Kahramanını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim

0
1675

Hamza Yalçın

Sedat Peker AKP adına “asacağız, keseceğiz, kanlarında duş alacağız” gibi ifadeleri ve korkutucu görünme çabalarıyla ünlenmişti. Ona her şey serbestti. Ayrıca rejimin sosyetesinin muteber insanıydı. Sonra aralar bozuldu. Anlatmaya başladı.

Sedat Peker, evine polisler tarafından saygısızca girilerek arama yapıldığı ve İçişleri Bakanı’nın kendisi hakkında basın önünde kötü konuştuğu için nasıl incindiğini anlata anlata bitiremedi. Video konuşmaları izlenme rekorları kırıyor. Uyanık Peker kendisinden bahsedilmesi için reyting delisi medyayı yemlemeyi unutmuyor. Adını iyi andığı medya kuruluşu ya da gazeteci adeta başına devlet kuşu konmuş gibi seviniyor ve “Arkadaşlar içiniz rahat etsin, ben milyoner oldum.” diyen Kemal Sunal’ı hatırlatacak şekilde sevincini yayıyor. Muhalif kesime hitap eden tanınmış medyacıların Peker tarafından onurlandırıcı şekilde kendilerinden bahsedilmesini istedikleri hissediliyor.

Peker tanınmış olduğu ve “ailenin içinden” konuştuğu için bilmeyenler bilgi ve fikir edinme, bilenler de kendilerini doğrulatma ve yeni şeyler öğrenme hevesiyle onu izliyor. Peker bu zamana kadar damat Albayrak ve Pelikanların kirli işlerini gündeme getirdi. Bu işlerin arasında Suriye petrollerinin dinci katillerle işbirliği ederek çalınmasıyla zenginleşmek de bulunuyor. Peker eski Emniyet Müdürü, Vali ve milletvekili Mehmet Ağar’ın bir kısım zengini, soruşturmalarla ve yargılamalarla tehdit ederek, mallarına el koymasını, ilerici gazetecilerden Uğur Mumcu ve Kutlu Adalı’nın öldürülmelerini, yeraltı dünyasından Savaş Buldan’ın vb. öldürülmesini gündeme getirdi. Sedat Peker İçişleri Bakanı Soylu’nun Saray’a karşı komplolarını ve kirli işlerini; rejimin kilit insanlarından Binali Yıldırım’ın uyuşturucu ticaretiyle bağını ve ülkemizi iktidara yakın beş haramiye yağmalattıran dünyanın muhtemelen en adaletsiz ihale sistemini gündeme getirdi. Hızını alamayıp Kürt ve Alevi sorununa bile çözüm getirirken Alevilerin yakın zamanda saldırı ve provokasyonla karşılaşabileceği imasını yaptı. Türkiye’de görülmemiş düzeyde izlenen videolar AKP içindeki çelişkileri harekete geçirdi ve yetkililer birbiri ardından açıklamalar yapmaya başladı. Bakan Soylu itibar yitimine uğradı ve İçişleri Bakanı olarak elinde biriktirdiği istihbaratı açıklamakla tehdit ederek belini biraz doğrulttu. Mehmet Ağar geri çekilmek zorunda kaldı. AKP içinden ufak-tefek istifalar oldu.

Peker giderek sözü Suriye’de dünyanın terörist ilan ettiği El Nusra’ya silah gönderilmesine getirdi. Doğrudan Erdoğan hedef alınmasa bile açıklamalar Erdoğan’a çıkmaktadır.

Sedat Peker sadece “içeriden” bilgi veren birisi görülmüyor. Düşmanların birbirini yemesini seyrederek teselli bulmak isteyenler yanında, çaresiz milyonlar ondan video açıklamalarıyla Erdoğan’ı yere sermesini bekliyor. Birbirini anlamak için çaba sarfetmeyen bir kısım örgütsüz sosyalistler kanun maddelerini yorumlayan titiz hukukçular gibi Peker’i yorumlamakla meşguller.

