Aşağıdaki yazı dzen.ru sitesinden çevrildi. Çeviriye biraz da kendimizden kattık.
Uğur Yıldız
Çarlık rejiminin ağır sansürü, politik fikirlerin doğrudan ifade edilmesini engellediği için edebiyat, bir direniş aracı haline geldi. Roman ve şiirler, politik fikirlerin dolaylı yollarla aktarılabildiği bir platform sundu. Özellikle Puşkin gibi yazarların eserleri, sansürün baskısı altında politik mesajları gizlice iletebilmişti. Bu durum, Rus edebiyatını politik bir karakterle donattı ve Lenin’in yetiştiği ortamı şekillendirdi. Lenin’in ailesi, onun entelektüel gelişiminde önemli bir rol oynadı. Evde klasik edebiyatın okunması ve kültürlü bir ortam, Lenin’in düşünce dünyasını zenginleştirdi. Shakespeare ve Goethe gibi yazarlarla erken yaşta tanışması ve Latince bilgisi, onun entelektüel ve devrimci karakterinin temel taşlarını oluşturdu.
Lenin, Rus edebiyatının politik eleştiri gücünü fark etti ve bu gücü kendi devrimci idealleri için bir ilham kaynağı olarak gördü. Örneğin, Gonçarov’un Oblomov adlı eseri, tembellik ve otokrasi eleştirisiyle toplumsal sorunlara ışık tutuyordu. Çernişevski’nin Ne Yapmalı? adlı eseri ise Lenin’in siyasi vizyonunu doğrudan etkileyen en önemli edebi kaynaklardan biri oldu. Nadezhda Krupskaya, Lenin için Rus yazarlardan “en çok Puşkin’i sevdiğini, eserlerini tekrar tekrar okuduğunu” yazdı. Lenin, özellikle Rus edebiyatına olan ilgisi ve birikimiyle dikkat çekmiştir. Puşkin, Lermontov, Tolstoy, Çehov gibi Rus yazarların yanı sıra Nikolai Çernişevski, Maksim Gorki ve Saltykov-Şçedrin gibi devrimci demokrat yazarların eserleri, Lenin’in düşünce dünyasını şekillendiren önemli kaynaklardır. Bunun yanı sıra, eserlerinde Gogol’dan sıkça alıntı yapması ve klasik Rus tiyatrosuna referanslar vermesi, onun Rus edebiyatıyla derin bağlarını göstermektedir.
Lenin’in sadece Rus edebiyatı değil, aynı zamanda Batı Avrupa’nın klasik yazarlarına olan ilgisi de büyüktür. Goethe, Schiller, Shakespeare gibi dev isimlerin eserlerini ve Emile Zola, Victor Hugo gibi romancıların metinlerini okumuş ve eserlerinde bunlara göndermelerde bulunmuştur. Örneğin, Hamlet’in ünlü ifadelerini kullanması, onun edebi alıntıları siyasi analizlerine entegre etme becerisini gözler önüne serer. Lenin’in, yabancı eserleri orijinal dilinde okuma alışkanlığı ve Fransız yazarlar Maupassant ile Barbusse’ye duyduğu ilgi, onun çok yönlü bir edebi birikime sahip olduğunu gösterir. Özellikle Alman edebiyatına olan ilgisi, Heine’nin şiirleri ve Goethe’nin Faust’u gibi eserlerin Lenin için özel bir anlam taşıdığını ortaya koyar. Bu bağlamda, Lenin’in edebi tercihleri ve alıntıları, hem kendi düşünsel üretimini zenginleştiren bir kaynak işlevi görmüş hem de devrimci yazılarında güçlü bir ifade aracı olmuştur. Bu geniş yelpaze, onun entelektüel ufkunu ve devrimci vizyonunun arkasındaki kültürel altyapıyı ortaya koymaktadır.
Lenin’in en sevdiği kitapların kesin bir listesini oluşturmak zor olsa da, mirası ve tanıdıklarının ifadelerine dayanarak aşağıdaki eserlerin onun hayatında önemli bir yer tuttuğu söylenebilir. Lenin’in edebi zevkleri ve kişisel etkilenimleri, onun düşünsel ve devrimci kimliğinin bir parçasını şekillendiren önemli eserleri içerir. Bahsedilen kitaplar, hem estetik hem de ideolojik açıdan Lenin üzerinde derin bir iz bırakmıştır:
Harriet Beecher Stowe – Tom Amca’nın Kulübesi
Amerikan kölelik sisteminin zulmünü ve adaletsizliğini gözler önüne seren bu roman, Lenin’in kölelik karşıtı düşüncelerine ilham vermiştir. Kitabın evrensel adalet duygusunu keskinleştiren mesajı, estetik açıdan da Lenin’in insani ve sosyal adalete olan ilgisini beslemiştir. Lenin’in bu romanı takdir etmesi, onun toplumsal eşitsizliklere karşı duyarlılığını pekiştirmiştir.
Lev Tolstoy – Anna Karenina
Lenin’in Tolstoy’a olan büyük saygısı ve bu romanı en sevdiği eserler arasında görmesi dikkat çekicidir. Anna Karenina, Rus toplumunun 19. yüzyıldaki dönüşümünü ve kapitalizm öncesi kırsal yaşamın çöküşünü derinlemesine ele alır. Tolstoy’un köylülükle olan güçlü bağları, Lenin’in devrimci bakış açısıyla örtüşmüştür. Lenin için Tolstoy, yalnızca bir yazar değil, aynı zamanda köylü sınıfının duygularını ve çelişkilerini yansıtan büyük bir tarihsel figürdü.
Maksim Gorki – Ana
Lenin’in devrimci işçi sınıfının dünyasını tasvir eden bu romana duyduğu büyük hayranlık, onun sınıfsal bilinciyle yakından ilişkilidir. Gorki’nin kendisi bu eseri mütevazı bir başarı olarak değerlendirse de, Lenin için Ana, işçilerin devrimci potansiyelini ve direnişini yücelten bir eserdi. Lenin’in Gorki’ye duyduğu saygıyı, Londra’da düzenlenen RSDLP’nin V. Kongresi sırasında şahsen dile getirmesi, bu kitabın onun üzerindeki etkisini ortaya koyar.
Nikolay Çernişevski – Ne Yapmalı?
Çernişevski’nin bu eseri, Lenin’in düşünsel gelişiminde ve devrimci ruhunun şekillenmesinde kilit bir rol oynamıştır. Ne Yapmalı?, ütopik sosyalizmin ve devrimci ideallerin temel taşlarından biri olarak, Lenin’in siyasi vizyonunu derinden etkilemiştir. Lenin’in Çernişevski’yi “Rus sosyal demokrasisinin öncüsü” ve “büyük bir devrimci” olarak tanımlaması, bu eserin onun üzerindeki etkisini açıkça göstermektedir.
Lenin’in edebiyatla olan derin bağı, hem entelektüel gelişimini hem de devrimci kimliğini şekillendirmiştir. Onun okuma alışkanlıkları ve edebi birikimi, sadece estetik bir haz kaynağı değil, aynı zamanda ideolojik ve politik düşüncelerini zenginleştiren güçlü bir araç olmuştur.