyet” gerekçesiyle tutuklandı. Dönemin başbakanı Turgut Özal’ın uzun yıllar beraber çalıştığı iktisatçıyı, bu kadar açık peygamberlik iddiasından sonra korumasının anlamı yoktu. Bu konuda kendisinden yardım isteyenlere de sadece, “kafayı üşütmüş, irtica yapacak hali yok” dedi.
28 ŞUBAT’TA TEKRAR SAHNEDE
Fakat İslami çevrelerle sınırlı olan ‘ünü’ medyada görünmeye başlayınca daha arttı. Refah Partisi’nin büyük şehirleri alıp iktidar ortağı olduğu 90’ların ortalarından itibaren gelişen İslamcı muhalefetin önü ordu tarafından kesilmeye çalışılıyordu. Ordu ekseninde hareket eden ana akım medya belirli odaklar tarafından servis edilen haberler yayınlamaya başlamıştı. Dönem polis ve medya tarafından ‘basılan’ Ali Kalkancı’larla, Müslüm Gündüz’lerle, Fadime Şahin’lerle ilgili haberlerin her gün gazetelerde yer aldığı bir dönemdi.
İskender Evrenesoğlu bu dönemde hemen ana akım medya tarafından ‘keşfedildi’. Önlerinde hem ‘İslamcı’ hem de ‘peygamberlik’ iddiasını saklamayan bir tarikat lideri vardı. Onun memleketin hem siyasal İslam’la ilgisi olmayan Müslümanları hem de siyasete laikliği öne çıkararak bakan kesimler tarafından tanınmasını sağlayan da bu dönemde hakkında yapılan haberler oldu.
1996 yılında Hulki Cevizoğlu’nun sunduğu Ceviz Kabuğu programına ilahiyatçı Yaşar Nuri Öztürk ile birlikte katıldı. Bu programda İslam’ın temel kuramlarından biri olan Hz. Muhammed’den sonra peygamber gelmeyeceği, onun son peygamber olduğu savına açık bir şekilde karşı çıktı. Evrenesoğlu Kuran’da böyle bir iddia bulunmadığını, aksine Hz. Muhammed’den sonra da “resulların, nebilerin” geleceğinin bildirildiğini iddia ediyordu.
Yine dini bilgilerini İslami kaynaklardan değil “Allah ile kurduğu özel irtibat” sayesinde edindiğini söyledi. Karşısında bulunan ilahiyatçı Yaşar Nuri Öztürk’ün temsil ettiği ilahiyat okullarından yetişen hocaları küçümseyerek, “Allah üniversitesinde okudum. Bunun için çok teşekkür ediyorum Allah-u Tealaya, bu okullara gitmediğim için…” diyordu.
NETTE ‘ALLAH ÜNİVERSİTESİ’
Artık İslami camianın dışına düşmüş ve meczup muamelesi gören bir kişiydi. Ama şaşırtıcı bir şekilde büyümeye devam etti. Özellikle gelişen iletişim teknolojisini yoğun bir şekilde kullandı. Radyolar kurdu, sayısız internet sitesi açtı. Bunların en şaşırtıcı olanı ise, katılım için yüz dolarlık bedelin yettiği ‘Allah Üniversitesi’ydi. 2000 yılı Nisan ayında faaliyete başlayan bu okulun adı üniversiteydi ama üniversiteye hemen gidemiyordunuz. Önce bu sanal üniversitenin ilkokulunu, sonra ortaokul ve lisesini bitirmek gerekiyordu. Sınavlar yine internetten yapılıyordu. Kaynak kitaplar ise “Efendi Hazretlerinin” yazdıklarıydı. Peygamberlik iddiasını da bazen inkar eder gibi yapıyor ama bu konuda peygamberlerin yaptığı bütün faaliyetleri yaptığını gizlemiyordu. Ona göre yalnızca kendisi değil, ona inananlardan kendisinin yetki verdiği kişiler de Allah’la konuşuyordu. Kendisinin neden gönderildiğini ise şu sözlerle açıklamıştı: “İslam alemini kurtarmak isteyen bütün dünyaya İslam’ın yeniden yayılmasını isteyen Allah-u Teala ne yapabilirdi? Bir vazifeli kılabilirdi. Bu unutulan farzları yeniden ihya edecek olan, bütün insanlığa yeniden öğretecek olan bir kişiyi vazifelendirmesi gerekiyordu. Allah u Teala işte bunu yaptı. Biz o vazifeliyiz.”
