NATO, 1949 yılında ‘sosyalist sistemden gelecek saldırılara karşı üyelerini koruma ve kollama’ görev anlayışıyla kuruldu. Kurulusundaki gerçek amaç bu şekilde perdelenerek, işçi – emekçi mücadelelerinin, ezilen halkların bağımsızlık ve kurtuluş mücadelelerinin bastırılması işlevi gördü. Bu olayların yaşandığı yerlerdeki tüm gizli tertiplerin içinde bu örgütün varlığı açığa çıktı.
Sosyalist blokun dağılmış olmasına karşın varlığını devam ettiriyor olması, örgütün başından beri ABD’nin dış politika stratejilerine göre konumlanan yapısından kaynaklı. O, gerçekte hep emperyalizmin bir saldırı aygıtı oldu.
ABD başkanı Obama’nin Güvenlik danışmanı James Jones, Strasbourg’da gerçekleştirilen 60. yıl toplantısında bu geçerlilikle ilgili olarak,”NATO 20. yüzyılın ikinci yarısında nasıl ortak savunmamız için geçerliyse, 21. yüzyılın ilk yarısında da ortak güvenliğimiz için geçerli” dedi ve ekledi; “NATO da değişmeli. Tepki veren olmak yerine daha önceden harekete geçen olmalı. Daha esnek olmalı. Sabit olmak yerine sefer yapan yapıda olmalı.”
NATO komutanlığı görevi yaptıktan sonra bu göreve getirilen James Jones ‘yeni dünya düzeni’nde NATO’ya biçilecek görev arayışındaki kişilerden biri.
ABD başkanı Obama’nin yardımcısı Joe Biden’de “NATO’ya dünyada değişen şartlardan dolayı yeni bir strateji getirilmesi gerekmektedir. İttifak’ı, kendisine üye olmayan komşu ülkelerle de ilişkilerini geliştirmelidir. Bu nedenle dünyada yeni bir hava yaratmak istiyoruz” diyerek benzer açıklamayı yaptı.
Kapsam alanı genişletilirken, konumlanışı da buna bağlı olarak değiştirilen bu savaş ve saldırı aygıtının, kışkırtıcılık ve tertip alanı da genelleştiriliyor. Yeni çatışma alanlarının yaratılması ve güvensizlik ortamlarının oluşturulması silah harcamalarının da artması demek.
Son 20 yıldır NATO için ‘terörle mücadele’, enerji kaynaklarının ve hatlarının ‘korunması’ seklinde bir görevlendirme belirlendi. Bu görev değişikliği ABD’nin imparatorluk hesaplarına göre yapılmıştı. ABD’nin bu politikasındaki başarısızlığı ile statükoyu korumanın gereği olarak yeniden ‘ortak’lara ihtiyaç duyulurken, tetikçilik yapanlara da yeni görevler çıktı.
NATO’ya üye olmadan onun politikalarına göre hareket etmeye koyulmuş olan Türkiye, yıllardır emperyalist saldırganlığın suç ortaklığını yapıyor.
Haluk Gerger, Türkiye’ye verilen görevle ilgili olarak şöyle diyor:
“NATO, Türkiye’ye iki görev vermişti: Doğu-batı ekseninde verdiği sosyalizm düşmanlığı Sovyetler Birliği’nin ortadan kalkmasıyla yok oldu. Kuzey-güney eksenindeyse Ortadoğu odağında ezilen halklara karşı emperyalizmin savunuculuğunu yapıp tetikçi olmak görevi, bugün genişleyerek sürüyor. Çünkü NATO, sorumluluk alanı tüm dünyayı kapsar biçime getirip evrensel bir güç haline geldi. Halkların demokratik talepleri de kriminalize edildi. Türkiye de eskiden sadece Ortadoğu’yu odakta tutarken bugün Afganistan’a kadar uzandı.” ( Bianet, 1 Nisan 2009 )
NATO stratejisini hangi şekillerde açıklarsa açıklaşın, “kuruluş” amaçlarının dışına çıkmayacaktır. O, her zamanki bilinen hukuksuzluğunu, saldırganlığını, kışkırtıcılığını sergilemeye devam edecektir.
