Geçen haftaki özetimizi ülkemizdeki gelişmelerin ışığında “ya sol gelişecek ya da faşizm” diye yorumlamıştık.
Dünyadaki gelişmelerin ışığında bunu, “ya dayanışma ve direniş cephesi güç kazanacak ya da emperyalist saldırganlık, ırkçılık ve faşizm” olarak da yorumlayabiliriz. Dış gelişmelerin ağırlıkta olacağı bu haftaki özetimize, İsrail’in İran’a saldırıları ile başlıyoruz.
Bölgede savaş riskinin arttığına önceki özetlerimizde de dikkat çekmiştik.
Hafta içinde haber ajansları, İsrail’in İran’daki nükleer tesislere yönelik saldırı hazırlığında olduğunu, ABD yönetiminin ise olası bir askeri harekata karşı bölgedeki diplomatik ve askeri varlıklarını yüksek alarm seviyesine geçirdiğini bildirdi.
Filistin’de ve bölgedeki saldırganlığında sınır tanımayan İsrail, İran’ı vurdu.
İran’a yönelik bir saldırı dalgası başlatan İsrail, öncelikle İran’ın nükleer programını hedef aldı.
İran devlet televizyonu, sabah saat 04.00 sularında başlayan İsrail saldırılarında Natanz Nükleer Tesisi’nin hedef alındığını duyurdu.
Bu saldırılarda İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri, Devrim Muhafızları Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami ile bazı nükleer bilim insanlarının hayatını kaybettiği bildirildi.
İsrail’in ikinci saldırısında Tebriz’deki havalimanı ve çevresi ile Şiraz’daki İran Devrim Muhafızları Ordusu’na ait bir üssün hedef alındığı açıklandı.
ABD, İran’a yönelik saldırılara dahil olmadıklarını iddia ederken, İran bu saldırıların ABD’nin koordinasyonu ve izni olmadan gerçekleştirilemeyeceğini, dolayısıyla ABD’nin de sorumlu olduğunu duyurdu.
İran’ın “sert karşılık vereceğiz” açıklamasına karşılık, Tahran’ın vereceği misillemenin ne olabileceğini görmek istediğini söyleyen ve “gerekirse İsrail’i savunacağız” ifadelerini kullanan Trump, sonraki açıklamasında daha da kışkırtıcı bir dil kullandı. İran, pazar günü ABD ile gerçekleştirilmesi beklenen nükleer müzakerelere katılmayacağını açıkladı.
İsrail’in, emperyalistlerin açık ve örtülü desteğiyle sürdürdüğü bu kışkırtıcı saldırılarının, bütün bölgeyi ateş alanına dönüştürecek bir savaşı tetikleme ve önemli değişimlere yol açma olasılığı yüksek görülüyor.
Irak, Libya ve Suriye’de yaşandığı gibi, emperyalist çıkarlar doğrultusunda bölgenin yeniden parçalanması ve yağmalanması projesi olan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), İsrail’in bölge halklarının direncini kırmaya yönelik saldırganlığında sürdürülüyor.
İsrail, 2010, 2012 ve 2020 yıllarında İran’ın nükleer programında yer alan altı bilim insanını suikast yoluyla öldürmüştü.
3 Ocak 2020’de İran’ın en önemli askeri ve siyasi liderlerinden Kasım Süleymani, ABD tarafından Bağdat’ta düzenlenen bir saldırıyla öldürüldü.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı ve Doğu Azerbaycan Valisi, 19 Mayıs 2024 tarihinde şüpheli bir helikopter kazasında hayatını kaybetti.
İsrail aynı yıl, Tahran’ın en çok korunan bölgelerinden birinde bulunan Filistinli lider İsmail Haniye’yi öldürdü.
İsrail’in en dikkat çekici saldırılarından biri de, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın 27 Eylül 2024’te suikastla öldürülmesi oldu.
İsrail’in İran’a yönelik suikast ve bombalama saldırıları 2024’ten bu yana artarken, İran devleti bu saldırılara karşı caydırıcı bir yanıt veremedi.
