2024 yılını geride bırakmaya sayılı günler kaldı. Bu haftaki özetimizde ağırlıklı olarak yakın bölgemizde ve ülkemizdeki gelişmelere yer verdik.
Suriye’de her şeyi alt üst eden gelişmelerin ardından ortaya çıkan durumu fırsata çevirmede İsrail açık ara önde. İsrail, kirli hesap ve oyunlarıyla sürecin buraya evrilmesini sağladı.
İsrail’in, geçtiğimiz yıl ekim ayında Filistin halkına yönelik soykırıma varan saldırılarında Gazze Sağlık Bakanlığı’na göre, yaklaşık 45.000 Filistinli hayatını kaybetti. İsrail Lübnan’ı da içine alacak şekilde saldırılarını genişletmesinin ardından sürekli hedefinde tuttuğu Suriye’ye yöneldi. İsrail, bu süreçte Lübnan’da Hizbullah’la yapmış olduğu ateşkesi defalarca ihlal etti. Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından soykırım yaptığı iddiasıyla hakkında tutuklama kararı verilen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, “İsrail’in güvenliğini sağlayacak başka bir düzenleme bulunana kadar bu önemli noktada (Suriye’de işgal edilen bölge) kalmaya devam edeceğiz” diyerek Suriye’deki isgaline gerekçe bulmakta gecikmedi.
Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) liderliğindeki cihatçıların çöktüğü Suriye’de yeni hükümeti kurmak için çalışmaların başlamasının ardından aralarında AKP hükümeti ve başka hükümetler Şam’daki büyükelçiliklerini tekrar açmaya başladıklarını ve HTŞ ile doğrudan temas kurduklarını açıkladılar.
Arap Birliği ülkeleri, Ürdün, Suudi Arabistan, Irak, Lübnan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Katar’ın üst düzey diplomatları Ürdün’de düzenlenen Suriye konulu toplantıda “barışçıl bir geçiş sürecini” destekleme konusunda anlaştı.
Şam’a giden Birleşmiş Miletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, HTŞ lideri Golani ile görüştü. Pedersen, HTŞ’ye uygulanan yaptırımların kaldırılabileceğinin işaretlerini verdi. ABD’nin ardından, Avrupa Birliği, İngiltere, Almanya ve Fransa peş peşe HTŞ ile temas kurma yolunda olduklarını açıkladılar. Ateş o bölgedeki halkları yakmakla sınırlı kaldığı ve çıkarlarına uygun düştüğü sürece düne kadar “terör örgütü” listesinin başında tuttukları HTŞ’yi hızla “meşrulaştırmada bir sakınca yok onlar için.
Suriye’de tek görünen gerçeklik yeni yıkımların uzak olmadığı gerçekliğidir. Fakat bu sefer ateşin bölgenin dışına taşma olasılığı da artmıştır. Çünkü olay Ilımlı İslam projesidir. Yani nüfusu Müslüman çoğunluklu ülkelerdeki yönetimleri dincileştirecek o ülkeleri ABD-İngiltere öncülüğündeki emperyalistlerin egemenlik alanına bağlamak. Erdoğan bu planla işbaşına getirilmiş ve parlatılmıştı. Irak ve Libya’daki laik iktidarlar bu maksatla yıkıldılar. Şimdi laik Esat iktidarının yıkılması ardından başa getirilen Golani’nin medyada parlatılmasının arkasında yeni bir ılımlı İslam rejimi kurma teşebbüsü var. Bu teşebbüsün taşeronluğunu AKP iktidarı yapıyor. Golani’nin basındaki yüksek itibar sahibi pozları Erdoğan’ı çok hatırlatıyor.