“Sonunda amacımıza ulaştık. Artık NATO üyesiyiz. Muhteşem bir gün yaşıyoruz”
“Artık geleceğimiz güven altında”
NATO’nun 60. yıl toplantısında resmen üye kabul edilen Arnavutluk’un neo-liberal
Cumhurbaşkanı Bamir Topi ile Başbakan Sali Berişa zirve onusu duygularını böyle ifade ediyorlardı.
Bir savaş ve saldırganlık paktına üye olmak, topraklarını saldırı ussu haline getirmek, bir ülkenin geleceğini güvence altına almak midir?
Emperyalistlerin yıllardır uyguladığı politikalardan ders almamış olmalılar. Onlar, turlu tertiplerle is başına getir, görevlerini tamamlayanları kenara çeker, tüm ‘günahları’ onların üzerine yıkıp, “demokrasi” ve “özgürlük” adına onları yargılar, gerekirse cezalandırır.
Eğer ki bir güvence aranacaksa, bu ilişkilerden uzak durmada fayda var.
“Ortak güvenliğimiz için” NATO’suz bir dünyaya ihtiyaç var.
barış ve kardeşlik için,
Adalet ve eşitlik için,
özgürlük ve gelecek için,
NATO’suz Türkiye, NATO’suz Dünya
NATO KARSITI GOSTERILER
Emperyalist liderler Nisan ayına “zirveden zirveye” koşuşturarak girdiler. İngilteredeki G-20 toplantısının ardından, NATO’nun 60. yıl zirvesinde buluştular.
Fransa’nın Strasbourg ve Almanya’nın Baden-Baden kentlerinde düzenlenen NATO toplantılarında yeni genel sekreter seçilirken, Arnavutluk ve Hırvatistan yeni üyeler oldular. NATO liderlerini buluşturan asil önemli mesele ise birliğin görev alanını genişletmekti.
NATO liderleri demirden perdeler arkasında olmalarına rağmen rahat değillerdi. . Fransız ve Alman hükumetleri sokaklarda hareketlilik, protesto gösterileri istemiyordu. Almanya 15 bin, Fransa 10 bin polis görevlendirdi. Göz yaşartıcı gazlarını, plastik mermilerini yüklenmiş her bir polise yaklaşık bir gösterici düşüyordu.
Bu kuşatılmışlık NATO karşıtlarını kente sokmaya yetmeyecekti.
NATO karşıtı blok sözcülerinden Christoph Kleine’in da dediği gibi, “Ebetteki polis her tarafta var, ama biz de her taraftayız”
Avrupa’nın değişik kentlerinden NATO karşıtı binlerce kisi üç gün önceden toplantının düzenleneceği kentlerde buluştular. Forumlar düzenlendi, sokak gösterileri ve yürüyüşler oldu. İnsan hakları örgütlerinin eleştirdiği polisin sert tutumları yaralanmalara yol acarken, yüzlerce kisi de gözaltına alindi.
“60 yıl yeter” denilerek dünya barışını tehdit eden örgütün lağvedilmesi isteyen gösterici grupların dağıtılması o kadar kolay olmuyordu. NATO toplantı alanina 3 km kadar sokulabildiler de.
Michelle Obama ile Carla Bruni’nin ziyaret edecekleri kanser hastanesinin NATO karşıtlarınca ablukada tutulması nedeniyle program iptal edildi.
‘Aile fotoğrafının çekileceği Ren nehri kıyısına ulaşarak fotoğraf çekimini sabote etmeyi planlayan dalgıç grubu polislerce gözaltına alındılar.
çatışmaların yaşandığı alanlarda bankalar, devlet kurumları, lüks mağazalar ve araçlardan bazıları yakılarak tahrip edildi.
“60 yıl yeter”
NATO’suz bir dünya istiyoruz.