Çocuklara kıyanların ülkesinde 23 Nisan

0
646

Karaca Kaplan

Bayram denildiğinde aklımızda hep güzel şeyler belirir. İnsanların bir araya geldiği, birbirine sıcak davrandığı, samimiyetle kucaklaştığı, küskünlük ve kırgınlıkların unutulduğu, ortak duygularını büyüttüğü ve paylaştığı günlerdir bayramlar. Bu yüzden de bayramların gelişini dört gözle bekler, diğer bütün günlerin de birer bayram havasında geçmesini ümit ederiz. Bayramlar mutluluğumuza mutluluk, sevinçlerimize sevinç katar, güzel günlerin geleceğine dair umutlarımızı hep canlı tutar. İşte böylesi bayramların en güzeli, en anlamlılarından bir tanesi de 23 Nisan.

1929’da çocuklara armağan edilen bugün; çocukların hak ettikleri sevgiyi ve değeri gördükleri, her yeri şen kahkahalarıyla çınlattıkları, gelecek kaygısı gütmedikleri; gelecek güzel günler için tertemiz-masum hayaller kurdukları, gönüllerince eğlendikleri ve kendilerini güvende hissettikleri bir ülkenin birer bireyleri olduklarını düşündükleri özel bir gündür. Fakat ne yazık ki gerçekte durum bunun tam tersidir. Günümüzde dünyada ve Türkiye’de çocuklara yaraşır bir hayatın olduğunu iddia etmek için gözlerimizi bütün gerçekliklere kapamış olmak gerekir.

Ülkemizde çocukların içler acısı durumunu görmek için uzun çaplı araştırmalar yapmaya, ekstra bir çaba sarf etmeye gerek yok. Yıllardır haberlerde karşımıza çıkan sayısız örneğe baktığımızda bile, durum açıkça görülmektedir; burası, çocuklara kıyanların ülkesi haline gelmiştir!

Sadece birkaç küçük araştırma bu acı gerçeği gözler önüne serecektir. Çocuk İstismarıyla Mücadele ve Çocuk Haklarını Koruma Derneği, Türkiye’nin çocuk istismarında dünyada üçüncü sırada yer aldığını net bir şekilde belirtmektedir. Sunulan istatistikler ise gerçeği yansıtmıyor. İstismara uğrayan çocuk sayısının ifade edilen rakamlardan çok daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Adli makamlara başvurma cesareti gösterenlerden ziyade en az bir o kadar da kayıtlara geçmeyen vakaların olduğu bilinmektedir. Çocuklar sadece aile dışındaki yabancı kişiler tarafından istismara uğramıyor. Birçok cinsel istismar vakalarında failin; aile veya yakın çevreden olduğu bilinmektedir. Bu gerçek ise insanların istismarı bilmelerine rağmen susmalarına yol açabilmektedir.

Küçücük çocuklar “dini nikah” ile evlendirilmekte, tecavüz edilip katledilmektedir. Ülkemizde, her yıl binlerce çocuğun doğum yaptığı açık bir gerçektir. Verilere göre, doğum yapan çocukların bir kısmının 15 yaşının altında olduğu da bilinmektedir. Tarikat yurtlarında yaşanan çocuk istismarları haberlerini hepimiz takip ediyoruz. Bu yurtlarda istismar suçuna karışmış hocaların serbest bırakıldığını, bu istismarcılara iyi hal indirimi uygulandığını biliyoruz. Gerici vakıf yurtları çocuklar için birer işkence merkezi haline gelmekte; çocuklar psikolojik ve fiziki şiddet görmekte, eğitimden koparılıp, istismara maruz kalmaktalar.

Ülkemizde yaşanan deprem felaketinden en çok etkilenen kesim maalesef yine çocuklar oldu. Binlerce çocuk yaşamını yitirdi, on binlercesi ebeveynlerini, arkadaşlarını, yakınlarını kaybetti. Hayatta kalanların çoğu da ne yazık ki uzuvlarını kaybetti. Devletin böylesi bir felaket yaşamış her zamankinden çok daha hassas bir dönemde olan bu çocuklara sahip çıkması, psikolojik destek vermesi, normalleşebilmeleri için elinden geleni yapması gerekirken onları tarikat yurtlarına “emanet etmesi” akıl alır gibi değil. Ve bu gerçeği de kendi eliyle örtmeye çalışması çok acı verici bir durum. Depremin yaralarının uzun yıllar sarılmayacağı ortada iken, bu çocukların psikolojik gelişimleri, yaşam standartları, eğitimleri ve topluma entegre edilmeleri konuları düşünüldüğünde, bu sürecin onlar için hiç de kolay olmayacağı ortadadır.

Yoksulluk, yoksunluk çocukların en çok etkilendiği konular arasındadır. Türkiye’de 7,5 milyon çocuğun yoksulluk çektiği, 720 bin çocuğun çalışmak zorunda kaldığı verilerle sabittir. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin açıkladığı Çocuk İş Cinayetleri Raporu’nda 2013 ve 2022 yıllar arasında en az 616 çocuğun iş cinayetinde hayatını kaybettiği bilgisi yer alıyor.

Doğuştan hapse mahkum çocuklar, öldürülen ve ismi dahi hafızalarımızda yer etmeyen göçmen çocuklar, açlıkla boğuşan, ısınacak bir soba dahi bulamayan çocuklar… İşte ülkemizin gerçeklikleri bunlardır.

Başlıktaki gibi çocuklar, “çocuklara kıyanların ülkesinde” yaşıyor 23 Nisan’ı. Onların hayatını değiştirmek, onlara güzel bir gelecek bırakmak ise hepimizin elinde. Yoksulluk yaşamadıkları, istismar edilmedikleri, çalışmak zorunda kalmadıkları bir ülke hayal değil.

Çocuklar bizlerin umududur, yaşama olan bağlılığımızdır. Onlara her günlerini “bayram” havasında geçirecekleri bir yaşam biçimi kurmak, biz büyüklerin insanlık görevidir. Çocukların çıkaramadığı ses olmak biz yetişkinlerin görevidir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.