Suriye’de Kürt nüfusun en yoğun yaşadığı bölgelerden biri olan Kobani’de ABD’nin iki has “müttefiki” arasında bir süredir yaşanan gerginlik bu hafta yumuşamış görünüyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan çok iddialı bir üslupla YPG’nin Kobani’de SDG’nin de Suriye’de dağıtılacağını iddia etti. ABD araya girerek iki “müttefikini” uzlaştırmayı başardı. YPG işgali altında tuttuğu Tel Rıfat, Membiç ve Deyrizor bölgelerinden büyük ölçüde çekildi. AKP hükümeti PKK’nin Suriye’deki örgütlenmesi olan PYD-YPG’nin Kobani’den de çekilmesini ileri sürünce çatışmalar çıktı. Taraflar birbirine SİHA’lar, keskin nişancılar ve roketatarlar ile saldırmaya başladı. Çatışmalar Membiç ve Deyrizor bölgelerinde de yaşandı. AKP hükümeti tarafından kurdurulmuş ve onun emrinde olan Suriye Milli Ordusu (SMO, öteki adıyla ÖSO) direnişle karşılaşınca ilerleyemedi. AKP hükumeti ABD’den gelen ateşkes önerilerini kabul etti. Bir yandan YPG modern silahlarıla direnebileceğini gösterirken diğer yandan da ABD Türkiye egemenlerini ekonomik yaptırımla tehdit etmeye başladı. Bunun üzerine Hakan Fidan ağız değiştirerek YPG sorununu HTŞ’ye havale etmiş anlamına gelebilecek ifadeler kullandı. Yandaş basın bir yandan da Rakka ve Haseki bölgelerinde SDG’ye karşı Arap aşiretlerinin isyanlarını yazmaya başladı. Hatırlanacağı gibi Arap nüfusun çoğunlukta olduğu bu bölgeler işgalci ABD emperyalistleri tarafından IŞİD’le mücadele adı altında PYD güçlerinin inisiyatifine verilmişti. Kürt siyasal hareketinin güdümündeki sosyalist hareketler Suriye’nin enerji, su ve tarım arazileri bakımından bu en zengin bölgelerinin ABD ile işbirliği halinde işgal edilmesini devrim gibi göstermeye çalışmışlardı. AKP hükumeti ve MİT sistemli çabalar sonucunda işgale karşı Arap aşiretler içindeki tepkileri kışkırttı. Şimdi Kürt ulusal hareketinin (PYD-YPG) bu bölgeleri denetimi altında tutması zorlaşıyor. Fransa ve ABD’nin Suriye’deki Kürt güçlerini birleştirme çabasının da henüz sonuç vermediği belirtiliyor. Barzani Kürtleri kenarda durmayı tercih ediyorlar. Fakat şimdilerde Batılı güçlerin çok değer verdiği HTŞ ile Kürt güçleri arasında bir çözüm sağlanabileceği görülüyor.
Eğer Suriye’de işler İsrail’in müdahelesiyle birdenbire karışmazsa Kürt ulusal hareketinin işgalci ABD ile işbirliği sayesinde genişlettiği topraklarının çok önemli kısmını ve bu arada SDG örgütlenmesini de kaybedebileceği görünüyor.
Ezilen bir halkın davasını omuzlamış ve dünyadaki anti emperyalist güçlerin sempatisini sağlamış olan Kürt ulusal hareketi 1990 başlarında reel-sosyalizm yıkılması ardından Batılı emperyalistlerin desteğini kazanmaya yöneldi. Batılı emperyalistler Suriye’de büyüttükleri IŞİD’in Haziran 2014’te Kobani’de Kürt ulusal hareketine saldırmasını kurnazca değerlendilediler. Çatışmaların gelişmesini beklediler. Kürt güçlerin yardımına tam Kobani düşmek üzereyken geldiler. Kobani IŞİD’den kurtarılırken Kürt milliyetçi hareketi ABD’nin eline geçti. Kürt ulusal hareketinin “IŞİD’e karşı mücadelede” ABD’nin “kara gücü” ve “stratejik müttefiki” görüldüğünü öğrendik. Endişemiz Kürt siyasal hareketinin bu gidişle İsrail’in “stratejik müttefiki” haline gelmesidir. “Arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyelim” derler. Milliyetçilik mazlum bir halkın haklı davasını bu durumlara düşürebiliyor.