İranlı yetkililer, Hasan Nasrallah’ın İsrail’e karadan saldırı önerisini dikkate almadı.
İsrail ve ABD ile çıkabilecek bir savaşın, İran devletinin parçalanmasıyla sonuçlanması olasılığı ciddi bir tehlike olarak değerlendiriliyor.
Kürt siyasal hareketi, bu durumda Suriye’de olduğu gibi İran’da da fırsat kollarken, Batılı emperyalistler İran Azerbaycanı’nın bağımsızlık kazanması fikrini Türkiye egemenlerine bir tür rüşvet olarak sunuyor.
Ancak, İran’dan sonra sıranın Türkiye’ye geldiği artık açık biçimde görülüyor.
ABD’de, Trump’ın ikinci başkanlık döneminde göçmen karşıtlığı, ırkçılık ve faşizm yükselişe geçti. Kaliforniya eyaletine bağlı Los Angeles bölgesinde, Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza ajanlarının (ICE), sınır dışı etmek amacıyla sokaklarda göçmen işçileri toplamaya başlaması kamuoyunda büyük tepki yarattı. Barışçıl biçimde başlayan protestolar kısa sürede şiddetlendi. Yüzlerce kişinin gözaltına alındığı olaylarda polis, plastik mermilerle ateş açtı ve sivillere karşı güç kullandı.
Olayları takip eden bir gazeteci, polisin plastik mermisiyle yaralandı.
Protestoları kendi yetkisini ve gücünü artırma fırsatı olarak gören Trump, anayasayı ihlal etmekte tereddüt etmedi.
Eyalet valisinin onayı olmadan ulusal muhafızları görevlendirdi ve eyaletlerin özerkliğini ortadan kaldırmaya yönelik adımlar attı. Trump’ın bu tavrı, Kaliforniya Valisi Gavin Newsom tarafından, “otoriterliğe açık bir adım” olarak değerlendirildi. Vali Newsom, Trump’ın yetkilerini aştığını ve deniz piyadelerini “siyasi piyon” olarak kullandığını belirterek ona dava açtı.
Vali Newsom, Amerikalılara çağrı yaparak bu gidişata karşı durmalarını ve protestoların barışçıl biçimde devam etmesi gerektiğini vurguladı.
Ayrıca, “Trump’a boyun eğmeyin” diyerek muhalefeti direnişe çağırdı.
Avrupa’daki ırkçı ve faşist liderlere de ilham veren Trump’ın söylemleri, Avrupa’daki göçmen karşıtlığını daha da körükleyecektir.
Sağ popülist söylemlerle Avrupa’nın pek çok ülkesinde birinci ya da ikinci parti haline gelen, hükümeti kuran ya da hükümetin şekillenmesinde belirleyici hale gelen bu siyasi güçler, Los Angeles’taki olaylara benzer şekilde göçmenleri daha kolay hedef haline getirecektir.
Irkçılık ve faşizm, her zaman en savunmasız kesimlere yönelerek başlar. Ancak bu saldırılar zamanla tüm toplumu bir şiddet sarmalına çeker.
Irkçılık ve faşizmin tarihi, savaşların, kıyımların ve yıkımların tarihidir.
İngiltere’de İşçi Partisi hükümetinin Gazze ablukasındaki sorumluluğunu tartışan bir makale kaleme alan İşçi Partisi eski başkanı Jeremy Corbyn, hükümete bir soruşturma başlatma çağrısı yaptı.
Corbyn, 20 aydır süren İsrail bombardımanında Gazze’de yaşamını yitirenlerin sayısının 54 bini aştığını, hayatta kalanların ise ömür boyu sürecek fiziksel ve ruhsal yaralarla yaşamak zorunda kalacaklarını vurguladı.
“Biz bir savaşa değil, tüm dünyanın gözü önünde canlı yayınlanan bir soykırıma tanıklık ettik.” diyen Corbyn, İsrail’in bu saldırıları tek başına gerçekleştirmediğini, çeşitli hükümetlerin askeri, ekonomik ve siyasi desteğine güvenerek hareket ettiğini ifade etti.
