“Yeniden Göç”: Alman geçmişine mi?

0
203

Aşağıdaki yazıda Alman dostumuz İvan Kowalski, Almanya’daki faşist tehlikenin gelişmesini tartışıyor.

İvan Almancasını yayınladığımız yazıda aşırı sağcı AfD’nin (Almanya için Alternatif) gelişmesi ile geçmişteki Nasyonal Sosyalist Parti’nin (Hitler’in NAZİ Partisi) gelişmesi arasındaki benzerliklere dikkat çekiyor. Halkın burjuva partilerine bir kısım haklı tepkilerinin etrafında örgütlenen hareket, mağdur bir görünüm yaratıp istismar ederek kitleselleşiyor ve zamanla açıktan faşist bir harekete dönüşüyor. Yazar faşizmin aslında burjuva demokratik siyasetin içinde bulunduğunu ve bu yüzden onu kolayca tasfiye edebildiğini belirtiyor. / Odak Dergisi

Ivan Kowalski

AfD’nin 25 Kasım 2023’teki gizli toplantısı üzerine veya “Almanya’da yakın bir faşist tehdit var mı?” sorusu. 

Gelişmekte olan bir faşist tehdidin nasıl şekillendiğine bakmak, bu soruya yanıt için faydalı olacaktır. 

Yukarıdaki soruyu yanıtlamak için her ulusun doğal olarak kendine has özellikleri göz önünde tutulmalıdır.

İlk olarak, her ulusun kendi geçmişi vardır. Özellikle Alman tarihi, faşist hareketlerin ortaya çıkışı hakkında çok şey ortaya koymaktadır. İşte biz de tam olarak bu noktadan, kendi tarihimizden yola çıkıyoruz.

AfD siyasi geçmişinde kendisini “basının iftiralarının kurbanı” olarak gösterebilmek için başlangıçta “yalancı basına” karşı çıkmıştır. Tabi burada yeni bir şey icat etmiş değildir. O zamanlar henüz genç olan NSDAP (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi- Nazi Partisi, çevirenin notu) 1924 programında, “Yalanlar yayan burjuva kapitalist basın dışarı” sloganını haykırmıştı.

Böylece burjuva demokratik yapılardan ayrışmaya yönelik gazetecilik adımı atılmış oldu.

Bunu sonraki yıllarda, gerçekteki özü faşist siyaset olan burjuva demokratik siyaset ve sol siyasete karşı olan tüm muhalefet izleyecektir.

AfD’den ayrılan bazı kişilerin kendileriyle yapılan röportajlarda aktardıklarına göre parti, “alternatif” bir çaba anlamında bir “burjuva protesto partisi” olmaktan yola çıkarak zaman içinde başkalaşmış ve açıkça faşist bir partiye dönüşmüştür. [1]

Röportajlarda, haklı gerekçeli ve düşünülmüş istifaları sırasında açıkça faşist bir partiye dönüşen AfD’nin başkalaşımının izi sürülüyor. 

Bir ara aşama olarak, parti içinde Lucke’ye karşı yapılan “darbenin” Frauke Petry ve faşist Björn Höcke tarafından gerçekleştirildiği söyleniyor. Höcke’nin etrafındaki AfD’nin sağcı elitleri, parti içindeki “ılımlıları” siyasi olarak ortadan kaldırmak için uygun bir an bekliyorlardı.

Şimdi, 2024’e doğru zafer yürüyüşlerinin ardından, artık açıkça faşist olan partileriyle burjuva demokratik cumhuriyete savaş ilan etme ve “iktidarı ele geçirme” yolunda ilerleme zamanının geldiğine inanıyorlar.

AfD mitinglerinde “Onları avlayacağız” (Gauland: AfD Milletvekili ve eski Eş Başkanı, çevirenin notu) sloganı atılıyor. 2 Şubat 2020’de Simmern’de parti başkanı Alice Weidel, hükümet üyelerine, sağcılara karşı gösteri yapma hakkını reddederek, ‘Gitmelisiniz’ diye bağırıyor. Bırakın AfD’nin onların çıkarlarını temsil ettiğini iddia ettiği yerde, çiftçiler ve nakliyecilerle birlikte gösteri yapsınlar. 

Ne de olsa tüm politikacıların bir “TÜV”e (TÜV Almanya’da ürünlerin teknik muayenesini yapan dernektir, çevirenin notu) ihtiyacı vardır ve etiketleri kimin yapıştırdığını tahmin etmek kolaydır. Ayrıca “düzen ve disiplin” eksikliğin de var olduğuna inanıyorlar. Almanya’yı yeniden inşa eden ve şimdi şişe toplamak zorunda olan “büyükannelerimiz ve büyükbabalarımız” mücadelenin içine çekiliyor. Weidel cumhuriyetin sefaletini bu şekilde özetliyor. Weidel, 1961 anlaşmasıyla önce Türkiye’den, sonra Fas’tan ve onlarca başka ülkeden Batı Almanya’ya gelen ve savaşta yerle bir olan Almanya’nın başkentini yeniden yüzdüren yüz binlerce meslektaşından bahsetmiyor.

Her zamanki gibi ırkçılığa uygun olarak, siyasi sonuçların ortaya çıkması da uzun sürmeyecektir. 

25 Kasım’daki gizli toplantının merkezinde “bir halk olarak Batı’da hala hayatta olup olmadığımız” sorusu yer almaktadır. [2]

Bu toplantı Alman faşist hareketinin liderlerini ilgili finansörler ve sermaye temsilcileriyle bir araya getirmektedir (gönüllü giriş bağışı 5000! Euro). [3]

Oradaki toplantıda, Almanya’daki insanlar “asimilasyon yeteneğine sahip” olarak sınıflandırılmaktadır. İnsanları “yarı-çeyrekler”, Yahudiler vs. şeklinde kategorize ederek Almanya’nın tarihine selamlarını göndermekteler.

Birkaç milyon insanın Kuzey Afrika’ya sürülmesi planı, NSDAP’nin Yahudileri Madagaskar’a sürme planlarını da anımsatmaktadır. Ve burada AfD için bir kişinin “asimilasyon derecesinin” ne olduğu önemsizdir, “sürgün” mültecilere yardım edenler için de geçerlidir.

İşte bu noktada siyasi hezeyanlar Almanya’nın geçmişinin en acımasız kalıplarıyla buluşuyor.

AfD ve etrafındaki sağın iktidarı ele geçirmek için hazırlaması gereken çok şey var: Mali açıdan güçlü ve entelektüel bir elit [4], bir program, bir kitle tabanı, sallantılı bir burjuva-demokratik hükümet, halk arasında memnuniyetsizlik vb.

Buna karşı durmamızı gerektirense çok şeyimiz var: Faşist bir hükümetin neler yapmaya hazır olduğunu gösteren bir tarih farkındalığı. Bu farkındalık son aylarda milyonlarca insanı sokaklara döktü.

AfD’nin güç fantezileriyle tarihin tabutluklarına “yeniden göç etmesine” izin verelim. Dünya halklarının NSDAP’yi ve onun iktidar aygıtını sürgün ettiği yere!

Notlar:

[1] Okulu bırakanlar, ZDF Mediathek.

[2] Correctiv.org/news/new-rights

[3] Burada “sıradan insanları” kimin “temsil etmek” istediği özellikle netleşmektedir.

[4] Özellikle Kimlikçiler ile bağlantılar

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.