YÜKSELEN MİLLİYETÇİLİĞE VE DİNCİLİĞE KARŞI

0
3666

Cemalettin CAN-

“PKK’yi Ergenekoncular kasten bitirtmiyor, orduyu denetime alırsak bu iş hallolur” diyen AKP devletin ve toplumun denetimini ellerine aldıkları halde egemen güçleri Kürt hareketi karşısında en ağır yenilgiye sürüklediler. Ulusalcılar buradan Türk milliyetçiliğini AKP’ye karşı kışkırtma yolları arayacaklar. Ekonomi de eskisi kadar iyi gitmiyor olduğu için Erdoğan çok sıkıştı. Kurtuluşu Kürt ulusal hareketi ile anlaşmakta ya da anlaşıyor görünmekte arıyor.”

Asker sevkiyatında Casa’lar da devrede (27 Ekim 2012 Hürriyet)

Suriye seferi AKP’nin pilini bitme noktasına getirdi. Arap baharı denen süreçte dinci hareketlerin üstüste iktidara gelmesiyle AKP zafer sarhoşu olmuştu. AKP, emperyalizmin Ortadoğu’da İslam modeli geçiniyor ve Türkiye modelini yaymaya çalışıyordu. Hedef alınan ülkeler Mısır, Libya ve Suriye gibi dinciliğe karşı görece mesafeli olagelmiş rejimlerdi. Erdoğan ve arkadaşları, Esat’ın dinciler karşısında 6 ay dayanamayacağını sanıyorlardı. Öyle zafer sarhoşuydular ki bir yandan Esat’a saldırırken aynı zamanda Kürt hareketiyle girdikleri Oslo gizli sürecini ihlal edip Kürtlere karşı da saldırıya geçmişlerdi. Esat beklemedikleri şekilde direnince Erdoğan’ın hesapları alt-üst oldu. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldular. Yani tam onlar Halep’in fethine yoğunlaşmışken Suriye sınırları Kürt ulusal hareketinin eline geçti. Kürt ulusal hareketi Hakkari’de, diğer Kürt bölgelerinde öyle etkin hale geldi ki ordu askerlerini karadan taşıyamaz duruma düştü.

Cezaevlerine doldurdukları Kürt ulusal hareketi mensupları açlık grevine başladılar. Kürt hareketi binlerce elemanının tutsak alınmasının yarattığı boşluğu doldurdu. Açlık grevinin bir biçimde anlaşmayla sonuçlanacağını sanıyoruz. Ama bu eylem içeri alınan Kürt yurtseverlerinin de yeni bir direniş odağı yarattıklarını ortaya koymaktadır.

Evet, Kürt ulusal hareketi bütün cephelerde birden atağa geçmiş durumda. Şimdi bu süreç Silivri’de yatan ulusalcılara büyük koz veriyor. ”PKK’yi Ergenekoncular kasten bitirtmiyor, orduyu denetime alırsak bu iş hallolur” diyen AKP devletin ve toplumun denetimini ellerine aldıkları halde egemen güçleri Kürt hareketi karşısında en ağır yenilgiye sürüklediler.

Ulusalcılar buradan Türk milliyetçiliğini AKP’ye karşı kışkırtma yolları arayacaklar. Ekonomi de eskisi kadar iyi gitmiyor olduğu için Erdoğan çok sıkıştı. Kurtuluşu Kürt ulusal hareketi ile anlaşmakta ya da anlaşıyor görünmekte arıyor.

AKP’nin gerilemesi çok olumludur. Kürt ulusal hareketinin başarılarını da genelde olumlu gelişme görüyoruz. Ancak bundan otomatikman ülkenin özgürleşeceği ve solun gelişeceği sonucu çıkarkmak saflık olur. Hatta devrimciler için çok ciddi sorunlardan biri şudur: Önümüzdeki dönemde yükselmesi beklenen Türk ve Kürt milliyetçiliği ile dincilik ve Alevilik karşısında biz ne yapacağız?

Önce sürece biraz daha yakından bakalım.