Yine bölgemize ilişkin olarak geçtiğimiz hafta yaşanan bir gelişmeye dikkat çekmek istiyoruz. ABD’deki Yahudi lobisinin çatı örgütü konumunda olan Amerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (AIPAC) Başkanı Michael Tucci ve Komitenin yeni seçilen Başkanı Bernard Kaminetsky 11 Aralık’ta, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’i ziyaret etti. İsrail basınında geniş yer bulan AIPAC’in Bakü’deki temaslarına geniş yer ayıran, merkezi İsrail’de bulunan i24 haber kanalının aktardıklarına göre, ziyaretin amacının Amerikan Yahudi toplumunun Trump yönetimi ve Azerbaycan arasında köprü olma hedefiyle ilişkili olduğu belirtildi. Haberde, bu görüşmenin iki gün öncesinde ise, Aliyev’in danışmanı Hikmet Hacıyev, Kudüs’te İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ve diğer yetkililerle temaslarda bulunduğu aktarılıyor. Trump’ın göreve başlaması öncesinde, ABD’deki İsrail yanlısı lobi ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin bu şekilde yoğunlaşması, Washington ile Bakü arasındaki ilişkilerin iyileşeceğine işaret ediyor. İki ülke arasındaki “güvenlik” eksenli yakınlaşmanın başta enerji ve askeri teknoloji konusundaki anlaşmalar ile giderek derinleştiğini ortaya koyuyor. Orta Doğu Gerçeği Vakfı (EMET) Yasama İşleri Direktörü Joseph Epstein, i24NEWS’e verdiği demecinde, ABD ve İsrail’de, Azerbaycan’ı İbrahim Antlaşmaları’na dahil etmenin, ittifakı genişletmek için önemli bir adım olacağına inananların olduğuna dikkat çekerek, Kudüs ile Azerbaycan, Kazakistan ve Özbekistan gibi Türk devletleri arasındaki uzun süredir devam eden sıcak ilişkiler, savunma ve enerji işbirliği ve uyumun aynı zamanda ABD, İsrail ve Amerikan yanlısı Müslüman ülkeler arasında işbirliği için de yüksek profilli bir platform sağlayacağını ifade etti. Epstein, bu anlaşmaları Güney Kafkasya ve Orta Asya’ya doğru genişlemenin ABD’nin bu bölgelerdeki etkisini artırmasına yardımcı olacağını söyledi.
İrlanda hükümetinin, Güney Afrika’nın İsrail’i Gazze’de soykırım yapmakla suçladığı Uluslararası Adalet Divanı’ndaki davaya resmi olarak müdahil olma kararı alması İsrail ile ilişkilerin yeniden gerilmesine yol açtı. Kararın ardından İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar Pazar günü yaptığı açıklamada, “İrlanda hükümetinin aşırı İsrail karşıtı politikaları” nedeniyle İsrail’in İrlanda’daki büyükelçiliğini kapatacağını duyurdu. İsrail, geçtiğimiz mayıs ayında, İrlanda’nın Filistin devletini tanıyacağını açıklamasının ardından Dublin’deki büyükelçisini geri çağırmıştı. Ülkesinin barış yanlısı, insan hakları yanlısı ve uluslararası hukuk yanlısı olduğunu belirten İrlanda Başbakanı Simon Harris, Gazze’deki savaşın devam etmesinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu ve Gazze’deki Filistin halkının toplu olarak cezalandırılması anlamına geldiğini belirtti.
Rusya Silahlı Kuvvetleri Radyasyon, Kimyasal ve Biyolojik Savunma Kuvvetleri Komutanı İgor Kirillov, uğradığı bombalı saldırı sonucunda öldürüldü. Ukrayna basını Kirillov’un öldürülmesinin arkasında Ukrayna Güvenlik Servisi olduğunu öne sürdü ve Kirillov’un ölümünden bir gün önce hakkında soruşturma açıldığını duyurdu. Rus kaynakları Rusya’nın üst düzey yetkililerine saldırıların arkasında İngiliz istihbaratının bulunduğunu iddia ediyorlar.
