Hükümetin zorlukları artarken iktidar bloku içindeki güç mücadeleleri yoğunlaşıyor. Her geçen gün gerileyen Batılı ülkeler güçlerini korumak için dünyayı yeni ekonomik sorunlara ve hatta bir nükleer çatışmaya sürüklüyorlar. Haftalık özetimize Türkiye’den gelişmelerle başlayacağız ardından dünyadan gelişmeleri aktaracağız.
AKP’de Erdoğan’ın seçim sonrasında yaptığı bir konuşmasıyla muhalefet ile “normalleşme-yumuşama” süreci gündeme gelmişken ardından ortaya çıkan çeşitli gelişmeler bu söylemin bir manipülasyon olduğunu bir kez daha doğruluyor. Kobani davasında HDP’lilere ağır cezalar yağdı. HDP eski eş başkanları Selahattin Demirtaş 42 yıl, Figen Yüksekdağ ise 30 yıl hapis cezası aldı. Tutuklu bulunan Bülent Parmaksız 20 yıl 6 ay, Alp Altınörs ise 22 yıl 6 ay ceza aldı. Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel, Ayla Akat, Ayşe Yağcı ve Meryem Adıbelli gibi HDP’liler hakkında tahliye kararı verilirken, birçok HDP’li de çeşitli cezalara çarptırıldı. AKP’nin yargısının verdiği cezalar, birçok ilde protesto gösterileriyle karşılandı. Aynı günlerde 28 Şubat davasından hükümlü ve yaşları 80’i geçmiş generaller 1000 günden fazla hapiste tutulduktan sonra yaşlılık nedeniyle salıverildiler. Bu iki olayın yan yana gelmesini hükümetin Türk ulusalcılarına yakınlaşması olarak yorumlamak mümkündür. CHP liderleri HDP’lilere verilen cezaların hukuk dışı olduğunu belirterek DEM Parti ile ittifakı korumak istediklerini ortaya koydular.
AKP’nin Meclis’e sunmayı planladığı 9. yargı paketi de Erdoğan’ın manipülasyon çabasının aksine, taslak metinde yer alan “etki ajanlığı” ifadesiyle halkın üzerinde kurmak istedikleri baskıyı daha da artırmaya dönük açık bir amaç içeriyor. Mayıs sonu ya da Haziran ayı başında sunulması planlanan pakette “yeni tip ajanlık faaliyeti” olarak tanımlanan “etki ajanlığı” iktidara bir çeşit “cadı avı” dönemini başlatabilecek olanak yaratıyor. AKP’nin önüne geleni “casus” olarak suçlayabileceği düzenleme ile “devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda gerçekleştirilen bazı fiillerin” cezalandırılabileceği öngörülüyor.
İktidar kanadı içindeki güç mücadeleleri hafta boyunca sürdü. Bir süre önce Süleyman Soylu’ya yakın olduğu iddia edilen suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan’a yapılan operasyonun AKP-MHP arasında siyasi bir krizin doğmasına neden olduğu ifade ediliyor. Gazeteci Alican Uludağ, “Ayhan Bora Kaplan soruşturması üzerinden iktidar içinde (MHP’nin de tarafı olduğu) büyük bir güç savaşı ve hesaplaşma yaşanıyor” şeklinde yorum yaptı. İddialara göre MHP, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın tasfiye edilmesini istiyor. Geçtiğimiz günlerde Ayhan Bora Kaplan’ın örgütünden olduğu söylenen soruşturma tanıklarından Serdar Sertçelik’in açıklamaları ile Ayhan Bora Kaplan’ı gözaltına alan üç emniyet müdürü ve bir polis görevinden uzaklaştırılıp gözaltına alınmış, ardından Serdar Sertçelik’in yasadışı yollarla yurt dışına kaçırılmasına yardım ettikleri iddiası ile 3 sivil şahıs ve 1 komiser daha gözaltına alınmıştı. Serdar Sertçelik’in yayınladığı videoda “Ankara Emniyeti’nin AK Parti’ye darbe girişimi” başlığını kullanması dikkat çekti. MHP’nin “darbe” tantanası ile Erdoğan’ı korkutmak istediği ve böylece görevden alınan kendilerine yakın eski kadroların yeniden işbaşına getirilmesini amaçladığı söyleniyor.