Amerikancılığın Çıkmazı

Amerikancılar, Kürt ulusal hareketinin Irak’ın işgali sonrası insiyatif kazanmış olmasını Türkiye’nin 3 Mart Tezkeresi’ne ”hayır” deyip de işgale aktif destek olmayışına bağlıyorlardı. Mezhepçi AKP Suriye’ye karşı saldırıda kraldan çok kralcı davranırken Kürt meselesinde de beklentiler içindeydi. ”ABD’ye hizmet ettik mi oradaki Kürtler başımıza bela olmaz” diye düşünmüş olmalılar. Şapa oturmak dedikleri, şimdi bu olmalıdır.

Hatırlanacaktır, daha öncesinde Özal da ”Bir koyup beş alacağız” umuduyla İlk körfez savaşında ABD’yi desteklerken Kürt ulusal hareketinin durumdan yararlanıp gelişmesiyle karşı karşıya kalmıştı. Özal özellikle bu yüzden itibar kaybederek düşüşe geçmeye başlamıştı. Düşüşü durdurmak için o da federasyon çözümünü ortaya atacaktı, ömrü yetmedi.

Erdoğan son AKP kongresinde ”Yolumuz Özal’ın yoludur” demişti. O, Özal’ın yapamadıklarını yapmak için başa gelmiş bir insandır. Özal ilk körfez savaşında Irak’a girmek istemiş ama oligarşiyi ikna edememişti. Erdoğan, ikinci körfez savaşında Türkiye’yi ABD yanında aktif davranması ve mevcut cumhuriyeti yıkarak yerine Ilımlı İslamcı İkinci Cumhuriyeti kuracak şekilde devleti ve toplumu baştan aşağıya yeniden düzenlemesi için işbaşına getirildi. ABD’ye iyi hizmet ettiği için çok sıkı korundu. Devletin ve toplumun AKP’ye direncini kırmak için özellikle orduda ABD desteğiyle çok büyük operasyonlar yapıldı. Batılı güçlerle ittifak halinde içeride mevzi üzerine mevzi kazanan AKP, dışarıda da kendi rejim modelini yaymaktaydı. Ilımlı İslam seferinde Suriye’ye kadar dayandı. Ama barut Suriye önlerinde bitti. Esat direndi ve ne ABD ne de Fransa Suriye’ye Libya’daki gibi bir askeri müdahele edemediler. İran ile Rusya ve Çin buna izin vermediler.

Suriye’de yenildiler. Kürt cephesinde en ağır yenilgilerini yaşıyorlar. AKP’nin mezhepçi ve yeni-Osmanlıcı politikaları Suriye ve dolayısıyla İran, Rusya ve Çin engeline takıldı. Yeni Osmanlıcılığın önünü açmak için ordunun iktidardan düşürülmesi, burjuvaziye bir dönem olanaklar yaratmış görünürken aslında egemen güçlerin başına çok daha büyük sorunlar açtı. Buna daha önceleri de işaret etmiştik: Ordu Türkiye’de burjuva rejimin genel ve uzun vadeli çıkarlarını savunan en birikimli kurumdur. Burjuvazi henüz onun yerini dolduracak bir kurumlaşma oluşturamadı. Ordunun eski yerini kazanması da çok ama çok zordur.

Evet, Türkiye’nin Suriye ve İran ile kavgasının arasından PKK sıyrıldı. Devlet PKK’ye karşı dinciliği ve Aleviciliği kullanmaya çalışıyor ama bu sökmeyecektir. Çünkü PKK dini onlardan daha kolay yönetiyor olması sayesinde hem Kürt Alevi hareketinde hem de Sunnilik üzerinde etkili olabiliyor.

Mezhepçi iktidar içine girdiği zorluktan sıyrılmak için Barzani’ye sarıldı. Barzani de zaten onlar gibi Amerikancı ve Sunnici cepheden. Kapitalist vurgunculuğa her ikisi de alabildiğine yatkın. Zaten başından beri birlikte çalışıyorlar. Ne var ki Barzani’nin Kürt ulusal hareketi içindeki gücü çok sınırlı Barzani’nin desteği onları kurtarmaya yetmez. Kürt ulusal hareketi içindeki en inisiyatifli güç PKK’dir. Dolayısıyla PKK’nin kapısını çalmaya mecburlar.

Hükümet’in Öcalan ile görüşme halinde olduğu yolunda çok işaret var. Onlar PKK ile görüşmelere yeniden adım atarken kuşkusuz Kürt ulusal hareketi içinde sol ve Alevi karşıtı bir operasyon peşinde olacaklardır. Onlar Öcalan’a serbestlik vereceklerse PKK’nin önde gelen liderlerini Avrupa’nın bir ücra yerinde ömür boyu sürgüne göndermek yani mezara gömmek isteyecekler.

