Zayıf durumdaysan özellikle tedbirli olacaksın: Mahmut Tat kimlere kurban edildi?

0
1257

Hamza Yalçın

Dersimli hukukçu ve siyasetçi Hüseyin Aygün, Twitter hesabından İsveç’ten gönderilmiş olan Mahmut Tat’ın elleri kelepçeli fotoğrafına, “Desene, günün sonunda ihale yine bir Dersimliye kaldı” yorumunu yazıyordu. Mahmut Tat 7 yıl önce ayrıldığı Türkiye’ye, medya manşetleri tarafından “PKK’lı Mahmut Tat” olarak hedef haline getirilerek döndü. Hüseyin Aygün Mahmut Tat’ın nasıl bir düzmece yargılamanın sonucunda ceza aldığını birinci elden biliyordu.

Mahmut hakkında muhtemelen en çok ilgi gören yazıyı Barış Terkoğlu yazdı. Olayı süratle araştıran başarılı gazeteci Terkoğlu yazısına, “NATO’nun kapısını açan minibüsçü” başlığını atmıştı. Türkiye’de minibüsçü iken PKK davasından ceza alan Mahmut Tat İsveç’te hayatını pizza ve lokanta emekçisi olarak kazanmaya çalıştı. Düpedüz haksız olduğu belli olan cezalandırılmanın İsveç yetkilileri tarafından şüpheyle karşılaşılacağını ve zorluk çekmeden sığınma alacağını düşünüyordu. İsveç’e yük olmamak ve Türkiye’de bırakmak zorunda kaldığı eşine ve çocuklarına gelecek hazırlamak için canla-başla çalışıyordu. Hangi şehirde iş bulduysa oraya gitti. Çok kötü koşullarda yaşadı. Fakat Abdülkadir Aygan gibi boğazına kadar pisliğe batmış itirafçıların bile korunması gerektiğine inanan İsveç yetkilileri, Mahmut’a inanmamayı tercih etti ve ona sığınma hakkı vermedi.

Mahmut Tat, Erdoğan hükümetinin İsveç’ten istediği bir isim değildi. Hatta Erdoğan bir ara İsveç’ten istediği 73 kişilik listeyi adeta tek kişiye indirmişti: Bülent Kenez’i özellikle istediklerini söyledi. Bülent Kenez, Gülen Cemaati örgütü davasından aranıyordu. İsveç yetkilileri Erdoğan’a, “Bülent Kenez’i uyduramadık, Mahmut’u alın” demiş oldular.

İtirazımız İsveç’in Bülent Kenez’i teslim etmeyişine değildir. Demek istediğimiz, askeri darbe teşebbüsüne karışmak iddiasıyla Erdoğan tarafından istenen Fethullahçı Bülent Kenez’i vermeyen İsveç makamları Mahmut Tat’ı hiç vermemeliydi. Erdoğan iktidarının kırmızı bültenle aradığı Bülent Kenez’e iltica veren İsveç makamlarının Mahmut Tat’a iltica vermemesi, dahası mesela Mahmut Tat’ı sınır dışı etmek ihtimali varken, özel uçakla teslim etmesi, İsveç’in bazı yönlerini tanımamıza olanak sağlamaktadır. NATO yanlısı ve NATO yanlısı olmayan politik sığınmacılar arasında ayrım yapıldığı ortadadır.

İsveç’in NATO sürecinden bu yana ne zaman İsveç yetkilileri AKP hükümetiyle görüşse İsveç’te yaşayan siyasi sığınmacılar endişelenirler. Türkiye’den, Avrupa’dan ve İsveç’ten arkadaşlar ve tanıdıklar, “Tedbirli ol, İsveç seni teslim etmesin” diye uyarırlar. Mahmut’un, “Kabak benim başıma patlamasın!?” diye düşünüp düşünmediğini bilemiyoruz. Kendisine sormadık. Teslim edilmeden kısa zaman önce İsveç’e oğlunu getirmiş, 7 yıl ayrılıktan sonra oğluna kavuşmuştu. Facebook’ta mutlu resimlerini görmüştük. Oğluyla görüşmemizde böyle bir felaketle karşılaşacaklarını düşünmedikleri sonucuna vardık.