Sedat Peker’in açıklamalarının çok geniş kesimlere iletilmiş olması önemlidir. Bu videoların iktidara prestij kaybettirdiği görülüyor. Başka bir önemli husus ise AKP iktidarı süresince ve öncesinde gerçeklerden büyük ölçüde haberdar olan halk kesimlerinin durumu kanıksamaya alışmış olmasıdır. 17/25 Aralık 2013’te büyük yolsuzluklar ortaya çıktığı halde halkın önemli bir kesimi AKP’nin yanında durdu. 1996 yılında polis, çete ve korucu milletvekili yumağının (Hüseyin Kocadağ, Abdullah Çatlı, Sedat Bucak) Susurluk’ta aynı arabada kaza yapması üzerine yapılan tartışmalardan geriye halk yararına kalanı, AKP-Cemaat ittifakı istismar etti ve yurtseverleri hatta devrimcileri bile Ergenekonculukla damgaladı. Halk 17/25 Aralık 2013’ü, o dev yolsuzluk skandallarını kenardan seyretti. Çünkü örgütsüzdüler. Emekçilerin sendikal örgütleri yoktu, ülkede etkili meslek örgütleri ve politik örgütler yoktu. Ezilenlerin yalnızca milliyetçi ve biraz da mezhepsel örgütleri vardı. O örgütlülükler haliyle milliyetçi ve mezhepsel sınırlara takıldı. Hatta umutsuz Türkiye solu kendi mekanını ve görevini bırakıp oralara koştuğu için Türkiye solu daha çok güçsüzleşecekti. Gidenler yeni yerlerinde ortak mücadeleye hizmet edemedikleri gibİ, sosyalist hareketi oralara bağlama ve değersizleştirme yolunda bazı çalışmalara girdi. İlericilik milliyetçi ve mezhepsel alana sıkışınca dıştalanan Türk ve Sünni kökenli emekçiler rejimin saflarına itilmiş oldu. Zaten işbirlikçi tekelci sermaye iktidarları 60-70 yıldır ona çalışıyordu.

Sedat Peker’in çok büyük ilgi görmesini sadece sosyalistlerin güçsüz olmasıyla ve diğer hususlarla değil aynı zamanda kitlelerdeki yozlaşmayla ilişkilendiriyoruz. Sedat Peker en az suçladığı insanlar kadar kirli ve hilekar birisidir. O, iktidarların kuklası bir çetecidir. Daha önce AKP muhaliflerinin yargılandığı Ergenekon davasından yatmıştı. Peker’in eski efendilerini saf dışı ederek devleti ele geçiren AKP ona olanak sundu, Peker de AKP’nin hizmetine girdi. Peker’in, sesini milyonlara duyurunca, çaresiz milyonlar tarafından nasıl sempatiyle karışık ilgiyle izleniyor olduğuna dikkat edilmelidir.

İşçiler nasıl sermayedarlara, ezilenler nasıl ezenlere özeniyorsa çürümüş düzende yozlaşan halkımız da Sedat Pekerlere ilgi duyuyor. Bir kısım halk geçmişte Cemaat’e ilgi duyuyordu. İlerici sanatçılar Gülen’e yaklaştılar. Muhalif ve hatta cesaretli geçinen liberal yazarlar Gülen ve AKP vasıtasıyla rejimin yanında saf tutarak Erdoğan’ın yolunu açtı. Erdoğan ve Cemaat hakkında kuşkularını ifade edenler “darbeci”, “Ergenekoncu”, “şovenist” damgası yediler. Tek başına Taraf gazetesi şahitlik etmeye yeterlidir. Marksist solun önemli bir kesimini başka bir yerde ele almak istiyorum.