Corbyn, talep ettiği soruşturmada şu soruların yanıtlanmasını istedi: İsrail’e hangi silahlar tedarik edildi? Bu silahlardan hangileri Filistinlileri öldürmek için kullanıldı? İsrail’e hangi istihbaratlar aktarıldı? Kıbrıs’taki askeri üs, Gazze’ye silah sevkiyatı için bir rota olarak kullanıldı mı? Hükümetin elinde savaş bölgesine ait hangi video görüntüleri var?
Ukrayna’daki savaşın etkisiyle birlikte, Avrupa’da ve eski Sovyet ülkelerinde komünizm karşıtlığı ivme kazandı.
Sağcı hükümetler, komünist sembollere yönelik yasakları sıkılaştırmaya devam ediyor.
Çekya’daki sağcı hükümet, “komünizmi yasaklamak” amacıyla ceza kanununda değişiklik yaptı. Meclisin alt kanadında kabul edilen tasarıya göre, komünizmin yüceltilmesi, tıpkı nazizm gibi, 5 yıl hapis cezasıyla sonuçlanabilecek bir suç olarak tanımlanıyor. Tasarının yürürlüğe girmesi için, Parlamento’nun üst kanadı olan Senato’nun da onayı gerekiyor.
Bohemya ve Moravya Komünist Partisi (KSČM), bu girişimi “demokrasiye ve özgürlüklere saldırı” olarak niteleyerek,
“KSČM ve komünistlerin uluslararası işbirliği, dayanışma, ilerleme ve barış değerleri susturulamaz” açıklamasında bulundu.
Sovyet hafızasını silmeye yönelik bir başka gelişme Kırgızistan’da yaşandı.
Ülkenin ikinci büyük şehri olan Oş’un merkezinde, 1975 yılında dikilen ve Orta Asya’daki en büyük Lenin heykeli olarak bilinen Vladimir İlyiç Lenin heykeli kaldırıldı. Belediye yönetimi, bu değişikliğin “mimari ve estetik görünümü geliştirmeye yönelik genel bir uygulama” kapsamında yapıldığını belirtti. Ancak heykelin nereye taşındığı açıklanmadı.
İçteki gelişmelerle özetimize devam ediyoruz.
İktidarın, CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik başlattığı operasyon ve soruşturmalar, belediye yönetimlerinin gasp edilmesine kadar vardı.
Son yerel seçimlerde CHP’nin kazandığı Gaziosmanpaşa Belediyesi, iktidar tarafından gasp edildi.
İBB operasyonunun 5. dalgası olarak adlandırılan soruşturma kapsamında,
Avcılar Belediye Başkanı Utku Caner Çaykara, Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün ve Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı Hakan Bahçetepe gözaltına alındı ve ardından tutuklandı.
Bu tutuklamaların ardından üç belediye başkanı görevden uzaklaştırıldı.
İçişleri Bakanlığı, yerlerine belediye başkanvekili seçilmesini talep etti.
Yapılan oylamada, Gaziosmanpaşa Belediye Meclisi’nde Cumhur İttifakı oylarıyla AKP’li Eray Karadeniz başkan vekili seçildi. Duruma tepki gösteren CHP’li meclis üyeleri, oylamanın ardından meclisi terk etti.
CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, “Gaziosmanpaşa’da meclis içinde yapılan seçimde tam anlamıyla bir irade gaspı yaşandı.” dedi.
İşçilerin grev ve direniş haberleri ile özetimizi sürdürüyoruz.
İzmir Büyükşehir Belediyesi işçilerinin haklı grevi, belediye başkanının emek düşmanı tutumunu tırmandırması nedeniyle tartışılmaya devam ediyor.
Grevden hemen sonra Belediye Başkanı Cemil Tugay, 1000’in üzerinde işçiyi işten çıkaracağını açıkladı. İşten çıkarılacağı duyurulan işçilerin üyesi olduğu Belediye-İş Sendikası ise, “İşten atılmak istenen üyelerimizin yanındayız” açıklamasını yaptı. Cemil Tugay, işçi karşıtı tavırları nedeniyle emekten yana güçlerin tepkisini çekmeye devam ediyor.