Yine Risalet Nurları kitabında Allah’ın ona şöyle dediği yer alıyordu: “Bu Kitabul Kerim Risalet Nurları adı altında sana yani Mehdi’ye, yani İskender El Ekber kulumuza indirmekte olduğumuz bir yol gösterici ve aydınlatıcıdır.”
ABD’YE GİDİŞİ
Ancak bu kadar açık bir şekilde İslamın temel kavramlarını ret etmesi onu yalnızca savcıların değil, İslamcı radikal örgütlerin de hedefi yapabilirdi. Belki bu kaygılarla, belki açılacak davalardan çekindiği için Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleşti. Oradan yine internet aracılığıyla Azerbaycan ve farklı Avrupa ülkelerinde yaptığı toplantılarla faaliyetlerine devam etti.
Ona katılmak isteyen müritleri ise “Allah ile görüştükten sonra” kabul ediyordu. Üstelik bu ritüelleri de yine internet üzerinden yapıyordu. Youtube’da bir videoda tabiiyetinin kabul edilip edilmediğini soran bir müridine, “Bilemiyorum. Bir sorayım deyip” gözlerini kapatmıştı. Kısa bir süren sessizlikten sonra başını kaldırıp mutlulukla, “Tabiyetin kabul edilmiş evladım. Artık zikirlerini düzenli çek” diyordu.
Dün Diyanet’in görevlendirme yapmadığını açıkladığı bir törenle defnedilen İskender Erol Evrenesoğlu’nu belki de batıda görülen ve ‘New Age’ denilen dini akımların Adnan Oktar’dan da önce ülkemizdeki ilk temsilcisi saymak gerekiyor. Fakat yine bu tür akımlarda görülen bir sorunla o da karşılaştı. Adnan Oktar’ın ‘kedicikleri’ kadar olmasa da müridi olan kadınlarla büyük sorunlar yaşadı. Bazı kadın müritleri onu tacizcilikle suçladı. Türkiye’de iken bunlar sadece medyaya yapılan açıklamalar ve şikayetlerle sınırlı kaldı, ciddi bir sorun yaşamadı.
ABD’DE ‘TACİZ’ TUTUKLAMASI
Ancak ABD’de on sekiz yaşındaki genç bir müridi 2009 yılında onu savcılığa şikayet etti. Maryland eyaletinin Chesapeake şehrinde yaşayan Evrenesoğlu bu olay nedeniyle bir süre tutuklu kaldı. Polis kayıtlarında Evrenesoğlu’nun kendisinden dua istemeye gelen Türkiyeli bir genç kadını taciz ettiği suçlaması yer aldı. Olay ülkedeki gazetelere geniş bir şekilde yansıdı. Amerikan Channel 3 televizyonuna bağlanan taciz kurbanı kadın Evrenesoğlu’nu 16 yıldır tanıdığını, ölen babasının da onun müridi olduğunu söyledi.
Evrenesoğlu kurduğu vakıflar, şirketler, internet sitelerinden yaptığı satışlar ve müritlerinden gelen paralarla ABD’de lüks bir yaşam sürdü. Yine propaganda amaçlı yapılan bir videoda özel uçağını kullanırken görüntülendi.
İskender Erol Evrenesoğlu 86 yaşında ABD’de vefatının ardından Türkiye’ye getirilip Bursa’da toprağa verildi. Cenazesindeki kalabalık bir çok kişiyi şaşırttı. Oysa İskender Evrenesoğlu ya da kendine taktığı adla “İskender Ali Mihr” bu kadar cüretkâr olmayıp biraz daha alt makamdan bir dini ‘mertebe’ ile yetinseydi şüphesiz onu binler değil, on binler uğurlayacaktı.
(*) Bu yazı ilk defa 28.11.2019’da Gazete Duvar’da yayınlanmıştır.