Biz Direnişçiler Kürt sorununa çözülmesi için birlikte yaşamak formülünü savunuyoruz. Ancak burjuvazi başta olduğu sürece birlikte yaşamak formülü çok zor hayata geçer. Kürt halkı ve azınlık milliyetler üzerinde uygulanan Türk milliyetçiliği politikaları, kendi karşıtını yani Kürt milliyetçiliğini yaratıyor. Halkların kardeşliğinin biricik harcını oluşturabilecek Türkiye solu, milliyetçiliği etkisizleştirmek için çok zayıf. Bu durumda Bağımsız ve Birleşik Kürdistan formülü, belki de olabilecek en az sıkıntılı çözüm yoludur. Bu yolun Kürtleri ABD’nin petrol bekçisi olmaktan kurtarma potansiyeli de bulunuyor.

Bilindiği gibi ABD ve Batı, Kürtlere Ortadoğu’da petrol bekçiliği görevini verdi. Petrolleri Barzani ailesi bekleyecek. Ama Bağımsız ve Birleşik Kürdistan kurulursa ilk elde Türkiye ve Suriye tarafı buna dahil olur ki bu durumda bir Kürt devleti PKK’nin egemenliğinde kurulabilir. PKK milliyetçi bir örgüttür ve kendi yeraltı kaynaklarına sahip çıkar.

Yükselen Milliyetçilik ve Mezhepçilik

Kürt ulusal hareketi ne kadar güçlenip çözüme yaklaştıkça çözümü zorlaştıran süreçler de güç kazanıyor. Milliyetçilik hem Kürt hem de Türk tarafında birden güçleniyor. Potansiyel olarak birliğin en sağlam temel harcı Türkiye solu bile güçlenen dincilik ve milliyetçilikten olumsuz etkileniyor. Sosyalist hareketin tabanında bu anlamda erime yaşanıyor. Ulusal ve mezhepsel meseleler ileriye çıkıyor.

Türkiye’de sosyalist söylem içindeki bir kısım sol, Türk milliyetçiliği çizgisinde. Bunlar Türkçü ulusal ve sosyal adaletli bir sistem istiyorlar. Yakın zamandaki Cumhuriyet mitinglerinde görüldüğü gibi geniş kitleleri harekete geçirme potansiyelleri en yüksek kesim onlar. Perinçek bu kesimin ideoloğu konumunda. AKP bu kesimin örgütlenmesine izin vermemeye çalışıyor. Şu ana kadar bu kesim içinde en dirençlisi İşçi Partisi oldu. Diğer gruplar baskılar karşısında dağıldılar. Perinçek grubu ise Türk ulusalcılığını güçlü bir harekete dönüştürecek militanlıktan yoksun.

Diğer bir kesim sosyal adaletçi bir Kürt milliyetçiliği ekseninde kümelenmiş durumda.. Kürt milliyetçiliğinin tabanı daha dar ama daha örgütlü ve etkin durumdalar. Mücadeleyi en sert biçimlerde sürdürebilecek yetenekteler. Türkiye egemen güçlerinin komşularıyla girdiği bütün krizler Kürt ulusal hareketine yaradı. Türkiye solunun önemli bir bölümü Kürt ulusal hareketinin etrafında örgütlenmiş ve ona dayanarak ayakta kalmaya çalışıyor. Kürt ulusal hareketi aslında fiilen birçok sosyalist örgütlenmenin liderliğini yapıyor.

