İzmir grevi ve emek düşmanlığı!

0
368

İzmir Büyükşehir Belediyesi işçilerinin haklı grevi tartışılmaya devam ediyor. Grevin hemen ardından İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay yüzlerce işçiyi işten atacağını söyleyerek işçi düşmanlığını başka bir boyuta taşıdı.

Yaklaşık 23 bin belediye işçisinin insanca yaşama talebiyle başlattığı grev geçtiğimiz hafta çok yaygın şekilde tartışılmıştı. İZENERJİ, İZELMAN ve Egeşehir şirketlerinde çalışan on binlerce işçi en temel hakları olan “eşit işe eşit ücret” hakkına sahip çıkarak grevlerini kararlılıkla sürdürdüler.

Bir hafta boyunca devam eden grev aynı zamanda işçilerin linç edildiği bir kampanyaya dönüştürüldü.
Emekçilerinin gerçek İzmirli olmadığı söylendi, işten çıkartılmaları ve AKP’ye hizmet ettikleri ifade edildi ve adeta hain ilan edildiler. İşçiler linç edilirken hangi şartlarla çalıştıkları ve neler talep ettikleri ise neredeyse hiç tartışılmadı.

Belediye başkanı ilk günden itibaren halkı işçilere karşı kışkırtmaya özel önem gösterdi. İstediği gibi bir hava oluşunca işçi düşmanlığını ve manipülatif tutumunu giderek arttırdı.

Çalışanların direncini kırmak ve grevi etkisizleştirmek için grev gibi yasal hakkı adeta yasadışı ilan etti ve işten atma tehditlerini yoğunlaştırdı. Şiddet eğilimi içinde olan kişileri sokaklara çıkartarak provokatif bir yol izlediler. İşçileri İzmir halkının karşısında daha fazla yıpratmak ve grevi yasal açıdan zor duruma düşürmek için özel gayret gösterdiler. Sokağa çıkanların şiddet eğilimi içinde olduğuna tanık olduk. İşçiler ise grev kırıcılığının karşısında nöbet tutukları alanlarından çekilmek zorunda kaldıkları açıkladılar. Grev bu nedenle o gece boşa düşürüldü.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’ın basın karşısında belediye emekçilerini çalışmayan, belediyeye doldurulmuş, hak etmedikleri paraları alan ve belediyeye zarar veren insanlar olarak yansıtmaya çalışması işçilere duyulan düşmanlığın güçlü olduğunu gösteren ifadeler oldu.

Cemil Tugay işçilerin yasal hakları yokmuş gibi onları hedef aldı ve grev kırıcılığına kılıf aradı. İşçileri grev süresince evde oturmaları gereken ve hakkı-hukuku olmayan insanlar olarak tarif etti. Sendikacıların bazı sözleri basına servis edilerek işçilerin haklı grevi yıpratılmaya çalışıldı.

Belediye işçilerine karşı geliştirilen emek düşmanı yaklaşımlar maalesef sadece İzmir’e özgü değildir. İzmir Belediyesi gibi birçok belediyede de benzerleri yaşanıyor. Birçok yerde belediye işçileri yasal hakları olsa bile kulanmayan ve haksızlık karşısında ses çıkarmaması gereken insanlar olarak görülüyor. Cemil Tugay işçilere karşı özel bir tutum izliyor fakat bu yaklaşımda olan sayısız belediye var. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın izlediği tutum işten atılan, ücretleri zamanında ödenmeyen ve baskıya uğrayan belediye işçilerinin hangi şartlarda çalıştığını gösteren önemli bir örneği oluşturuyor.

Sendikalı olan ve toplu sözleşme hakkına kavuşmuş olan işçilerin en temel hakkı olan grevin nasıl da yasadışı ilan edildiğini İzmir grevinde gördük. İşçilere güvencesizliği reva gören ve haklarını kullanmaktan arındırılmış bir çalışma ortamı arzulayan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bir şirket patronundan farkı yoktur.

İşçilerin çalışma alanlarında nöbet tutuğu, birlik olduğu ve taleplerini dile getirdiği grevi yasadışı ilan eden Belediye Başkanı’nın işçilere “gidip evlerinde otursunlar” zorbalığıyla yaklaşması ve işten çıkartılma tehditleri savurması ülkemizin birçok belediyesinde yaşanan genel bir sorundur.

Halkı iktidara duyduğu öfke üzerinden işçilere karşı saflaşmaya iten çabalar en çok emekçileri etkilemektedir. 19 Mart’ta halk iradesinin çiğnenmesi karşısında ortaya çıkan kitlesel hareketlerin İmamoğlu-CHP alanına sıkıştırılması halkın kolayca manipüle edilmesine ortam hazırladı. Bu durum işçi ve emekçilerin hak arayışını “AKP’ye yarar” mantığıyla ele almasını sağlıyor.

Belediye işçisinin aldığı ücretin hak edilmeyen bir ücret olduğu düşüncesi çarpık bir bilinçten kaynaklanmaktadır. Üstelik tüm bunlar halkın yüksek kiraları, hayat pahalılığını ve derinleşen sefaleti önemli bir sorun olarak görmesine rağmen yaşanıyor. Kafa-kol emeği arasındaki ayrım, bireycilik ve rekabetçilik halkın manipüle edilmesini kolay hale getiriyor. Belediye temizlik işçisinin aldığı ücretin üniversite okuyan biri ile sık sık kıyaslanması egemenlerin işçiye verdiği değeri yansıtıyor. Ayrıca belediye işçileri sadece temizlik işçisinden ibaret değildir.

