Neşe Nasırlıoğlu Yazdı: Dünya Emekçi Kadınlar Günü ve kadınların görünmeyen emeği

0
2511
Neşe Nasırlıoğlu
Yaşlı bir Anadolu kadınının söylediği gibi:

Evet, o belki yıllarca eve ekmek getirdi ama ben de bir gün olsun gömleği ütüsüz, karnı aç göndermedim işe.”

Ev içi emek, yıllar içinde doğallaştırılarak kadının yapması zorunlu olarak toplumca kabul edilmiştir. Bir ücreti, mesai bitimi, tatili, emekliliği ve de garantisi olmadığı için çoğu yerde emekten bile sayılmamakta bu yüzden de görünmez kılınmaktadır. Kadınların görünmeyen emeği, cinsiyete dayalı iş bölümü ve toplumsal cinsiyet ilişkileri çerçevesinde harcanan bir emek biçimidir ve ataerkil yapının en temel dayanaklarından birisini oluşturur.

Ev dışında çalışsın, çalışmasın bütün kadınlar karşılığı ödenmeyen ev içi emeği harcamaya zorunlu olarak görülürler. Bunun en temel gerekçelendirmesi ise “kadınların ev işlerine doğal yatkınlığı olduğu” düşüncesidir. Aynı zamanda kadının ucuz iş gücü olarak kullanılması, eşit işe düşük ücret, ücretsiz doğum izinleri gibi ekonomik politikalarla da her alandan kadınlar ev işlerinin altında sıkıştırılmaya çalışılmaktadır.

Görünmeyen Emek Köleliği

“…bir başkasının kendisine emrettiği gibi çalışmak zorunda olan kişi bir köledir.” Georg Wilhelm Leibniz

Ev dışında ücretli bir işte çalışmayan kadınlar için bu durum öylesine sıradandır ki “ev hanımlığı” bir meslek sayılmaktadır. “Ev hanımlarının” yaşamlarını eşlerinin kazancıyla devam ettirdikleri kabul edilir. Bu sebeple harcadıkları ev içi emeğin karşılıksız olmadığı öne sürülür. Yani tıpkı köleler gibi, sadece yaşamlarını sürdürecek kadar karşılık almalarının yeterli olması beklenir. Lokanta, bakıcılık, temizlikçilik sistem içinde belirli ücretlere tabi olmasına rağmen ev hanımları bunların hepsini “bedelsiz” olarak üstlenmektedir.

Bir diğer benzerlik ise itiraz hakkı tanınmamasıdır. Günümüzde her ne kadar insanlığa karşı suç olarak kabul edilse de kölelik bir zamanlar toplum tarafından benimsenmiştir, bir kölenin efendisine karşı çıkmasından söz edilemezdi. Bugün baktığımızda da toplumun büyük bölümü tarafından kadının kocasına, babasına, abisine koşulsuz hizmet etmesi toplum tarafından içselleştirilmiştir ve isyan etme hakkı olmadığı konusunda yine büyük bir kesimce fikir birliği vardır.

Ev hanımlığı, kadınların emeğinin parayla satın alınabileceği senaryosuna dayalı bir sistemdir. Üstelik belirli bir süre için değil bütün ömürleri boyunca da bu aitlik devam eder. Ekonomik ve sosyal bir durumun haricinde aynı zamanda psikolojik olarak da bir baskı altındadırlar. Eşlerine, babalarına, abilerine sormadan kendi hayatları hakkında karar verme alanları da sınırlıdır.

Ev içi emek sömürüsünün meşru zemini

Kadınların toplum dışına itilmesinden en çok çıkarı olanlar şüphesiz sermaye patronlarıdır; görünmeyen karşılıksız ev içi emek, kapitalist toplumun ekonomi politikasıyla doğrudan ilgilidir.

İşçinin ürettiği artı değerden farklı olarak ev içi emek harcayan kadın “emek gücünün yeniden üretilmesinde” hiçbir somut kazanç sağlamadan tam zamanlı olarak patronlar lehine çalışır. Hem erkek çalışanının bütün bakım hizmetleri karşılanacak hem de yeni nesil çalışanlar yetiştirilecektir. Üstelik bunların hepsini kadın, patrondan tek kuruş almadan üstlenecektir. Yani yüzde yüzlük bir artı değer üretimi söz konusudur ve bu sermaye tarafından kaçırılmayacak bir fırsattır. Bu sebepledir ki ahlak ve gelenekler bahane edilerek her fırsatta kadın eve hapsedilmeye çalışılmaktadır.

21. yüzyıl Türkiyesi’nde sistemli olarak kadınların muktedirler tarafından kamusal alanın dışına itilmek istendiğini biliyoruz. Dönemin Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in “kadınlar iş gücüne katıldığı için işsizlik yüksek” gafı mevcut iktidar düzeninin kadınların çalışmasına bakışını en net yansıtan ifadelerden birisiydi. “Kadının tek kariyeri anneliktir” diyen sağlık bakanı, “kadın evde otursun çocuk baksın” diyen cumhurbaşkanı ve daha nicesi… Bu söylemler bir denk gelişin ötesinde ülkemizde hakim olan zihniyetin tezahürüdür. Cumhuriyetin ilk yıllarında inkılaplarla birçok hak elde etmiş kadınları eve hapsetmek ve bu şekilde bir toplum yaratmak hedeflenmektedir.

Görünmeyeni Görünür Kılmak

21. yüzyıl başlarında artan toplumsal baskılar sonucunda mahkemeler gerektiği hallerde boşanma sonucu yoksulluk nafakası ödenmesine hükmetmeye başladı. 2017 sonlarında her ne kadar hükümet cephesinden süresiz nafakanın “boşanmaları artırdığı ve anayasaya aykırı olduğu” iddia edilse de Anayasa Mahkemesi nafakayı anayasaya uygun buldu.

Boşanma davalarında her ne kadar nafaka daha çok kadınlara ödeniyor olsa da uygun şartlarda erkekler de nafaka alabiliyorlar. Türkiye’de 12 milyon ev hanımı (yani kadın nüfusunun yaklaşık %30u) olduğu göz önüne alınırsa neden daha çok kadınlar nafaka alıyor sorusu kendiliğinden cevaplanacaktır. Bir ev hanımının boşanma sonrası nafaka alması ise evlilik boyunca sömürülen ev içi emeğinin karşılığı olarak adlandırılabilir.

Bir başka kazanılmış güvencesi ise dışarıdan prim ödeyerek kazanılan emeklilik hakkı. Her ne kadar sistem tam olarak istenilen noktaya gelemese de ev hanımları da artık resmi olarak emeklilik hakkını elde edebiliyor .

Görünmez ev içi emek bu kazanımlarla artık görünür kılınmaya başlanmış ve bir aşama kaydedilmiştir. Ancak oluşan farkındalık bu boyutuyla yeterli gelmemektedir.

AKP iktidarı gerici politikalarıyla kadını sokaktan uzaklaştırmaya çalıştıkça biz kadınların toplumda görünürlük kazanması için mücadele edeceğiz. Gençliğin dinamizmi ve kadınların isyan ruhuyla; dışlayıcı, ötekileştirici tutumlarını yok edecek, kadını layık olduğu yere getireceğiz. Çünkü biliyoruz ki kadınlar toplumun yarısıdır, kadınların olmadığı bir kamusal alan düşünülemez.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.