İsveç yetkilileri Mahmut Tat’ın siyasi bir kararla değil tamamıyla yargı süreci sonucunda gönderildiğini belirttiler. Ayrıca Mahmut Tat’ın özel bir muameleye tabi tutulmadığını, bir trafik kontrolü sırasında tesadüfen yakalandığını açıkladılar. İsveç’te yetkililerin bu konularda aşırı bir yalan söylem alışkanlığı yoktur. Fakat bu konuda doğru söylenilmediği de bellidir.

Mahmut Tat İsveç’e 2015 yılında gelip sığınma başvurusunda bulunmuş, olumsuz cevap alınca kaçak duruma düşmüştü. Mahmut’un anlatımından öğrendiğimize göre “trafik kontrolü” Mahmut’un evinin kenarında, tam da onun işten döneceği saatte, bekleyen polisler tarafından yapılmıştı. İsveç’te, iltica başvurusundan red aldıktan sonra kalmayı sürdüren bir çok insan bulunduğu halde olan nedense Mahmut Tat’a olmuştu. Tutsak edilerek özel uçakla gönderilmek, kolay akla gelecek bir ihtimal değildir.

Mahmut Tat’ın Türkiye’de bir itirafçının yalan ifadesi üzerine PKK üyesi olduğu gerekçesiyle cezaya çarptırıldığını kendisinden dinlemiştik. Değil PKK üyesi, taraftarı dahi olmadığını da biliyorduk. Mahmut İbrahim Kaypakkaya geleneğinden SMF’ye belli bir yakınlık duyduğunu söylemişti. Çevre ilişkileri bunu doğruluyordu. Göteborg’da bizim dernek çalışmalarımıza da zaman zaman yardımcı oldu. Hatta Mahmut, bir keresinde İsveç güvenlik polisi SÄPO’nun (Ulusal Güvenlik Polisi), onun bizimle görüşmesini not ettiğini ve bu konuda kendisine soru sorduğunu söylemişti. Şaşırmadık. Bilmeyenler İsveç’te devletin sola yakın olduğunu sanırlar. Sola yakın olmak şöyle dursun, düşman olduklarını biliyoruz. Türkiye’deki AKP-Cemaat başta olmak üzere Afganistan’daki ve Ortadoğu’da bütün dincileri, en azından medyada, yoğun olarak desteklediler. Libya ve Suriye’de Batı destekli dincilere karşı mücadele eden Kaddafi ve Esat aleyhine yaptıkları yayınlar utanç vericidir. Solcu geçineni de yaptı.

Mahmut gibi Türkiye’de politik bir davadan cezaya çarptırılmış, ayrıca İsveç’te kaldığı süreçte kansere yakalanmış olup da Türkiye’ye teslim edilen bir örnek bilmiyoruz. Üstelik Mahmut’a üyesi olmadığı bir örgütün üyesiymiş gibi ceza verilmişti. Delil, bir itirafçının çelişkili ifadesinden ibaretti. Mahmut kendisini mahkum eden yargıcın sonradan Gülen davasından hapse girdiğini anlatıyordu. Mahmut bunları iltica başvurusunda anlattığını söylemişti. İsveç Göçmen Dairesi Mahmut’a siyasi sığınma hakkı vermeyerek Türkiye’deki haksız yargılanmayı onaylamış oldu. İsveç Başbakanı Ulf Kristersson Türkiye’ye gitmiş ve Erdoğan’la görüşmüştü. Basın görüşmede Türkiye hükümetince istenenlerin ele alındığını yazdı. Çevremizdekiler, “Kendinize dikkat edin” diye uyarırken “ihalenin Dersimliye kalacağı” gün yaklaşıyordu. AKP iktidarı tarafından konu edilmeyen Mahmut’un, etrafındaki çemberin daraldığını hissettiğini duymadık.

