Ölümünün 40. yılında halkın sanatçısı, halkın savaşçısı Yılmaz Güney

0
341

Mehmet Tanlı

Efsane oyuncu, senarist, yapımcı, yazar, şair, aktivist sinemacı, halk sanatçısı, aydın ve devrimci fikir insanı Yılmaz Güney 1 Nisan 1937’de Adana‘nın Yüreğir ilçesinin Yenice köyünde Güneydoğu’dan Adana‘ya göç eden bir Zaza ve Kürt ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Yılmaz Güney, ne yazık ki 9 Eylül 1984’te sürgünde yaşadığı Paris‘te mide kanseri sebebiyle 47 yaşında hayatını kaybetti.

Yılmaz Güney bu dünyadan göçeli tam 40 yıl olmuş ama o hem oyunculuğunu hem de senaristliğini üstlenerek, sol perspektiften bakarak çektiği Yol, Sürü, Duvar, Umut, Ağıt, Baba ve Arkadaş gibi filmleriyle; iz bırakan eserleri, her zaman ezilenlerin yanında olan politik duruşu ile asla unutulmayacaktır ve ölümsüzdür. Henüz 47 yaşında yaşama veda eden Yılmaz Güney Türkiye sanatı, düşün ve sanat dünyası için çok büyük ve erken bir kayıptır.

Bizler, Adana‘da yeni yetişirken hep Yılmaz Güney’i kendimize örnek almış, onun filmleriyle büyümüştük. Yılmaz Güney‘i o zamanlar yani 70’li yılların başında bizim Çukurova‘da herkes severdi, beğenirdi. O yıllarda Adana‘da kışlık ve yazlık en az 20 sinema vardı. Bugüne göre daha özgür bir ortam mevcuttu. Sanata ve şehirdeki kültürel yaşama bireysel ve hatta ailece daha fazla katılım vardı. İnsanlar daha sosyaldi, kültürlüydü.

Yılmaz Güney’i canlı olarak birisi geçen yıl yıkılan Adana 5 Ocak Stadyumu’nda 70’li yılların ortasında Altın Koza Film Festivali ödülü alırken, diğeri de Umut filminin o meşhur kuyumcu sahnesi çekilirken, Küçüksaat’teki kuyumcuların da bulunduğu Çakmak Caddesi’nde çok yakından görmüştüm. Boylu poslu yakışıklı bir adamdı ve asla çirkin değildi. 

Yılmaz Güney’in sanat anlayışını ana hatlarıyla ele alan önemli yazıları ve Yılmaz Güney’den sanat anlayışına ilişkin iki yazıyı Ekim ayında, “Ölümünün 15. yıldönümünde Yılmaz Güney ve sanat” konulu kültür konferansına hazırlık materyali olarak kavranmalı şiarıyla Güney Dergisi’nde yayınlanmıştır.(*)

Yılmaz Güney Türkiye‘de 7. sanat olarak bilinen sinema sanatında bir numaralı isimdir. Milyonlarca insan şu an 2024 yılında bile onun eserlerinde, yapıtlarında kendilerini buluyor, kendilerinin yaşamını en iyi anlatan sanat insanı olarak görüyorlar ve ona olan sevgileri bu nedenle hiç eksilmiyor. 

Kim ne derse desin Güney, sinema tarihinde cezaevinden film çeken tek büyük sinema adamıdır.

Yılmaz Güney filmlerinde yoksul emekçinin, topraksız köylünün çilelerle dolu yaşamlarını konu etmiş, olaylara sınıfsal açıdan bakmıştır. Üretenin daha iyi, onurlu bir yaşamı hakettiğini savunmuştur. Yılmaz Güney, “Kültür, dünyayı değiştirme çabasının ürünüdür ve aynı zamanda yeniden değişiminin en temel öğesidir” demiştir.

