Koronavirüs belası emekçiye fatura edilemez!

0
1376

Sevgi ÇALIKUŞU

Koronavirüs salgını en çok çalışanlar üzerinde etkisini gösterdi. Ülkemiz gerçekliği karşısında bir emekçinin işini kaybetme korkusu diğer bütün korkuları aşan bir etki yaratıyor. Yapılan araştırmalar çalışanların işsiz kalma korkusunun koronavirüse yakalanma korkusundan daha yüksek olduğunu gösteriyor. İşsiz kalmak hayat karşısında insanların omuzlarındaki yükün uzun süre daha da ağırlaşmaması anlamına geliyor.

Ülkemizde milyonlarca emekçi çok zor koşullarda ve büyük bir ekonomik sorumluluğun yükü altında çalışıyorlar. Hayatta sürekli hareket halindeler ve insanların hayat karşısında sorumluluklarını yerine getirmeye çalışıyorlar. Emekçilerin ayaklar altında ezildiği bu düzende her şey para üzerine kurulmuş durumda maalesef. Hayatını insanca sürdürmeye yetmiyor olsa bile her emekçi insanın para kazanma zorunluluğu var.

Çalışanlar virüs salgınının yarattığı ruhsal gerilim altında işe gitmek istemiyor olsa bile ellerindeki işi korumak zorunda kalıyorlar. Bu çok yıpratıcı bir durum. İnsanlar her geçen gün işsizlikle yüz yüze bırakılıyorlar. Geçim sıkıntısı yaşayan emekçi insanların kötü olan ruhsal durumu giderek daha da kötü hale getiriliyor. Ülkemizdeki çaresizlik ve kültürel dejenerasyon kimi insanları intihara kadar sürükleyebiliyor. Virüs salgını ile ortaya çıkan her türden istismar bu durumu daha da derinleştirecektir.

İnsanlar virüs salgını korkusu altında kendisi ve sevdikleri için çok kaygılı hale getirildi maalesef. Emekçi  insanların taşıdığı bu kaygı, işsiz kalma korkusu ve hayatını sürdürebilme telaşı olduğu için daha yüksek düzeyde. Kötü olan psikolojileri daha da kötü hale getiriliyor.

Koronavirüs salgınından korunmak için bir süredir kamuda çalışma koşulları biraz daha esnetildi fakat özel sektörde salgından korunmaya dönük doğru düzgün tedbirlerin alınmadığını sürekli duyuyoruz. Kamu alanında esnek çalışma, uzaktan çalışma ve dönüşümlü çalışma gibi çalışma biçimleri bu salgınla birlikte hızlı şekilde hayat bulmaya başladı. Önlem olarak hayatımıza sokulan bu çalışma biçimleri kamudaki çalışma düzeninde insanlara zarar verecek biçimde ne gibi değişiklikler yaratacak bilemiyoruz. Fakat her toplumsal felaketin ve halkın dikkatini başka sorunlara verdiği her önemli olayın ardından ne kadar zorbaca değişikliklerin yapıldığını sayısız örnekler ile yaşadık ve gördük.

Virüs salgını ile birlikte kamuda çalışanları olumsuz şekilde etkileyecek şartların çalışma hayatında kalıcı hale getirilmek isteneceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu durumu bir fırsata dönüştürmek isteyeceklerdir. Özel sektör için de böyle. Virüs salgınından birçok şeyin ciddi şekilde değişeceği söyleniyor. Bu değişim en çok çalışma hayatında emekçilere zarar verecek biçimde gerçekleşecek gibi görünüyor.

Özel sektördeki çalışma koşulları ise tamamen yıpratıcı şekilde gerçekleşiyor. İnşaat şantiyelerinde çalışan binlerce işçi hiçbir önlem alınmadan halen çalışmaya devam ediyorlar. Depo çalışanları salgının yarattığı gıda ve gerekli sağlık malzemeleriyle ilgili piyasadaki ihtiyacın artmasıyla birlikte çok yoğun şekilde çalışıyorlar ve salgına yakalanma riski en yüksek olanlar arasında onlar da var. Alışveriş yaptığımız marketlerdeki çalışan işçilerin yoğun iş yükü altında nasıl ezildiğini ve salgına karşı nasıl korumasız çalıştıklarını sürekli görüyoruz. Tekstil atölyelerinde, fabrikalarda, çeşitli hizmet sektöründe ve küçük işletmelerde insanların hangi koşullarda çalıştığını yapılan haberlerle sürekli öğreniyoruz.

“Herkes kendi OHAL’ini ilan etsin” anlayışı, çalışma hayatında koşullara ve çalışma şartlarına bakılmaksızın “herkes kendi önlemini alsın” anlayışıyla devam ediyor. Maske, eldiven, kolonya ve dezenfektan kullanmak önlem olarak görülüyor.  Çalışma alanlarında ne kadar önlem alındığı şüpheli durumda. Çalıştığımız kalabalık ortamlarda önerilen bu malzemelerle kendimizi korumamız gerektiği söyleniyor.

Sürekli evde kalmamızla ilgili uyarılıyoruz. “#EvdekalTürkiye’m” söylemini sürekli duyuyoruz. Diyelim ki birçoğumuz evde kalarak korunduk. Sağlıkta çalışan emekçilerimiz? Temizlik çalışanı emekçilerimiz? İnşaatta, depolarda, tekstil atölyelerinde, fabrikalarda, marketlerde ve daha birçok iş alanında önlem alınmadan ve umursanmadan çalışan emekçilerimiz…? Salgın ve istismar karşısında büyük bir gerilim içinde çalışmaya devam eden emekçiler nasıl korunacaklar? Onlar da bu ülkenin yurttaşları ve bugüne kadar emekleriyle ülkemizdeki en önemli değerlerini o insanlar üretiyor. Onların da sevdikleriyle birlikte sağlıklı şekilde korunmaya ihtiyaçları var.

Herkesin kendi OHAL’ini ilan etmesi demek ekonomik yükün ve bu yükün sorumluluğunun emekçiler üzerine yıkılması anlamına geliyor.

Virüs salgınıyla birlikte on binlerce insan işsizlikle, ücretsiz izne çıkartılmakla, esnek ve dönüşümlü şekilde çalışmakla yüz yüze bırakıldı. Bu keyfi çalışma düzenine yüz binlerce çalışanı daha dahil ediyorlar. Bu insanlar hayatını nasıl sürdürecek? Kendilerinin, sevdiklerinin sağlıklarını nasıl koruyacaklar, kimsenin umurunda değil. Hayatın bütün yükü emekçilerin sırtına yıkılmış durumda ve bu krizin faturası yine bizlere kesiliyor. İnsanların bir birleri için fedakarlık yaptığı ve dayanışma içinde olduğu böylesi olağanüstü zor günlerde çalışma düzeniyle, emekle ve çalışanların hayatıyla ilgili küçük ve sinsi hesaplar yapılması ve insan hayatının bu derece istismar edilmesi nasıl bir ahlakın ürünü?

Birliğe ve dayanışmaya en çok emekçiler olarak ihtiyaç duyuyoruz. Çalışanların ne sesi duyuluyor, ne de yaşadıkları koşullar göz önüne alınarak bunlar umursanıyor. Toplumsal olarak yaşadığımız her zorluğun karşısında sayısız zorbalığa karşı çok fazla fedakarlık ve büyük dayanışmacı tutum örnekleri de var. Dayanışma bizi insanlaştırır, birlik ise bizi güçlendirir. Bir birimizden güç almaya ve dayanışma içinde olmaya ihtiyacımız var. Bu ilişkileri daha fazla geliştirmek dileğiyle.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.