Başka bir sol kesim ise yükselen güçlerden biri olan Aleviliğe yanaşmış durumda. Aleviliğe kayan kesim daha az diri. Sosyalizmin gerilemesi karşısında Alevi kökenli sosyalistlerin büyük kısmı, sol söylemlerini bırakmamaya çalışarak Aleviciliğe doğru yol alıyorlar. Geçmişte Kürt solu, milliyetçiliğe Marksist devrimci elbise giydirmek için “Kürt sorunu çözülmesi en acil sorundur; Türkiye devriminin yolu, Kürt sorununu çözerek açılabilir” diyordu. Şimdi benzer bir mantığın Alevi hareketinde de gelişiyor olması dikkat çekicidir. Onlar Türkiye’nin en acil sorununu Alevi sorunu olarak görüyorlar ve Alevilik temelinde örgütleniyorlar. Geçmişte Kürt ulusal hareketi nasıl Türkiye solunu rakip görüyor ve ona karşı güvensizlik yayıyorduysa Alevi hareketinde de benzerini yapmaya çalışan bir eğilim gelişiyor. Ancak Alevi hareketi içinde henüz dinamik bir örgüt yok. Başını çeken Aleviciler genelde tuzu kuru, yorgun ve ürkek insanlar. Alevi hareketi hala CHP’nin, Türk ulusalcılarının, Kürt ulusalcılarının ve Türkiye devrimci hareketinin etkisi altında. Bununla birlikte Aleviciliğin, yükselen Sünniciliğe karşı tepkiler temelinde örgütlenmesi mümkündür. Türkiye yüksek öğrenim gençliğinin yüzde sekseninden fazlasının dindar yani Sünnici olduğu ve bu oranın geliştiği söyleniyor. Kendilerini dindar gören bu kesim yarının idarecileri olacaklarına göre Aleviler üzerindeki baskılar artacaktır. Batılı ülkelerin Aleviliği bir inanç olarak tanımaları ile Alevici hareket yeni olanaklara kavuşuyor.

EDP, DSİP gibi örgütlerin içinde yer aldığı “Yetmez ama Evetçi” bir kısım liberal sol ise sol ve demokrat söylemlerle AKP ve Gülen’in peşinden gidiyor. Ancak liberal solun gücü çok daha fazladır. Süreç milliyetçiliğe ve dinciliğe karşı tepkileri ve bağımsız bir sosyalist harekete olan ihtiyacı öne çıkarıyor. Kürt milliyetçiliğinin de, Aleviciliğin de ve hatta Türk milliyetçiliğinin de bir yığın haklı gerekçeleri var. Hiç birisi tümüyle haksız değil. Ancak bunların hiç biri sömürüyü ve baskıyı ortadan kaldıracak, kitleleri özgürleşmesine öncülük edecek bir perspektife sahip değil. Bugüne kadar hiç bir Kürt belediyesinin Fatsa’daki sosyalist belediyeden daha başarılı olduğunu görmedik. Milliyetçilik ve Alevicilik geniş kesimleri kolay birleştirip harekete geçirse de sonuçta uzun vadeli olarak bölmekte ve birbirlerinden uzaklaştırmaktadır. Aleviliğe gelince, Alevilik en büyük zenginliğini 50’li ve 60’lı yıllarda Marksist hareket ile girdiği ilişkiden aldı. Bunun dışında Alevilik kapitalizm öncesi dönemden kalmış bir inanç olma durumunu aşamadı. Alevilik, eğer devrimci hareketle ilişki içinde yenilenemezse, bir dinsel inanç olarak gelişir; sosyalizmden uzaklaşarak tutuculaşmaya başlar.

Kuşkusuz egemen ulus milliyetçiliği ile ezilen ulus milliyetçiliği aynı şey değildir. Bu anlamda Kürt sorunu aslında daha çok Türk sorunudur. Arızalı gelişen Türk ulusal kimliği diğer etnik kimliklerin meşru haklarını tanımayarak Kürtlüğü büyük bir sorun haline getirdi. Türk ulusal kimliği işte bu anlamda sorunlu olduğu için Türkiye’de bir Kürt sorunu gelişti. Alevi sorunu da gene benzeri yaklaşımın ürünüdür. Aleviliği sorun haline getiren, onları inkar eden ve katliamlardan geçiren, egemen Sünniciliktir.

Diğer yandan ise hem Kürt ulusalcılığı hem de Alevicilik bir yandan bazı demokratik kazanımlara yol açarken diğer yandan ise uzun vadeli ve özgürlükçü bir çözüm yaratamayıp emekçiler arasında bölünmeler yaratarak sorunları ağırlaştırıyorlar. Türk milliyetçiliği ve Kürt milliyetçiliği, Alevicilik ve Sünnicilik sonuçta birbirinin varlığını motive eden, birbirini kışkırtan akımlar. Şimdi Türkler, Batılı ülkelerin Kürt milliyetçiliğini kullanarak Türkiye’yi bölmek istediklerini ileri sürerek örgütleniyorlar. Kürtler de Türklerin onların varlığını tanımadıkları, başka devletlerle birleşerek onları hep ezdikleri, ulusal baskı ve esaret düzeni altında tuttukları ve tutmaya devam ettikleri gerekçesiyle Kürtlük temelinde örgütleniyorlar. Sünniler Alevilerin dinsel inançlarını meşru saymıyor. Aleviler de egemen Sunnilik yüzünden Alevi hareketi olarak örgütlenmeye çalışıyorlar. Egemen mezhep Sünnilik de baskı altında. Batılı güçler, Kemalistler, AKPciler, MHPciler ona zorla şekil vermeye çalışıyorlar.

