Erdal KUDİŞ
AKP iktidarı uzun süredir açık saldırgan politikaları ile hem içerde hem de dışarda gerçek yüzünü gösteriyor. « Komşularla sıfır sorun » politikası sorunsuz komşu bırakmazken iç politikadaki « ileri demokrasi » iddiası ise tüm muhalifleri cezaevine atmaya dönüştü. Amerika’nın BOP projesi çerçevesinde Suudi Arabistan ve Katar ile birlikte bölgede yaymaya çalıştıkları Sünni İslamcılık Suriye’de tam bir insanlık trajedisi yaşatıyor.
Müslüman Kardeşler ve diğer radikal İslamcı örgütlerin katliam çağrıları ve ilanlarına karşın bütün suç Esad iktidarına yıkılıyor. Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi Esad iktidarının savunalacak bir yanı yok ancak zaman Esad’a yüklenecek zaman değil. Bir süredir İslamcı örgütler ve dışardan getirilen militanlar ile Suriye’de bir rejimi yıkacak muhalefet yaratılmaya çalışılıyor. Finansmanını Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın yaptığı ve CIA’nin lojistik ve istihbari destek ile yönlendirmesi ile yıkılmaya çalışılan Esad rejimi direnmeye devam ediyor. Muhalafetin gerçek yüzünün ortaya çıktığı ve zayıflamaya başladığı bir dönemde Suriye ve Türkiye açık bir savaş ile karşı karşıya geldi. Türkiye’ye ait F4 savaş uçağı Suriye hava sahasından açılan ateş ile düşürüldü. G20 toplantıları için Brezilya’dan dönen Erdoğan iner inmez olağanüstü toplantılar yapmaya başladı. Ankara’da üst düzey bürokratlar ve meclisteki diğer parti liderleri ile toplantılar yapılırken basında ise savaş cağrıları yapılmaya başladı. Türkiye birden bire 3. dünya savaşını tetikleme pozisyonuna girdi. Bir tarafta ABD ve Batılı devletler tarafından gaza gelen Türkiye diğer tarafta ise İran ve Rusya’nın açik desteklediği Suriye bölgede büyük bir savaşın başlamasına neden olacaklardı. Ancak Batıdaki ekonomik kriz ve Amerika’da gelecek yıl yapılacak seçimler nedeni ile böyle bir savaşa yanaşmayınca Türkiye bir anda ortada kaldı. Ardından Rusya’nın açık tepkisi ve Suriye’ ye desteği de gelince geri adım atmak zorunda kaldılar. Bu özelikle bölge halkları için iyi oldu. Rusya’daki milliyetçi parti lideri Jirnovski’nin de belirttiği gibi Amerika ve Rusya arasında bir savaş olursa, bu ne Amerika’da ne de Rusya´da olur; böyle bir savaş olursa bu Ortadoğu’da olur ve kaybeden ise bölge ülkeleri olur. Erdoğan ve AKP iktidarı Suriye’ye savaş açamayınca gündemi değiştirmek için yine içteki muhalafete saldırmaya başladı. KESK genel sekretirinin de arasında bulunduğu 71 sendikacı 25 Haziran tarihinde gözaltına alındı. 28 Haziran tarihinde gözaltına alınanların 22’si tutuklandı. Genel Başkan Lami Ozen’in de aralarinda oldugu 16 sendikacidan 13’ü tutuklanması amacıyla mehkemeye sevkedildi. Gözaltılar ve tutuklamalar KCK operasyonu çerçevesinde yapıldı. AKP iktidarı her zaman olduğu gibi bu olayda da gerçek nedenleri saklıyor. Son zamanlarda en aktif olan sendikalara yönelik yapılan bu operasyonu medyada KCK operasyonu olarak gösterildi. Böylece milliyetçi ve yandaş kesime « Bunlar PKK’nin sendikalardaki uzantıları » denerek kendilerince meşruiyet yaratmaya çalışıyorlar. Sarı sendikaların etkisinin devlet tarafından artırıldığı bu dönemde KESK, SES ve Eğitim-Sen gibi aktif olan sendikalara operasyonların düzenlenmesi manidardır. Bu alandaki KCK operasyonları aslında sarı sendikaları destekleme operasyonlarıdır. Son alınanlar ile birlikte 10 bine yakın Kürt siyasetçisinin tutuklandığı belirtiliyor. 1000’e yakın öğrenci,yüzlerce sosyalist çeşitli bahaneler ile gözaltına alınıp tutuklandı. Erdoğan iktidara gelir gelmez ilk olarak Ulusalcı kesime yönelik Ergenekon operasyonlarına başladı. Bu operasyonlar başlayınca, AKP darbeci ve PKK ile savaşta eli kana bulaşmış generalleri tutuklayınca sol cephede bile AKP’den demokrasi bekleyenler az sayılmıyordu. Ancak ulusalcı kesimi dize getirince sıra Kürtlere ve sola geldi. AKP’den demokrasi ve özgürlük bekleyenler kendilerini cezaevinde buldular. AKP demokrasi değil statükocu bir iktidar yaratmaya çalışıyor. Suriye konusunda savaş karşıtı ve iktidarın tutumunu