Geride bıraktığımız haftanın önemli konuları arasında hükümetin yayınladığı “tasarruf paketi” de çok tartışıldı. Ekonomik krizin etkileri günden güne artarken AKP iktidarı “Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi” adı altında halkın sırtına yük bindirmeye devam ediyor. CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, Erdoğan’ın 40 saniyede bir asgari ücret, dakikada bir de 23 bin lira masrafının olduğunu ifade etti. Ancak ne hikmetse ne Saray’a ne de AKP’li zenginlere dokunuldu. Pakette kamunun 3 yıl süreyle yeni araç satın alma ve kiralama yapmayacağı, personel servislerinin kaldırılacağı, hizmet binası alımı ve yapımının durdurulacağı, yeni kiralamalar yapılmayacağı, yine 3 yıl süreyle kamuya, sadece emekli olanlar kadar yeni personel alınacağı gibi “önlemler” var. Açıklanan ilk paket en “ciddi” tedbirlerden oluşuyordu. Mehmet Şimşek, tedbirler alınmaya devam edileceğini duyurdu.
AKP iktidarı özelleştirmeler ile bu zamana kadar kamu kaynaklarını zenginlere peşkeş çekti. Onların bu politikaları, CHP’de dahil olmak üzere toplumun büyük kesimleri tarafından tepki çekti. Ekonominin özelleştirme politikaları ile günden güne dibe batırıldığı gerçekliği ortada dururken bir “halka arz” planı da CHP’nin elindeki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden geldi. İBB Finansman Şube Müdürü Neslihan Vural, “Özelleştirmeden yanayım” ifadesini kullanarak İGDAŞ’ın özelleştirilmesi planlarının olduğunu vurguladı. Vural İGDAŞ’ı İSPARK, Halk Ekmek gibi şirketlerin takip edebileceğini söyledi. İfade edilenlere göre 2022 yılında İGDAŞ’ın 1,1 milyar dolara denk gelen 35,8 milyar lira gelir sağladığı biliniyor. Belediye Meclisi’nde çoğunluğu yakalayan CHP’nin ilk kararlarından birisinin bu olması, onların da çeşitli konularda AKP’den pek farklarının olmadığını doğruluyor.
Özetimize emek cephesiyle devam ederek dünya bölümüne geleceğiz.
Soma maden katliamının üzerinden on yıl geçti. Emek örgütleri tarafından yapılan eylemlerde madenciler anıldı ve iş cinayetleri protesto edildi. 301 madenciyi yitirdiğimiz 13 Mayıs 2014’ten sonraki on yılda tüm uyarılara rağmen Ermenek’te, Amasra’da, Sakarya Hendek’te, İliç’te yine toplu işçi katliamları yaşandı. İşçi sağlığı ve güvenliğinin uygulamada gözetilmemesi, önlemlerin alınmaması nedeniyle yeni iş cinayetleri yaşanmaktadır. Sermayenin kârını gözeten her iktidar açlık, yoksulluk gibi ölümü de emekçilerin kaderi olarak göstermektedir. İşçiler maden ocaklarında, fabrikalarda, atölyelerde, şantiyelerde, tarımda ve ülkemizin çeşitli yerlerinde iş cinayetleriyle katledilmeye devam ediyor.
Lezita grevi 72 gündür dayanışma ile kararlıca devam ediyor. İşyeri patronunun Birleşik Metal İş Sendikası’nın aldığı toplu iş sözleşmesi yetkisini tanımaması medeniyle başlayan Mersen grevi kararlıca devam ediyor.
Kuryeler Balıkesir’de motokuryelik yaparken katledilen Ata Emre Akman için Bağcılar Meydanı’nda bir araya geldiler. Katliama karşı geçtiğimiz hafta çeşitli yerlerde eylemler yapıldı.
Seçimlerin ardından çeşitli belediyelerde emekçiler zorbalığa uğrayarak işten çıkartılmaya devam ediyor. Öte yandan Şişli Belediyesi’nde Kakil Yazar ve Turan Aktaş’ın başlattığı direniş devam ediyor.
Dev Yapı-İş ve İnşaat-İş sendikası İstanbul Finans Merkezi’nde Limak ve AGT firmaları tarafından çalışan üyelerinin gaspedilmek istenen hakları için eyleme geçtiler.
