Haftanın Özeti: Canlanan umutlar ve çekilen sıkıntılar boşa gitmesin

0
360

Haftanın çok tartışılan gelişmesi tüketici boykotu oldu. Üniversite öğrencilerinin 2 Nisan’da alışverişi boykot etme çağrısına öğrenci kitlesini aşan bir katılım gösterildi ve bu durum iktidarın tepkisini çekti. Çağrı sosyal medyada hızla yayıldı. Genç Direnişçi taraftarlarının aralarında bulunduğu bir grup öğrenci, tüketici boykotundan artan paraları eylemlerde tutuklanan öğrencilere gönderdi. Öğrenci grupları Türkiye genelindeki bazı üniversitelerde 24 Mart Pazartesi günü için de boykot çağrısı yapmıştı.

Özgür Özel de 23 Mart’ta Saraçhane’de tüketici boykotuna dikkat çekmişti. Tüketici boykotunun yarattığı etkileri tam olarak bilemiyoruz. Bu boykotun bu kadar tartışılmasını ilginç bulduk. İktidar yanlıları tüketici boykotunu yasadışı ilan ederken, Erdoğan 4 Ocak’ta (yani daha 3 ay önce) fiyat artışlarından sorumlu ilan ettiği firmaların ürünlerini satın almama çağrısı yapmıştı. Aynı çağrıyı Aralık 2024’te de yapmıştı. 2024 yılında bir yandan İsrail’e mal satarken diğer yandan Filistin yanlısı tüketici boykotunu desteklemesini, 2020’de Fransız mallarına boykotu, 2018’de ABD mallarına ve 2008’de Doğan medya grubuna karşı boykot çağrılarını hatırlıyoruz. Bu çağrılara katıldıkları için tutuklananlar oldu. Bazı sanatçılar ise bazı çalışma imkânlarını kaybetti.

Tüketici boykotunun duyarlı muhalefet saflarında yarattığı ilgiyi ve iktidar tarafından gördüğü tepkiyi not etmekle birlikte, bu eylemin gerçek etkisini henüz bilemiyoruz. Devrimci hareket açısından en önemlisi, eylemlerle toplumda artan duyarlılığı örgütlenmeye dönüştürmektir.

Volkan Konak’ın bir konser sırasında kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmesi yurtsever, demokrat ve sol saflarda büyük üzüntü yarattı. Çatalca İlçe Müftüsü Ahmet Mehmetalioğlu adlı gerici, Volkan Konak’ın vefatını “sahnede gebermiş” şeklinde yorumladı. Dayanışmacı ve iyi ahlaklı bir sanatçı olan Volkan Konak’ın son sözü “Devrimciler korkmaz” olmuştu. Onu sosyalizme açık, şovenizme kapalı bir yurtsever olarak tanıdık. Türkiye solu son üç ay içinde Kahtalı Mıçı ve Edip Akbayram gibi değerli sanatçıları da kaybetmişti. Türkiye coğrafyası böyle nice değerli insanlar yetiştiriyor. Onların değerini özellikle yaşarken bilmek gerekiyor.

Özetimize geçtiğimiz hafta yaşanan hak ve özgürlük mücadeleleriyle devam ediyoruz. İmamoğlu ve onlarca kişinin tutuklanmasının ardından başlayan protesto gösterileri geçtiğimiz hafta da devam etti. AKP iktidarının eylemleri sönümlendirmek için bayram tatilini uzatmasına karşılık gençler kendilerine farklı mücadele olanakları yarattı. 2 Nisan günü tüketime ara verme çağrısına çoğu esnaf, oyuncular ve emekçiler destek verdi. En işlek sokakların bile boş kaldığına şahit olduk. Şimdi de her çarşamba günü tüketime ara verme çağrısı yapıldı. Yapılan çağrıya kısa sürede on binlerce insan destek verdi.