Bu işçi düşmanı yaklaşıma karşı direnen işçilerin yanında olmak gerekiyor.
Şişli Belediyesi işçileri, Perşembe günü belediye binası önünde bir araya gelerek, izin haklarının gasp edilmesi, ücretlerin eksik ödenmesi ve toplu sözleşme haklarının ihlali konularında,
kayyum yönetimine karşı basın açıklaması gerçekleştirdi.
Çiğli Belediyesi işçileri işlerine geri dönmek için mücadele etmeye devam ediyor.
Beşiktaş Belediyesi işçileri, haftalardır süren eylemlerle işlerine dönmeyi talep ediyor.
Dersim Belediyesi işçileri direnişlerini sürdürüyor.
Şişli Belediyesi’nden uzun süre önce işten çıkarılan işçiler, Ankara Altındağ, Esenyurt ve Bayraklı belediyeleri işçileriyle birlikte mücadelelerini kararlılıkla sürdürüyor.
Petrol-İş Sendikası Gebze Şubesi’nin örgütlü olduğu işçilerin, Dyo Boya’daki grevi sürüyor.
Temel Conta işçileri, sendikal yetkilerinin gasp edilmek istenmesine karşı bugün İzmir Bayraklı Adliyesi önünde bir araya gelerek basın açıklaması yaptı. Fabrika önünde başlattıkları direniş ise devam ediyor.
BTO-SEN’de örgütlü olan Queen Tarım işçileri, baskı, taciz ve sendikalaşma haklarının gasp edilmesine karşı bugün İzmir Bayraklı Adliyesi önünde yetki davasına ilişkin bir eylem düzenledi.
Öte yandan tarım işçileri, Mecidiyeköy’deki Danimarka Konsolosluğu önünde şirketin emek düşmanı politikalarına karşı eylemlerini 4. haftasında sürdürüyor.
Tuzla’da bulunan Reckitt fabrikasında çalışan Petrol-İş üyesi işçilerin grevi, kararlılıkla devam ediyor. İşçiler, yaşanabilir bir ücret ve insana yakışır çalışma koşulları talep ediyor.
TPI fabrikası işçileri, toplu sözleşme görüşmelerinde dayatılan yüzde 30’luk zamma karşı, insanca yaşam talebiyle başlattıkları grevi bir aydır sürdürüyor.
KRT TV emekçileri, gasp edilen haklarını almak için eylemlerine devam ediyor.
Eker Süt’te, Tek Gıda-İş Sendikası’na üye işçilerin başlattığı direniş devam ediyor.
Mersin Toros Tarım işçileri, haklarını kazanmak için direnmeye devam ediyor.
Tkis Blinds Perde işçileri, direnişlerini kararlılıkla sürdürüyor.
Cumartesi Anneleri, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle yaptıkları eylemlerinin 1054. haftasını bir kez daha Galatasaray Meydanı’nda gerçekleştirdi. Bir araya gelen grup, gözaltında kaybedilen Veysel Güney’in akıbetini sordu.
İstanbul’da, hasta tutsaklara dikkat çekmek amacıyla düzenlenen basın açıklamasında, hükümetin acil adım atması gerektiği vurgulandı.
Tüm hasta mahpusların serbest bırakılması talep edildi.
Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencileri, 19 Mart’ta başlayan kitlesel eylemlere katıldıkları için rektörlük soruşturmasına uğradı. En az 10 öğrenciye gönderilen e-postada, yürüyüş sırasında atılan sloganların kamu görevlilerini tahkir ettiği ve kamu düzenini bozmayı amaçladığı ileri sürüldü. Rektörlük, bu gerekçelerle 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na dayanarak disiplin süreci başlattı. Boykot çağrısı da suç olarak değerlendirildi.