Bugünkü kültürel yaşama baktığımız zaman istisnalar hariç kültürel ve ahlaki bir erozyon yaşanmaktadır. Ne yazık ki tarikatlara dayalı siyasal İslamcı kültür, kızlardan çocukluğunu çalıyor; kadınlara gerici, cinsel ayrımcı bir rol biçiyor.

Bu nedenle Yılmaz Güney yaşadığı dönemde sanatçılara toplumsal sorumluluklarını anlatmış; seçimlerinde, tercihlerinde ezilen halkın yanında durmalarını talep etmiştir.

Yılmaz Güney sürgünde yaşadığı Paris‘te de önemli eserlere imza atmıştır. Cannes Film Festivali’nde başyapıtı Yol filmiyle aldığı Altın Palmiye ödülü onun ne büyük bir sinema devi olduğunu göstermiştir.

Yılmaz Güney hayranlarının Ahmet Kahraman‘ın‚ “Yılmaz Güney Efsanesi” adlı mükemmel kitabını mutlaka okuması gerekiyor. Yılmaz Güney’i tanımayanlar bile bu kitapla onu çok daha iyi tanıyacaklardır. 

Yılmaz Güney halkını seven yurtsever biriydi

Yazımın sonunda Yılmaz Güney, Nazım Hikmet, Ahmet Kaya ve yurt dışında sürgünde sevdikleri ülkelerden çok uzaklarda hayatını kaybeden, katledilen 68 kuşağı, öğrenci liderleri ya da şu an “dışarda” yaşamakta olan etnik kökenine bakmaksızın tüm muhaliflere ve daha bir çok yurtsever yazarımıza, sanatçımıza atfedilen, vurulan şu “vatan haini” damgası konusuna da değinmek istiyorum…

Yüreği ve beyni haktan, adaletten, insanlıktan, barıştan, kardeşlikten, dürüstlükten yana olan hiç kimse vatan haini olamaz. Yılmaz Güney savunduğu fikirler ve idealler uğruna henüz 47 yaşında sürgünde, Paris’te yaşama veda etmiş ve ağır bir bedel ödemiştir. 

Bu vatan hainliği konusunda özellikle suçlayıcılarla suçlananların ülkedeki konumlarına, ekonomik-siyasal-askeri-kültürel ve diğer alanlarda izledikleri ve uyguladıkları politikalara, sahip oldukları lüks yaşamlara, refahtan pay alma anlayışına bakılınca farkı ve gerçeği göreceksiniz… Acaba kim daha yurtsevermiş?

İhanetle suçlananlar bu ülkeyi 80 yıl yönetmediler, ülke topraklarını emperyalist güçlere açmadılar. Emperyalistlerle mali, askeri işbirliği anlaşmaları imzalamadılar. Yoksulluğu yaratmadılar, ülke tarımını yıkıma sürükleyen kararlar almadılar; çiftçileri, emekçileri, emeklileri mağdur etmediler. Ülkenin yurtdışında imajını zayıflatmadılar.

Umarız ve dileriz ki gün gelecek Yılmaz Güney ve diğer cesur aydınlarımızın hakları geri verilecektir; onların isimleri konser salonlarında, kültür evlerinde, kütüphanelerde, okullarda, köprülerde, parklarda, devasa yapıtlarda yaşatılacaktır.

Yılmaz Güney devrimci sanat anlayışıyla, toplumun gelişmesinde, mücadelesinde yol gösterici olmuş, kuru slogancılığa düşmemiştir. Basit işler yapmamıştır. Onun ne filmleri ne kitapları, ne de toplumsal kurtuluş mücadelesindeki duruşu, felsefesi unutulacaktır. Yılmaz Güney etkili eserleriyle Türkiye halklarının her zaman hafızasında kalacaktır.

Çukurova’nın yiğit evladı, Türkiye‘nin tüm ilerici insanlarının hala kalbinde yaşayan, binlerce fikre ve yüreğe dokunan ustayı ölümünün 40. yılında sevgi, saygı ve özlemle anıyorum. 

(*) Güney Dergisi, Evrensel Gazetesi

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.