İzmir grevi nedeniyle basında ve ekranlarda AKP karşıtı olduğunu ifade eden fakat emekçilerin karşısında berbat bir bakış açısına sahip olan birçok insan gördük. Emekçiye karşı düşmanca tutumlar AKP’ye bir karşıtlık anlamına gelmiyor. Tersine AKP ile uyumlu olmayı ifade ediyor. İşçiye karşı geliştirilen saldırganlık ise en çok AKP’ye hizmet etmektedir.

Bazı kesimlerin yaptığı eleştiriler arasında “sendikalar AKP’li belediyelerinde neden eylem yapmıyor?” eleştirileri olmuştu. Oysa toplu sözleşme süreçlerinde AKP’li belediyelerde de işçiler grev oylamalarına katıldıkları için baskıya uğradılar, ücretleri ödenemediği ve hakları gasp edildiği için iş bırakma, eylem yapma gibi yollar izlediler. Yakın zamanda AKP’li Altındağ Belediyesi’nde işten atılan işçilerin direniş çadırına Veysel Tiryaki’nin nasıl saldırdığını hepimiz gördük.

Emekçiyi emekçiye kırdırmak egemenler için kolay ve kullanılır bir yoldur. Büyükşehir Belediye Başkanı’nın ve AKP karşıtlığı hilesiyle işçileri hedef alanların izlediği yol emekçilerin yolu değildir. CHP’nin emekçilerden ve ezilen halktan kopukluğunun en önemli nedenini İzmir grevinde olduğu gibi birçok yönden halkla karşı karşıya gelmesi oluşturuyor.

İşçiler arasında sınıf kimliğinin öne çıkması AKP için de CHP için de bir tehdit unsurudur. Sınıf kimliği, soruna egemen anlayışla bakan herkesi rahatsız ediyor. Ayrışma sınıfsal düzeyde yaşanınca hakkını arayan herkes vebalı ve suçlu oluyor. Dikkat edilirse AKP için bir fırsat olmasına rağmen yandaş basın İzmir grevini CHP’yi yıpratmak amacıyla kullanmadı.

Belediyelerde etkili hale gelen grevlere karşı geliştirilen grev kırıcılığı bir emek suçu olsa da bu güne kadar çoğunlukla bir hak olarak görüldü.

Sarı sendikaların küçük mücadele eğilimleri dahi CHP’li belediyelerde tehlike olarak görülüyor. Genel-İş’in CHP’li belediyelerindeki grevlerde izlediği tutumu çoğumuz biliyoruz. İşçilerden gizli şekilde sözleşmesi imzalanmayan bir belediye neredeyse kalmadı. İzmir’deki durum Genel-İş’in mücadeleci bir çizgiye sahip olduğu anlamına gelmiyor. Tersine grevin başarısız olmasında Genel-İş’in ve DİSK’in büyük payı bulunuyor.

Özellikle varlığı halka hizmet olan belediyelerde, grev halka anlatılarak kazanılır. Grev öncesinde ve grev anında işçilerin neler talep ettiği halka yeterince anlatılmadı. İşçiler aşağılandı, hor görüldü ve linç edildiler. İşçilerin haklı talepleri Genel-İş ve DİSK tarafından sahiplenilmedi. Hiçbir grevde de sendikaların böyle bir eğilimi olmadı.

Sendika Genel Merkezleri açıklama yapmanın dışında bir çaba harcamadılar. Genel-İş Sendikası’nın tüzüğünde yer alan gelirinin yüzde 15’inin grev fonuna devredeceği ilkesi ise İzmir’de olduğu gibi bu güne kadar hiçbir grevde uygulanmadı. İşçiler bir hafta daha greve devam etse çalışmadığı günlerin ücreti ödenmediği için büyük ihtimalle büyük borç yükünün altına girmiş olacaklar. Oysa sendika işçiler için bir engel değil bir olanaktır. Genel-İş Sendikası ise çoğu zaman işçilerin karşısında bir engel olarak yer alıyor.

Grev maalesef işçiler arasında başarısızlıkla değerlendiriliyor. Bu durumdan güç alan belediye başkanı grev boyunca izlediği işçi düşmanlığını şuan giderek tırmandırma yolunu izlemeye başladı. İşten çıkartma tehditleri, ücretleri düşürme ve sendikaları tamamen işlevsizleştirme adımlarını hızlıca atmaya başladılar.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan işçilerin büyük çoğunluğu grevin ezici yükü altında işten çıkartılma riskini bugün yoğun şekilde hissediyorlar. Bu yöndeki tehditler belediye başkanı tarağından özel olarak öne çıkartılıyor.

İzmir Büyükşehir Belediyesi grevinde işçilerin karşısında yer alan güçler örgütlü davranarak haklı grevi bastırmak için adeta seferber oldular. İşçiler ise her zamanki gibi yalnız kaldılar.

Tüm olumsuzluklara rağmen işçiler bir hafta boyunca direnerek ses getiren bir greve imza attılar. Birçok yönden örnek oluşturan İzmir grevi belediyelerde sadece olumsuz tarafıyla değil olumlu yönleriyle de etki yaratacaktır. İzmir Büyükşehir Belediyesi işçileri talep ettiği hakları tam olarak alamamış olsa da ses getiren önemli bir mücadele sergilediler.

Belediye işçileri emek düşmanlığına karşı mücadele etmeye devam edecektir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.