eleştiren yazılar yazanları «hain» ve «satılmış» ilan edecek kadar ileri gidebiliyor. Aynı şekilde 29 Kasım’da Egitim ve Dayanışma Hareketi’ne yönelik 5 ilde eşzamanlı bir operasyon düzenlenmişti. Bu operasyonda dergimiz okuru 7 arkadaşımız gözaltına alınarak tutuklandı. Gerekçe olarak ise THKP- C/Direniş Hareketi örgütüne üye olmak ve örgüt propagandası yapmak, ÖMER YAZGAN ve arkadaşlarınının mezar anmasına katılmak ve yine DENİZ GEZMİŞ, MAHİR ÇAYAN, ULAŞ BARDAKÇI ve İBRAHİM KAYPAKKAYA’yı anmak, 1 Mayıs ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinliğine katılmak olarak gösterildi. Öyle ki kanser hastası tutsak arkadaşımız Erol Zavar ile dayanışma bile örgüt üyeliğine delil olarak gösterildi. 12 Eylül 1980 döneminde bile bunlar sanırım örgüt üyeliğine delil olarak gösterilmemiştir. Zaten olayın amacı farklıydı. Gösterilen gerekçeler tamamiyle hedefi saptırmak amaçlı ve göstermelikti. Operasyonun asıl hedefi Eğitim ve Dayanışma Hareketi ve birliğimize yönelikti. Uzun zamandır interneti de kullanarak devam ettirdiğimiz bir calışmamız vardı. Birlikte öğrenme, ve mücadele yoluyla eleştirici düşünceye ulaşmayı ve özgürleşmeyi esas alan bu dayanışmacı eğitim hareketi yaratma çabaları, Camaatçıları ve AKP’yi rahatsız ettiği için operasyona uğradı. Daha önce Eskişehir’deki öğrenciler ve Istanbul’daki Kadiköy Kültür Merkezi de hedef alınmıştı. Bu operasyonlar ile birliğimizi dağıtmak istediler. Ancak başarılı olamadılar. Arkadaşlarımızı tutukluluk dönemlerinde oldukları gibi mahkemelerinde de yanlız bırakmadık. Mahkemelerine haftalar öncesinden başlayarak hazırlandık. Ailelerinde desteği ile birçok kesime ulaşmayı başardık. Mahkeme günü soldan dostlar ve 3 milletvekilinin de arasında bulunduğu yaklaşık 200 kişi yer aldı. Mahekeme bilinçli olarak sona bırakılarak arkadaşların savunma yapmaları engellendi. Yapılan savunmalarda da savcılığın iddi –
anamesi çürütüldü. Av Kozağaçlı’nın da duruşma sırasında belirttiği gibi yargılama Hamza Yalçın’ı canavarmış gibi gösteriyor, gençleri ondan uzaklaştırmayı hedef alıyordu. Amaçları hukuk skandalı yaratarak ceza vermiş oldukları Hamza Yalçın arkadaşın gençlerle bağını kesmek, çalışmaların koordinasyonunu zaafa uğratmaktı. Amaç gençlerde korku ve tedirginlik yaratarak onları eğitim maksatlı internette eğitim maksatlı buluşmaktan kaçırtmaktı. Cemaatçılar bunu her yerde yaptılar. Kendileri örgüt –
lenmek için tekniğin olanaklarını alabildiğince kullanırken sıradan insanları telefonda konuşmaktan korkar hale getirdiler. Avukat Kozağaçlı’nın da belirttiği gibi bu çalışmanın açıktan yapılması onun en güçlü yanlarından biridir. Yasal olanakları sonuna ka –
dar kullanmak istiyoruz, kendimize güveniyoruz ve böylesi çalışmalar için saklanmaya gerek görmüyoruz. Operasyonlar çalışmamızın en güçlü yanlarından birinin en özürlü yanımız gibi algılanmasını amaçlıyor. İlerici geçinen bazıları da düşmanın bu çabasına alttan alta destek olarak çalışmamızı baltaladılar. Av Kozağaçlı’nın, « Eğer Hamza Yalçın burda olsaydı bu davadan kesinlike beraat ederdi » diye belirttiği mahkemede arkadaşlar meşru mücadelemizi savundular. Eğitim ve Dayanışma Hareketi’nin kuşkusuz daha etkili bir tanıtılması yapılabirdi. Şimdi bundan sonrasına bakmamız gerekir. Önümüzdeki dönemde dostun da düşmanın da gözü üzerimizde olacak. Dostlarımızla bu çalışmada buluşacağımız gibi düşmanlarımızdan gelecek saldırılara karşı da hazırlıklı olmalıyız. Bundan dolayı birlik ve beraberliğimize sahip çıkalım. Eğitim ve Dayanışma Hareketi’nin bayrağını yükseltelim. Bu hareketin ayakta kalması için ve bugünlere gelmesinde üstün çabalar gösteren genel koordinatör Hamza Yalçın’a sonuna kadar destek olalım. Gerek internet ortamında gerek bölgelerde Eğitim ve Dayanışma ilkeleri doğrultusunda çalışmalarımızı ilerletelim. Operasyonun hedefi olan dergimiz Odak’a sahip çıkalım., onu yazılarımız ile zenginleştirelim ve dağıtımında aktif olalım. Dergimiz kendimizi tanıtmamızda çok önemli rol oynuyor.
Yaşasın Eğitim ve Dayanışma Hareketimiz!