Çay üreticileri, motokuryeler, örgütlü inşaat işçileri ve maden işçileri, öğretmenler ve belediye işçileri emek düşmanlığına karşı insanca çalışma koşulları için bu hafta gerçekleştirdikleri çeşitli eylemlerle seslerini yükselttiler.
Dünyadan gelişmelerle devam edelim. İsrail’in Filistin’e karşı başlattığı soykırım savaşı Türkiye’de ve özellikle de dünyada büyük protesto eylemleriyle karşılanmaya devam ediyor. Avrupa’nın birçok ülkesinde öğrenciler, Filistin ile dayanışma amacıyla çeşitli gösteriler düzenliyor. İsveç’te Stockholm, Uppsala, Örebro, Göteborg gibi kentlerde üniversite öğrencileri şehir merkezlerindeki parklarda çadırlar kurdu. Ünlü çevre aktivisti Greta Thunberg, eylemi başlatan öğrencilerden birisi olarak ön plana çıktı. Eylemler Malmö’deki büyük gösterilerin ardından başladı. Kentte İsrail’in Eurovision şarkı yarışmasına katılması, on binlerce insanın katıldığı yürüyüşler ile protesto edilmişti. Öğrenciler Kopenhag şehrinde de protesto eylemleri yaptı. Hollanda’da düzenlenen dayanışma eylemlerine ise polis saldırdı. Amsterdam Üniversitesi’nde kurulan dayanışma çadırlarına çevik kuvvet polisleri müdahale etti. Öğrenciler baskılara ve saldırılara rağmen Filistin’le dayanışmadan geri adım atmıyor. İsrail’in Filistin’e uyguladığı ve Filistinlilerin zorunlu göç ettirilmesi ile sonuçlanan Arapça “Büyük Felaket” anlamına gelen Nakba Olayı, başka ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de düzenlenen çeşitli gösteriler ile protesto edildi. Gösterilerde, “Nehirden denize özgür Filistin” yazan dövizler ve pankartlar taşındı. Filistin ile dayanışma eylemlerinin Türkiye’de de özellikle gençlik içerisinde yaygınlaşması bekleniyor.
Ukrayna’ya silah göndermeye ve Rusya’ya yaptırım uygulanmasına karşı çıkan Slovakya Başbakanı Robert Fico, Bratislava dışındaki bir toplantı sırasında silahlı saldırıya uğradı. Saldırgan Fico’ya birçok kez ateş etti. Karnından da yaralanan Fico’nun yoğun bakımda olduğu ancak hayati tehlikeyi atlattığı ifade ediliyor. Fico’ya suikast girişiminde bulunan ve yakalanan saldırganın 71 yaşında Slovak Juraj Cintula olduğu belirtildi. Cintula’nın ilk sorgusunda hükümetin politikalarını beğenmediğini ifade ettiği bildirildi. Saldırganın Ukrayna ile bağlantılarının araştırıldığı söyleniliyor. Slovakya, Fico’nun seçilmesine kadar Ukrayna’ya silah yardımını destekleyen bir politika izliyordu ve Ukrayna’ya ilk ve en çok silah gönderen ülkelerin başında geliyordu. Fico savaşın gereksiz olduğunu da belirtiyordu. Bu saldırı ABD emperyalizminin AB başta olmak üzere dünya ülkelerini kendi politikalarına zorlaması olarak yorumlanabilir.
ABD-İngiltere ikilisi Avrupa ülkelerinde aykırı ses istemiyor. Ancak Ukrayna’daki savaş ABD önderliğindeki Batılı güçler aleyhine gelişmeye devam ediyor. Şimdi ABD ile İngiltere’nin savaşı uzatmak için Ukrayna’ya verdikleri silahların Rusya içlerini hedef almasına yeşil ışık yaktıkları belirtiliyor. Eğer Rusya’nın petrol ve doğal gaz tesisleri vurulursa hem Rusya hem de ondan ucuz enerji alan Çin ve Hindistan bundan çok büyük zarar görecektir. Bu adım Hindistan’ın ABD-İngiltere cephesine yaklaşmasına ve AB ülkelerinin ABD’ye daha bağımlı hale gelmesine yardım eder.