Peker’in söylediklerini, ömrünü mücadeleye vermiş, zulme ve haksızlıklara asla bulaşmamış ve teslim olmamış devrimci insanlar söylediklerinde “ilerici” kesimlerin ilgi göstermeyişlerinin bütün kabahati solun güçsüzlüğüne yıkılabilir mi? Halkta büyük yozlaşma var ve bu konuda halka ayna tutulması gerekiyor. Bu da koyuna kaval dinleten yayınlarla değil, eylem ve örgütlenme çalışmalarıyla yapılabilir.

Denilecektir ki yiğit, fedakar, çalışkan, temiz ve dürüst devrimci insanların bir şeyleri değiştirecek güçleri yoktur. Sorun işte buradadır! Sol hareket tutarsız olduğu için ilgi görmüyorsa, asıl kabahat elbette sol hareketindir. Güçsüzlük ise, başlı başına kusur değildir. Devrimci hareket var gücüyle, samimiyetle ve tutarlı bir şekilde mücadele ediyor olduğu halde hala güçsüzse bu bir kusur görülemez. Hatta Pir Sultanlar, Denizler, Mahirler ve İbrahimler örneğinde olduğu gibi erdem görülebilir. Mücadelenin yükseldiği koşullarda devrimci olmak kolaydır.

Bir ayı aşkındır açıklamalara sansür gelmemiş olması hükümet içindeki rakip güçlerin birbirleriyle Sedat Peker vasıtasıyla hesaplaştığına yorumlanıyor. Ayrıca “Bakın ülkemizde ifade özgürlüğü var.” mesajı verilmiş oluyor.

Türkiye halkı İnce Memed ve Köroğlu örneklerini sahiplendi ve manevi dünyasına kattı. Yılmaz Güney’in yarattığı kabadayı örnekleri de sempati uyandırmıştı. Ama örneklerin hepsi de zorbalığa karşı mücadele eden ahlaklı insanları dile getiriyordu. Sedat Peker’in kendisinden umutlananları satması için sayısız sebebi bulunuyor. Peker’in hayatı odur. Sedat Peker sessizce kenara çekilse dahi anlattıklarının etkisinin silinmesi için de çok sebep var. Şimdilerde ortaya çıkan Sedat Pekerler ve medya reytingcilerinin gördükleri ilgi halk saflarındaki umutsuzluğun olduğu kadar yozlaşmanın da ürünüdür. Bu durumu aşmamız gerekiyor.

Bizim kahramanlarımız elbette ki kendisini ezilenlerin mücadelesine adamış olan devrimcilerdir. Ama bunu söyleyerek kenara çekilmek çok büyük hata olacaktır. Sedat Peker videolarının gördüğü ilginin önemli bir kısmı da halkın bilgi edinmek, cesaretlenmek ve mücadele etmek eğiliminin ifadesidir. Şimdi devrimciler halk arasında oluşmuş bu duyarlılıktan yararlanarak halk içinde örgütlenmeye çalışmalıdır. Biz örgütlenmezsek ortaya saçılan iğrençlikler olağandan sayılacak, çaresizlik ve yozlaşma derinleşecektir.

Odak her zaman örgütsel çalışmanın, başta solun birliği olmak üzere, muhalefetin birliği hedefi ile birleştirilmesini istiyor. Bu amaca uygun olarak sol kesimlerin kamuoyuna bir mücadele çağrısında bulunması, duruma ve koşullara uygun eylemlere girişmesi yönündeki önerileri doğru buluyoruz. Daha geniş muhalif çevrelerle bir platform oluşturarak hükümeti istifaya çağırabiliriz. İddialar demokratik kitle örgütlerinin katılacağı bağımsız komisyonlar tarafından soruşturulmalıdır. Kendimizi bu yöndeki görüşleri savunan, birlikte mücadele için çalışan güçlerin parçası ilan ediyoruz.

Ülkemize ve geleceğimize sahip çıkmalıyız. Harekete geçersek mücadeleyi geliştirmek için çok büyük imkanlara sahibiz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.