Özgür Özel’in son Saraçhane mitinginin ardından yaptığı çağrıyla 29 Mart Cumartesi günü Maltepe’de bir miting gerçekleşti. Mitingte sosyalist grupların yoğun katılımı göze çarpıyordu. CHP’nin paylaştığı verilere göre 2.2 milyon kişinin katıldığı iddia edilen mitingte “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganları öne çıktı.

Cumartesi Anneleri, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle düzenledikleri buluşmanın 1044. haftasında yine Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Yapılan açıklamada, 32 yıl önce Cizre’de gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Ali Karagöz için adalet talep edildi.

Bu hafta “hasta mahpusların” sesini duyurmak için eylemlere devam edildi. İHD, İstanbul ve Ankara’da düzenlediği eylemde tüm hasta tutsakların tahliyesini talep etti. Daha önce tahliyesi engellenen Uğur Ok ve hayati tehlikesi bulunan Adnan Öztel’in durumuna dikkat çekilerek, her ikisinin de serbest bırakılması istendi.

30 Mart 1972’de Kızıldere’de katledilen devrimci önderler Mahir Çayan ve dokuz yoldaşı Ankara’da anıldı. Kızıldere’nin yarattığı mücadele ve dayanışma örneği günümüzde de geçerliliğini koruyor. Çocuk, yaşlı demeden pek çok insan anmaya katıldı. Anma İzmir’de de gerçekleşti. Gençlik Örgütleri’nin çağrısıyla Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde toplanan kalabalık, “Kızıldere’den bugüne, sürüyor mücadelemiz” yazılı pankartın arkasında basın açıklaması yaptı.

İşçi haberleriyle devam ediyoruz. İşçi cinayetleri, ağır sömürü koşulları altında çocuk, genç, yetişkin demeden her gün çok sayıda insanın canını almaya devam ediyor. Emekçilerin çaresizliğini ve karşı karşıya kaldığı sefaleti gösteren açlık ve yoksulluk sınırı rakamları ise giderek yükseliyor. Emekçilerin yaşadığı çaresizlikte büyük sorumluluğu bulunan Türk-İş Sendikası’nın 23 Mart’ta açıkladığı verilere göre açlık sınırı 23.615 TL olurken, yoksulluk sınırı 77 bin TL’ye dayandı.

Kocaeli’nde bulunan Tezcan Galvaniz işçileri, düşük ücretlere, baskılara, iş kazalarına ve iş yeri patronunun keyfi tutumlarına karşı insanca yaşam talebiyle başlattıkları grevi kararlılıkla sürdürüyor. Tezcan Galvaniz’de 370 işçi çalışıyor.

İzmir’de bulunan Sünel Tütün, Oryantal Tütün ve T.T.L Tütün fabrikalarında çalışan emekçiler, 17. Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinin tıkanması üzerine başlattıkları greve devam ediyor. Tek Gıda-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu bu fabrikalarda işverenin imzalamayı reddettiği sözleşme yaklaşık 1700 işçiyi kapsıyor. Tek Gıda-İş Sendikası’nın işçi ve sendika düşmanı tutumu nedeniyle Eker Süt Ürünleri fabrikasında başlatılan direniş de sürüyor.

Çeşitli belediyelerde işten atılan belediye emekçileri, işlerine dönmek için mücadelelerini sürdürüyor. Çiğli Belediyesi’nde, Bayraklı’da, Şişli’de ve kayyum atanan Dersim Belediyesi’nde işsiz bırakılan belediye çalışanları direniyor. Öte yandan pek çok belediyede işçiler ücretlerini düzenli olarak almakta zorluk çekiyor. Toplu sözleşme görüşmeleri devam eden belediyelerde ise işçiler ucuz işgücü, güvencesizlik ve kötü çalışma koşullarıyla karşı karşıya.

Zor şartlarda çalışan basın emekçileri Mart ayında yoğun baskılarla, gözaltı ve tutuklamalarla karşılaştı. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği, Mart ayında 17 gazetecinin protestoları takip ettiği için gözaltına alındığını belirtirken, toplamda 21 gazetecinin geçtiğimiz ay gözaltına alındığını açıkladı.