Bu bakımlardan Rusya Devlet Başkanı Putin’in Çin ziyareti çok önemliydi. Putin başkan seçildikten sonraki ilk ziyaretini Çin’e yaptı. Çin Devlet Paşkanı Şi de geçen yıl başkan seçildiğinde ilkin Rusya’yı ziyaret etmişti. Putin’in Çin ziyaretinin Şi’nin Avrupa ülkelerine yaptığı ziyareti izlemesi de anlamlıdır, Rusya ile Çin liderlerinin özellikle Ukrayna savaşını ve Batılı mali sisteme alternatif bir sistemi konuştukları bildiriliyor.
Hafta içinde Gürcistan’da hükümetin “Yabancı Etki Yasası”, muhalefetin ise “Rus Yasası” adını verdiği ilginç bir yasa geçti. Yasaya göre finansman kaynaklarının yüzde 20’sinden fazlasını dış kökenli fonlardan alan basın ve STK isimli kuruluşlar saptanacaklar. Bu yasayla fonların Gürcistan, Ermenistan, Ukrayna gibi ülkelerde Batılı güçlerden yana kitle desteği ve siyasi güç oluşturmasının önüne geçilmesi isteniyor. Gürcistan’da ABD-AB yanlısı muhalefet konuyu ABD-AB ile Rusya arasındaki mücadele açısından ele almaktadır. Onların safında yer alan Gürcistan cumhurbaşkanı yasayı veto edeceğini açıkladı. Ermenistan da benzer şekilde ABD-AB ile Rusya arasındaki mücadeleden ağır derecede zarar gören ülkeler arasında yer alıyor.
Fransa’nın denizaşırı sömürgesi Yeni Kalkedonya karıştı. Fransa’nın orada 10 yıldan fazla yaşayan Fransızların seçimlerde oy kullanma hakkı elde etmesini gündeme getirmesi bağımsızlık yanlılarının isyan etmesine yol açtı. Olaylarda 4 kişi öldü. 130 kişi gözaltına alındı ve 60’tan fazla güvenlik görevlisi yaralandı. Fransa olaylarla ilgili Azerbaycan’ı suçladı, TikTok’u yasakladı ve Yeni Kalkedonya’da olağanüstü hal (OHAL) ilan etti.
AB Konseyi, geçen ay Avrupa Parlamentosu’ndan geçen ve “Avrupa Ortak İltica Sistemi (CEAS) Reformu” olarak adlandırılan yeni göç ve iltica yasasını onayladı. Yasa, AB’nin göç ve iltica kurallarının genişletilmesini, göçmenlerin uzun süreler boyunca kabul merkezlerinde tutulmalarının önünü açıyor. 2026 yılında Dublin Sözleşmesi’nin yerini alacak olan anlaşma, insan hakları savunucuları açısından “mülteciler için bir kabus” olarak nitelendiriliyor. AB ülkeleri bir yandan Türkiye’ye daha çok mülteci almasını tavsiye ederken kendileri mültecilerden kurtulmaya çalışıyor.
Türkiye’de yaşanan yumuşama-normalleşme sürecinin bıçak sırtında olduğu görülmektedir. Ağır bir krizden geçen AKP-MHP iktidarında çatırdamalar duyuluyor. Aynı süreçte AKP içinde de çatlaklar ortaya çıkıyor. AKP bu süreci kazasız belasız atlatmak maksadıyla CHP’yi kullanmaya çalışıyor. CHP ise bu süreçte kitlelerle bağını geliştirmeye ve güçlenmeye çalışıyor. Devrimciler mücadelelerini ve örgütlenmelerini geliştirmek için bu süreci değerlendireceklerdir. Dünyada Batı yanlısı güçler ile Çin-Rusya ittifakı arasındaki kamplaşma yoğunlaşarak sürüyor. Ekonomik krizi ve bir nükleer savaş riskini artıran kamplaşma Türkiye’yi yakından etkilemektedir.
Türkiye’de ve dünyada Filistin ile dayanışma eylemleri ortak gündem oluşturuyor. İsrail karşıtı tepkinin önümüzdeki süreçte daha da yükseleceği açık. İsrail’in Filistin’e karşı Siyonist saldırılarına karşı çıkmak hem Batı’nın ve ABD’nin hegemonyasını sarsıyor hem de anti-emperyalist bir görev olarak önümüzde duruyor. Türkiye’de “Filistin için 1000 genç” gibi oluşumlar etkili eylemler organize ediyor. Bu çabayı artırmak, Filistin ile dayanışma mücadelesini ilerletmek hepimizin sorumluluğudur.