Ukrayna’daki savaşa ilişkin diğer bir önemli gelişme, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Ukrayna ile ön koşul olmadan, İstanbul’da 2022’de varılan anlaşmalar temelinde görüşmeye hazır olduklarını açıklaması oldu. Rusya’daki televizyon ve radyolarda ortak yayımlanan yıllık basın toplantısında gazeteciler ve halkın sorularını yanıtlayan Putin, Ukrayna ile barışa hazır olduklarını ancak barış için savaş sahasındaki gerçeklerin dikkate alınması gerektiğini belirtti. Esas olarak Batılı emperyalist güçlere verilen bu mesajlar AKP hükümetine de yeniden arabuluculuk imkanı anlamına geliyor.
Ülkemizdeki gelişmelerle devam ediyoruz. Erdoğan’ın 10 Aralık’taki “SGK’ya prim borcu olan belediyeleri silkelemekte fayda var” diyerek bir kez daha hedef aldığı CHP’li belediyelere haciz işlemleri başlatıldı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın altı CHP’li belediyeye yönelik haciz kararıyla ilgili olarak CHP kurmayları, belediyelerin “personel maaşlarını ödeyemez, hizmet veremez hale getirilmek istendiğini” belediyelerin özellikle kreş ve diğer sosyal yardımları nedeniyle halktaki beğeni oranının iktidarda rahatsızlık yarattığına dikkat çektiler. Suriye olayıyla dış siyasette güç kazanıldığı mesajının yanında içte de elini daha güçlü hale getirmeyi amaçlayan Erdoğan’ın bu amaçla belediye borçlarının üzerine gidilmesi talimatı verdiği ifade ediliyor.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun 2025 yılında uygulanacak yeni asgari ücreti belirlemek amacıyla yaptığı toplantıdan henüz bir sonuç çıkmadı. Komisyonda en fazla üyeye sahip konfederasyon olarak işçi kesmini temsil eden Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ), 2025 yılında geçerli olacak asgari ücretin yüzde 45 zam ve yüzde 20 refah payı ile 29 bin 583 TL olmasını talep ettiğini duyurdu. Türkiye’de dört kişilik bir aile için açlık sınırını 20 bin 967 lira ve yoksulluk sınırını ise 72 bin 524 lira olarak hesaplayan DİSK, “Asgari değil insanca yaşanacak ücret” sloganıyla 35 bin lira talep ediyor. İktidar ve sermaye kesminin ise, başından beri kendilerinin belirlediği “enflasyon hedefiyle” uyumlu, yani, küçük oranda bir atışta anlaştıkları biliniyor.
Şimdi de geride bıraktığımız haftada yaşanan hak ve özgürlükler için yapılan eylemleri aktarıyoruz. Türkiye toplumu, kendisine yaşatılan mağduriyetlere karşı direnmeye devam ediyor. Cumartesi Anneleri “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” talebiyle yaptıkları eylemlerinin 1029. Haftasını gerçekleştirdi. 33 yıldır inkar ve cezasızlık kıskacında sonuçsuz bırakılan İbrahim Demir ve AGİT Akipa dosyasında adalet istendi.
Bu hafta hasta tutsakların sesini yükseltmek için eylemlere de devam edildi. Sağlık durumları kötüye giden hasta mahpuslar Mehmet Okur ile Hayati Deniz Kaytan için serbest bırakılmaları istendi.
