Acun Karadağ KESK yönetimi ile yaşadıkları olay hakkında yaptığımız değerlendirmeyi sanıyoruz yetersiz ve KESK yönetimini kayıran bir içerikte görmüş. Aynı siyasi görüşten olduğunu tahmin ettiğimiz sosyal medya hesaplarında hakkımızda daha kötümser yorumlar da yapılmıştı. O yorumlardan birinde Odak’taki yazımızı “Dürüst görünmeye çalışan oportünistçe bir tavır.” olarak değerlendirilmiş ve bu tavrın işçi sınıfı için en tehlikelisi olduğunu belirtilmiş.
Yazımızla tarafların arasındaki sorunun çözülmesine katkıda bulunmak isterken açıkçası biz tepkiyi KESK yönetimi tarafından bekliyorduk. Bizim temel amacımız ilerici ve sol kesimler arasındaki sorunların kırıcılığa ve şiddete dönüşmeden çözülmesine ve sol kesimde bu yönde bir hukuk ve kültür oluşmasına katkıda bulunmaktır. Acun Karadağ ve arkadaşlarının konuyu kamuoyuna açmasından hareketle “İlerici güçler arasında kötü olayların yaşanmaması için uğraşmak bizim de sorumluluğumuzdur”, diye düşünerek davrandık. Sosyal medyada geçen ve hangi anlamda kullanıldığını tahmin edemediğimiz oportünist ve revizyonist gibi sıfatlarla ilgilenemeyeceğiz. Kimseyle de işçi sınıfının dostu muyuz düşmanı mı, polemiğine girmek istemeyiz. Direnen insanları seviyoruz. Hepimiz dinci faşist bir rejimin ağır baskı ve tecrit koşullarında yaşıyoruz. Birbirimizi anlamaya ve dayanışmaya ihtiyacımız olduğuna inanıyoruz.
Değerlendirmemizi aşağıda yeniden yayınlıyoruz:
“Bir süredir KESK yönetimi ile KESK üyesi, Yüksel direnişçisi emekçiler arasında yıpratıcı ifadelere ve fiziki şiddete varan bir tartışmaya tanıklık ediyoruz. Öncelikle sonda söyleyeceğimizi başta ifade edelim. KESK demokratik bir kitle örgütüdür. Grupçu yaklaşımlar, nereden gelirse gelsin, ona zarar verir. Sürece dair sorunlu gördüğümüz ve sorunun çözümü noktasında yönteme dair tutumumuzu yansıtan noktaları şu şekilde ifade edebiliriz:
-Sorunun kaynağı olarak ifade edilen KESK üyesi Yüksel direnişçisi emekçilerin genel merkeze alınmamasını ve zor yoluyla binadan çıkarılmasını büyük üzüntüyle karşıladık. Öncelikle bu emekçiler o sendikanın üyesidir. Üye olmasalardı dahi bu insanların kimlikleri, ortaya koymuş oldukları direnişten bellidir.
-Bizce sorunu katmerlendiren hadiselerden bir tanesi de DİSK, TTB ve TMMOB imzasıyla yapılan açıklama ve KESK yönetiminin kapsadığı siyasetlerin ve yayın organlarının sürece bakışıdır. Bu süreçte gerek üç büyük emek örgütünün gerekse KESK yönetiminin arkasında duran siyasetlerin haddinden fazla taraflı davranıp KESK yönetiminin kusurlarına gözlerini kapatmalarını doğru bulmadık. Hadiseyi salt “KESK’i yıpratma çabası” olarak görmek, objektif bir yaklaşım olamaz. Bu süreçte direnişteki emekçi arkadaşlar yanlışlar yapmış olabilirler. Ancak, bu durum KESK yönetimini ve ona sahip çıkan DİSK, TTB ve TMMOB yönetimlerini haklı çıkarmaya yetmez. Öyle ki direnişteki emekçilerin isimlerini ve direnişçi kimliklerini dahi gözetmeden hadiseyi sanki faşist bir saldırıymış gibi göstermek doğru bir tutum değildir. Özellikle süreci yakından takip edenlerin de fark ettiği kadarıyla KESK yönetimine yakın bazı muhalif gazete ve yayınların tek yanlı haber yapma refleksini de sorunlu bulduğumuzu ifade etmek isteriz.
-Bu süreçte aynı zamanda fiziki şiddete ve sözlü saldırılara maruz kalan direnişteki emekçilerin KESK yönetimine dönük üslubunu da sorunlu görüyoruz. KESK yöneticilerinin bir bir isimlerinin teşhir edilmesi KESK’te yaşanan çürümeyi ya da bürokratlaşmayı çözme amacına hizmet etmez. Dünya çapında saygı kazanan bir direnişi yürütmüş insanlardan daha serinkanlı ve birleştiriciye yaklaşım beklenir.
-Sorunun medyaya ve kamuoyuna bu şekilde yansıması “Sosyalistler gene birbirine girdiler” izlenimi yaratmıştır.
-Biz bu sorunun taraflar arasında karşılıklı saygı ve sorumluluk temelinde yoldaşça bir iletişimle çözülebileceğine inanıyoruz. Bu noktada ilerici kamuoyunun her iki tarafın birden onayını almak kaydıyla sorunun dostça görüşmelerle çözümüne yardım etmek için sorumluluk alması gerektiğini düşünüyoruz. Bu anlamda Odak Dergisi emekçileri olarak göreve hazır olduğumuzu da ifade ediyoruz.
Odak Dergisi, 31 Ekim 2018”