İnan Kaloğulları
15-16 Haziran 1970 tarihinde on binlerce işçi, egemenlere karşı ayağa kalkarak fabrikalardan sokaklara aktı. Türkiye işçi sınıfının mücadeleci tarihinde güçlü izler bırakan bu direnişin üzerinden 55 yıl geçti.
Ülkemizi emekçiler için sömürü cehennemine çevirmek isteyen egemenler 60’lı yıllarda giderek gelişen emek hareketini boğmak için 13 Şubat 1967 yılında kurulan dönemin mücadeleci sendikası DİSK’i silip atmayı amaçlamıştı.
Emekçiler için güçlü bir dayanak olan DİSK emek alanında etkisizleştirilmesi gereken bir güç olarak görülmüştü. O dönem DİSK etkili toplu sözleşemelere imza atıyor, başarılı ve mücadeleci bir sendikacılık yolu izleyerek emekçilere güven veriyordu.
Dönemin mücadeleci atmosferi hem emekçileri hem de DİSK’i güçlü şekilde etkilemişti.
Kuruluşundan kısa süre sonra binlerce üyeye kavuşan DİSK mücadeleci kimliğinden kaynaklı Seferberlik Tetkik Kurulu raporlarında da tehlikeli bir iç düşman olarak tarif edilmişti.
Sendikal tekeli TÜRK-İŞ’in eline vermek için tutuklamalar, baskılar ve sendikacılara dönük yargısız infazların yanında yasal düzenlemeleri de kısa sürede gündeme getirdiler. 274-275 sayılı yasal düzenlemelerle DİSK’i yetkisiz ve işlevsiz hale getirmek amaçlanmıştı. Dönemin Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk bu düzenlemeleri kastederek “DİSK’in çanına (canına) ot tıkayacağız” demişti.
Dünyada esen 68 dalgası, ülkemizde güç kazanan devrimci hareketler ve büyüyen gençlik hareketi emekçileri politik yönden güçlü şekilde etkilemişti. Gençlik, işçi sınıfına bilinç götürme tutumuyla ve dayanışmacı kimliğiyle fabrika direnişlerine, grevlere ve işçi mücadelesine aktif şekilde dahil oluyordu. İşçiler de gençliğin mücadelesine güç veriyor, anti emperyalist gösterilerde yer alıyordu. İşçi-gençlik mücadelesi büyük oranda iç içe geçiyordu.
Süreç 15-16 Haziran’a gelmeden önce birçok fabrikada sınıf hareketine yön veren mücadeleler ve direnişler yaşandı.
4 Temmuz 1968 yılında Derby fabrikasında Lastik-İş sendikasının engellenmesine karşı başlatılan Derby işgali 6. günün sonunda başarıyla sonuçlanmıştı.
9 Eylül 1968’de Maden-İş sendikasının Kavel fabrikasında örgütlenmesi için verilen mücadelede gelişen iş yeri işgali kazanımla sonuçlandı. 1963 yılında gerçekleşen ilk Kavel direnişinden sonra 68 yılında gerçekleşen bu direniş metal sektöründe iş yeri işgallerine dönüşecek olan süreci büyük ölçüde tetikledi.
Singer fabrikasında Maden-İş sendikasının yetkili hale gelmesi için verilen mücadelede işçiler 10 Ocak 1969 yılında sendikadan habersiz şekilde fabrikayı işgal ettiler. Başarıyla sonuçlanan bu direniş metal sektöründe militan mücadelenin gelişmesine önemli katkıda bulundu.
Türk Demir Döküm fabrikasında 31 Temmuz 1969 yılında başlayan direniş savaşı andıran görüntülere sahne olmuştu. 3 hafta süren eylemlere fabrikayı kuşatmak için 4 bin asker, 5 tank, 40 zırhlı personel taşıyıcı aracı ve 72 askeri kamyon sevk edildi. Direniş büyük kararlılık içinde sürdürüldü ve kazanımla sonuçlandı.
29 Aralık 1969’da Şerif Aygün’ün öldürüldüğü Gamak direnişi ses getiren çok önemli direnişlerden biri oldu.
Sungurlar kazan fabrikasında 8 Nisan’da ve ardından 4 Mayıs 1970 tarihinde “ölmek var dönmek yok” sloganıyla başlatılan işgal tüm taleplerin kabul edildiği çok etkili bir direniş oldu.
7 Mayıs 1970 yılında gerçekleşen ECA fabrikası işgali yine en önemli direnişlerden biri olarak tarihe geçti ve başarıyla sonuçlandı.
Derby fabrikası işgali, Kavel, Singer, Türk Demir Döküm, Gamak, Sungurlar ve ECA fabrikalarında geliştirilen işgal ve direnişler emek hareketini köklü şekilde etkiledi.
İşçi sınıfı mücadeleci ve militan bir kimlik kazanmıştı. DİSK’i eskisizleştirmeyi amaçlayan yasal düzenlemeler gündeme geldiğinde işçiler kısa sürede “Anayasal direniş komiteleri” kurdu.
Büyüyen tehdide karşı 14 Haziran günü DİSK’in çağrısıyla çok geniş bir işçi temsilcileri toplantısı düzenlendi. Bu toplantıda işçiler “üretimden gelen gücümüzü kullanacağız” kararı aldılar.
15 Haziran 1970 tarihinde kimsenin tahmin edemeyeceği ve DİSK yöneticilerini de şaşırtan bir işçi hareketi yaşandı. On binlerce işçi üretimi durdurdu ve sokakalara çıktı. 16 Haziran günü ise direniş 168 fabrikayı içine aldı ve 150 bin işçi sokaklara aktı. Bu direniş esnasında Yaşar Yıldırım, Mustafa Bayram, Mehmet Gıdak isimli işçiler katledildiler.
Bu şanlı direnişin ardından DİSK’i kapatmayı amaçlayan yasal düzenleme yargı kararıyla geri çekildi. Birçok fabrikada işçi önderleri işten atıldı ve yoğun bir tutuklama süreci başladı. Direnişin yarattığı atmosferi kırma girişimleri başarıya ulaşmadı ve toplumda yılgınlık yaratmak için süreci 12 Mart darbesine kadar vardırdılar. Emekçilerin mücadelesi 12 Mart darbesiyle de zayıflamadı, tersine giderek büyüdü.
İşçiler o zaman kimliklerle ve inançsal motiflerle değil sınıf kimliğiyle yakın bağlar içindeydi. sınıf kimliği anti-emperyalist ve anti-faşist özelliklerle birarada bulunuyordu.
Direniş, özgürlük mücadelesinin fiili ve ideolojik öncüsünün işçi sınıfı olduğunu etkili şekilde göstermeyi başardı.
15-16 Haziran direnişinin başarısında birliğin ve dayanışmanın büyük payı bulunuyor. Direnişin öne çıkan simgesel resminde pankart üzerine yazılmış olan “gücümüz birliğimizden gelir” sözü büyüyen işçi hareketinin hangi dayanaklarla başarıya ulaştığını etkili şekilde göstermişti.
15-16 Haziran işçi direnişi Türkiye emekçilerinin gurur duyulan tarihi içinde ilham vermeye devam ediyor.