Geride bıraktığımız hafta İHD, TDİ ve çeşitli kurumların temsilcileri 19 Aralık katliamının yıl dönümünde Ümraniye hapishanesi önünde bir araya geldi. “Yaşam haklarının korunup, ölümlerin engellenmesi talep edildi.” 19-22 Aralık 2020 hapishaneler katliamının yıldönümünde İstanbul, İzmir, Dersim ve Batman gibi merkezlerde de anmalar yapıldı. Gösterilerde katliamın sorumlularının yargılanması ve hapishanelerde tecridin kaldırılması istendi. Devlet yetkililerinin “Hayata dönüş” adını verdikleri saldırılarda 30 tutuklu ve 2 asker yaşamını kaybetti, yüzlerce kişi de yaralandı. Bu katliam tek tip devrimci tutsakların hücrelere yani tecride karşı açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerini bastırmak amacıyla 20 hapishanede birden 10 bin kolluk gücüyle yapılan saldırıyla gündeme geldi. Ecevit liderliğindeki koalisyon hükumeti bu katliamda Mehmet Ağar gibi katillere sonuna kadar yetki verdi. Sosyalist hareketlerin ülkedeki güçler ilişkisini dikkate almayan ve benmerkezci tutumları da faşist güçlerin saldırmasına olanak sağladı. Devlet böylece tecrit hapishanelerini daha kolay uygulama imkanına kavuştu. Katliamın ardından hapishanelerde yükselen dünyanın en çetin ölüm orucu eylemleri sonucunda ise devrimci hareket kendi kendisini tasfiye etmiş duruma düşecekti. Türkiye yiğitler ülkesidir ancak 1970’li yılların ikinci yarısından bu yana Türkiye devrimci hareketi çok büyük cesaretlerin ve özverilerin devrimci amaçlara hizmet etmesini sağlayamıyor. Muazzam emekler ve özveriler dikkatli ve sorumlu bir tutumla değerlendirilemediği için aileler çocuklarını mücadeleye atılmasına daha çok karşı çıkar hale geliyor.
Adana’da Emek ve Demokrasi Güçleri ve çeşitli sendikaların katılımıyla basın açıklaması gerçekleştirdi. “Halk için bütçe, vergide adalet, insanca yaşanacak asgari ücret” talep edildi.
Tek Gıda-İş Sendikası’nda örgütlendikleri için işten atılan ve hakları için uzun süredir direnen Polonez işçileri seslerini duyurmak için Ankara’ya yapmak istedikleri Anayasal Hak Yürüyüşü esnasında her türlü zorbalıkla karşılaştılar. Çatalca’da kurulan polis barikatlarına rağmen işçiler, sendikalarıyla birlikte Gebze’ye kadar yürümeyi başardılar. Çalışma Bakanlığı’nın sorunu çözme konusunda verdiği yeni sözler nedeniyle Çatalca Adliyesi önünde bekleyerek direnişlerine devam edeceklerini açıkladılar. Mücadeleci güçler geçtiğimiz hafta boyunca Polonez işçileriyle birçok dayanışma eylemi gerçekleştirdi.
Metal sektöründe işçi grevleri yasaklara rağmen yayılarak devam ediyor. Metal işçileri MESS’in sefalet ücreti ve kötü çalışma koşulları dayatmasına karşı dün Balıkesir/Gönen’de bulunan Sarıtaş Kriyojenik fabrikasında greve çıktılar. Cumhurbaşkanlığı yasağına rağmen işçiler 25 Aralık’ta Kocaeli Çayırova’da bulunan Green Transfo fabrikasında greve çıkmaya hazırlanıyor.
Karşıyaka Belediyesi’nde 93 işçinin hukuksuzca işten atılmasıyla başlayan kararlı direniş 133 gündür devam ediyor. Sarıyer Belediyesi’nde işten atılan Yıldız Şen ve Ramazan Gökalp Özen salı günü belediye binası önünde Sarıyer Belediyesi’nde işten atılan tüm işiler için bir basın açıklaması gerçekleştirdiler. İşçiler hukuksuzluğa karşı direneceklerini açıkladılar. Şişli’de, Kartal’da, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde işten atılan işçiler mücadele etmeye devam ediyor. Belediye işçilerinin kadrolu ve güvenceli çalışma talebiyle Kadıköy’de başlattıkları oturma 29 haftadır sürüyor.