Nakliyat-İş Sendikası, Ambar İşverenleri Sendikası’nın toplu iş sözleşmesinde 2025 yılı için işçilere dayattığı %33’lük ücret artışını kabul etmediğini belirterek, 14 Nisan’da toplam 19 nakliyat ambarında grev kararı aldığını duyurdu. Nakliyat-İş’in grev kararı toplam 250 emekçiyi kapsıyor.

İzmir Kemalpaşa’da bulunan Temel Conta işçileri hakları için 116 gündür direniyor. TKİS Perde işçilerinin haklı talepleri için başlattıkları grev ise 164. günde kararlılıkla devam ediyor. Bunlar ekonomik hak arayışlarıdır. İşçiler elbette 19 Mart sonrası eylemlerde de yer aldılar. Eylemlerde aktif olan öğrencilerin çoğu aynı zamanda emekçidir. İşçilerin büyük kitlesel eylemlere katılması durumunda Türkiye’nin sarsılacağı kuşkusuzdur.

Mücadele haberlerimizi öğrenci eylemleriyle tamamlıyoruz. Öğrenci gençlik 19 Mart sonrasında tarih yazdı. 19 Mart’ta başlayan protestolarda anayasal haklarını kullanan 301 genç tutuklandı. Hükümet, bayram tatilini 9 güne çıkararak toplumsal hareketliliği azaltmayı hedefledi. Bu süreçte tutuklanan gençler, bayramı aileleriyle geçirmek yerine cezaevlerinde kaldı. Cezaevlerindeki zor koşulların yanı sıra, adli tutuklularla aynı koğuşlarda kalmaya zorlanırken, çıplak arama ve ayakta sayım gibi uygulamalara maruz bırakılıyor.

Ancak Ankara’da bayram tatili, gençlerin sesini yükseltmesine engel olmadı. Günlerdir kampüslerde, sokaklarda ve meydanlarda direnen gençler, pazar günü Seğmenler Parkı’nda buluştu. Coşkulu konuşmalar ve marşlar eşliğinde tutuklu arkadaşlarıyla dayanışma çağrısı yaptılar.

Benzer şekilde İzmir’de Dokuz Eylül ve Ege Üniversitesi öğrencileri Kültürpark’ta düzenlenen gençlik forumunda bir araya geldi. Forumda gelişen direnişler değerlendirilirken, önümüzdeki süreçte atılacak adımlar tartışıldı.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, 2 Nisan’daki boykotta gençlerin etkisi büyük oldu. Kampüslerde ve sokaklarda düzenlenen etkinlikler ve piknikler, halkla dayanışma buluşmalarına dönüştü.

Özetimizi dış haberlerle tamamlıyoruz. Suriye’de Alevileri katleden ve AKP hükümetinin canla başla desteklediği HTŞ yönetimi, İsrail’in Şam’ı bombalamasına dahi ses çıkaramadı. Medya, Şam’ın bombalanmasının bölgeye asker yerleştirmeye çalışan Türkiye’ye bir ihtar olduğunu yazdı. Asıl amacın Suriye’de Kürtleri, Dürzileri ve Alevileri İsrail lehine etkilemek olduğunu düşünüyoruz. Alevilerin ve Dürzilerin ABD ve Batılı güçlerle işbirliği yapan SDG ile ittifak yapması yönündeki propagandalar da arttı. İsrail’in mevcut gidişatla Kürtleri, Alevileri, Dürzileri ve dincilikten rahatsız olan kesimleri çevresinde toplayarak Suriye’de egemen konuma gelmesi beklenebilir.

Diğer yandan yapayalnız ve aşırı yoksul olmasına rağmen Filistin halkıyla dayanışmadan vazgeçmeyen Yemen, ABD’ye karşı direnişini sürdürdü. Suriye’nin düşmesi sonucu Lübnan’da Hizbullah’la bağları kopan İran, hafta boyunca ABD emperyalizminin hedefindeydi. ABD, İran’a saldırı hazırlığıyla çevresindeki üslere uçaklar yığarken, İranlı yetkililer ABD tehditlerine boyun eğmeyeceklerini açıkladı.