Türkler Kürtlerden ne denli çok nefret ederse Kürtlerin örgütlenme olanakları o kadar artar. Sünniler Alevileri ne denli dışlayıcı ve aşağılayıcı davranırsa Alevilerin ayrı örgütlenmesi olanakları o denli artar. Kürt ulusal hareketi Kürtlük temelinde geliştikçe Türk milliyetçiliği de gelişme olanağı buldu. Yarın Alevici bir temelde önemli bir gelişme olduğunda bu hareketin bütün meşruluğuna rağmen Sünni-Alevi ayrışmasını körüklemesi kaçınılmazdır. Şimdi söz konusu akımların her biri Türkiye solunun kendi peşlerinden gelmesini ve onlara çalışmasını istiyor. Kendi çizgilerine gelmekte direnenleri, karşı tarafın insanı olmakla itham ediyorlar. Yani bağımsız çizgide bir devrimci tutum, bu çeşitli güçlerin her birinin ayrı ayrı bakışının toplamı olarak, aynı anda hem Kürtçü, hem Kemalist, hem Alevici ve hem de Alevi düşmanı görülebilir. Ama hareket kişilikli ve sağlam durabilirse hem ezilen Aleviler, Kürtler ve diğer milliyetler hem anti-emperyalist Türkler hem samimi Müslümanlar onda kendisinden bir parça bulacak ve ona yakınlık duyacaklardır.

Devrimci Hareketin Bağımsızlığı

Bağımsız ve sağlıklı bir solun gelişmesi emekçilerin mezhep ve milliyet temelinde bölünmesini engeller ve bu çelişkileri yumuşatır. Devrimciler inançlara ve etnik kimliklere saygılıdırlar. Türkiye solu kendisini yobazlığın saldırılarına karşı Alevilere, şovenizme karşı ise Kürtlere kalkan etti ve bunu emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadele temelinde yaptı. Bu anlamda barışın ve özgürlükçü temelde birliğin en güçlü ve sağlam harcı Türkiye soludur. Milliyetçilik ve mezhepçilik böler ve birbirine düşmanlaştırır; sosyalizm ise özgürleştirir, kardeşleştirir ve birleştirir.

Ama solun bu rolünü oynayabilmesi için gerçek bir sol olması gerekir. Türkiye solunun bu anlamda devrimci temelde yenilenmiş, çelik disiplinli bir örgüte ihtiyacı var.

Bu örgüt ne kadar disiplinli ve aktif olursa diğer demokratik güçlerle işbirliği için o kadar daha elverişli duruma gelir. Aksi halde, devrimciler, bu güne kadar çeşitli sol örgütlenmelerin pratiğinin gösterdiği gibi, diğer güçler ile ilişkilerinde onların karşısında silikleşir, erir ve dağılırlar. Türkiye solu eğer kendi gücüne dayanma temelinde disiplinli bir örgütlülük ve bağımsız bir eylem çizgisi geliştirebilirse Kürt ulusal hareketinden, Alevi hareketinden ve hatta Türk ulusalcılarından ve liberallerden bile güç alabilecektir. Türk milliyetçiliğinin, Kürt milliyetçiliğinin, Alevilerin ve dinsel hareketlerin içinde sosyalizme yakın çok insan var.

Eğitim ve Dayanışma Hareketi çerçevesinde ifade ettiğimiz mütevazı çalışmalarımız işte böyle bir örgütü geliştirmek amacını taşıyor. Evet, bağımsız bir sosyalist hareket olan özlem de artıyor ve bu özleme cevap verebilmek, onu gerçeğe dönüştürebilmek için devrimcilerin inançla, özveriyle ve militanca çalışması ve mümkün olduğu kadar birlikte davranması gerekiyor.

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.