Asgari ücret görüşmelerinde açlık koşullarında ücretlere mahkum edilmek istenen milyonlarca işçinin hakları için, mücadeleci güçler bu hafta yaptıkları eylemlerle insaca yaşayabilecekleri çalışma koşulları ve ücretler talep ettiler.
Gebze’de Petrol-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu Betek Boya fabrikasında patronun sendika düşmanlığına ve yetki itirazına karşı işçilerin eylemleri artarak devam ediyor.
Afyon’da çalıştıkları şantiyede hakları gaspedilen Yap Yol-İş Sendikası’na üye olan işçiler 2 günlük direnişleri sonrasında şirket ile diyalog kurulması nedeniyle direnişlerine şimdilik ara verdiler.
İzmir Kemalpaşa’da yet alan Temel Conta fabrikasında Petrol-İş Sendikası’na üye olan işçiler patronun geliştirdiği sendika düşmanlığına karşı insanca yaşama taleplerini savundukları için 11 gündür grevdeler.
Çayırova’da bulunan HÖDLMAYR lojistik şirketinde Nakliyat-İş Sendikası’nın çoğunluk sağlayarak yetki almasıyla birlikte şirketin iki işçiyi işten aması sonrası başlayan direniş 7 gündür devam ediyor.
Tarkett işçilerinin grevi 94 gündür devam ediyor. MKB Rondo işçileri 115 gündür sendikal hakları ve insanca yaşama talepleri için mücadele ediyor. Mersen işçilerinin grevi 245 gündür kararlılıkla sürüyor.
Kısa gençlik haberlerimizin ardından ve özeti sonuca götüreceğiz.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’nün yaptığı bir araştırmaya göre Türkiye’de lise düzeyindeki her 3 gençten biri, ailesinin maddi durumu iyi olmadığı için okulu bıraktığını söylüyor. 15-24 yaş dilimi içinde bulunan gençlerin beşte biri ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor ne de 2007 Türkiye Gençlik Araştırması ile yapılan karşılaştırmaya göre, üniversite öğrencisi veya mezunu gençlerin oranı hızla artarken gençler iş bulamıyor. Üniversiteli gençler Öğrenimlerini sürdürmek için çalışmak zorunda kalan gençler arasında öldürülen ve intihar edenlerin sayısı dikkat çekiyor. Konya’da hafta sonları harçlığını çıkarmak için taksi şoförlüğü yapan üniversite öğrencisi Eren Peker, üç kişi tarafından katledildi. Gümüşhane Üniversitesi öğrencisi 22 yaşındaki Eda Özge Akın kaldığı KYK yurdunun 6. katından atlayarak intihar etti. Bu trajik olaylar, gençlerin yaşamlarına devam edebilecekleri bir düzenin gerekliliğini gözler önüne seriyor.
Özetimizde belirttiğimiz üzere geride bıraktığımız hafta en çok dikkatimizi çeken gelişmeler Suriye’de yaşandı. Batılı emperyalistler Suriye’de bu kez daha koyulaştırılmış olan yeni bir ılımlı İslam rejimi kurmak ve bunun vasıtasıyla İslam nüfuslu ülkeleri denetimleri altına almaya çalışıyorlar. Ilımlı İslam’ın İsrail’in egemenliğine nasıl hizmet ettiğini AKP’nin bugüne kadarki pratiğinde görüyoruz. Muhalefet partisi CHP bugüne kadar ülkemizin bağımsızlığını ve laikliği savunacak yerde AKP’nin Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırdığını iddia etti ve Batılı emperyalistlerin gözüne girme yolunda AKP ile yarıştı. Kürt siyasal yani ulusal hareketi de bu konuda ne yazık ki AKP-MHP ve CHP ile aynı safta. Ezilenlerin Amerikancılardan uzak durması gerekiyor. Sosyalistlerin Amerikancılarla arasına kesin mesafe koyması gerekiyor. Laikliği savunma ile emperyalizme karşı mücadeledenin birbirine nasıl bağımlı olduğunu görüyoruz.