“Olağan bir trafik kontrolü sonucunda” yakalanan Mahmut olağanmış gibi gösterilen fakat gayet hızlandırılmış bir adaletsiz sürece tabi tutuldu. İsveç, iltica sürecindeki insanlara ücret almadan avukat hakkı tanır. Bu demokratik hak tuzak ihtimali de taşımaktadır. Mahmut’a verilen avukat müvekkilinin aleyhine çalıştı. Göteborg’da Göçmenler Dairesi (Migrationsverket) özel gözetim yerinde tutulan Mahmut Tat, avukatı Anna Cavalli-Björkman’dan, Türkiye’ye gönderilme işlemini durdurma başvurusu yazmasını istedi. Avukat Mahmut’un isteğini yerine getirmedi. Mahmut’a yardım etmek maksadıyla kendisiyle ilişki kurmaya çalışanlara bilgi vermeyi de reddetti. Anna Cavalli-Björkman’ın bu süreçteki rolünün farkına vardıktan sonra onu araştırdığımızda bu hanım avukatın başkaca göçmen müvekkillerinin de aleyhine çalışmış olduğu iddialarını öğrendik: Göçmenler Kurumu’nun bu muteber avukatı müvekkilinin aleyhine çalışıyor ve avukatlık parasını cebe indiriyor.

Mahmut’un durumunu basına yansıtma, ona yeni avukat tutma çabalarımız karşısında Göçmenler Dairesi süreci hızlandırdı. Mahmut, “Beni serbest bırakın başka ülkeye gideyim” talebine olumsuz karşılık verdiklerini söylüyordu. Gönderilmeye karşı direnmesini, uçağa girmemesini tavsiye ettik. Önce Mahmut’u aldatarak aşağıya çağırdıklarını, orada iri-kıyım görevlilerin Mahmut’u havaya kaldırıp arabaya soktuklarını, Mahmut’u ellerinden ve belinden taktıkları kelepçeleri birleştirerek Stockholm’a götürdüklerini öğrendik. Mahmut aç götürüldüğü eziyetli yolda bileğine vurulan kelepçenin bir elini şişirdiğini, İsveç polisinin kendisine Türk polisinden bile daha kötü davrandığını söyledi. Gazeteciler ve avukatlar Mahmut’a yardım etmek için çalışırken Mahmut’un dışarıyla her türlü görüşmesi birden kesildi. Göteborg’da polislerin gösteriler başlayacağı haberlerini kendi aralarında konuşmuş olduklarını öğrendik. İade edilmemesi yolunda başlattığımız çabalar ne yazık ki etkisiz kaldı. Tam kamuoyu oluşmaya başlarken Mahmut’un iadesi hızlandırıldı. Yetkililer belli ki kesin karar almışlardı. Gene de, “Daha hızlı ve daha organize davransaydık engelleyebilirdik” diye kendimizi suçladık.

Mahmut teslim edildikten sonra Göteborg’da düzenlenen protesto gösterisine özellikle İsveçli samimi insanlar ilgi gösterdiler. Baştan ilgisiz kalan burjuva basın, iade gerçekleştikten sonra yoğun ilgi gösterdi. Bu ilgi tabii ki Erdoğan’ın teslim edilmesini istediği eski ortağı Fethullahçılara yaradı.

Mahmut’un göz altına alındığını öğrendiğimde olacakları farkedip çok telaşlanmıştım. Acil işlerimin önemli bir kısmını ihmal etmek zorunda kaldım, arkadaşlar ve başta ilerici basın olmak üzere idealist insanlarla birlikte Mahmut’a yardım etmeye çalıştık. Ne yazık ki korktuğum başıma geldi. 2017 yılında İspanya’da gözaltına alındığımda eğer arkadaşlarım zamanında hızlı davranmasaydı, eğer günün özgün koşullarında İspanya ve İsveç’te güçlü bir kamuoyu desteği oluşmasaydı ben de gönderilebilirdim. O günlerde bunu düşünmüştüm. Eğer İspanya’dan teslim edilseydik oluşacak tepki en çok Gülen davasından arananlara yarayacaktı. Mahmut Tat’ın başına gelenlerden sonra o günlerde kafamda oluşan kanaat pekişti.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.