Ankara’da, Filistin’e destek amacıyla yapılan bir eylemde “Madleen’e özgürlük, Vela’ya ambargo!” sloganı atan 6 öğrenci, polis tarafından işkenceyle gözaltına alındı. Öğrencilerin arkadaşları, dayanışma çağrısıyla Sıhhiye Adliyesi önünde toplandı. Öğrenciler, arkadaşlarını yalnız bırakmayacaklarını ve Filistin halkının yanında olmaya devam edeceklerini vurguladı.
Grevdeki DYO Boya işçilerini, öğrenci gençlik ziyaret etti. Kızıl Türk-Alman Öğrenci Grubu, Gebze Teknik Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi öğrencileri, grevin 23. gününde bir dayanışma ziyareti gerçekleştirdi.
Bu haftaki dünya ve ülke gündeminin önemli gelişmelerinden biri de, içinde ikisi Türkiye vatandaşı olan 12 aktivistin, Gazze’ye sembolik acil yardım taşıyan Madleen Gemisi’ne İsrail tarafından uluslararası sularda el konulması oldu. Gemi, zorla Aşdod Limanı’na çekildi. 12 aktivistten 4’ü sınır dışı edilirken, 8’i hâlâ gözaltında tutuluyor.
Gazze’yi tam bir enkaza çeviren İsrail, uluslararası hukuku da hiçe sayarak zorbalığını bir kez daha gözler önüne serdi.
İsrail’in Gazze’deki ablukası ve insani yardım gemisine el koyması, limanda toplanan İsrailli ve uluslararası aktivistlerce protesto edildi. Filistin bayrakları taşıyan grup, Gazze ablukasının sonlandırılması ve saldırıların durdurulması çağrısında bulundu.
İsrail, dünya çapında on binlerce kişinin katıldığı eylemlerde protesto edildi.
Almanya (Berlin), Fransa (Paris, Lille, Toulouse), İtalya (Roma, Milano), Yunanistan gibi ülkelerde ve Türkiye (İstanbul, Ankara, İzmir) gibi şehirlerde gösteriler düzenlendi.
Filistin Eylem Komitesi’nin çağrısıyla İstanbul Taksim Tünel Meydanı’nda yapılan eylemde, kitle, yardım gemisi Vela’nın Mersin Limanı’nda bulunmasına rağmen, AKP’nin İsrail ile olan iş birliğine öfkesini dile getirdi.
Bu uluslararası tepkiler, umut verici gelişmelerdir. Dünyanın saldırgan güçlerinin insanlığa dayattığı barbarlık, sömürü ve soykırıma karşı; dünya emekçi halklarının, ilericilerin ve devrimcilerin birlik ve dayanışma içinde olması zorunludur.
Özetin sonunda belirtmek gerekir ki;
İran’a yönelik saldırı, çok önemli sonuçlara gebe. ABD ve İsrail’in BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) adıyla bilinen saldırgan projesi, İran’dan sonra Türkiye’yi hedef alacaktır. Şoven milliyetçi kışkırtmalar, bu sürecin en önemli araçlarıdır.
Bu saldırganlığa karşı, bu ülkenin Türk, Kürt, Arap ve diğer halkları olarak anti-emperyalist, yurtsever bir bayrağı yükseltmemiz gerekiyor. AKP hükümeti, tıpkı diğer otoriter iktidarlar gibi, bu savaş tehlikesini fırsata çevirmeye çalışıyor.
Artan baskılara karşı muhalefetin birlikte davranması gereklidir. Ancak bu dayanışma içinde sol güçlerin bağımsız tutum alması, yani burjuva güçlere yedeklenmemesi, özellikle önemlidir.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Cemil Tugay’ın işçi kıyımı, muhalif belediyecilik kisvesiyle emek düşmanlığı yapıldığını ortaya koymuştur. Sol güçler, bu işçi düşmanlığına karşı birlikte tutum almalıdır. CHP örgütü üzerinde baskı kurulması da bu doğrultuda bir görevdir.
Türkiye solunun, bu süreçte bağımsız bir güç olarak gelişme potansiyeli yüksektir.
Yurtsever, dayanışmacı ve direnişçi bir tutumla ülkemize, halkımıza ve birbirimize sahip çıkmalıyız.