AKP iktidarı tarafından dayatılan baskın seçim süresince muhaliflere yönelik baskı ve tehditler devam ediyor. Önümüzdeki günlerde oluşturulacak olan yeni kabinede de görev almak isteyen geçen dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, HDP ile başlayan tehditkar ifadelerini CHP’yi hedef alarak tamamladı.
Süleyman Soylu, Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesine bağlı Yanyurt Köyü‘nde Mevlit Bengi‘nin PKK gerillaları tarafından öldürüldüğü iddiasının ardından HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ı telefonla arayarak tehdit ettiği, Soylu’nun “O köyde taş üstünde taş bırakmayacağım. O teröristleri yakalayacağım. Sizi CHP bile kurtaramayacak’’ dediği ortaya cıktı.
Bu olayın ardından yine çatışmalarda hayatını kaybeden askerlerin cenazesi ile ilgili yeni bir gelişme yaşandı. Süleyman Soylu “şehit” cenazelerinde CHP’nin yer almaması gerektiğini, bununla ilgili olarak da, müşteşarı aracılığıyla valiliklere emir gönderdiğini ve CHP’lilere artık protokol sırasında yer ayırmamalarını ilettiğini belirtti. Bu emirin hemen ardından Bursa’daki asker cenazesi törenine bırakılan CHP çelenki parçalandı ve dışarı atıldı.
CHP il ve ilçe merkezlerine gönderdiği yazıda bundan sonra yaşanabilecek asker cenazelerinde hazır bulunmaları çağrısı yaptı.
Süleyman Soylu’nun ifadeleri üzerinden CHP’ye gönderilen mesajla daha önceleri de yapıldığı gibi AKP iktidarının militarist ve şovenist politikalarına yedeklenmesi amaçlanıyor. Hem de tekmeleyici, boyun eğdirici bir tavırla. 24 Haziran seçimleri yine zorbalıkla Erdoğan ve AKP tarafından kazanılmış olsa da seçim öncesinde muhalafet partilerininin tabanlarını birbirine yakınlaştıran önemli bir dayanışma ortaya çıkmıştı. İktidar bu yakınlaşmadan ve dayanışmadan rahatsız oldu. CHP özellikle tekrardan hedef alınmıştır. Çünkü o daha önceki baskı ve sindirme politikasına direnememişti.
ABD’nin BOP projesinde tuturduğu bir söylem vardı. Benim yanımda değilseniz, karşı taraftasınız. “Karşı taraf” dediği kendisinin terörist olarak nitelendirdiği güçlerdi. AKP iktidarı da içeride bu şekilde davranıyor. Erdoğan eline geçirdiği ordu, yargı, medya gücüyle ve sokak çeteleriyle yanında yer almayanları teslim alma çabasındadır. 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonraki altı aylık süreçte ve 15 Temmuz’daki planlı darbe girişiminde olduğu gibi kaygı, korku ve ölümlerle toplum teslim alınmak istenmiştir. Tüm yapılan zorbalıklara karşın halkın önemli bir kesimi Erdoğan’ın saltanatından kurtulmak istemektedir.
Ülkede iğrenç bir savaş politikası yürütülmektedir. Vatana kıyanlar vatansever havalarında en arsız tutkularıyla kol geziyor; “şehitlik” mertebesine uzak ama protokole yakın olarak. Din istismarı kadar yine onunla sarmalanmış bir diğer istismardır “şehitlik” mertebesi. Hep de halkın yoksul kesiminin çocuklarına nasip olur! Yoksul kesimden olmadıkları için Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan, milletvekilleri ve sermaye sahiplerinin çocukları böyle bir kaderle karşılaşmazlar da.
2015 yılında dönemin Başbakanı Davutoğlu Ankara’da bir asker cenazesi sonrasında katıldığı “Teröre karşı sivil insiyatif” toplantısında ‘’Sizler ve bizler gerektiğinde bu vatan için, vatanın birliği, milletin huzuru için, gelecek nesillerin geleceğinin parlak olması için evlatlarımızı da, kendimizi de feda etmeye hazırız’’ demişti. (Gözcü, 2 Ağustos 2015). Davutoğlu’nun “bizler” dediği kesim o günden önce ve sonrasında onlarca cenaze törenlerinde protokol gereğince hazır bulunarak “fedakarlıklarını” sürdürmektedirler! Gözcü gazetesinin bu haberinin devamında 2014 yılında çıkarılan bedellli askerlikten kimlerin yararlandığı aktarılıyor: “3 bakan oğlu, 25 milletvekilinin yeğeni, 56 bakan ve vekilin yeğeni, bir bakanın eniştesi, bir vekilin iki torunu’’ listenin hemen altında Erdoğan’ın büyük oğlu Burak Erdoğan’ın sağlık sorunları nedeniyle askerlik yapmadığı, Bilal Erdoğan’ın 2009’da çıkan bedelli askerlikten ve damadı Berat Albayrak’ın ise 2006’ da çıkan aynı yasadan yararlandığı yazılı.
Erdoğan kendi çocuklarını ve damadını askerlikten muaf tutarken, çocuklarının ölümüne sitem eden ailelere “askerlik yan gelip yatma yeri değildir’’ karşılığını vermişti.
CHP yönetimi asker cenazelerine katılma kararı almasına sözümüz yok. Ölenler bu ülkenin evlatlarıdır. Ama CHP yönetimi adına yapılan açıklama CHP’nin oyuna geldiğini gösteriyor. “Bakan Soylu’nun tutumu PKK’dan daha bölücüdür” ifadesi tam da AKP’nin beklediği ifadedir. CHP’den “Ölen Türk çocuğu da Kürt çocuğu da ülkemizin evladıdır” yaklaşımı beklenirdi. CHP yöneticilerinin hatalı yaklaşımları sosyal medyada HDP çevrelerinden tepkilerle karşılaştı. Bunlar hep AKP’nin muhalefeti bölme çabasına denk düşmektedir. AKP muhalefeti birbirine düşürüyor. Dikkat etmeliyiz. Birliğe ihtiyacımız var.
Mustafa Yılmaz