İngiltere, Fransa ve Almanya Rusya’ya karşı savaş kışkırtıcılığına devam etti. Almanya’nın Rusya tehdidini bahane ederek hem silahlanmasını hem de Avrupa’yı kendi etrafında toplamasını Hitler politikalarının devamı olarak görüyoruz. Almanya 1 Nisan’da Litvanya’ya bir tank tugayı yerleştirme kararı aldı. Tugayın 2027 yılına kadar 2000 tankla tamamlanması planlanıyor. Almanya’nın II. Dünya Savaşı’nda Ukrayna, Rusya, Baltık ve Kuzey ülkelerindeki pratiği biliniyor. Bu politikaların savaşa yol açma riski büyük.

Ukrayna’daki savaş Rusya’nın lehine ilerlerken ABD Başkanı Trump Putin’e karşı sert açıklamalar yaptı. Rusya yönetimi ise Trump’la zıtlaşmadan Ukrayna’daki savaşı kendi hedefleri doğrultusunda sürdürüyor. Rusya bir yandan da İran, Kuzey Kore ve Çin’le ittifak ilişkilerini derinleştiriyor.

Bu arada Rusya’yla düşmanlaşma politikalarına karşı çıkan Fransız aşırı sağcı lider Marine Le Pen, 5 yıl süreyle cumhurbaşkanlığı adaylığından men edildi. AB fonlarını parti çıkarları için uygunsuz şekilde kullanmaktan suçlu bulunan Le Pen’in bu karar bozulmazsa 2027 seçimlerinde aday olamayacağı belirtildi. Avrupa’da aşırı sağın yükselişinin temel nedeni küresel sermayenin liberal demokrasi düzenidir. Bu gelişmede Avrupa solunun hatalı politikalarının da payı var.

Macaristan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) tutuklama kararını Netanyahu’ya uygulamadı. Macaristan UCM’den çıkacağını da belirtti. Zaten UCM daha ziyade Batılı emperyalistlerin cezalandırma aracıydı.

Donald Trump nihayet diğer ülkelere karşı gümrük vergilerini artırma kararını hayata geçirdi. Buna göre Avrupa’dan gelen ürünlere %20 gümrük uygulanacak. Trump, Avrupa’nın ABD’ye %39’a varan vergiler uyguladığını iddia etti. Bu açıklama Avrupa borsalarını sarstı. Büyük ekonomik sarsıntılar yaşanmasından endişe ediliyor. Trump’ın amacı imalat sanayisini ABD’ye çekmek. Bu durum Batılı ülkelerin aleyhine sonuçlanabilir. En yüksek gümrük vergisi (%54) Çin mallarına uygulanacak.

Özetimizin sonuna geldik. Kitlesel eylemlerin muhalif kesimlerde yarattığı canlanmayı iyi değerlendirmeliyiz. Sosyalist hareket öncelikle bu eylemlerde yer alan -başta gençler olmak üzere- devrimci mücadeleye açık insanlarla temas kurmalı ve bu ilişkileri güçlendirmelidir. Örgütlenme ihtiyacı konusunda mutlaka ortak bir anlayış geliştirmeliyiz. Örgütlenme olmadan eylemler gelip geçici olur ve nihayetinde egemen güçlere yarar. Gençliğin ayağa kalkışının yarattığı umutların hayal kırıklığına dönüşmemesi, eylemlerde gaz yiyen, saldırıya uğrayan, gözaltına alınan, hapse giren gençlerin çektiği sıkıntıların boşa gitmemesi, devrimci hareketlerin güçlenmesine bağlıdır. Güçlenmenin yolu ise örgütlenme ve birlikten, yani sosyalist sol içinde sağlanacak koordinasyondan geçer.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.